Batı Balkanlarda sınır değişikliklerinin bir numaralı kaidesi, meselenin her zaman Bosna Hersek ile alakalı olduğudur.
Kosova ve Sırbistan cumhurbaşkanları Haşim Saçi ve Alexander Vucic, iki ülke arasındaki toprak değişimi için AB’nin desteğini almak amacıyla girişimlerde bulunurken, Kosova’nın bölünmesi (toprak değişimi sadece sulandırılmış bir terim) görüşmelerinin aslında Kosova ile alakası olmadığı, meselenin aslında Bosna Hersek olduğu unutulmamalıdır.
Saçi, ve Vucic’in, Kosova-Sırbistan sınırının değişmesini öngören tasarıyı açıkça övmelerinin, Bosna Hersek’in parçalanması için yapılan geçmişteki girişimlerin bir tanesinin yıl dönümüne gelmesi biraz da ironik aslında.
1939’da dönemin Yugoslavya Krallığı Başbakanı Dragisa Cvetkoviç ve Hırvat siyasetçi Vlado Macek arasında yapılan anlaşma ile Bosna Hersek’in siyasi ve idari hakları elinden alındı. Yarı bağımlı Hırvat yönetimi bölgenin üçte birini ilhak ederken, geri kalan kısım Sırplara verildi. Bu anlaşma tarihte Cvetkovic-Macek Anlaşması olarak bilinmektedir.
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, anlaşmada Bosna Hersek'in Müslüman halkına tanınan statüye dair kendisine sorulduğunda, günümüzde Hırvatistan'da büyük bir devlet adamı olarak övülen Macek şöyle cevapladı: "Mutabık kaldık, Bosna'ya ve Müslümanlara gelince Müslümanlara hiç yokmuşlar saymak üzere. Böyle davranmamızın sebebi bu."
Bundan sadece birkaç yıl öncesine kadar Batı Balkanlarda artık bir sınır değişimi olması imkanız olarak nitelendiriliyordu. Ancak son dönemde herkesin bildiği üzere uluslararası toplum Saçi-Vucic “deneyine” gittikçe daha fazla destek vermeye başladı. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, geçtiğimiz günlerde “Washington’un Sırbistan ve Kosova arasındaki bir toprak değişimine müdahale etmeyeceğini” açıklamıştı.
AB’nin genişlemeden sorumlu ismi olan Johannes Hahn da açıklamalarıyla bu girişime destek verdiğini açıklamıştı. “Bir çözüm bulmaları gerekiyor. Açık fikirlilikle bu öneriyi inceleyeceğiz. Her şeyden önemli olan, ortaya çıkan sonucun her iki ülkenin AB üyeliği sürecine ve bölgesel istikrara katkıda bulunmasıdır.”
Batı Balkanlardaki toprak değişimi konusunda alınan bu yeni pozisyon ile AB esasen, bölgede 20 yıldır uğraştığı bütün her şeyi çöpe atmaktadır.
Asıl sorun ise AB’nin bunu ufukta bela işaretlerinin belirdiği bir dönemde yapmaya başlamasıdır. Saçi ve Vucic arasındaki anlaşmanın detaylarını tam olarak bilmesek de, anlaşmanın bir kısmında Kosova’ya AB bünyesinde üye devlet sıfatı verilmesi var.
Ancak sadece birkaç hafta önce, Bosna Hersekli Sırp lider Milorad Dodik, Kosova’nın AB ve diğer uluslararası kurumlar tarafından resmi olarak tanınması halinde Bosnalı Sırpların da “AB’de bir sandalye beklentisine gireceğini” söylemişti. Yani başka bir deyişle bağımsızlık istediklerini ima etti.
Bu açıklamalar içi boş ifadeler değil. Dodik’in bölgede uzun süredir Ruslara çalıştığını herkes biliyor. Rusya, bölgede Bosnak Hersek’in parçalanması için çalışan siyasetçilere ve paramiliter yapılara yardım ediyor. Böylelikle bütün bölgenin Batı ile daha iyi bir şekilde bütünleşmesinin önüne geçmeyi hedefliyor.
