Yaser Arafat, 4 Ağustos 1929 tarihinde Mısır'da doğdu. Babası Abdurrauf el-Hüseyni Gazzeli, annesi Kudüslüydü. 4 yaşındayken annesini kaybeden Arafat babası tarafından Kudüs'te yaşayan akrabalarının yanına gönderildi.
Arafat Eylül 1947'de 18 yaşındayken Kahire Üniversitesi'nde öğrenim görmek üzere Mısır'a döndü. Aynı senenin Kasım ayında BM Filistin'i Filistinliler ve Yahudilerin arasında bölme kararı aldı. Bu gelişme üzerine Arapların yenilgisiyle sonuçlanan 1948-1949 Arap-İsrail Savaşı'nda Arafat basın ve lojistik yoluyla Filistinlilere savaşta destek oldu. Yine bu dönemde Arafat Filistinli Öğrenciler Birliği'nin lideri seçildi.
1952'de Arafat'ın babası Abdurrauf el-Hüseyni öldü. Arafat, tepkili olduğu babasının cenaze törenine katılmadı.
El Fetih'in temeli
Daha sonra bir süre Kuveyt'te inşaat mühendisliği yapan Arafat burada 1958 yılında El Fetih'in temelini attı. Filistin'in bütünüyle kurtuluşunu ve İsrail'in tamamen yıkılmasını hedefleyen bu örgüt Filistin Kurtuluş Örgütü çatısı altında 1964'te resmiyet kazandı.
Fetih, 1967 savaşı öncesinde İsrail'de eylemlere girişti. Arafat bu vur-kaç eylemlerinde de bizzat yer aldı. Fakat 1967 Arap-İsrail Savaşı'nda İsrail önceki savaşta ele geçirdiği yerlere ek olarak Doğu Kudüs'ü, Batı Şeria'yı, Gazze Şeridi'ni, Golan Tepelerini ve Sina Yarımadası'nı da işgal etti.
Şam'daki askeri bir eğitim programında Yaser Arafat (1970)
ABD'nin İsrail'i desteklemekten vazgeçmeyeceğine kanaat getiren Arafat bu yıllarda daha sol bir dil geliştirerek Sovyetlerin ve Türkiye'dekiler de dahil dünyadaki solcu hareketlerin desteğini kazandı. Ayrıca Arafat dönemin Arap dünyasındaki gelişmelerine de uygun şekilde Filistin'in seküler bir devlet olmasını savunmaktaydı.
1967 yenilgisi Arap kamuoyunun gözünde Filistin'i ancak Filistinlilerin kurtarabileceği tezini güçlendirdiğinden Arafat'ın konumunu güçlendirdi. Bu yenilginin ardından İsrail'e karşı saldırıların artırılmasını savunan Arafat İsrail güçlerine komşu Arap ülkelerden üs ve lojistik talep etti.
Ürdün çatışmaları
Böylece FKÖ Filistinli mültecilerin yoğun olarak yaşadığı Ürdün'ün batısında üsler kurdu. 1968'de İsrail Ürdün'ün batısına askeri operasyonlar düzenleyip FKÖ ile burada savaşmaya başladı. Mart 1968'de bu bölgede Kerame Kampı'nda Filistinlilerin gösterdiği etkili direniş ve İsrail'in kayıpları dünya basınında yer aldı.
Arafat Lübnan'da da yapılanmak istemekteydi. Bu talebi sonucunda Arap Birliği Lübnan yönetiminden FKÖ'ye üs imkanı tanımasını istedi. Bu karara şiddetli karşı çıkan Maruni Ketaib Partisi'nin lideri Piyer Cemayel'in kerhen ikna edilmesiyle 1969'da Kahire'de Lübnan'ın güneyinde FKÖ'nün yapılanmasına imkan tanıyan anlaşma imzalandı.
Doğudan ve kuzeyden sarıldığını düşünen İsrail ABD'ye Arap rejimlerine bu konuda baskı yapmasını talep etti. Hem ABD'den gelen baskılar hem de Ürdün'ün batısında denetimin iyice FKÖ kontrolüne geçmesi nedeniyle Eylül 1970'de Ürdün yönetimi FKÖ'ye operasyon başlattı.
"Kara Eylül" olarak bilinen ve Temmuz 1971'e kadar devam eden Ürdün-FKÖ Savaşı'nda yüzlerce Ürdün askeri ve binlerce Filistinli hayatını kaybetti. Savaşta yenilen FKÖ ve Arafat Lübnan'a geçti.
