"Türkiye, halkının yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkedir."
Yakın bir zamana kadar bu ifade, sürekli olarak duyduğumuz, ancak net bir veriye dayandığına dair bir bilgi olmayan bir ifadeydi.
Son yıllarda özellikle sosyal medyanın yaygınlaşması ve din konusunda daha az duyarlı nesillerin yetişmesiyle, belki bu oran değişmiş olabilir. Ancak yine de, en azından Müslümanca bir mukaddesata sahip olma açısından değerlendirecek olursak, bu oran yüzde 80'in altına inmeyecektir.
Yani Türkiye'de, hayatına İslami ilkeler tamamen egemen olmasa dahi İslami değerleri benimseyen, kendi değeri addeden ve mukaddesatı olarak sayan insanların oranı, genel bir değerlendirmeyle yüzde 80 civarındadır.
Bu da demek olur ki Türkiye'nin büyük bir çoğunluğu kendisini Müslüman olarak nitelemektedir.
Sosyal yapısı bir yana, tarihi ve dokusu ile beraber ele alındığında İslami değer ve kavramların Türkiye toplumu üzerindeki etkisi ve önemi yadsınamaz.
Kabe'ye yönelik saygısızlık
Bu genel değerlendirmeyi yaptıktan sonra, bir süredir gündemdeki yerini koruyan bazı tartışmalara az da olsa değinmek gerekiyor.
Her ne kadar tartışmanın tarafları, siyasi amaçlarla kayıkçı kavgasına tutuşabilecek olsalar da, burada siyasi tartışmaların ötesinde, Müslümanların hayatlarını ilgilendiren bir mesele bulunuyor.
Şöyle ki, bir süredir Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör atanmasına dair tartışmalar ve gösteriler devam ediyor. Bunlara dair genel yorumlara girmemekle beraber, bu eylemler içerisinde Türkiye'deki tüm Müslümanlara tesir eden bir hadiseye değinmeden geçemeyiz. Bu da, kendilerinin LGBT haklarını savunduğunu ifade eden bir grubun, Müslümanların kıblesi olan Kabe'yi ve Mescid-i Haram'ı aşağılamayı ve değersiz göstermeye çalışmayı amaçlayan bir görsel sergilemesi.
Her ne kadar bu kimseler bunun bir "sanat eseri" olduğunu söyleseler de, Kabe'nin yerine bir "Şahmeran" konulmuş, çevresine de LGBT'leri temsil eden bayraklar iliştirilmiş olan bu görselin, Müslümanların hürmetlerini çiğnediği gayet açık. Sanatın ne olduğuna dair felsefi birçok tanım olsa da, toplumun bir kesiminin değerlerine saldırı niteliği taşıyan görsel yahut yazılı herhangi bir "eser"in, "sanat" olarak nitelenmesinin doğuracağı sonuçları sezmek, akıl sahipleri için güç değil.
Benzeri tüm olaylarda olduğu gibi, ülkemizdeki birçok kesim, bu olayı sulandırarak bakış açılarını çarpıtmak için yarışa girdiler. Kimileri "sanat eseri" gibi bir savunmaya girerken, kimi yine "Kabe resmine konuşup kul hakkına sustunuz" gibi klişe ve komik eleştirilerde bulundular. Oysa bu hadisenin muhatabı bir siyasi iktidar değil, bizatihi bu ülkenin çoğunluğunu teşkil eden Müslümanlardı.
Müslümanların herhangi bir azınlık kadar hakkı yok mudur?
Ülkemizde de dünyanın geri kalanında da azınlıkların hakları, özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında ciddi bir hukuk meselesi haline gelmiş durumda.
Bu kapsamda azınlıkların dini-etnik değerlerini aşağılayacak, onlara yönelik bir ayrımcılık niteliğini haiz, saldırgan olaylar ağır cezai yaptırımlarla karşılaşmakta. Buna ek olarak, sivil toplum ve medya da, azınlıkları hedef alan bu tarz olayları kınamakta. Azınlıklara yönelik tahkir, tezyif ve saldırılar, özellikle sosyal açıdan provokasyonları tahrik ettikleri gerekçesiyle siyasi odaklarca da telin edilmekte.
Ülkemizde de herhangi bir etnik yahut dini grubu hedef alan benzeri tahrik edici saldırılar, ülkede çok az bir kısım olmaları halinde dahi, şiddetle kınanmakta.
"Ama"sız, "fakat"sız kınanmakta.
Ancak maalesef konu, ülkenin ezici bir çoğunluğunu oluşturan Müslümanlara gelince, "ama"lar, "fakat"lar, "aman sen de"ler, "hadi oradan"lar hemen duyulmaya başlanıyor.
Bir ülkenin çoğunluğunu teşkil eden bir grubun değerlerinin korunma hakkı yok mudur? Müslümanların değerleri, kutsalları bu kadar kolayca ihlal edilebilir mi?
Bir düşünün, dünyanın herhangi bir ülkesinde, mesela Fransa'da, herhangi birinin çıkıp da Fransa'yı Fransa yapan değerleri ve Fransız milletini aşağılaması mümkün olur mu?
Ellerinden birçok şeyini aldığınız Müslümanlara, Kabe gibi, Peygamber gibi temel değerlerini savunmayı çok görmeyin.
Sözde "değer"leriyle dahi çelişen, bazı "insan hakları savunucusu" kesimlerden Müslümanların beklediği tek şey, bu durumu hesaba katıp biraz olsun saygı ve insanlık göstermeleridir.
Ama Müslümanlar, bu kesimler kendilerine saygı göstermedi diye yas tutup, karalar bağlayacak da değildir.
Yazıda yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir, Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.