"Tahakküm etme tutkusu insanların ruhlarında doğuştan mevcuttur."
İbn-i Haldun
Aklım bu aralar "vekalet" konusunda takıldı.
A şahsı, B şahsına ya da tüzel kişiliğine bir merasimle birlikte yetkiler veriyor ve kendisi bir takım malum mesuliyetlerden muaf tutuluyor. Yani devlete vergi veriyorsun, sosyal görevler senden düşüveriyor. Para veriyorsun ve çöpün toplanıyor, sokağının güvenliği sağlanıyor, yaşadığın ülkenin sınırları korunuyor vesaire. Bir dizi mesele. Bu "parayla vekalet verme" eylemine bağlı düzen oturmuş gidiyor. Şehir hayatının tabiatı böyle ya, hadi bunu anladık diyelim.
Fakat yeni bir modamız var bu vekalet işinde, benim kafamı kurcalayan da işte bu yeni olanı. Bu yeni vekalet tarzı, İslam dinini bir pasta olarak görüp dilimliyor, sonra da gereğince pay ediyor.
Nasıl mı? Alice tavşan deliğine girsin bakalım, izah edelim.
Bir bakmışsınız ki yeryüzünde ezan okunan hangi ülke varsa, Mali'den Endonezya kıyılarına kadar bir savaş almış başını gidiyor. Adamın biri de çıkmış bu duruma karşı bir cihad çağrısı yapıyor, ertesi gün kafasına 100 bomba iniyor. Sonraki gün bir başkasına 200 bomba, bir diğerine 300...
Sonra bir aklı evvel çıkıyor sahneye, bu iş böyle cihad çağrısı yapmakla olmaz diyor. Hem böyle bir durumda tarlayı, öküzü, hanımı ve de oğlanı bırakıp sen nasıl gideceksin diyor cephelere. Gel diyor bana vekalet ver, ben de sana karşılığında ışıklı Başakşehir gecelerini vereyim. Tarlayla öküzü de Benjamin amcaya sat, sana Kayaşehir'den manzaralı bir daire alalım. Otur burada, nasıl olsa vekaletin bende. Buranın en güzel zamanları üç aylardır. Hele Ramazan'da görmeyesin. Arakan için ağlamak istiyorsan şu camiye, Doğu Türkistan için ağlayacaksan şu ileridekine, Gazze için bu sıralar merkez camisini ayırdık. Dilediğine gir, hepsinde bol ağlamalı kunut dualarımız mevcut. İmamların hepsi de bülbül sesli Arap hocalar, onlar da Mısır'daki evlerini Sisi'ye satıp geldiler. Tapu dairesinden Tahrir Meydanı'na gittiler son gösteriye katılmak için, oradan da havalimanına vardılar. Birinci sınıf business class ile uçtular İstanbul'a. Kaliteli imamlar yani. Hafız hepsi hafız.
Korkma sen vekalet bende, her yerde ben varım. O dışarıda yardım ettiklerim de diktatör değiller. İnsan bu, belki birkaç Müslüman öldürmüş olabilirler. Ama problem yok, meşhur birilerine birkaç tweet attırırız tertemiz oluverirler.
Doğu Türkistan'ın tam kalbindeyiz biz. Bakmayın Çin'i destekleyen Avrasyacı dostlarımızın beyanlarına. Bizim Çin-Türkistan ihtilafındaki safımız belli, Paraguay'ın safındayız.
Bizim genç mühendisler iki aylık bir çalışma sonucu Isparta ile Gazze arasına bir tünel açtılar. Bu yolla Hamas'a silah veriyoruz. Şimdi içeri raylı sistem yapıp tüneli Yemen'e kadar uzatacağız.
Yani siz bu işlere burnunuzu sokmayın, gerek yok. Protesto, boykot vesaire gibi şeyleri demokratik hakkınız olarak kullanmanızda bir sorun yok. Otellerin konferans salonlarında tekbirler de getirebilirsiniz.
Medrese açabilir, talebe yetiştirebilirsiniz. Her türlü maddi desteği biz sağlarız. Bize öyle talebeler yetiştirin ki İsmail Heniyye'nin aslında Türk olduğuna ve parmağında ihtiyarlar heyetinin bir üyesi olduğunu gösteren kadim bir yüzük taşıdığına inansınlar. Bir de hepsine hükmeden tek bir yüzük var ama o kayıp, daha bulamadık.
Alice'in tavşan deliğine girdiğinde gördüklerini anlatmaya çalıştım biraz...
İşte bu vekalet işini anlamakta zorlanıyorum. Bu konuda hem yazmak istediğim, hem de yazılmayı gerçekten hak eden o kadar çok mevzu var ki, okuyucuyu daha fazla sıkmak istemediğim için bu kadarını kâfi görüyorum.
Âdet üzere bir alıntı ile bitirelim:
"İki sorunu çözün, zengini teşvik edip yoksulu koruyun, sefaleti ortadan kaldırın, zayıfın güçlü tarafından adaletsizce sömürülmesine son verin, başarmaya çalışanın başaranı haksız yere kıskanmasını dizginleyin, emeğin ücretini matematiksel olarak ve kardeşçe hesaplayın, mülkiyeti yok edeceğinize, onu hiç de sanıldığı kadar zor olmayacak şekilde, istisnasız her yurttaşın mülk sahibi olmasına izin verecek biçimde evrenselleştirip halka mal edin, nihayet zenginliği üretmeyi ve onu nasıl bölüştüreceğinizi bilin."
Victor Hugo - Sefiller - 1862
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.