Ukrayna'daki savaş nasıl sona erecek? Uluslararası istikrarsızlığın kasvetli iklimiyle gölgelenmiş bir seçimde, bu soruyu ciddiye alan tek adayın Nigel Farage olması dikkat çekicidir. Mirror gazetesinin "öfkeye" yol açtığını belirttiği (ancak öfkenin kime ait olduğu açıklanmamış olsa da) bir tartışmada Reform Partisi'nin dış politika duruşunu açıklayan Farage, partisi iktidara gelirse Ukrayna'ya para göndermeye devam edeceğini ancak her iki tarafa da bir noktada savaşların ya müzakereyle ya da felaketle sona erdiğini söylemek gerektiğini ve bu savaşın çok, çok, çok uzun yıllar devam edecekmiş gibi göründüğünü ve korkunç bir can kaybına mal olacağını belirtti.
Farage, yüz yüze görüşmeler yapılması gerektiğini söylüyor.
Farage'ın bu çıkışı, sadece iki ana partinin Ukrayna'yı "zafere" (zaferden kasıt Ukraynanın, işgal öncesi 2022 sınırlarına dönüşten çok daha zorlu olan 1991 sınırlarına dönüşüdür) kadar desteklemek şeklinde ifade edilen politikasından ayrılması bakımından değil, aynı zamanda İngiliz parti siyasetinin şüpheli basmakalıp sözlerini değil, savaşa ilişkin ciddi dış politika tartışmalarını yansıtması bakımından da dikkat çekicidir.
Saygın Rusya analisti Mark Galeotti'nin gözlemlediği gibi, bu stratejik düşünce eksikliği ne Ukrayna'ya ne de Batı'ya hizmet ediyor. Galeotti, "Batı'daki söylem ve gerçeklik arasındaki boşluk tehlikeli çünkü gerçekçi olmayan beklentilerin oluşma riskini taşıyor." diye belirtiyor. Farage'ın analizine ana akım İngiliz siyasi söyleminden daha yakın olan Galeotti, "Moskova'nın Kiev'in egemenliğini ve bağımsızlığını kabul etmesine karşılık Ukrayna topraklarının bir kısmını ve belki de tarafsızlık garantilerini takas edecek bir tür anlaşmaya varılması ihtimali var" uyarısında bulunuyor. Batılı yetkililer kapalı kapılar arkasından bunun olası bir sonuç olduğunu belirtse de, kamuoyu önünde bu sonuç "sadece Kiev'in kendi tutumuna değil, Batı'daki resmi söylemlere de ters düşüyor."
Görünürde, Ukrayna savaşı için üç olası sonuç gözüküyor:
- Tam bir Ukrayna zaferi ve Rusya'nın tam bir yenilgisi ki bu, üst düzey Ukraynalı yetkililerin bile artık pek olası görünmediğini kabul ettiği bir durum.
- Bunun tersi, yani Ukrayna'nın çöküşüne dayanan tam bir Rus zaferi ki, savaş yavaş yavaş Rusya'nın lehine dönmesine rağmen, bu da yakın görünmüyor.
- Be belki de mevcut hatlar üzerinde düşmanlıkların dondurulması.
Bu son sonuç, Amerika'nın o dönemki Genelkurmay Başkanı General Mark Milley'nin 2022 kışında, Ukrayna'nın başarılı sonbahar taarruzunun Rusya'yı geri adım atmaya zorladığı ve Kiev'in bugünden bakıldığında kaçırılmış bir fırsat gibi görünen bir müzakere pozisyonu kazandığı zamanki görüşünü yansıtıyor. Ancak o dönemde Biden yönetimi Milley'nin diplomatik bir girişimden söz etmesini engellemiş ve Biden şu açıklamayı yapmıştı: "Bu Ukraynalılara kalmış bir şey. Ukrayna olmadan Ukrayna hakkında hiçbir şey yapılamaz."