1973'te FKÖ'nün siyasi kanadının da başına geçip bu çatı örgüte tamamen hakim olan Arafat 1974'te BM Genel Kurulu'na davet edildi ve konuşma yaptı. Bu konuşmayla Arafat Filistin sorununda Filistinlilerin sözcüsü olarak kabul edilmiş oldu.
Lübnan İç Savaşı
1969'da Kahire Anlaşması'nda FKÖ'nün Lübnan'a yerleşmesini kabul eden Lübnan'daki Ketaib Partisi Filistinlilerin Lübnan'da gittikçe güçlenmesinden rahatsız olmaya başladı. Nisan 1975'te Maruni militanların Filistinlilere yönelik bir katliamıyla başlayan Lübnan İç Savaşı, başlangıçta Filistinli-Dürzi İttifakı'na karşı Maruni Ketaib Partisi arasında geçmekteydi.
1976'da Dürzi-Filistinli İttifakı'nın Ketaib Partisi'ni yenmek üzere olduğu bir esnada Lübnan'ın Maruni cumhurbaşkanı Süleyman Franciye Suriye rejiminden Lübnan'a müdahale etmesini istedi, karşılığında Hafız Esed'e Lübnan üzerinde nüfuz vadetti. Lübnan'ı kontrol altına almak için fırsat bekleyen Hafız Esed Lübnan'ı işgal etti. Bu dönemde Suriye rejimi Hristiyanları destekleyerek FKÖ ve Dürzilerin Kemal Canbulat önderliğindeki İlerici Sosyalist Parti milislerine karşı savaştı.
1978'de Lübnan İç Savaşı'nın taraf değişimleriyle tekrar alevlendiği bir dönemde fırsattan istifade etmek isteyen İsrail Lübnan'ın güneyindeki Filistin kamplarına karadan ve havadan operasyon düzenleyerek İsrail sınırındaki şeridi işgal etti.
Haziran 1982'de İsrail Lübnan'ın güney yarısında karadan ve havadan geniş çaplı bir operasyon başlattı. Ketaib Partisi'yle ortak hareket eden İsrail güçleri Arafat'ı ve FKÖ'yü Batı Beyrut'ta kuşattı. Ağustos 1982'de ABD aracılığıyla yapılan anlaşmayla Batı Beyrut İsrail işgaline bırakılırken Arafat ve binlerce FKÖ'lü tahliye edildi. Arafat ve FKÖ'lüler gemilerle özel davet üzerine İsrail'e karşı Filistin'i destekleyen Yunanistan'a geçtiler.
Tunus yılları
1982'de çalışmalarını diğer Arap ülkelerine taşıyan Arafat 1983'te Lübnan'ın kuzeyindeki Trablus şehrine dönüp yeniden Lübnan'da üslenmek istediyse de Hafız Esed'in baskısı üzerine yeniden Lübnan'dan ayrılmak zorunda kaldı. Arafat ve adamları Yunan gemileriyle Trablus limanından Lübnan'ı terk ettiler.
Arafat 1983'ten itibaren Tunus'ta yaşamaya başladı. 1985'te İsrail uçakları Arafat'ın Tunus'taki karargahını bombalayarak onu öldürmeye çalıştıysa da Arafat kurtuldu.
Aralık 1987'de Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde işgal altında yaşayan Filistinlilerin İsrail baskılarına dayanamaz hale gelmesiyle 1. İntifada başladı. İsrail askerleri kendilerine taş atan çocuklara gerçek mermilerle ateş ederek bu halk hareketini bastırmaya çalışsalar da dünya kamuoyundan büyük tepki topladılar.
İntifada'dan güç alan Arafat 1988 yılında Filistin Devleti'nin kurulduğunu ilan etti. Bu sürgündeki devlet Arap Birliği'ne üye ülkeler ve Türkiye'nin de arasında bulunduğu bazı devletlerce hemen tanındı. Bu ilanın ardından ABD ile temasa geçen Arafat kısa süre sonra "İsrail'in güvenlik içerisinde var olma hakkını tanıdıklarını ve teröre karşı olduklarını" açıkladı. Bu açıklama sonrasında ABD Arafat liderliğindeki FKÖ'yü "Ortadoğu sorununda taraf" olarak gördüğünü açıkladı.
Yaser Arafat, Papa 2. Jean Paul'ün yüzüğünü öperken
Körfez Savaşı ve sonrası
Ağustos 1990'da Irak'ın Kuveyt'i işgali üzerine başlayan Ortadoğu krizinde Irak'tan yana bir tutum benimseyen Arafat Körfez ülkelerinin desteğini kaybetti. Bu dönemde Arafat, Saddam Hüseyin'den bu tavrı karşılığında rüşvet almakla suçlandı.
