ABD'nin Türkiye'yi terör örgütleriyle karşı karşıya getiren politikaları, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yürütülen Fırat Kalkanı Harekatı ile yavaş yavaş etkisini kaybettiği söylenebilir.
24 Kasım uçak kriziyle Türkiye-Rusya ilişkileri en kritik dönemlerini yaşadığı devrelerde bile ABD ve NATO’nun Türkiye’yi yalnız bırakması güvensizliğin artmasında etkili oldu. Rusya-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi ve Suriye’de siyasi çözüme yönelik işbirliği ABD başta olmak üzere Batılı müttefiklerin politikalarını etkiledi. Türkiye’den Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi sorgusuz bir itaat bekleyen ABD ve Batı ülkeleri, Türkiye’nin bağımsız politikalarına karşı zorlayıcı argümanlar sahaya sürmeye başladı. Bu argümanlardan birincisi olan FETÖ unsurunun başarısız olmasıyla ikinci unsur olan PYD faktörü uzun süre siyaseten ülkenin gündeminde oldu. ABD’nin Türkiye politikalarında Pentagon ile Dışişleri Bakanlığı arasındaki farklılık, tutarsız davranmasında da etkili oldu. Bu tutarsızlık Suriye başta olmak üzere birçok sahada Türkiye-ABD anlaşmazlığının sebepleri arasındadır.
Afrin operasyonu dönüm noktası
Türkiye'nin Afrin'e yönelik Zeytin Dalı Harekatı, Suriye'de yedi yıldır devam eden savaşta önemli bir aşamayı temsil ediyor. PYD/YPG olarak nitelendirilen PKK’nın devamı niteliğindeki güçlerin Suriye’de oluşturmaya çalıştığı terör koridoru ve terör ordusunun yok edilmesi Türkiye’nin temel politikasıdır.
ABD, PKK'yı terör örgütü olarak tanımasına rağmen YPG ve PYD’yi terör örgütü olarak tanımlamamaktadır. ABD, 2015'te DEAŞ ile mücadelede müttefik olarak PYD/YPG’yi ilan etmiştir. PYD, 2003 yılında PKK'nın uzantısı olarak kurulmuştur. Bu örgütün parti tüzüğünde, elebaşı Abdullah Öcalan'ın "felsefesinden gurur duymak ve bu felsefeye bağlı olmak, Öcalan'ın esaretten kurtarılması için milli, ahlaki ve insani bir görev olarak mücadele etmek" vardır. PYD'nin askeri kolu YPG ise "Kuzey Suriye Federasyonu'nun" resmi ordusu olarak ilan edilmiştir. 2004 yılında teşkilatlanmaya başlayan bu oluşum resmi olarak YPG ismiyle 2011 yılında kurulmuştur. YPG'nin kadın savaşçıları tanımlamak için YPJ adıyla 2013 yılında kurduğu oluşum ise daha çok propaganda amacıyla kullanılmaktadır. YPG'nin toplamda 60 bin civarında savaşçıya sahip olduğu tahmin edilmekle birlikte ABD’nin bu sayıyı 100 bine çıkarmak için planlar yaptığı iddiası vardır.
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ise Türkiye’nin terör vurgusu sonrası Ekim 2015'te ABD tarafından oluşturulmuştur. SDG yapısında PYD ve YPG temeldir. Bunun dışında göstermelik de olsa Arap, Süryani, Ermeni ve Türkmen birlikler de vardır. Bu oluşumların genel gayesi Suriye’nin kuzeyinde ABD’ye bağımlı yeni bir devlet kurulmasıdır.
