Eski Sovyet coğrafyasının Rusya ile Avrupa arasında sıkışıp kalan stratejik ülkesi Ukrayna, yine hareketli günler yaşıyor. 2014 senesinde Rusya’nın Kırım’ı işgali ve Donbass bölgesinde hibrid savaşın başlaması gibi büyük bedeller karşılığında Avrupa’ya entegrasyon yolunu seçen Kiev, son haftalarda iç politikadaki bitmeyen tartışmalarla yeniden dünyanın gündeminde.
Konunun magazinleşmesini sağlayan Eski Gürcistan Cumhurbaşkanı, eski Odessa Valisi Mihail Saakaşvili’nin Ukrayna yönetimi ile mücadele yöntemleri olabilir belki, ama meselenin özü bu değil. Kiev, kendi tercihi olarak açıkladığı ve Batı’nın da talep ettiği reformları gerçekleştirme zorunluluğu ile bu reformlara engel olan yolsuzluk, oligarşi gibi kronik sorunlar arasında sıkışıp kalmış durumda.
ABD ve Avrupa’nın 2014 senesinde daha pratik bir tandem olarak gördüğü Poroşenko-Yatsenyuk iktidarı, bu destek ve halkın yeni lider arayışı sonucu Ukrayna’yı Avrupa’ya götürme ve kronik sorunlara çözüm bulma vaadi ile göreve geldi. Yatsenyuk, başbakanlık görevini iki yıl sürdürebildi, Poroşenko’nun ise kendisinden beklenenleri gerçekleştirmekte zorlandığı görülüyor.
Halk yeni bir meydan hareketine hazır değil
Ukrayna, devrimden sonraki ilk iki yılda, ödediği büyük bedele, savaşa ve Rusya’nın aralıksız baskılarına rağmen Batı ile entegrasyon yönünde ciddi adımlar attı. Bu adımlardan birisi de Ulusal Yolsuzlukla Mücadele Bürosu'nun (NABU) oluşturulmasıydı. Büro, çalışmalara çok hızlı başladı, yolsuzlukla mücadele kapsamında yüzlerce dava açtı, fakat bu davalar İçişleri Bakanının oğlu da dahil, üst düzeye uzayınca iç politikada yeni bir savaş başladı.
Cumhurbaşkanı Poroşenko, açık ifade etmese dahi, bu savaşta NABU’nun değil, ona savaş açan Başsavcı Lutsenko-İçişleri Bakanı Avakov ikilisinin yanında yer alıyor. Bu, elbette, Batılıları memnun etmiyor, ancak şimdilik Ukrayna’nın Uluslararası Para Fonu’na borçlarını ödemeye başlaması, devlet finans sisteminin normalleşmesi, Yanukoviç döneminde içi tamamen boşaltılmış ordunun yeniden kurulması, Kiev’in Rusya’ya karşı barışmaz tavrı, ülkenin savaşta oluşu Poroşenko yönetiminin iktidar limitini uzatıyor. Öte yandan, son dört yılda makroekonomideki başarıları kendi yaşamlarında hissetmeyen, tam tersi, ekonomik durumu daha da zorlaşan Ukraynalılar, her ne kadar hayal kırıklığı yaşasalar da yeni bir meydan hareketi başlatmak için hazır değiller. Bu da Poroşenko yönetiminin iç politikada şimdilik daha rahat davranmasına sebep oluyor.
Saakaşvili nasıl 'istenmeyen kişi' oldu
Reformcu olarak davet ettiği, vatandaşlık verdiği, Odessa Valisi olarak atadığı ve büyük övgüler yağdırdığı eski Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili’yi vatandaşlıktan çıkartması da bu rahatlığın göstergesiydi.
Peki, Saakaşvili yaşanan bu sürecin neresinde? “Ukrayna’nın büyük dostu” Saakaşvili, neden Kiev için istenmeyen şahıs rolünde?
Petro Poroşenko, Eski Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili’yi gayri resmi danışman sıfatıyla 2015 senesinde oluşturduğu Uluslararası Reform Danışma Konseyi Başkanlığına getirdiğinde ve ardından da vatandaşlık vererek Odessa gibi stratejik bir vilayete vali olarak atadığında çoğu siyaset uzmanlarını şaşırtmıştı. Çünkü Saakaşvili, iyi ve hızlı bir reformcu olmasına mukabil kontrol edilmesi ve uzlaşılması zor olan, maceracı ve iddialı bir politikacı. Dolayısıyla, Ukrayna gibi çok girift sorunları olan bir ülkede Saakaşvili’nin sadece reformist yanından yararlanıp, politikacı kimliğinin arka planda kalacağını düşünmek başından hataydı.
