Islamic Theology of Counter Terrorism, Türkistan İslam Partisi'nin (TİP) lider yardımcısı Abdusselam Türkistani ile bir röportaj gerçekleştirdi.
Röportaj Mepa News okurları için Türkçeleştirildi.
Bize örgütünüzden ve ideolojinizden, Doğu Türkistan İslami Hareketi'nin İslam Partisi'ne neden dönüştüğünden söz edebilir misiniz? ABD yönetimine göre Doğu Türkistan İslami Hareketi ve Türkistan İslam Partisi iki ayrı örgüt niteliğinde. Buna dair ne söylersiniz?
Grubumuz, mazlum halkımızın Doğu Türkistan'da Çin Komünist Partisi tarafından uygulanan adaletsiz politikalarına karşı mücadelesinin ardından kurulmuştur. Bu sebeple bizler grubumuzu Uygur halkının hareketi olarak adlandırıyoruz. 1949 yılında Çin yönetimi Doğu Türkistan ülkesini istila etti, alimleri, aydınları, uzman kimseleri katletti. Servetimizi gasp ettiler, dini okullarımızı ve medya ofislerimizi kapattılar. Bunun neticesinde Doğu Türkistan halkının kapasiteleri ciddi bir kesintiye uğradı ve hareketimizi ana vatanımızda yayamadık.
40 yıl aradan sonra, 1989'da, Ziyauddin Yusuf öncülüğündeki halkımız Çin işgaline karşı ayaklandı. Çin'in adaletsiz politikaları sebebiyle bu grup vatanımızda gelişemedi. Haliyle savaşçılarımız grubun eylemlerini koordine etmek üzere yurt dışına, Çin'in baskılarından uzağa seyahat ettiler. Farklı sahalardan çeşitli insanlar grubun çevresinde toplandı ki bunlar arasında Türkistan dışında yaşayanlar da bulunuyordu. Böylelikle Çin Komünist Partisi'ne resmen bir tehdit haline geldik.
İsmin değişmesi hususuna gelince, bu konuda şunları söyleriz. Bizler kendimizi "Doğu Türkistan İslami Hareketi" olarak tanımlamadık. Bundan ziyade ilk başta "Doğu Türkistan İslam Partisi" olarak anılıyorduk. Ancak Çin Komünist Partisi grubumuzu "Doğu Türkistan İslami Hareketi" olarak etiketledi. Bunu bizleri küçümsemek için yaptı. Ancak bizler "Türkistan İslam Partisi" isminde ısrar ettik. İsmimizi Orta Asya'da yaşayan tüm Türkleri ve Uygurları kapsar hale getirdik. "Doğu" kelimesini atarak ismimizi "Türkistan İslam Partisi" yaptık.
Ve burada tasdik ediyorum ki bizim grubumuz, Doğu Türkistan meselesini güç ve silah kullanarak ayağa kaldırmak için tesis edilen ilk gruptur. Bazı ülkeler grubumuzu "Doğu Türkistan İslami Hareketi" olarak adlandırıyorlar. Ancak burada mevzubahis olan iki ayrı grup değil, aynı gruba verilen iki farklı isimdir.
Amerikan yönetiminin bu iki ismin iki farklı gruba ait olduğuna inandığını düşünmüyorum. Onların güçlü istihbarat kabiliyetleri var ve aynı grup olduğumuz gerçeğini onlar da çok iyi biliyor. Aynı zamanda herkes Amerikan yönetiminin 2020 yılında bizi terör listesinden çıkardığının da farkında. Bundan anladığım şey onların grubumuzun motivasyonlarına ve nasıl işlediğine dair açık bir fikre sahip olduğudur.
El Kaide ile ilişkiler
TİP'in eski emiri Hasan Mahsum'un, 1997-1998 döneminde, Usame bin Ladin liderliğindeki El Kaide ile buluştuğu, onlardan destek ve eğitim aldığı ifade ediliyor. Mevcut lideriniz Abdulhak Türkistani 2005 yılında El Kaide'nin şura meclisine atanmıştı. Grubunuz halen El Kaide ile yahut liderliğiyle bağlantılı mı? Finans, silah yahut eğitim bakımından onlara bağımlı mısınız?