ABD’nin askeri yardımlarıyla güçlenen PYD, Haseke-Amude ilçesi, Halep-Afrin ilçesi ve Kobani ilçesini Ocak 2014’te kanton ilan ederek özerk yönetim kurduğunu duyurdu. Mart 2016’da üç kantonu içeren bölgede Kuzey Suriye Federasyonu ilan edildi. Aralık 2016’da Rimeylan’da federal bir yönetimi tarif eden anayasa taslağı duyuruldu. Toplumsal Sözleşme olarak adlandırılan bu anayasa, 22 Eylül 2017 tarihinde seçimleri öngören sistemin ilk adımı oldu. Kantonlarda mahalle yönetimleri belirlendi. 3 Kasım 2017’de kasaba ve belde icra konseylerinin üyeleri seçildi. 19 Ocak 2018’de ise her bir kanton için ayrı meclis ve ortak parlamento seçimi yapılması öngörülüyordu. Türkiye’nin müdahalesi olmasaydı bu süreç, ABD’nin kuracağı milli ordu ile tamamlanacaktı.
Harekat, Rusya açısından beklenen bir gelişme
Türk ordusunun Afrin'deki operasyonu öncesinde ve sonrasında Rusya’nın tavrı sıkça gündeme geldi. İlk operasyon belirtileri geldiğinde Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un Rus askerlerinin geri çekildiğine dair yalanlaması bir anda ilgi çekmişti. Fakat Rusya Genelkurmay Başkanlığının Rus askerlerinin güvenli alanlara çekildiğini açıklamasıyla da tartışma sona erdi. Türkiye’nin Afrin operasyonu Rusya açısından uzun süredir beklenilen bir askeri gelişmedir. Çünkü Putin-Erdoğan görüşmelerinde Türkiye, Afrin konusunu her görüşmede masaya getirmiştir. Rusya ilk zamanlar Afrin konusunda ihtiyatlı davranmışsa da PYD’nin son dönemdeki politikalarını gördükten sonra PYD için Türkiye ile bir krize girmeyi tercih etmemiştir. Rusya, Afrin operasyonundan bir gün önce askerlerini Tel-Rifat bölgesindeki geçiş gözlem yerine konuşlandırmıştır.
Afrin operasyonu başladıktan sonra PYD unsurlarının Rusya’ya karşı sert açıklamalarını gördük. Hatta bu açıklamalar arasında PYD ile Esed arasında yapılan görüşmelere Rusya’nın aracılık ettiğini de anlamış olduk. Şöyle ki YPG'nin sözde genel komutanı Sipan Hamo’nun bundan sonra Esed ile görüşmelerde Rusya’yı aracı olarak kullanmaya ihtiyaçlarının olmadığını açıklaması, bu sürecin özeti niteliğindedir.
ABD’nin politikaları ve destekleri, PYD’yi doğrudan ABD’nin bağımlısı bir örgüt haline getirmiştir. PYD, aldığı silah yardımı ve destekle hem Esed hem de Rusya ile mücadele edebileceği düşüncesine kapılmıştır. Rus yetkililer ile Kamışlı’da yapılan görüşmelerde, PYD’nin bağımsızlık, milli ordu taleplerinin aslında ABD’nin talepleri olduğu Rusya tarafında anlaşılmıştır. Rusya son Suriye Ulusal Diyalog Kongresi hazırlıkları devam ederken PYD’nin diğer Kürt gruplara yaptığı baskıdan da rahatsız olmuştur. PYD, Rusya’nın davet ettiği Kürt aşiret liderlerini tehdit ederek kongreye katılmaları engellenmeye çalışmıştır. Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'nin PYD tarafından bu şekilde sabote edilmeye çalışılması, tabiri caizse bardağı taşıran son damla olmuştur.
PYD’nin son dönemde Rusya ve Suriye yönetimlerini yok sayarak ABD ile politika yürütüyor olması, Rusya’nın PYD politikasında değişikliğe gitmesine neden oldu. Örneğin Rakka ve Deyri Zor bölgesinde Esed ve Rus unsurlarına saldırı düzenleyen unsurların PYD ile bağlantıları vardı. Rakka’nın DEAŞ’tan temizlenmesinden sonra şehrin Arap aşiretlere veya Esed’e teslim edilmesi gerektiğine dair Rusya görüşüne de PYD karşı çıkmıştır. Yani PYD’nin son altı ayda yapmış olduğu faaliyetlerin büyük çoğunluğu Rusya çıkarlarına aykırıdır.