Ancak Kiev'in görüşmeleri reddetme ve savaşa devam etme kararı, 2023'te başarılı bir taarruzun Rusya'nın savaş alanındaki konumunu önemli ölçüde zayıflatacağı umuduna ve nihai zafere kadar Amerikan askeri desteğinin sürdürülebileceği inancına dayanıyordu. Ancak taarruz pahalı bir başarısızlık oldu ve Amerika'nın desteği Washington'da giderek daha fazla tartışılıyor. Ancak sonuç Ukrayna'nın savaş alanındaki konumunun kötüleşmesi olsa da, Washington'un kamuoyuna açıkladığı hedefleri değişmedi: Sahadaki gerçekler daha kötüye gitmiş olabilir, ancak Washington'daki ve Westminster'daki resmi söylem yeni gerçekliğe uyum sağlamadı.
Gerçekçi bir Ukrayna politikası
Peki gerçekçi bir Ukrayna politikası nasıl olurdu? İronik olan şu ki, Batı'nın arzuladığı nihai durum askeri zaferden ziyade müzakere edilmiş bir çözüme doğru kaysa bile, en azından şimdilik, aslında hiçbir şey o kadar da değişmeyecek. Ukrayna 2022'de üstünlüğü ele geçirmiş gibi göründüğünde, zafer kokusu alan Kiev'in anlamlı müzakereler yürütmeye niyeti yoktu. Şimdi Rusya üstünlüğü ele geçirdiğinde, Moskova da aynı şekilde yapıcı barış görüşmeleri için gerekli tavizleri verme arzusunda değil. Putin'in geçen hafta Ukrayna'nın öncülüğünde düzenlenen (Rusya'nın katılımı olmadan gerçekleşen ve Biden'ın katılmamayı tercih ettiği) "barış zirvesi"nin başında önerdiği sözde "ateşkes teklifi", Moskova'nın pozisyonunun güçlenmesi anlamına geliyor: Geçen ay Kremlin'in ruh hali, mevcut cephe hatlarında çatışmaların durmasına odaklanıyordu.
Görüşmelerin ön koşulu olarak Putin, Ukrayna'nın 2022 sonbaharında Rusya'nın resmen ilhak ettiği ve Ukrayna saldırısında Rusya'nın son iki ilin büyük bölümünü terk etmeye zorlandığı dört Ukrayna vilayetinden (Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Herson) kalan askerlerini çekmesi konusunda ısrar etti. Rusya'nın Ukrayna'nın NATO'ya katılmaması yönündeki ısrarı müzakereler bağlamında mantıksız olmasa da -Batı'nın söylemine rağmen bunun gerçekleşme ihtimali çok düşük- Ukrayna'dan halen kontrol ettiği geniş toprakların kontrolünü bırakmasını talep etmek hiç gerçekçi değil. Rus birlikleri cephenin her tarafında yavaşça ilerliyor ancak henüz büyük bir ilerleme sağlamış değiller. Putin, kış başlamadan önce yeni bir yaz taarruzuna güveniyor olabilir veya yıpratma savaşının Ukrayna ordusunu tamamen çözeceğine inanıyor olabilir, ancak şu anda Ukrayna'nın pozisyonu zor olsa da yolun sonu değil ve Kiev'in Rus teklifini reddetmesi bu aşamada mantıklı duruyor. Rusya'nın görüşme teklifi, paradoksal bir şekilde, Moskova'nın henüz müzakereye hazır olmadığının bir ifadesiydi.
Ancak yine de, Ukrayna'nın barış görüşmeleri için koyduğu kendi ön koşulları Ukrayna'ya yardımcı olmuyor. Çünkü bu ön koşullar, Rusya'nın karşılamak için baskı altında olmadığı tavizleri talep etmekte ve Ukrayna'nın muhtemelen ulaşamayacağı bir sonu hedefliyor. Rusya'nın dışlandığı Cenevre zirvesi, muhtemelen anlamlı müzakerelerin başlamasından önceki son böyle girişimlerden birini temsil ediyor, çünkü tarafsız devletlerin sabrı zaten azalmaya başladı. The Economist'ın gözlemlediği gibi, "Amerika'nın savaşın sona ermesinin kabul edilebilir bir şekli olabileceğine inandığı bir konuşma zaten başladı", çünkü "gözler alternatif müzakere platformlarına, belki de en geç sonbaharda başlayabilecekleri yönünde dönmeye başladı."