Bu oldukça önemli bir soru. Meseleyi açıklığa kavuşturmak için şunu ortaya koymam gerekiyor: Eski emirimiz Hasan Mahsum'un, Allah ona rahmet etsin, El Kaide'den para veya eğitim aldığı iddiası gerçeği yansıtmıyor. Radio Free Asia'ya verdiği bir röportajda kendisi buna detaylı bir yanıt vermiş, bu iddiaları kategorik olarak reddetmişti. Grubumuz bağımsız ve diğer gruplarla ilişkili değil. Ancak Çin daima bizleri yabancılaştırmak için gözden düşürmeye çalışıyor. Bunda bir dereceye kadar da başarılı oldular. Ancak Amerika'nın 2020 yılında bizi terör örgütleri listesinden çıkarmaya dair kesin kararı, diğer ülkelerin de bizim terör örgütü olmadığımızı tanımasına yardımcı oldu. Bu meseleler hakkındaki gerçek yakında aydınlığa kavuşacaktır.
Bazıları Amerika'nın bizi terör listesinden çıkarma kararının Çin'e yönelik düşmanlığından kaynaklandığına inanıyor. Ancak biz bu fikre katılmıyoruz. Daha ziyade, Amerika'nın bize ilişkin kararı doğruyu yansıtmaktadır. Amerikan yönetimi grubumuza dair gerçeği bilmekte ve halkımız için adaleti sağlama davamıza inanmaktadır. Ancak diğer ülkeler, ya Çin yönetimini kızdırma korkusundan ya da Çin'den elde ettikleri çeşitli çıkarları korumak için, halkımızın devrimini desteklemeye yönelik rasyonel bir karar almıyor.
Şeyh Abdulhak'ın El Kaide'nin şura meclisine katıldığı iddiası da temelsiz bir iddiadır. Bu söylem, Çin'in grubumuzun itibarını lekelemek için yürüttüğü düşmanca çabaların bir ürünüdür. El Kaide ile ilişkimize gelince, tekrarla ve üstüne basarak söylüyorum ki, bizim onlarla bir bağlantımız yok. Grubumuz eğitim ve diğer amaçlar için El Kaide yahut diğer gruplara ihtiyaç duymuyor. Grubumuz her sahada uzman olarak mensuplara sahip. Bu kimseler hedeflerini biliyor ve buna göre aksiyon alıyor. Halkımız 1933'te, sonra da 1944'te ve ondan önce bağımsız devletler tesis etti. Yönetimlerin ve hükümetlerin nasıl çalıştığını iyi biliyor.
ABD'nin terör listesinden çıkarma kararı
ABD yönetimi grubunuzun adını 2020 yılında terör listesinden çıkardı ve "DTİH'in var olmayı sürdürdüğüne dair güvenilir bir kanıt yok" gerekçesini ileri sürdü. Ancak ABD Hazine Bakanlığı mevcut lideriniz Abdulhak Türkistani'yi 2009 yılında "teröristlere yahut terör eylemlerine finansal, teknolojik veya maddi destek sağlamak" suçlamasıyla kara listeye aldı. Buna dair söyleyeceğiniz bir şey var mı?
Daha önce de bahsettiğim gibi bazı devletler grubumuzdan "Doğu Türkistan İslami Hareketi" olarak söz ediyor. ABD hükümetinin grubumuzu 2020 yılında terör listelerinden çıkarması hem grubumuz hem de Doğu Türkistan'ın tüm nüfusu için kayda değer bir gelişmaedir.
Grubumuz hiçbir zaman bir terör örgütü olmamıştır. Ancak ABD, baskıcı Çin yönetiminin yaydığı dezenformasyon neticesinde bizi terör örgütü listesine dahil etmiştir. ABD'nin Türkistan İslam Partisi'nin terör örgütleri listesinden çıkardığını ilan etmesinin ardından, grubumuz ABD'nin kararını tebrik eden bir beyan yayınlamıştır.
