Dünya Halleri'nden Semih Sönmez'in haberine göre, zeki insanlar, yalan haberlerdeki eksiklikleri kendi zihin güçleri ile mantıklı nedenlere bağlayarak haberi olduğundan daha inanılır kılıyorlar.
Kızının adını Brexit koyan çiftin hikayesini duydunuz mu? Peki Britanya’da AB’den ayrılmak için oy veren bölgelerin aynı zamanda ‘deli dana’ hastalığından etkilenen bölgeler olduğunu ya da akıllı telefonların yaydığı radyasyon sebebiyle insanların delirmesine yol açtığını? Duymadıysanız iyi çünkü bunların hepsi uydurma haberler.
Günümüzde bu sahte haberler o kadar detaylı bir şekilde hazırlanıp yayılabiliyor ki en aklı başında, en zeki olanlarımız bile bunlara inanabiliyor. Hatta daha zeki olanların bu gibi haberlere inanmaya daha yatkın olduğuna dair araştırma sonuçları bulunuyor. Çünkü zeki insanlar, haberlerdeki eksiklikleri de kendi zihin güçleri ile mantıklı nedenlere bağlayarak haberi olduğundan daha inanılır kılıyorlar.
Bilişsel cimriler beynini çok kullanmak istemiyor
Sınavlarda başarılı olan bazı zeki insanlar her zaman soruları yanıtlamak için analiz yeteneklerini kullanmıyor. ‘Bilişsel cimri’ diye adlandırılan bu insanlar yeterli analiz gücüne sahip olmasına rağmen konu üzerinde detaylı düşünmeye vakit ayırmak istemiyor. Bu da konuyu tamamen kavramasının önüne geçiyor.
Örneğin: Güney Kaliforniya Üniversitesinde “Musa gemisine her hayvandan kaç tane almıştır?” sorusuna doğru yanıt verebilenlerin oranı sadece yüzde 12’ydi. Doğru cevap ‘sıfır’ olacak çünkü gemisine hayvanları dolduran Musa peygamber değil Nuh peygamberdir. Bir diğer örnek: “5 makine 5 ürünü 5 dakikada üretiyorsa, 100 makine 100 ürünü kaç dakikada üretir?” Bilişsel cimriler bu soruya düşünmeden 100 diyorlar ama doğru cevap 5 olacak. Makineler bir ürünü 5 dakikada üretiyor. Makine ve ürün sayısı eşitse üretim süresi daima 5 dakika olacaktır.
Bu gibi testlerde düşünmeden yanıt verip düşük skorlar alan kişilerin yalan haberlere de daha çok inandığı görüldü. Ama tek suç onların değil. Yalan haberler günümüzde çok büyük özenle ve bu gibi eksiklikleri hedef alacak şekilde hazırlanıyor. Haberlere görsel eklenmesi okuyucunun haberi gözünde canlandırmasını kolaylaştırarak inanılırlığı artırıyor. Bilimle ilgili yalan haberlerde beyin röntgeni görseli bulunmasının inanılırlığı artırdığı belirtiliyor.
Yalan haberleri yaymanın en başarılı yolu ise sürekli tekrar edilmesi. Okuyucu aynı yalan haberi sürekli ve farklı kaynaklardan duyunca bir süre sonra doğru olduğuna kanaat getiriyor.
Siyasi görüşe uygun yalan haberlere daha çok inanılıyor
En çok inanılan yalan haberlerin başında, insanların siyasi görüşlerini destekleyen haberler geliyor. Fanatik bir seçmen, rakip partiden biri hakkındaki asılsız iddialara inanmaya hazır halde oluyor. Bu da iddiaların çok fazla sorgulanmadan kabul görmesi anlamına geliyor. Hele ki bu iddialar kendi güvendiği haber kaynakları ve otorite figürleri tarafından yayılıyorsa çoğu zaman inceleme gereği de duymuyor.
Bu gibi durumlarla karşılaşmış ve yalan habere inanan kişiyi delillerle ikna etmeye çalışmış olabilirsiniz. Ama bu geçerli bir yöntem değil. Barack Obama’nın ABD’de doğmadığı ve Müslüman olduğu gibi iddialar defalarca çürütülmesine rağmen ABD’de hala bunlara inanan insanlar var. Üstelik bu insanlar ne kadar zekiyse, yanlış inanışlarını değiştirmek de o kadar zorlaşıyor.
Çözüm benzer taktikleri göstermek
Neyse ki bu durumu değiştirmenin bir yolu var. Uzmanlar, ‘aşılama’ adını verdikleri bir yöntemin yalan haberlere şüpheyle bakmayı sağladığını gördü. George Mason Üniversitesinden John Cook ve Bristol Üniversitesinden Stephan Lewandowsky, iklim değişikliğine inanmayan kişilerle bir çalışma yürüttü. Bu kişilerin, bilimciler arasında iklim değişikliğine karşı şüpheyle yaklaşan geniş bir kitle olduğuna dair yanlış bir algısı vardı. Bu algı yayımlanan sahte imza kampanyaları ile desteklenmişti.
Cook ve Lewandowsky direkt olarak iklim değişikliği hakkında açıklama yapmak yerine, katılımcılara geçmişte sigara üreticilerinin kullandığı taktikleri gösterdi. Sigara içmenin akciğer kanseri ile ilgisi olmadığını kanıtlamaya çalışan bu sahte araştırmaları gören katılımcılar, bazı konularda böyle yanıltıcı girişimler olabileceğine dair net bir örnek görmüş oldu. Bu taktikleri görmek, katılımcıların iklim değişikliğini reddeden sahte araştırmalara daha şüpheci yaklaşmasını sağladı.
Günümüzde yalan haberlerin yaygınlığı göz önünde bulundurulduğunda, yanlış bilgiyi tespit etme ve eleştirel düşünme gibi konuların okullarda öğretilmesi artık bir gereklilik haline geldi. Sonuçta bu yetenekler sadece yalan haberleri fark etmek için değil, her türlü dolandırıcılığa karşı korunmak için de kullanılıyor. Kişinin IQ’su ne olursa olsun, biraz şüpheci bir mantık yürütme, herkesin işine yarayacaktır.