Sonbahardan önce çok şey olabilir, tam da bu yüzden o zamana kadar olacak barış görüşmeleri pek olası değil. Rusya bu yaz savaş alanında daha büyük başarılar elde edebilir ve Kiev'i şu anda reddedeceği şartları kabul etmeye zorlayabilir. Ancak aynı şekilde Ukrayna da Rusya'nın ilerleyişini engellemeye devam ederek savaşı, ciddi müzakerelerin Putin'e bir kez daha cazip görünebileceği yavaş ve ezici bir çıkmaza geri döndürebilir. İkinci sonuca ulaşmak için olan Batı'nın politik kararları -yani Ukrayna'yı silahlandırmaya devam etmek ve ona güçlü diplomatik destek vermek- Rusya'nın tamamen yenilgiye uğratılmasına kadar Ukrayna'yı desteklemeye yönelik olan mevcut politikasından ölçülebilir bir farklılık göstermeyebilir. Bu anlamda, Batı'nın maksimalist ve muhtemelen ulaşılamaz politika amaçlarına yönelik kamuoyu taahhüdü, anlamlı görüşmeler için yeni bir baskı öncesinde Ukrayna'nın konumunu iyileştirmeye yönelik bir müzakere taktiği olarak okunabilir ama Putin'i kandırıp kandırmadıkları ise başka bir sorudur.
Her halükarda, sonbaharın bir diğer olası olayı olan Trump'ın seçim zaferi, belki de müzakerelerin yıl sonundan önce yapılmasını olanaksız kılan belirleyici faktördür. Trump'ın Ukrayna konusundaki tutumunu anlamak zor: Zelenskiy hakkında kişisel olarak olumsuz görüşler ifade etmiş olsa da, ve Amerikan siyasetinde Trump'a en bağlı olan kesim Ukrayna'ya kesinlikle düşman olsa da, görüşmelerin dramatik bir başlangıcı olarak savaşı tırmandırmayı seçebilecek değişken bir figür. Gelecekteki bir Trump yönetiminin nihai Ukrayna politikası potansiyel olarak o kadar dönüştürücü ancak bilinemez bir etken ki, Putin'in yeni Amerikan başkanı göreve gelene kadar savaşı uzatması çok muhtemel: O zamana kadar, şu anda müzakereler için anlamlı bir alan bulunmamaktadır. Muhtemelen bir barış anlaşması Ukrayna topraklarının acı verici bir şekilde terk edilmesini gerektirecektir. Biden yönetimi için siyaseten mantıklı olan, sorumluluğu ve tatmin edici olmayan bir sonuca eşlik edecek basın öfkesini Trump'ın üzerine yıkmak olacaktır.
Ancak yine de, belki de bir çözümün gelecekteki ana hatlarını görmek mümkündür. Geçtiğimiz yaz, ABD'nin önde gelen dış politika uzmanlarından Richard Haass'ın Kremlin yetkilileriyle gizli görüşmeler yaptığı ortaya çıkmış ve bu nedenle Kiev tarafından hızla kınanmış ve Beyaz Saray tarafından kendisine mesafeli bir tavır takınılmıştı. Rus yetkililerle görüştüğü ay Foreign Affairs'te yayınlanan Haass'ın vardığı sonuç şuydu: "Batı, Ukrayna'nın başarıyı tanımlamasına ve Batı'nın savaş hedeflerini belirlemesine izin verdi. Bu politika, savaşın başlangıcında mantıklı olup olmadığına bakılmaksızın, artık miadını doldurmuştur." Haass'ın "Ukrayna'da barış, etik açıdan ne kadar haklı olursa olsun muhtemelen ulaşılamayacak olan savaş hedeflerine rehin bırakılamaz" şeklindeki analizi, askeri eğilimlerin Rusya'nın lehine geliştiği ve hem ABD hem de Avrupa'daki siyasi eğilimlerin Batılı liderlerin savaşın başlangıcında dile getirdikleri kesin ve dipsiz bağlılıktan uzaklaştığı aradan geçen bir yıl boyunca geçerliliğini korudu.