2009 yılında mevcut liderimiz Abdulhak Türkistani'nin ABD Hazine Bakanlığı tarafından teröristleri yahut terör eylemlerini finansal, teknik veya maddi olarak destekleme gerekçesiyle kara listeye alınmasına ilişkin sorunuza gelince: Sorunuzu yukarıda yanıtladığıma inanıyorum. ABD yönetiminin 2020 yılındaki kararı, grubumuzu terör oluşumu olarak tasnif eden tüm geçmiş kararları yürürlükten kaldırmıştır.
DTİH'in anayasası açıkça, grubun, yıkılan hilafeti tekrar diriltmek için dünyanın her tarafından "mücahitlerle" iş birliği yapabileceğinden bahsediyor. Ancak, grubunuzun siyasi ofisinden bir sözcü, TİP'in Çin hükümeti dışında hiçbir kişi, grup yahut devlete tehdit teşkil etmediğini, grubun faaliyetlerinin Çin'e karşı Doğu Türkistan'daki faaliyetlerle sınırlı olduğunu söylemişti. Bu sizin geçmişteki "küresel cihada" yönelik duruşundan ayrılma olarak mı değerlendirilmeli?
Biz faaliyetlerimizi aslen Doğu Türkistan meselesine odaklamış durumdayız ve şimdiye dek bu ilkemizi takip etmekteyiz. Düşmanımız Çin Komünist Partisi'dir ve o işgalcilere karşı savaşa devam edeceğiz. Grubumuz başka hiçbir ülkeye, halka veya gruba tehdit veya tehlike teşkil etmiyor, böyle olmasını da istemeyiz.
14 Temmuz 2021 tarihinde Pakistan'ın Yukarı Kohistan ilçesinin Dasu bölgesinde Çin vatandaşlarını taşıyan bir otobüs canlı bomba saldırısına uğradı. 9 Çinli mühendis ve 2 Pakistanlı paramiliter güç mensubu öldü. Bir medya raporuna göre DTİH saldırının organize edilmesinden sorumluydu ve Pakistan Talibanı ile de koordinasyon içerisindeydi. TİP bu saldırıda rol oynadı mı?
TİP bu saldırıda rol oynamadı. Ancak saldırıyı düzenleyen kim olursa olsun, dünyadan her zaman Çin Komünist Partisi'nin yayılmacı ve saldırgan programlarını durdurmalarını istiyoruz. Bu bakış açısına göre, bu sürecin hedefi muhtemelen iki noktadır:
İlk olarak, diğer ülkelerden Müslümanlar, Doğu Türkistan'daki Müslümanların insan haklarını talep etmelidir. İkinci olarak, eğer Çin rejimi Doğu Türkistan'daki Müslümanlara yönelik baskı ve tacizleri durmazsa, hiçbir ülkede Çinli kafirler için hiçbir zaman selamet olmayacaktır. Allahu alem.
Eylül 2022'de Karaçi'de bir saldırgan bir Çin vatandaşını öldürüp ikisini de yaraladı. Saldırıyı yeni bir Sind milliyetçisi grup üstlendi. Ancak, TİP'in lider yardımcısıyla bağlantılı bir kanal saldırıyı övdü ve "Elhamdulillah. müminlerin kalplerine şifa olacak günler gelmektedir." ifadesini kullandı. Bu Çin vatandaşlarına ve Pakistan'daki çıkarlarına yönelik doğrudan bir tehdit olarak değerlendirilmeli mi?
İlk olarak bu saldırılarla hiçbir ilgimizin olmadığını açıkça söylemeliyim.
Grubumuz, komşu ülkeler de dahil olmak üzere tüm dünyaya, Çin rejiminin Doğu Türkistan'daki baskılarına ilişkin çağrı yapmıştır.
O zamandan beri çeşitli uluslararası grupların kendi milli çıkarları için Çinlilere saldırılar düzenlediğini gördük. Bunun bizim konuşmalarımızın ve Doğu Türkistan Müslümanlarının feryatlarının doğrudan bir neticesi olduğuna inanıyoruz. Bu noktada açıkça belirtmeliyim ki Doğu Türkistan halkı olarak biz, Çin rejiminin Orta Asya'yı ve hatta Batılı ülkeleri işgal etmesini önleyen bir siper niteliğindeyiz.