Dodik, Bosna Hersek’in yarısının (Republica Srpska ve ülkenin yarısını içine alan Brcko şehri) ayrılması gerektiği fikirlerini açık bir şekilde savunuyor ve aynı zamanda Republica Srpska yapılanmasını “Balkanlardaki ikinci Sırp devleti” olarak nitelendiriyor.
Geçtiğimiz yıllar boyunca kendisi Washington’daki lobilicilik faaliyetleri kapsamında milyonlarca dolar harcadı. Bu çalışmalarla Amerikalı siyasi elit kesimin Bosna sınırlarının ihlal edilemezliği üzerindeki fikir birliğini bozmayı amaçlıyor. Kosova ile Sırbistan arasındaki sözde “toprak değişimi” Dodik’e ayrılıkçı emellerine ulaşmak için gereken bahaneyi vermiş olacak.
Bosna’nın diğer komşusu Hırvatistan da Balkanlardaki sınır değişikliği girişimlerini destekliyor zira onlar da geçmişte uyguladıkları kanlı politikalarla Bosna Hersek’in topraklarını ilhak ettiler. Bu yeni girişim sürecinde de bir parça koparmak için sırada bekliyorlar.
90’lı yıllarda Hırvatistan, Büyük Hırvatistan hayali çerçevesinde Bosna toprakları içinde bir vekil “devletçik” oluşturmuştu. Bu süreçte acımasız kitlesel cinayetler işlemekten, Müslümanları toplama kamplarında esir etmekten ve zorla çalıştırmaktan geri durmamıştı.
Ülkenin karanlık geçmişinde 2. Dünya Savaşı sırasında bölgedeki Yahudilerin, Romanların ve Sırp komünistlerin soykırıma uğramasına yaptıkları yardım ve yataklık kadar ağır suçların işlendiği 90’lı yıllardaki süreç için Hırvat siyasiler özür dilemekten kati bir biçimde kaçınıyor.
Ek olarak, geçtiğimiz son birkaç yılda Hırvat milleti Katolik Kilisesinin önderliğinde ulusal kimliklerini yeniden keşfetti. Kendilerini “İslami kıyımdan” Avrupayı koruyan “kültürel bir sınır hattı” olarak tanımlamaya başladılar.
Hem Sırbistan hem de Hırvatistan yoğun bir şekilde yeni silahlar temin etmeye devam ediyor. Yakın zamanda Hırvatlar İsrail’den F-16, Sırplar da Rusya’dan MiG-29 jetleri satın aldı. Hem Hırvat hem de Sırp medyası sürekli bir şekilde Bosnalı Müslümanları kötü gösteriyor ve onları “Avrupa’nın IŞİD’i” diye nitelendiriyor.
Geçtiğimiz günlerde de Sırbistan’ın en büyük medya organlarından birisi tarafından yayınlanan haritada Bosna Hersek’in yarısı Sırbistan’ın bir parçasıymış gibi gösterildi.
90’lı yıllarda yaşanan süreçten çıkarılması gereken en önemli ders Balkanlarda sınır değişikliklerinin bir defa başlaması durumunda kesinlikle kontrol altına alınamayacağıdır. Bu bağlamda yapılan bütün girişimler her zaman kan dökülmesine sebep oldu. Saçi-Vucic “macerasına” destek vererek AB ve ABD Balkanlarda yeni bir felaketin önünü sonuna kadar açtı.
Kosova’daki süreç biter bitmez, hem Sırp hem de Hırvat ulusalcılar aç gözlerini Bosna Hersek’e ve Müslümanlara çevirecek. Bir başka deyişle, Bosnak Hersek ve Müslümanlar şimdilik Endülüs’ün kaderini beklerken, aniden Endülüs’ün kaderini yaşamaya başlayacaklar.
Tercüme: Mepa News
Makalede yer alan görüşler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.