Rusya açısından PYD’nin hedef olmasında ABD’nin aktif olarak Kürtler arasında ayrılıkçı fikirleri teşvik etmesi ve etmeyi sürdürüyor olması da etkili olmuştur. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un, "ABD ya durumu anlamıyor, ya da yaptığı kesinlikle bilinçli bir provokasyon" ifadesi PYD-ABD işbirliğine yapılan bir vurgudur.
Rusya’nın 2015 yılında Suriye’ye müdahalesinde, PYD ile ilişkileri olumlu ilerlemişti. Afrin bölgesinde "gözlemci uzman" adıyla Rus askeri yerleştirilirken yine Münbiç bölgesinde DEAŞ ile mücadelede Rus ordusu ile PYD unsurlarının birlikte hareket ettiklerini basından biliyoruz. Günümüzde Münbiç bölgesinde de Rus askeri gözlem noktaları mevcuttur. Yine Kamışlı bölgesinde, Rus askeri uzmanların görev yaptığı tahmin ediliyor. Türkiye’de ne zaman Afrin konusu gündeme gelse, bu operasyonun Rusya tarafından engellendiği dile getiriliyordu. Bu durum iki ülke için kırılma noktalarından birisiydi. Türkiye’nin Afrin operasyonu, bu bakımdan bir belirsizliği de ortadan kaldırmış oldu.
Suriye’deki güçlü işbirliği, Türkiye-Rusya arasında Türk Akımı başta olmak üzere enerji alanındaki işbirliği ve askeri işbirlikleri de PYD’nin tercih edilmemesinde önemli faktörlerdir. Türkiye ve Rusya arasında Afrin-İdlib değişimine dair bir anlaşma olduğu iddialarının ise Türkiye’nin yaptığı açıklamalarla doğru olmadığı anlaşılmıştır.
Zeytin Dalı Harekatı Soçi sürecini etkiler mi?
Türkiye’nin Afrin'de yürüttüğü Zeytin Dalı Harekatı'nın Soçi’de toplanması planlanan Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ni etkileyebileceğine dair görüşler sıkça gündeme getirilmekte. Bu haliyle kongreye katılmamak kararındaki bazı muhalif güçlerin, Afrin operasyonuyla birlikte görüşlerinin olumlu yönde değiştiğini görüyoruz. Tek fark PYD’nin kongreye katılacak Kürt aşiret temsilcilerini tehdit etmesidir. Bu nedenle kongrenin Kürt temsilciler olmadan toplanması ihtimali bulunuyor. Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'nde yeni anayasa üzerindeki çalışmaların başlatılması planlandığına göre PYD’nin görüşleri dikkate alınmadan bir anayasanın hazırlanması mümkün olabilir.
PYD/YPG'nin kontrolündeki SDG'nin, Afrin harekatı başladıktan sonra ''Soçi Konferansı ve sonuçlarını reddediyoruz. Ruslar pozisyonlarını tekrar değerlendirmeli” açıklaması bir tavır olarak kabul edilebilir. Afrin operasyonu öncesi birçok görüşmede, Rusya’nın PYD’yi de kongreye bir şekilde dâhil etme çabaları mevcuttu. Fakat bu operasyonla birlikte PYD'nin kongreye çağrılmayacağı kesinleşmiş oldu.
Münbiç’e operasyon ihtimali
2016 Ağustos ayında Arap nüfusun çoğunlukta olduğu Münbiç'in PYD kontrolüne geçmesinde ABD’nin politikaları etkili olmuştur. Türkiye, YPG'nin Fırat Nehri'nin batısına geçmesini "kırmızı çizgi" olarak ilan etmesine rağmen ABD tarafından oyalanmıştır.