Çin Doğu Türkistan'ı ana hedefi olarak seçmiştir. Zira Doğu Türkistan onlara kendilerini Orta Asya'ya ulaştıracak bir kara yolu sunmaktadır. Çinliler, bu aşılmaz duvar yok edilmedikçe diğer milletleri işgal edemeyeceklerinin farkındadırlar. Eğer Çin rejimi bu toprağı kendi kontrolü altında tutmazsa diğer ülkeleri işgal edemez. Aynı zamanda, Türkistan halkı da Çin'in bunu yapmasına izin vermez.
Çin küresel ekonomiyi ele geçirerek kontrol altına alması, askeri üstünlüğü ve rakipleri ABD-Avrupa ile olan çekişmesi sebebiyle, "İpek Yolu" isimli büyük bir proje başlattı. Bu projeyle Çin hükümeti Orta Asya ve hatta Batı'yı işgal etmek için bir yol kurma teşebbüsünde bulunuyor. Komşu organizasyon ve devletler bunu anlamalı ve buna göre hareket etmeli. Eğer Çin rejimi Doğu Türkistan'ı işgal etmeye devam ederse, Pakistan, Afganistan, Orta Asya hatta Batı'yı ele geçirerek kademe kademe genişleyecek. Bir kişinin Çin Komünist Partisi'nin bu gerçeğini idrak etmek için politika uzmanı olmasına gerek yok.
Bu sebeple, Sind ve Beluç grupların Çinlilere yönelik saldırılarını iki nokta üzerinden okuyoruz:
İlki: Yukarıda bahsettiğimiz meseleyi idrak etmekteler.
İkincisi: Doğu Türkistan Müslümanlarının çağrılarına yanıt vermekteler. Allahu alem.
Hasan Mahsum Güney Veziristan'da 2 Ekim 2003 günü ABD ve Pakistan güçlerinin ortak operasyonunda öldürülmüştü. Bu olayları ve yukarıdaki iki soruda bahsedilenleri hesaba katacak olursak, Pakistan'daki Çin çıkarlarının yanı sıra Pakistan hükümet güçlerine saldırmayı da planlıyor musunuz?
Grubumuz herhangi bir ülkeye saldırmak yahut onları tehdit etmek istemiyor. Eklemek isterim ki eğer Pakistan ve komşu ülkeler bize zarar vermekten kaçınır ve iç işlerimize müdahil olmazsa onlarla iyi komşuluk ilişkilerini sürdürebiliriz ve sürdürürüz.
Afganistan ve Taliban
Afgan Talibanı Afganistan'da yabancı savaşçıların bulunmadığını söylüyor. Ancak Mayıs 2022 tarihinde grubunuzun medya kanalınca yayınlanan bir video, grubunuzun liderlerini ve mensuplarını Afganistan'da kutlama yaparken gösteriyor. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
Tüm dünyada merkezlerimiz var ve eylem gerçekleştiriyoruz. Ancak savaşçılarımız hususunda, mevkilerimizi kimseye tehdit teşkil etmeyecek bölgelere konuşlandırmaya karar verdik. Güvenlik gerekçesiyle bunların konumlarını açığa vurmak istemiyoruz. Ancak, eğer bir ülke kamuoyuna Doğu Türkistan halkını desteklediğini ve onlara koruma sağladığını beyan ediyorsa, o konumlarımızı açıklayabilir.
Mevcut Afgan Talibanı hükümeti hakkında ne düşünüyorsunuz? Kadınların eğitimini yasaklamaları hususunda düşünceniz nedir? Aynı zamanda Eymen ez Zevahiri'nin nerede olduğuna dair bir bilginiz var mı? ABD ona Temmuz 2022'de Kabil'de suikast düzenlediğini iddia ediyor.
Afganistan sürekli olarak çatışmalara sahne olan bir bölge ve yeni Afgan Talibanı hükümetine gelince, onlar kontrolü ele aldıktan sonra Afgan halkının bir soluk aldığını ve barış içerisinde yaşadığını düşünüyorum. Afgan Talibanı liderlerinin aldığı kararlara gelince, diğer ülkelerin iç işlerine karışmak istemiyorum. Onlar hakkında hükümde bulunmak veya olumsuz ifadeler kullanmak da istemiyorum.