Ocak-Şubat 1991'de Körfez Savaşı'nın Irak'ın yenilgisiyle sonuçlanması sonrasında Kuveyt ülkesindeki Filistinlileri sınır dışı etti. Arap Birliği tarafından da kısmen dışlanan Arafat 1988'deki açıklamalarına binaen ABD'nin teşvikiyle 1991'de İsrail ile barış görüşmelerinde bulunmayı kabul etti.
Oslo Anlaşması
Bu kapsamda Ekim 1991'de düzenlenen Madrid Konferansı'nda Arafat İsrail ile barış müzakerelerinde bulunma kararı aldı. Müzakerelerin ardından Arafat ve İsrail 1993'te Oslo Anlaşması'nı imzaladı. Bu anlaşmaya göre Gazze Şeridi ve Batı Şeria'nın bir kısmında polis seviyesinde güvenlik ve belediye seviyesinde yönetimden ibaret haklara sahip olacak bir Filistin Özerk Yönetimi kuruluyordu. Anlaşma nihai bir çözüm için görüşmelerin devamını da öngörüyordu.
Arafat bu anlaşmayla Batı Şeria'ya geri dönüp önce Gazze'yi ziyaret etti, ardından da Ramallah şehrindeki yeni ofisine yerleşti. Fakat bu anlaşma İslam dünyası genelinde "ihanet" olarak nitelendirilerek büyük tepki topladı. 1990'lı yılların kalanı iki tarafın görüşmeleri ve Arafat yönetiminin İsrail'le beraber diğer Filistinli gruplara operasyonlarıyla geçti.
Norveç'in başkenti Oslo'da maddeleri kararlaştırılan ve ABD'nin başkenti Washington'da imzalanan bu anlaşma nedeniyle Arafat ve dönemin İsrail Başbakanı İzak Rabin'e Nobel Barış ödülü verildi.
Yaser Arafat, eski İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile birlikte
1990'lı yılların ikinci yarısında barış görüşmelerinin tıkanması, Arafat yönetiminin hapishanelerde Hamas üyelerine işkence yaptığının ortaya çıkması ve Filistin Özerk Yönetimi'nin yolsuzluk skandalları Arafat'ı oldukça yıprattı.
Arafat'ın 1990'da evlendiği kendisinden 34 yaş küçük Filistinli Katolik Hristiyan eşi Suha Tavil'in (Arafat) şahsi hesaplarına milyonlarca dolar para naklinin ortaya çıkması Arafat'ın bizzat kendisinin de yolsuzluğa bulaştığının delili olarak görüldü.
İkinci İntifada ve Arafat'ın ölümü
2000 yazında İsrail-Filistin barış görüşmelerinin tamamen başarısızlıkla sona ermesinin üzerine İsrail'deki önemli siyasi liderlerden Ariel Şaron'un Eylül 2000'de fanatik Yahudilerle beraber Mescid-i Aksa'yı basmasına tepkiyle 'Aksa İntifadası' olarak da isimlendirilen 2. İntifada başladı.
Bu intifadada el Fetih'ten çok Hamas öne çıksa da, intifada sayesinde Arafat İslam aleminde oluşan "hain" imajını büyük ölçüde sildi.
İsrail'in Batı Şeria'da Mart 2002'de başlattığı 'Koruyucu Duvar Operasyonu'yla Arafat karargahında kuşatma altına alındı. Mayıs 2002'de operasyon bitti ama Arafat'ın sınırlandırılması sürdü.
25 Ekim 2004'te Arafat'ın karargahındaki çalışanları Arafat'ın hasta olduğunu bildirdi. İsrail bunun üzerine Arafat'ın doktorlarca ziyaretine izin verdi. Doktorlar Arafat'ın durumunun ağır olduğunu, yurt dışında tedavi edilmesi gerektiğini bildirdiler.
Ürdün üzerinden Paris'e gönderilen Arafat burada yattığı hastanede 3 Kasım 2004'te komaya girdi. Parkinson hastalığı ile de mücadele eden Arafat, 11 Kasım 2004 tarihinde Paris'te hayatını kaybetti.
Ani ölümünün ardından Arafat'ın zehirlendiği iddiaları sık sık gündeme geldi. En yaygın iddialardan biri Arafat'ı Muhammed Dahlan'ın zehirlediği yönündeydi.
Kaynak: Mepa News