Sisi'nin darbesi Mısır'da krizi derinleştirdi
Mısır'da 3 Temmuz 2013'te gerçekleşen darbenin üzerinden 5 yıl geçti. Ancak mevcut rejimin yürüttüğü ağır saldırılara rağmen, bu darbede yıkılan 25 Haziran devrimi Mısır siyasi sahnesine gölgesini düşürmeye devam ediyor.
2011 başlarındaki ayaklanmalar, güç ölçeklerini baş aşağı eden ve yönetimi geçici olarak güçsüz kılan, modern Mısır tarihinde oyun değiştirici bir andı. Fakat zaman geçtikçe rejim yakaladı.
Rejim "25 Haziran"a bir hareket olarak muamele ederken, aslında 24 Haziran kendisini üç yoldan belli eden bir fikirdir: yaşam, özgürlük ve sosyal adalet. Mısır rejimi uzun süredir bu mefhumun kuyusunu kazmaya ve onu bir harekete dönüştürmeye, böylece bu fikri yok etmeyi daha kolay hale getirmeye çalışmakta.
Mısır devrimini ihata etmek
Karşı devrim tam gaz ortaya çıkınca, devrimin altı oyuldu ve kuşatıldı. 2011 ayaklanmasından sonra uygulanan taktikler 2013 darbesine neden olan ayaklanmada Müslüman Kardeşler'e karşı kullanılanlarla aynıydı.
Peki devrimin kuyusu nasıl kazıldı yahut daha ziyade karşı devrim nasıl gerçekleştirildi?
Mısır devriminin ihata edilmesi ve bunun dışarıdan yönetilmesi süreci -perde arkasından bazı Körfez devletleri tarafından girişimlerde bulunulması- eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in devrilmesinden birkaç gün önce başladı. Bir sonraki aşamanın, devletin yararına olacak şekilde çok farklı bir şekilde yaşanacağı açık hale gelmişti.
Mısır referandumu ve 2012 anayasası üzerinden bir çatışma organize edildi. Buna ek olarak, adli makam ve güvenlik hizmetleri gibi eski kurumları anlamlı reformlar veya bir temizlik olmadan sürdürme nosyonu, eski rejimi klonlama ve hükmünü yenilemeye dair bir girişimi vurguladı. Bu dünya çapındaki devrimlerde yinelenen bir durum olmuştur.
Medyanın savunma duvarı
Bu klonlama Mısır'da 2011-2012 döneminde ülkenin siyasi sahnesini yönetmek için kurulan geçici hükümet gibi aracılar kullanılarak cereyan etti. Bu hükümet, eski geçici başbakanları İssam Şerif ve Kemal Ganzuri'nin sunduğu iyileştirici çözümlerle açıkça görüldü ki etkisiz bir hükümetti.
Ayrıca İçişleri Bakanlığı hala yapmaya devam ettiği gibi güvenlik güçlerini devrime saldırmak için tasvir etti. Ordu 2011 yılında Kıpti Hristiyanlarının katledilişi ve Rabia Meydanı katliamı gibi çeşitli şekillerde kullanıldı. Güvenlik kurumu, olup biten gerçeklere karşı savunmacı bir duvar olarak davranan medyanın kisvesi altında çalıştırıldı.
Devlet kutuplaşmayı besleyerek ve iç savaşı körükleyerek devrimcilerin düşüncelerini manipüle etme taktiğini de kullanıyor. Bir başka strateji ise sokaklarda bir güvenlik boşluğu yaratıp polis güçlerinin çöktüğü yalanının propagandasını yaparak ve bunun için kasıtlı olarak devrimcileri suçlayarak sessiz çoğunluğu muhalif liderlere karşı bir konuma getirmektir.
Bu tür taktikler Tahrir devrimcilerine karşı çıkacak sahte protestocu kalabalığın yaratılmasıyla da görülüyordu. Bu 1954'te olanların, eski Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır'ın, selefi General Muhammed Necib'i görevden almasından sonra ortaya çıkan krizin yeniden üretilmesidir. Abdünnasır felce uğratan bir geçiş darbesi organize ettikten sonra, Abdulazim Ramazan'ın Mısır'da 23 Temmuz 1952 devriminden Mart 1954 krizinin sonuna kadar olan sosyal ve politik çatışmayı ele alan kitabında da belirtildiği gibi çok sayıda protestocu dışarı çıktı ve şöyle bağırdı: "Kahrolsun demokrasi... Kahrolsun özgürlük..."
2013 darbesini kolaylaştırmak
Aynı zamanda devlet siyasi arenada daha büyük bir yer işgal etmek için egemen sınıfa yakın olan ve özel bağları bulunan neoliberal oluşumlar yaratmaya daha fazla zaman ayırdı. Bu durum devletin yeni kurulan partizan oluşum çeşitli fonlama faaliyetleriyle bariz bir hal aldı.
Mübarek'in istifasının ardından 2011 yılında devrimci gençlerle yaptığı toplantıda Mısır Silahlı Kuvvetleri Yüksek Konseyi (MSKYK), kontrolü altında yeni siyasi partilerin kurulması için finansal yardım sağlamayı teklif etti. Mart 2011'de, Kahire'deki savunma bakanlığı ofislerinde bir MSKYK toplantısına katılma fırsatını yakaladım ve geçiş dönemi için politik görüşüm hakkında konuşmaya davet edildim. Toplantı bana ordunun o zamanki planı hakkında daha fazla ayrıntı alma fırsatı sağladı.
Eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin görevden alınmasını teşvik eden 30 Haziran 2013 protestolarını destekleyen Ulusal Kurtuluş Cephesi rolünü mükemmel oynadı. Amaçlarına ulaştıktan sonra bir kuvvet olarak tamamen çözüldüler. Bu, protestocuların hiçbir zaman politik plan ya da vizyona sahip olmadıklarını ve Cumhurbaşkanı Abdülfettah Es Sisi'yi iktidara getirecek olan darbeyi kolaylaştıracak bir cepheden başka hiçbir şey olmadıklarını gösterdi.
Devlet, siyasal İslamcı güçlerle işbirliğiyle de devrimi baltalamış oldu. Bu güçler birleşik tek bir blok değil, bilakis devletin güvenlik aygıtlarıyla ve yönetici sınıfla yakın bağları olan Selefi Nur Partisi gibi oluşumları da içlerinde barındırıyorlar.
Şimdi, 25 Ocak ayaklanmasından 7 yıldan uzun süre ve darbeden 5 yıl sonra Sisi, tüm siyasi rakiplerini yok etti ve cumhurbaşkanlığı seçimi için tek aday olarak kaldı ki %97'lik bir oy oranıyla da seçimi kazandı.
Bu tür uygulamaların bir sonucu olarak, devlet ve farklı siyasi gruplar arasındaki kriz derinleşti.
Müslüman Kardeşler bir kez dağıtıldıklarında rejim bağımsız siyasi ifadelerin tüm kanallarını ve hepsini kapatmak için hızlı hareket ederek eş zamanlı olarak ordunun kontrolünü ekonominin hemen hemen tüm sektörleri üzerinde genişleterek sivil aktörleri hem kamu alanında hem de özel sektörde yerlerinden etti.
Bu durum yalnızca siyasi ve kamusal hayata değil, aynı zamanda Mısır'ın üniter bir devlet olarak geleceğine de bir tehdit oluşturmaya devam ediyor. Bugün bir ulus devlet olarak Mısır, Sisi'nin altında parçalanma riskiyle karşı karşıya.
Middle East Eye'da yayınlanan bu makale Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir