Sisi'nin Mısır ekonomisini çıkmaza sürükleyen beş hatası
Mısır Merkez Bankası, pazartesi günü gerçekleştirdiği özel oturumun ardından ülkedeki gecelik faizleri %1 oranında arttırdı ve böylelikle faiz oranları mevduatlar için %9.25, kredi işlemleri için %10,25 ve ana işlemler için %9,75’e çıkarak yeni bir rekor kırdı.
Merkez Bankasının “döviz kurlarının dayanıklılığının, şok dalgalarının etkisini kontrol etmeye yönelik etkili bir araç olduğuna inandığını” ifade etmesine rağmen toplantı öncesinde 15,7 Mısır Poundu olan dolar, uzmanların ifadesiyle (Mısır para biriminin Kasım 2015’deki ilk devalüasyonundan sonra gelen) “ikinci sel” ile birlikte bir anda 18,54 Mısır Pounduna yükseldi.
Toplantıya dair yapılan açıklamada Merkez Bankası kararın gerekçesi olarak “yerel enflasyondan kaynaklanan baskılar ve ticaret açığı üzerindeki aşırı baskı” gösterildi. Ancak birçok ekonomi uzmanı, Merkez Bankasının aldığı kararı eleştirerek Mısır ekonomisinin bugünkü savunmasız halinin asıl failinin Mısır hükümetinin son yıllarda yürütmekte olduğu bazı mali politikalar olduğunu ifade etmektedir.
O yüzden bu makale, ekonomiyi çıkmaza sürükleyen uluslararası krizlerin etkileri yerine yürürlükteki politikalara ışık tutmak için hazırlanmıştır.
Yüksek maliyetli ancak düşük getirili mega projeler
Sisi, koltuğu ele geçirmesinin sadece birkaç ay ardından Süveyş Kanalına ilave yeni bir güzergâh inşa edileceğini ilan etmişti. Mısır’ın dolar rezervlerinin neredeyse tükenmek olduğu bir dönemde 8,2 milyar dolara mal olan mega projenin kanaldan elde edilen gelirleri ikiye katlayarak 13,2 milyar dolara yükseltmesi öngörülmüştü. Kağıt üstünde güzel görünen bu hesaplamalara rağmen birçok ekonomi uzmanı, uluslararası ticaret alanındaki büyüme oranlarında gözlemlenen düşüş nedeniyle kanaldan elde edilecek gelirlerin en azından kısa dönemde hatırı sayılır ölçekte bir artış göstermesinin mümkün olmadığı uyarılarında bulundu. Bu uyarılara kulak aldırmayan ve “fizibilite çalışmalarına ihtiyacı olmadığını” ifade eden Sisi, projesini savunarak bu işi “Mısırlıların moralini yükseltmek için” yaptığını söyledi.
Bir “proje adamı” olarak itibarını takıntılı hale getiren Sisi bu projeden sadece iki yıl sonra da “Yeni Süveyş Kanalı” projesinden hiçbir ders çıkarmadığını adeta ispatlarcasına yeni ve daha geniş ölçekli bir girişim olan Yeni Hükümet Başkenti projesini başlattı. BAE’nin projeye yaptığı yatırımın 2015’te geri çekilmesi üzerine sadece ilk etabının maliyeti 25 milyar dolar olan projenin finansmanı ordu ve devlet mallarının satışından elde edilen gelirlerle sağlandı.
Mega projeler haricinde devlet harcamalarının %71’i emlak ile yol ve altyapı yatırımlarına gittiği için geri kalan sektörlerin payına düşen yatırım miktarı son derece düşük oldu.
Sisi’nin görkemli icraatlar hususundaki takıntısı, kendisinin mali açıdan manasız altyapı ve emlak projelerinin planlanan takvimden önce bitirilmesi noktasında ısrar etmesine ve dolayısıyla maliyetlerin artmasına neden oldu.
Mesela, Carnegie Orta Doğu Merkezi bünyesinde üst düzey araştırmacı olarak görev yapan Yezid Sayigh’e göre “İstihkam komutanlığının öngördüğü üzere üç yıl yerine Sisi’nin 2014 yılında ısrar etmesinin ardından kanal projesinin bir yılda tamamlanması nedeniyle normalde 4 milyar olması beklenen fatura toplamı 8 milyar doları aştı.”