Fırat Kalkanı operasyonu ile ABD’nin terör koridoru oluşturma planına set çeken Türkiye’nin Afrin’den sonra Münbiç’i de özgürleştireceğine dair açıklama ABD’yi endişelendirmektedir. Rusya ve Türkiye’nin Afrin’den sonra Münbiç, Resulayn, Tel-Abyad bölgesine yapılacak bir operasyonda işbirliği yapması, ABD’yi çaresiz bırakabilir. Türkiye eğer Münbiç’e operasyon yapmaz ise ABD ve Rusya’nın PYD üzerinden karşı karşıya gelmesi muhtemeldir. Türkiye eğer Münbiç’e operasyon yaparsa Rusya, ABD ile mücadelesinde iyi bir müttefik bulabilecektir. Ayrıca Türkiye’nin sınır güvenliği dolayısıyla, BM’nin 51. Maddesi'ni ABD’ye karşı silah olarak kullanabilecektir. Rusya’nın bu maddeyi öne sürerek Türkiye ile hareket etmesi sonucu ABD, BM’de terör örgütüne destek olan ülke konumuna getirilebilir. Rusya, Suriye’de uzun süre kalmak için Esed’i vekil olarak kullanırken ABD'nin ise Suriye’de yıllarca kalabilmek için PYD’yi etki altına aldığı görülüyor. Bu şartlarda Rusya-Türkiye bloğunun PYD’yi etkisiz hale getirerek, ABD’yi Suriye’de hukuki mesnedi kalmayan bir ülke konumuna düşürmeleri muhtemel duruyor.
Esed yönetimi Rusya’sız bir varlık gösteremez
Türkiye’nin Afrin operasyonu aynı zamanda Esed’in doğrudan Rusya’ya bağımlı olduğunu da gösterdi. ABD’nin asıl amacı da bunu ortaya koyabilmekti. Afrin operasyonunda Esed hükümetinin sözlerinin bir anlam ifade etmemesi ve tüm dünya ülkelerinin Esed’i dikkate almadan Türkiye’nin operasyonuna destek açıklamaları bir bakıma Esed’siz Suriye tezini de güçlendirdi.
Türkiye ve Rusya kim ne derse desin birçok konuda aynı doğrultuda hareket etmeye başladılar. Suriye’de bazı meselelerde ciddi görüş ayrılıkları olsa da sonuç itibarıyla anlaşabiliyorlar. Türkiye’nin ihtiyacı olan askeri teknoloji başta olmak üzere nükleer enerji konusunda Rusya desteği varken Türkiye de Türk Akımı konusunda Rusya’yı destekliyor. Bu haliyle özellikle genelkurmay başkanlıkları arasındaki ilişki birçok sorunun hızlı çözülmesine imkan veriyor. Nitekim bu dönemde, Rusya Genelkurmay Başkanı Gerasimov’un Türkiye ile ilişkilerde politikaları belirlemede oldukça etkili olduğunu görüyoruz.
Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekatı'nı Rusya ile koordine halinde yürüttüğü söylenebilir. Rusya ve Türkiye’yi Suriye konusunda birleştiren en önemli nokta ise Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda fikir birliğinde olmalarıdır.
Türkiye’nin terör koridoru ve terör ordusu planına izin vermemek adına yürüttüğü Afrin operasyonu bittiğinde, bölgede güvenli bir tampon bölge kurması düşünülebilir. Ayrıca PYD tarafından zorla yerlerinden göç ettirilen halkın da kendi yurtlarına dönmesi sağlanacaktır. Türkiye’nin şu anda El-Bab’da uyguladığı yerel yönetim biçiminin bir benzeri Afrin’de de uygulanabilir.
Bu analiz, Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Salih Yılmaz tarafından kaleme alınmıştır. Analizde yer alan görüşler yazara aittir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.