Haass'ın -muhtemelen Rusya'ya yaptığı- önerisi, savaşın mevcut cephe hattında dondurulması ve "ideal olarak hem Ukrayna hem de Rusya'nın askerlerini ve ağır silahlarını yeni temas hattından geri çekerek, tarafsız gözlemciler tarafından izlenecek askerden arındırılmış bir bölge oluşturması" yönündeydi. Rusya askeri kazanımlarını elinde tutacak, ancak Kiev'in bu kazanımların meşruiyetini tanıması zorunlu olmayacak. Bunun yerine, toprak bütünlüğünün yeniden kazanılmasının diplomatik bir ilerleme beklemesi gerektiğini kabul edecek, belki de bu bekleyiş Putinin siyasi sahneden çıkmasına kadar sürecek. Bu süreçte, "Batı hükümetleri, Moskova'nın Kiev tarafından kabul edilebilir bir barış anlaşmasını imzalaması halinde Rusya'ya karşı uygulanan tüm yaptırımları tamamen kaldırmayı ve ilişkileri normalleştirmeyi vaat edebilir." Rusya'nın Ukrayna'nın tarafsızlığı yönündeki taleplerini kabul etmek -yani NATO'ya katılmama taahhüdü- ABD'nin Ukrayna'nın savunmasına yönelik iki taraflı sıkı taahhüdüyle dengelenecektir. Bu nedenle dikkat çekici olan, Batı'nın mevcut stratejisinin zamanı daralır iken Biden yönetiminin geçen hafta NATO yapıları dışında 10 yıllık bir çift taraflı güvenlik anlaşması imzalamasıdır, bu da Haass stratejisinin belki de zaten harekete geçtiği gösterebilir.
Savaş sonuçsuz bir şekilde sürerken bile, bu yılın geri kalan aylarında muhtemelen her iki taraf da barış için yeni bir diplomatik girişim öncesinde savaş alanındaki konumlarını sağlamlaştırmaya çalışacak. Eğer Trump seçimi kazanırsa ve barış için Ukrayna'nın toprak bırakması konusunda baskı yapmayı düşünüyorsa, Avrupa politikacıları zorlu seçimlerle karşı karşıya kalacak. Batı'nın savaş çabalarının tamamen Avrupalılaştırılması, Avrupalı politikacıların şimdiye kadar sergiledikleri söylemlerine rağmen, göstermiş olduklarından çok daha büyük bir kaynak seferberliğini gerektirecektir. Bu süreçte, Kiev'in maksimalist savaş hedefleri ile saha gerçekleri arasındaki uyumsuzluk daha da belirgin hale gelecektir. Starmer, Amerikan desteği olmadan İngiltere'yi Ukrayna savaşına bağlar mı? Bu soru kesinlikle sorulmaya değer. Bu tehditkar durumu kabul edilebilir bir sonuca getirmek, Rusya'nın tam bir çöküşü dışında neyin kabul edilebilir bir çözüm olacağı konusunda açık ve ciddi bir tartışma gerektirir.
Ancak Galeotti'nin gözlemlediği gibi, "ana sorunumuz 'zafer' veya 'yenilgi' kavramlarının gerçekte ne anlama geldiği konusunda ortak bir anlayışımız olmamasıdır." bu yüzden "Batı'da olası sonuçlar hakkında anlamlı bir kamu tartışması olmadığı gibi, neye harcamaya ve yapmaya hazır olduğumuz konusunda da, ve dolayısıyla, gerçek stratejimizin ne olabileceği konusunda da bir fikrimiz yoktur." Bu önemli ve açık konuşmalar zaten gerçekleşiyor. Ancak İngiltere'nin güvenliği için hayati öneme sahip olmasına rağmen, İngiliz siyasi söyleminde bu konular ve liderlerimiz tarafından gündeme getirilen zorunlu askerlik bile garip bir şekilde tabu haline gelmiş durumda. İngiltere, Ukrayna'nın savaş çabalarına büyük destek vermiştir ve Ukrayna'nın kendi topraklarını başarıyla savunmasını sağladığı için övgüyü hak etmektedir. Kiev'in hayatta kalması bile başlı başına bir zaferdir ve bunu takip edecek barış görüşmelerinde İngiltere'nin çıkarları güvence altına alınmalıdır. Washington'ın hesaplamaları zaten sessizce resmi söylemden ayrılıyor: Gerçekçilik dozunu tanıtarak ve canlı ABD dış politika tartışmalarını İngiliz siyasetinin içine çekerek, Farage kuşkusuz kınama yerine takdiri hak ediyor. Arzu ettiğimiz daha iyi bir dünya ile değil, var olan zor dünya ile meşgul olmak etik dışı olmaktan ziyade mantıklı olandır.
Unherd'de yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.