Eymen ez Zevahiri'nin nerede olduğunu veya Kabil'de öldürülmesine dair ahvali ise bilmiyoruz.
Ekim 2021'de IŞİD bağlantılı Uygur bir canlı bomba Kunduz'daki bir Şii camiinde kendisini patlatarak en az 50 kişiyi öldürdü. Geçtiğimiz ay IŞİD iki mensuplarının Kabil'de Çinli ve diğer yabancılara ev sahipliği yapan bir oteli hedef aldığını açıkladı. Mevcut lideriniz Abdulhak Türkistani geçmişte IŞİD'i eleştirmişti. Bu olaylar ve IŞİD hakkında ne düşünüyorsunuz?
Şimdiye kadar Kunduz'daki bombalamanın bir Uygur veya IŞİD bağlantılı Uygurlar tarafından düzenlendiğini gösteren nihai bir kanıta ulaşmadık. Ancak, IŞİD bunların sorumluluğunu üstlendi. Bizler bu grubun aşırıcı bir grup ve İslam'da tanımlandığı gibi Haricilerin grubu olduğunu düşünüyoruz. Grubumuzun emiri Şeyh Abdulhak ve ben, IŞİD grubunun aşırıcı bir grup olduğuna kaniyiz ve bu eleştirilerimizi tekrarlıyoruz.
2022 yılında yayınlanan bir BM raporu TİP'ten en az 50 militanın IŞİD'e katıldığını iddia ediyor. IŞİD'in sizin davanızı elinizden almasından veya herhangi bir anlamda kapasitenize ağır darbe vurmasından endişe ediyor musunuz?
Grubumuzdan ayrılarak IŞİD'e katılan kimse olmadı. Bizler inşallah grubumuzdan kimsenin bu aşırıcı gruba katılmayacağına kaniyiz. Grubumuzun mensuplarının IŞİD'e katılması hususunda endişelenmemizi gerektiren bir şey yok. Bu bizim grubumuzu baltalayamaz zira mensuplarımızı bu hususta eğittik. IŞİD'in aşırıcı görüşlerinin grubumuza sızmasını önlemek için güçlü önlemler almaya devam edeceğiz.
Çin yönetimi Afgan Talibanı ile yakın iletişimini sürdürüyor ve Kabil'deki Çin elçisi 2021'de Afganistan'ı kontrol altına almalarından bu yana Taliban liderliğiyle birçok görüşme gerçekleştirdi. Birçok Çinli şirket de Afganistan'daki çeşitli projelere ilgilerini gösterdiler. Bu doğrultuda Afgan Talibanı'nın Çinlilerle ilişkilerini nasıl görüyorsunuz?
Afgan Talibanı hükümetinin neden Çin ile ilişkilerini sürdürdüğüne dair konuşmak istemiyorum. Ancak ısrar ediyorum ve inanıyorum ki, ister Afgan Talibanı olsun ister başka bir ülke olsun, kimse Çin Komünist Partisi ile angajmana girmemeli ve yakın iş birliği yapmamalıdır. Zira Çin rejimi aldatıcı, hilekar ve haindir. Çinliler dahi bu sistemden bıkmış durumdadır.
Dahası, eğer Komünist Parti bir ülkeyi işgal etmek isterse, bunu ilk olarak, Çinli şirketlerin hedef ülkeye girmesini sağlayan iktisadi anlaşmalar imzalamak adı altında yapar. Daha önce de gördüğümüz üzere Çin yönetimi bu ülkelere yardım adı altında boyun eğdirecek ve kademe kademe gizli amaçlarını açığa çıkarmaya başlayacaktır. Bu trajedi vatanımız Doğu Türkistan'da da yaşanmıştır ve aynı zamanda Tacikistan'da da benzer örnekler vardır. Tacikistan Çin'e yüklü miktarda borçludur ve borçlarını ödemeyi başaramayınca topraklarının bir bölümü Çin rejimince satın alınmıştır.
Benzer şekilde, sahte vaatler ve iktisadi ikna yollarıyla Çin Pakistan'daki etkisini artırmaya ve ülkeyi işgal etmeye çalışmaktadır. Belucistan eyaletindeki Gwadar Limanı'nın Çinli şirketlerce geliştirilmesinin bize ve diğer ülkelere sıkıntı veren bir şey olduğu kanaatindeyim.