Saakaşvili gibi enerjik, popülist ve sert hamleleri seven bir politikacı için ise Ukrayna’da siyasetin içinde olmak ABD’nin veya Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde bir araştırma kuruluşunda veya enstitüsüde çalışmaktan daha cazipti. Zira Gürcistan’da siyaset yapması, ezeli düşmanı Bidzina İvanişvili'nin ülkeyi perde arkasından yönettiği sürece imkansızdı. Bu nedenle de “Bir ülkenin cumhurbaşkanlığını yapan birisinin başka bir ülkede valiliği tercih etmesi ne kadar doğru” sorusunu gündemine bile almadan, Odessa’da bürokrat olmayı kabul etti. Ukrayna’nın en stratejik kentlerinden Odessa’da gerçekten de hızlı bir değişim süreci başlattı, bazılarınca şov olarak da değerlendirilen kendine has yöntemlerle yolsuzlukla mücadeleyi birkaç ay sürdürdü. Ancak kısa süre sonra kaçınılmaz son gerçekleşti: Saakaşvili önce Başbakan Yatsenyuk ve ekibiyle, ardından kadim dostu Poroşenko ile karşı karşıya geldi ve gerilim uzlaşılamaz boyutlara varınca kasım 2016’da Poroşenko’yu Odessa’da iki oligarşik klanı desteklemekle suçlayarak istifa etti.
Aslında bu durumu sadece Saakaşvili’nin uzlaşmaz tavrı ile açıklamak haksızlık olur, zira Gürcü liderden daha önce Poroşenko yönetiminin yine reformlar için getirdiği Litvanyalı Ekonomi Bakanı Ayvaras Abromaviçyus ve ABD doğumlu Maliye Bakanı Natalya Yaresko istifa etmiş, Başsavcı Yardımcısı David Sakveralidze ve Saakaşvili ekibinden birçok isim görevden alınmıştı. Saakaşvili’nin bu isimlerden farkı, teknokrat bir reformcu değil, devrimleri seven iddialı bir politikacı oluşuydu. Gürcistan’daki son parlamento seçimlerinde, partisi Birleşik Ulusal Harekat yine başarılı olamayınca, Saakaşvili için tek siyaset umudu Ukrayna’ydı ve ondan Abromaviçyus veya Yaresko gibi sakince istifa edip kenara çekilmesini beklemek saflık olurdu.
Saakaşvili, Odessa valiliğinden istifasının ardından mücadelesini Kiev’e taşıma kararı aldı; Yeni Güçler Hareketi Partisi'ni kurdu ve Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko ile ekibine yönelik sert eleştirilerini sürdürdü. Temmuz 2017’ye geldiğinde iki eski dost arasındaki gerilim, Poroşenko’nun Saakaşvili’yi Ukrayna vatandaşlığından atmasıyla sonuçlandı. Karara gerekçe olarak Saakaşvili’nin Ukrayna vatandaşlığını alırken “bilinçli olarak yanlış bilgi veya sahte evrak sunması” gösterildi, ancak kararın metni açıklanmadığı gibi, öne sürülen gerekçe de pek inandırıcı bulunmadı. Kararın siyasi olduğu çok açıktı; belli ki Ukrayna, Saakaşvili’yi vatandaşlıktan çıkartarak bu büyük “başağrısı”ndan kurtulmaya çalışıyordu, ancak yöntem, hele de Saakaşvili söz konusu olunca çok başarılı değildi.
Vatandaşlıktan atıldığı sırada yurt dışında bulunan Saakaşvili, 10 Eylül’de Ukrayna sınırını taraftarlarının yardımıyla geçerek yeniden Kiev’e döndü. Sığınma talebinde bulundu, ancak ret cevabı aldı. Daha önce Gürcistan’ın Saakaşvili’yi iade talebini iki kez reddeden Ukrayna Başsavcılığı ise eski Gürcistan Cumhurbaşkanı’nın artık vatandaşı bile olmadığı eski ülkesine iade edilebileceğini gündeme getirdi.