Hükümetin savurganlığını Covid-19 salgını dahi durdurmadı zira bu dönemde Alman devi Siemens ile Mısır devleti arasında bir yüksek hızlı tren hattı inşası için anlaşma imzalandı. Hükümet tarafından yapılan açıklamada 1000 kilometrelik ağın maliyetinin 360 milyar Mısır Poundu (o zamanki kura göre 22,5 milyar dolar) olacağı söylenmesine rağmen Siemens’in raporlarına göre ilk etapta yapılması planlanan kısmın maliyeti 3 milyar dolar civarındaydı. Siemens ile Mısır devleti arasında imzalanan anlaşma bu alandaki ilk girişim değildi zira Bombardier (ünlü tren üreticisi) liderliğindeki konsorsiyum ile yapılan 4,5 milyar dolar değerindeki ihale anlaşması 2019 yılında sona ermişti.
Kısaca toparlamak gerekirse, hükümetin son derece sert kemer sıkma ve sosyal tasarruf politikaları neticesinde elde ettiği gelirler çarçur edilerek düşük kar getirili projelere harcandı.
Akılsızca alınan borçlar
Mısır yönetimi, anapara ihtiyacı son derece yüksek bu tür yatırımları finanse edebilmek için dış borçlara yöneldi. Bunun sonucunda, 2015 yılında 40 milyar Mısır poundu olan dış borç, 2021 yılına gelindiğinde %350 artarak neredeyse 140 milyara yükseldi. Böylesine yüksek bir meblağ normal şartlar altında katma değer üretecek projelere yatırılmış olsaydı Mısır güçlü ve üretken bir ekonomiye dönüştürülebilirdi. Bunun yerine, 2017’de bir miktar düşmesine rağmen tekrar hızlıca yükselen kamu borcu bugün GSMH’nın %91,5’ine tekabül eder hale geldi.
Sert bir şekilde artan kamu borcu ve devlet bütçesinin %30-40'ının bu borcun işletim maliyetleri ve faizi tarafından tüketilmesi nedeniyle Mısır zor günler yaşamaktadır. Mısır Ekonomi Bakanı, Muhammed Mait 2016 yılında bir televizyon röportajında alınan yeni borçların eski borç yüklerini ödemek için kullanıldığını yani devletin adeta kısır bir borç döngüsü içine girdiğini itiraf etti.
Yüksek faiz oranları
Bloomberg’e göre, Mısır devleti içerideki borcunu ödeyebilmek adına herkesin “sıcak para” olarak adlandırdığı yabancı yatırımları cezbetmek için dünya üzerindeki en yüksek faiz oranlarına güvendi. Mali bir argo ifade olan sıcak para, ülkedeki finansal varlıklar arasında para transferi yaparak hızlı ve yüklü miktarda kar elde etmeyi amaçlayan uluslararası yatırımcıları nitelendirmek için kullanılan bir terimdir. Geçtiğimiz yılın aralık ayı itibariyle Mısır devlet hazinesinin varlıklarının toplam değeri 20,42 milyar dolar civarındaydı. Fakat, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinin ardından Mısır’dan yüklü şekilde dolar çıkışı tespit edildi.
Mısır, tıpkı diğer birçok gelişmekte olan pazar gibi harcamalarında kullanacağı dolar eksikliğini gidermek için sıcak paraya bağımlıdır. Bruno Bonizzi’nin Economist’te yayımlanan yazısına göre gelişmekte olan pazarlara nakit akışı sağlamak amacıyla yüksek tutulan faiz oranları “tâli finansallaşmaya” neden olmakta yani yatırımcıların gelişmekte olan pazarlardaki katma değer ve kaynakları çekip aldıkları bir ortam meydana getirmektedir.
İlaveten, yüksek faiz oranları yabancı yatırımcıları uzun vadeli üretken projelere para göndermek yerine çok daha hızlı, güvenli ve karlı portföy yatırımlarına yönlendirmektedir. Bu etki, çoğu enerji ve doğal kaynaklar sektöründe olmak üzere Mısır’a giden 5-8 milyar dolarlık dönemsel direkt dış yatırımda son yıllarda gözlemlenen gerileme ile kendini gösterdi.
Askeri harcamalar
2014-2018 arasında Mısır devleti bir yandan gıda ve enerji yardımlarını azaltırken ilginç bir şekilde aynı dönemde SIPRI raporlarına göre dünyadaki üçüncü en büyük silah ithalatçısı oldu. Stockholm Enstitüsü’nün 2021’deki raporuna göre ise Mısır’ın 2015-2020 arasındaki silah ithalatı 2010-2015 dönemine göre %136 arttı.
Ülkenin yakın tarihindeki en göze çarpan silah ticareti 2015 yılında Fransa’dan 5,3 milyar euro ödenerek satın alınan 24 Rafale savaş uçağı ve iki ileri teknoloji savaş gemisi oldu. Buna ilaveten geçtiğimiz yıl 3,75 milyar euro karşılığında 2024-2026 arasında teslim alınmak üzere Fransa’dan 30 tane daha Rafale savaş uçağı siparişi verildi.