Hindistan'ın Lucknow şehrinde bulunan Daru'l Ulum Nedvetu'l Ulema medresesinde okumuş olan Çinli Müslüman Han Wilang "Türk Müslümanların, Afganistan'ın doğu sınırlarından Çin'e uzanan bir İslam devletine sahip olabileceklerini" umuyordu. 2016 yılında Hindistan, Dünya Uygur Kongresi lideri Dolkun İsa'nın Dalay Lama'yı ziyaretini, Çin'in itirazları sebebiyle iptal etmişti. Hindistan ve Çin orduları ise sınır hattındaki Galwan Vadisi ve Arunaçal Pradeş'te çatışmalara devam ediyor. Bu olaylara bir yorumunuz, ayrıca Hindistan yönetimi ve sürgündeki Tibet hükümetine bir mesajınız var mı?
Daru'l Ulum'da tarih hakkında derin araştırmalar yapan ve bu toprakların Çin'e değil Doğu Türkistan halkına ait olduğu gerçeğini keşfeden Han Weilang'a şükranlarımı sunarım. Dünya Uygur Kongresi liderinin vizesinin Hindistan yönetimince iptal edilmesine gelince, biz Hindistan yönetimine cesur olmasını ve Çin'in mantıksız taleplerine uymayı reddetmesini talep ve tavsiye ediyoruz. Zira biz komşuyuz, onlarla ortak bir tarihe sahibiz ve iyi ilişkiler sürdürmek istiyoruz.
Dahası, Çin Komünist Partisi Hindistan'daki Galwan Vadisi'ni ve Arunaçal Pradeş'i tahakküm altında tutmaya devam ediyor. Eğer Hindistan yönetimi dikkat etmezse Çin, etkisini Çin-Hindistan sınırında yaymak için yeni bir fırsata sahip olacaktır. Aynı zamanda Çin'in bu bölgelerdeki varlığını genişletmesi ve hatta Hindistan'ın bazı topraklarını ilhak etmesi dahi mümkündür.
Bu bakış açısıyla, Hindistan yönetiminin bu işgalciyi sürüp atmasına yardım edecek ve kendisi için iyi bir komşu olabilecek, komşu bir millet arzulayabileceğini düşünüyorum. Ve Hindistan yönetimine çağrıda bulunuyorum ki, Tibetli mültecileri gözettiğiniz gibi aynı zamanda komşuluk ilişkilerimizi de gözetmelidir. Doğu Türkistan halkını ihmal etmemeli ve onlara mümkün olan her yolla yardım etmelidir. Aynı zamanda Hindistan'ın, evlerinden zorla ve adaletsizce çıkarılan Uygur halkına sığınacak yer sağlamasını umuyorum.
Suriye
Tahriru'ş Şam Heyeti ve onun İdlib'deki sivil hükümeti olan Suriye Kurtuluş Hükümeti hakkında ne düşünüyorsunuz? Grubunuz El Kaide ile yakın ilişkilere sahip olmakla suçlanıyor, ancak Suriye'deki kolunuz, El Kaide ile 2016-2017 döneminde bağlantısını kesmesinden sonra bile HTŞ ile beraber çalıştı. Bu ilişkiyi nasıl tanımlıyorsunuz?
Tahriru'ş Şam Heyeti veya Suriye'deki yeni Kurtuluş Hükümeti'ne dair cevabım da önceki gibi. Başkalarıın iç işlerine müdahil olmak yahut bu konuda yorum yapmak istemiyorum. Ancak grubumuzun El Kaide ile ilişkisi olmadığından halihazırda bahsettim. Vurgulamak istediğim bir diğer mesele, Doğu Türkistan'ın kurtuluşu için askeri eğitim gerçekleştirmek ve ordu birimlerimizi organize etmek için yerlere ihtiyacımız olduğudur.
Çeşitli cihatçı yorumcular ve rakip hizipler geçmişte TİP'i, HTŞ ile diğer muhalif gruplar arasındaki iç çatışmalarda HTŞ'den yana yer almakla suçluyor ve HTŞ'nin TİP'in Suriye'deki liderliği üzerinde hakim olmakla itham ediyor. Bu suçlamalara nasıl yanıt verirsiniz?