Kiev gerilimi tırmandırmak istemiyor
Saakaşvili ise Ukrayna Göç Servisi’nden 1 Mart 2018’e kadar oturum izni aldığını söyleyerek Kiev’de mücadelesini sürdürmekte kararlı olduğunu açıkladı. Gerilim, Saakaşvili liderliğindeki Yeni Güçler Hareketi Partisi’nin 17 Kasım’da Kiev’de süresiz protesto gösterileri başlatmasını açıklamasıyla yükselmeye başladı. Cumhurbaşkanı Poroşenko, bu gösterilerin Ukrayna’da istikrarsızlık meydana getirmeye çalışan güçlerin planı olduğunu söylerken Başsavcı Lutsenko, Saakaşvili’yi darbe teşebbüsünde bulunmakla suçladı.
5 Aralık’ta Ukrayna Güvenlik Servisi Saakaşvili’nin Kiev’de kirada oturduğu eve operasyon düzenledi. Saakaşvili, evin çatısına çıkarak zamanı uzatmayı ve taraftarlarını toplayarak gözaltına alınmaktan kurtulmayı başardı. Aynı gün Başsavcı Lutsenko, Saakaşvili’nin eski Cumhurbaşkanı Yanukoviç’e yakın oligarklardan Sergey Kurçenko’dan 500 bin dolar aldığını, bu parayla darbe yapmaya çalıştığını ve bu planın arkasında Rusya’nın olduğunu öne sürdü. Lutsenko parlamentoda bazı ses kayıtlarını da dinletti, ancak "deliller" pek ikna edici değildi ki, Başsavcının umduğu sonucu doğuramadı. Elbette, Saakaşvili de melek değil, ancak onu Rusya’nın yönettiğini iddia etmek, olabilecek en zayıf komplo teorilerinden biri olmalı. Zira Rusya Devlet Başkanı Putin de geçtiğimiz günlerde düzenlediği basın toplantısında eski Gürcistan Cumhurbaşkanına nefretini yüzünün tüm çizgilerine yansıtarak “Saakaşvili’nin yaptıkları Ukrayna halkının yüzüne tükürmektir” demekle Lutsenko’nun tezini çürütmüş oldu.
Saakaşvili, 5 Aralık’taki başarısız operasyondan üç gün sonra gözaltına alındı, ancak üç gün sonra da mahkeme tarafından tutuksuz yargılanma kaydıyla serbest bırakıldı. Belli ki Kiev, gerilimi daha fazla tırmandırmak istemiyordu.
Ukraynada'da sular kısa vadede durulmayacak
Saakaşvili, serbest bırakıldıktan sonra yeniden taraftarlarını gösteriye çağırdı, Kiev’in merkezinde protestoları sürdürdü. Fakat 17 Aralık’ta Saakaşvili taraftarlarından bazılarının konser sırasında Ekim Sarayı’nı basması ve polisle çatışması olayların seyrini değiştirdi. Bu kez Saakaşvili, dozu düşürmek zorunda kaldı. Eski Gürcistan Cumhurbaşkanı, her ne kadar sürekli mücadele ortamında kendini suda balık gibi hissetse dahi, taraftarlarından kaynaklı şiddet olaylarının savaş halindeki ülkede “kırmızı çizgiyi geçmek” olarak algılandığının sinyalini almış olmalı ki retoriğini yumuşattı, hatta Cumhurbaşkanı Poroşenko’ya mektup yazarak siyasi krizi çözmek için işbirliği teklifinde bulundu.
Zira, yukarıda da değinildiği gibi, gerek Batılı ülkeler, gerek Ukrayna halkı gidişattan her ne kadar memnun olmasalar da yeni bir devrimi, yeni bir protesto dalgasını, yeni bir gerilimi ülke için makbul seçenek olarak görmüyorlar. Ayrıca, Saakaşvili’nin gerek hukuki durumu, gerekse de Batı ve Ukrayna halkı nezdindeki destek düzeyi onun gelecekte herhangi yeni bir sürecin lideri olmasına da imkan sağlamıyor.
Ancak gerek Ukrayna halkının eski Sovyet coğrafyasının en öngörülemez halkı olduğunu, gerek Saakaşvili’nin hırsının para ve iktidar değil, sürekli hareket ve başarı olduğunu, gerekse de Ukrayna yönetiminin vadettiği değişimi gerçekleştirmekte zorlandığını dikkate alırsak, ülkede suların durulması konusunda çok da emin konuşmamak gerekiyor.
Bu analiz, bölge ülkelerinde uzun yıllar muhabir olarak çalışmış Gönül Şamilkızı tarafından kaleme alınmıştır. Analizde yer alan görüşler yazara aittir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.