Mısır Savunma Bakanlığından yapılan açıklamaya göre anlaşmanın finansmanı on yıllık bir borç ayarlanarak sağlandı. Mısır, insan hakları eleştirilerine rağmen 2020 yılında İtalya’dan da 1,2 milyar dolar ödeyerek 2 adet FREMM firkateyni satın aldı. İtalya’da yayımlanan Il Fatto Quotidiano gazetesindeki habere göre Mısır’a teslim edilen 2 firkateyn, İtalyanların “yüzyılın anlaşması” olarak adlandırdıkları toplam değeri 9 milyar euro olan büyük bir anlaşmanın parçasıydı. Eğer bu haber doğruysa bu anlaşma İtalya’nın 2. Dünya Savaşından bu yana en yaptığı en büyük silah ihracatı olarak kayıtlara geçecektir.
Mısır ordusunun modernize edilmeye ve teçhizatlarını çeşitlendirmeye ihtiyacı gerçekten vardı ancak bu satın alımların çoğu modern bütünleşik bir ordu yaratılması doğrultusunda belirlenmiş bir strateji çerçevesinde değil Mısır devletinin yüksek makamlarında oturan görevliler ve generallerin siyasi ve şahsi çıkarları için gerçekleştirildi.
Haddinden fazla “silahlanma”
Mısır’da son günlerde en fazla merakla takip edilen haber, yerel iş adamı ve süt ürünleri endüstrisi devi Juheyna markasının sahibi Safvan Thabet ve şirketin CEO’luğunu yapan oğlu Seif’in “terörizme finans sağlamak” gibi ucu açık bir propaganda suçlaması dışında belirli bir neden gösterilmeksizin 2020’den bu yana hapiste tutulması oldu. Bu habere ek olarak çıkan bazı söylentilere göre Thabet’in tutuklanmasının asıl sebebi şirketinin çoğunluk hisselerini Mısır ordusuna satmayı reddetmesiydi.
Thabet, askeriye ile bağlantılı ticari faaliyetlerin serbest pazar kurallarını hiçe sayarak rakipleri karşısında büyük avantajlar elde etmesinden yakınan isimlerden sadece bir tanesiydi. Mısır’ın önde gelen iş adamlarından bir diğeri olan Naguib Sawiris de AFP’ye verdiği röportajda konu ile alakalı olarak şunları söyledi: “Devlete veya orduya ait şirketler hem vergiden hem de gümrük ücretlerinden muaftır. Biz tabi ki bu şekilde hareket edemediğimiz için piyasadaki rekabet daha başlamadan adil olmaktan çıkıyor.” Hatta IMF dahi Mısır’daki devlete ait şirketlerin serbest piyasadaki rekabet üzerindeki olumsuz etkilerine dair yorumlarda bulundu.
Özellikle orduya ait şirketlerin piyasadaki olumsuz etkileri sadece haksız rekabetle sınırlı kalmamaktadır. Carnegie Orta Doğu Merkezi araştırmalarına göre genel olarak sadece “birikim” miktarları incelendiğinde dahi askeri şirketlerin etkinliklerinin çok düşük olduğu gözlemlenmektedir. Bunun yanı sıra yapıları gereği denetlenmeyen veya meclis tarafından incelenmeyen ve genellikle eski rütbelilerin veya belli başlı çıkar gruplarının güdümünde faaliyet gösteren bu tür şirketlerin çoğunda kötü idare ve yolsuzluklar söz konusudur. Orduya ait şirketlerin bir diğer olumsuz tarafı da teknolojinin millileştirilmesi üzerinden Mısır ekonomisi bünyesinde yeni fırsatlar yaratılması hususunda oynadığı zayıf roldür.
Sıraladığımız beş hatayı yaptığı için Mısır’ın içinde bulunduğu vaziyetten sorumlu en büyük kişi Sisi’dir; kendisinin aldığı ve iflas eden mali kararların Mısır halkı üzerindeki etkisi her geçen gün daha şiddetli şekilde hissedilmektedir.
Genel olarak yüksek olan fiyatlar ile ekmek, tüp ve benzeri diğer temel ihtiyaç ürünlerine gelen zamlar nedeniyle birçok Mısırlı Sisi’ye öfkelendi ve kendisini ivme kazanarak devam eden çöküşün tek sorumlusu olarak görmeye başladı.
MEMO için kaleme alınan bu makalede yer alan görüşler yazara aittir, Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.