Sorunuza ilişkin, grubumuzun ilk günden bu yana politikası başkalarının iç işlerine müdahil olmamak olmuştur. Bu suçlamalar temelsizdir.
HTŞ ile mevcut stratejik ilişkiniz El Kaide ile olan bağlarınızı nasıl etkiliyor?
İlk olarak, HTŞ'nin El Kaide'den ayrılmasının gücümüzü etkilemediğini açıklığa kavuşturmak isterim. İkinci olarak, ikinci sorunuza halihazırda yanıt verdim. Grubumuzun El Kaide'ye ilişkin bir meselesi ve El Kaide ile ilişkisi yok.
2017'nin sonlarında Kuzeybatı Suriye'de ortaya çıkan Ketibetu'l Guraba Türkistan isimli grup Uygur ve Arap asıllı savaşçılardan oluştuğunu belirtiyor. Medya oluşumu ağırlıklı olarak Uygur dilinde yayın yapıyor. Bu grupla bir ilişkiniz var mı? Suriye'deki TİP diğer Uygur savaşçıları ortak amaçlar için bir arada toplayabilir mi?
Türkistan İslam Partisi, eğer Doğu Türkistan meselesi ile ilgili iseler, ister silahlı ister siyasi olsun çeşitli Uygur grupları bir araya toplayabilir ve bunu yapacaktır. Zira grubumuz Doğu Türkistan krizini çözmek için oluşturulan ilk silahlı güçtür. Bu grup halkımızın yüreğinden neşet etmiştir ve Doğu Türkistan halkınca desteklenmektedir.
Biz halkımızın yanındayız. Onların kurtuluşu için; dinimiz, halkımız ve milletimiz için çalışıyoruz. Doğu Türkistan halkının ortak umudu ve hedefi Çin işgalinden kurtulmaktır. Bu temelde, söz konusu hedefe ulaşmak isteyen tüm Doğu Türkistan halkının ve bütün organizasyonların bizimle omuz omuza vermesi gerektiğine inanıyorum. Ancak Doğu Türkistan'ı kurtarma amacına ulaşmak için elverişli bir durum ve ortaklar gerekiyor.
TİP'in Suriye kolu, bilhassa diğer gruplarla anlaşmalar yapma hususu gibi karar alma süreçlerinde bir tür özerkliğe sahip mi? Eğer öyleyse bu özerkliğin boyutları nedir?
Suriye kolumuzun liderlik sistemi özerk değil ve liderler merkezi liderlik tarafından atanıyor. Merkez, Suriye'de Türkistan meselesine ilişkin alınan tüm kararlardan haberdar.
İdlib'de özel bir askeri oluşum olan Yurtugh Tactical'in TİP ile bağlantısı olduğu iddia ediliyor. Bu grup sürekli olarak muharebe dersleri alan Uygur militanların fotoğraflarını yayınlıyor. Grup TİP ile bağlantılı mı ve bu tür grupların cihatçı savaşçıların elini güçlendirme hususundaki rolü nedir?
İdlib'deki bu grubun TİP'e ait olup olmadığı önemli değil. Ancak söylemeliyim ki bu tür askeri okulların sağladığı avantajlardan feragat edecek değiliz. Bu ve diğer askeri okullar silahlı mücadelemiz için gereklidir. Bu gibi taktiksel gruplara gelince, bunların bizler için ve savaşmak isteyen her muharip için büyük önemi vardır. Modern muharebeyi bilmek ve öğrenmek elbette cihadın gereklerinden biridir.
Muhaliflerin son kalesi olan İdlib Esed rejiminin eline geçerse ne olur? Bu durumun Suriye'deki Uygur savaşçılar ve TİP mensupları açısından yankıları nasıl olur? Afganistan'a veya Türkiye'ye mi dönerler?
Bu meseleye dair planlar ve ihtiyati tedbirler geliştirme hususunda çalışmakta olduğumuzdan, konuya ilişkin ekleyecek bir şeyimiz yok. Stratejilerimizi aşikar etmek istemeyiz.
