Türkiye'de modern anlamda İslamcılığın ortaya çıkışı pek çok kimseye göre 1960'lı yıllarda başlar. İslam'ın yaşanılmasına yönelik yerel engellere duyulan tepki ve bu açıdan yürütülen hürriyet mücadelesi, yurt içinden ve dışından yazarların okunan ilmi ve özellikle fikri kitaplarının harmanının yanı sıra ülkedeki sosyal ve ekonomik sorunlara karşı İslami çözüm üretme gayesi de Türkiye'deki modern İslamcılığa damga vuran yönlerin başında gelmişti.
1960'lı yıllardan 2000'li yıllara kadar İslamcılık çeşitli değişimlere uğrasa da mevcut sorunlara İslami çözümler üretme, yanlış gördüğü şeylere İslami alternatif üretmeler gayesini hep korumuş, yayınlarına bu çalışmalar bolca yansımıştı. Bu minvaldeki bazı çalışma ve öneriler, eksik ve yanlışlar da içeriyordu eleştirileri yapılabilir. Fakat bu eleştiri haklılık payı da içerse dönemin acemiliği ve bilgiye ulaşma imkanlarının kısıtlılığı da adilce göz önünde bulundurulmalı ve çözüm arayıcı çabalama niyeti göz ardı edilmemelidir.
Türkiye'de İslamcılık
28 Şubat sürecinin ardından çeşitli yönlerden etrafı sarılan İslamcılığa çıkış yolu olarak bugün Batı'da da kimsenin inanmadığı Batı tarzı Liberalizm kaçış kapısı olarak bırakıldı. Bu sözde kurtuluş ve var olma yöntemi İslam'ın siyasi ve sosyal iddialarından vazgeçmeyi aslında zorunlu kılıyordu.
Böylece 2000'li yıllara girerken Türkiye'deki ana akım İslamcılık, İslam'ı sistemsel bir alternatif ve sosyal çözüm kaynağı olarak sunmaktan kerhen de olsa vazgeçti. Tabi bu tavizin en büyük nedenlerinden biri Türkiye'deki İslamcılığın ortalama olarak yeterli ilmi ve fikri donanıma sahip olmamasındandı.
Sloganik taleplerle yürütülen, içeriğe dini ve sosyal açıdan derinlemesine kafa yorulmayan bir talepler bütünün zemini sağlam olamazdı. Bu tip olguların sorunlu yapısının ve sonuçlarının heyecanlı dönemlerinde değil kriz anında fark edilmesi gibi bir özellikleri olduğundan o dönem İslamcılar için de iddialarından vazgeçmek önceden zannedildiği kadar zor olmadı.
Zamanında liberalizme dümen kıran eski İslamcılar daha sonra dümenlerini konjonktür ve yönlendirmeye göre başka yönlere kırdı. Muhafazakarlığın dönem dönem birbirine zıt ideolojilerle sentezi yapıldı ama saf İslami söyleme bir daha geçilemedi.
Elbette ülkedeki tüm İslamcılar aynı rotayı izlemedi ama ülkedeki hakim dini kültür ve söyleme sentezci muhafazakarlık hakim olduğundan dışarıdan gözle bakıldığında Türkiye'deki İslami kesim böyle göründü. Bu da sorunlara İslami çözüm öneri ve arayışlarının önündeki en büyük engeli oluşturdu.
"Ateistleşme, deistleşme ve sekülerleşme bu süreçten bağımsız değil"
Gençlikteki ateistleşme, deistleşme, daha genel ve kapsamlı ifadeyle sekülerleşme eğilimi de aslında bu süreçten bağımsız değil.
İslamcılık fikri açıdan 1980'li ve 1990'lı yılların oldukça gerisine düşmüş durumda. Gençlikteki gidişatın en büyük nedenlerinden biri mevcut sorunlara saf haliyle İslami çözüm önerileri görememekten kaynaklanıyor. Bu sorunlara İslami cevaplar vermeye çalışan azınlık da genel olarak maalesef ilmi ve fikri derinlikli teorikte bile kalsa çözüm önerileri sunmaktan uzak biçimde sadece tepki gösteriyor , kaliteli çözümler üretemiyor. Çözüm olarak sunulan şeyler ise genel olarak maalesef yeterli ilmi, fikri dolgunlukta ve sistematikte değil.
Bu ortamda bırakın İslam'dan uzak bir gencin İslam'ın üstünlüğüne ikna edilmesini, İslam'a bağlı bir gence dahi ilmi ve fikri açıdan dolgun, şuur ve ahlak da aşılayan bir zihin ve karakter inşası rehberliği bile bulunamaz olmuş durumda. İslam'dan uzak olup İslam'ı kazanan, İslam üzere kendini inşa eden gençler elbette bulunmakta ama bunlar çok büyük oranda Türkiye'deki İslami çalışmalardan değil faillerin kendi çabalarından kaynaklanan neticeler.
Türkiye'deki İslami kesimlerin ilmi ve fikri krizi; İslami çözüm üret(e)memesi, başka ideolojilere eklemliliği, ruha değil maddeye odaklanması, hakim olduğu mikro alanlarda dahi İslam'ı hakim kılmaması gibi sorunlar çözülemezse bu yanlışların yansıması ve iticiliği nedeniyle gençliğin İslami açıdan geleceğinin parlak olmadığını söylemek karamsar bir tahmin olmasa gerek.
Krizin kendisi aslında çok zor olmayan ama emek ve fedakarlık isteyen reçeteyi de sunuyor. Türkiye'deki İslamcı gençler belki daha da geriye giderek 1950'den bu yana İslamcı geleneğin İslami bir doğru bakış açısıyla yaptıkları nelerden zarar görüp nelerden faydalandıklarının muhasebesini yaparak kendilerine daha doğru bir rota çizip bu krizi aşabilirler. Aksi takdirde İslamcılık adına çözümün değil sorunun bir parçası olma tehlikesine düşebileceklerini unutmamalılar.
Yazıda yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.