Yazmazsam boğulacağım
Evet, boğulacağım…
Çünkü el ve ayaklarımıza vurulmuş bukağılarla birlikte boğazımıza da vuruldu bir zincir. Başka bir açıklaması olamaz çünkü sükûtun. Bu bir zincir, bu bir düğüm… Ve gittikçe artıyor yumrusu, toprağa bile verilemeyen bedenlerle…
“Oturanlarla beraber oturun” denildi bize, ar olarak yetecek bir cümleydi bu ama kolayca benimsedik. Cihat beldesine gidemeyecektik belki ama biz meydanlara inmekten de içtinap ettik.
Ve kapattık gözlerimizi… Gördükçe alışmaktan korktuk, içimize dokunma hissini kaybetmekten korktuk ilkin ancak tümden kestik ilgimizi, başımızı kuma gömdük…
Ve sandık ki biz görmediğimizde bitecek mezalim... Belki de böyle düşünmek hoş geldi bize, birçoklarının yaptığı gibi kendimizi kandırmak istedik.
Doğru ya bizdik kol kanat geren kardeşlerimize, dost-düşman herkesin gözü üstümüzdeydi. Hareketlerimize azami dikkat etmeli, adımlarımızı çok yavaş (!) atmalıydık. Zira asıl hedef bizdik. Biraz aşırı gitsek, ambargo uygulasak, gemileri yakmaya teşebbüs edecek olsak, düşman Filistin'i bırakır, topuyla tüfeğiyle bize doğru hücuma kalkardı.
Neyse ki avunacak şeylerimiz de vardı! Tanıdığımız esnafa boykot ürünleri hakkında bilgilendirme yapıyor, zincir(lenmiş) marketlere giderek boykot olmayan ürünleri tercih ediyorduk. Hem de birçok boykot ürüne gelen cazip indirimlere rağmen! Evet, boykot satan marketleri boykot edemeyişimizin üzgünlüğüyle yapabildiğimiz yegâne mukataa buydu. Yanlış anlaşılmamalıydı sözümüz, zira kimimiz yıllardır boykot eden o azınlık kişilerden olmakla gurur duyuyordu. Üzüntümüz, avuntumuzun sadra şifa olmayışında aranmalıydı.
Toprağın altı üstünden daha hayırlıydı belki ama biz ne kanımızı, ne canımızı verebildik bu yolda. Ne de sağlam bir şekilde basabildik toprağa. Sindik, korktuk, çekindik. Hani neredeydi üniversitelerimiz, gençlerimiz, hocalarımız? Neredeydi akademisyen büyüklerimiz? Yoksa çalışmalarımızda objektiflik belasını kalkan yaparken kendimize, bu durum karşısında objektif bile davranmaya gücümüz yetmemiş miydi? Yönetimler Siyonist çetelerin elinde miydi yoksa? Hani bizden birileri yönetime gelince çözülecekti sıkıntılar? Ne olmuştu Müslüman toplumlara; bana, bize, sözüm ona akademisyenlere?
Bombalar yağarken, çığlıkları bastırmak için “bahar şenlikleri” düzenlenmeliydi tabi. Deve kuşundan da cüretkârdık çünkü, başımızı kuma gömmek yetmezdi, günah yuvasına döndürmeliydik kampüsleri. Duyarlı kişilerin isteklerinin artması üzerine Filistin adına bir açıklama yapacak olsak, kimseye koz vermemeliydik. Zira üniversitelerimiz kapsayıcı, genele hitap eden yerlerdi, adları ne olursa olsun fakültelerimiz de böyle!
Temkinli olmalıydık. Batı iyice galeyana gelmeden biz adım atmamalıydık. Farklı platformlardaki bildirilerimiz ertelenmeliydi, aceleye yoktu hacet! Acele etmedik ancak teenni de değildi bizden sadır olan. Zilletti, ufunetti, fecaatti…
Kararan kalplerimize bir deva yok muydu? Hepimiz bu durum karşısında “kel” kesildik. Kelimenin tam anlamıyla sınıfta kaldık, atamadık adımımızı, çadırlarımızı kuramadık. Batı hayranlıkları da etki etmedi insanlara, ne Manchester’daki öğrenciler olabildiler, ne gözaltına alınan bir profesör, ne de gösterilere katılan milyonlardan bir birey…
Yazmazsam boğulacağım…
Yazıyorum ancak yumrular artmaya devam ediyor.
Yazıyorum, kendime saplamaya çalışıyorum mızrağı. Bana, bize, Müslümanım diyenlere, suskun ümmete…
“Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum” diyemiyorum Rabbime, çünkü kısılmadı sesim bağırmaktan, münacattan, duadan… Üstüme düşeni hakkıyla yapamadım. Her an gündemimde tutamadım Gazze’yi, Rîm’i, Hind’i… Yaşadıklarımız karşısındaki üzüntülerimizi fark edince utandım kendimden, kendimizden. Varsın öğrenci mezun olmasındı, olmasındı doktor, olmasındı…
Tutamıyorum artık cümlelerimi, varsın cümlelerimin esiri olsun bedenim. Suskunluğun hücresinde ölmesin. Bir yakarış olsun kelimelerim, masum çocuklar için bir gözyaşı…
6 yaşındaki Hind’in “çok korkuyorum” dediği titrek sesini hissederek yazmalıyım. Yazmalıyım korkmadan, kınamalara karşı hiçbir endişe duymadan.
Çünkü…
Yazmazsam boğulacağım…
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.