Türkiye
Orta Asya bölgesinin dışında, çok sayıda Uygur sığınmacı da Türkiye'de yaşıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan 1996 yılında "Doğu Türkistan Türk tarihinin, medeniyetinin ve kültürünün beşiğidir" demişti. Aynı zamanda Türk hükümeti, Uygur/TİP militanlara Esed rejimi güçlerine karşı savaşmaları için engelsiz güvenli geçiş sağlamakla suçlanıyor. Siz Türkiye'nin Uygur meselesine desteğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk hükümetinin Uygurların dertleri konusundaki desteğini ziyadesiyle takdir ediyoruz. Çin'den gelen kuvvetli baskılara rağmen Türk hükümeti cesurca, Uygurlarla etnik milliyetçi bir iş birliği peşinde oldu. Devletsiz bırakılmış, yerlerinden edilmiş ve sürülmüş Uygurlara barınacak yer sağladı. Türkiye'nin hükümeti ile halkına ve Recep Tayyip Erdoğan'a teşekkür ederiz. Ve şu kesindir ki Türkiye'nin hükümeti ve halkı, Recep Tayyip Erdoğan da dahil olmak üzere, tarih boyunca Uygurlara destekleri sebebiyle övgü alacaktır.
Türkiye'nin Uygur meselesine ve TİP'e yönelik belirsiz politikası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türk hükümetinin Uygurlara diğer ülkelerden daha iyi davrandığını görmezden gelemeyiz. Türk hükümetine minnettarlığımızı ifade ederiz. Uygurlara ve vatanlarına yönelik itina, iş birliği ve sempatilerinin devamını rica ederiz.
DTİH/TİP Çin'in Sincan'daki "aşırıcılık karşıtı" programına nasıl bakıyor? Bu politika daha fazla Uygur'u ve Çinli Müslümanı gruba katılmaya mı itiyor yoksa onları korkutarak uzaklaşmalarını mı sağlıyor?
Bu soruyu cevaplamadan önce önemli bir meseleye değinmek isterim. Ülkemizi "Sincan" yerine Doğu Türkistan olarak adlandırmanızı umuyorum. İşgalcilerin bize taktığı bu isimden razı değiliz.
Çinliler Doğu Türkistan'da aşırıcılıkla savaştıklarını iddia ediyorlar. Ancak bundan ziyade Çin Komünistan Partisi, bir tazmin olmaksızın vatanımızı ve kaynaklarını yağmalıyor. Masum insanları öldürüyor. Aile planlama politikası adı altında doğmamış çocukları dahi öldürüyorlar. Aydınlara işkence ediyorlar. Topraklarımızı ilhak etmeye, halkımıza baskı uygulamaya devam Çin hükümetinin nasıl olup da aşırıcı bir oluşum olarak görülmediğini merak ediyorum. Elbette bu durumda hiç kimse Çin Komünist Partisi'ni aşırıcı bir oluşum olarak tanımlamaktan çekinmemeli.
Bu durumda, Çin'in "aşırıcılıkla mücadele programı" ters tepecek ve kendisine büyük zarar verecektir. Zira Uygurlar bu politikaları çok iyi anlamaktadır. Bazı Çinliler dahi Çin Komünist Partisi'nin Doğu Türkistan halkına yaptıklarından memnun değildir ve Çin hükümetinin Uygurlara yönelik adaletsiz politikalarını eleştirmektedirler.
Çin Komünist Partisi'nin Uygurlara muamelesi Tayvan hükümetinin de eleştirisine uğramıştır. Ek olarak Amerika da dahil olmak üzere 50'den fazla ülke öfkelenmiştir. Çin hükümetinin aşırıcılıkla savaşma kisvesi altında Doğu Türkistan halkına zulmetmek ve onlara baskı uygulamaktan sorumlu tutmuştur. Tüm bunlar, Çin'in sözde aşırıcılıkla mücadele adı altında sürdürdüğü kültürel asimilasyon politikalarının ve katliamların, kendi yenilgi süreçlerine ivme kazandırdığını kanıtlamaktadır.
Abdusselam Türkistani'nin röportajda yer alan ifadeleri orijinal haliyle aktarılmıştır ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.