STK'larca 'yargısız infaz yasası' olarak nitelendirilen kanunun ayrıntıları neler?
Avukat Mehmet Okatan, geçtiğimiz günlerde TBMM'de kabul edilen ve STK'larca "yargısız infaz yasası" olarak nitelendirilen yasaya dair ayrıntıları değerlendirdi.
Avukat Mehmet Okatan, geçtiğimiz günlerde TBMM'de kabul edilen ve STK'larca "yargısız infaz yasası" olarak nitelendirilen yasaya dair ayrıntıları değerlendirdi.
Mepa News'in sorularını yanıtlayan Av. Okatan, bir süredir gündemde yerini koruyan "Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine Dair Kanun"un ayrıntılarına temas etti.
Yasanın kapsamına dair soruya, yasada "Konuyla ilgili olan olmayan çok sayıda kanunda değişiklik yapıldığını" belirten Av. Okatan şunları söyledi:
"Yasa bir torba yasa"
"Yasa her ne kadar Kitle İmha Silahların önlenmesi adı altında bir yasa olarak çıksa da, son yıllarda sıkça başvurulan bir yöntem uygulanarak çıkarılan bir yasadır. Torba yasa. Bu tür yasalarda bir ana konu olsa bile birden çok kanunda değişiklik yapılan bir kanunlar bütünü oluyor. Torba yasanın ilk 7 maddesinde Kitle İmha Silahlarının önlenmesine dair maddeler var. Devamında ise konuyla ilgili olan olmayan çok sayıda kanunda değişiklik yapılıyor.
Kanunun 8. Maddesi 'Yurt içine ve yurt dışına yapılacak yardımlara ilişkin usul ve esaslar yönetmelikte düzenlenir.' şeklindedir. Düşünün, yardımların nasıl toplanacağına ilgili tüm usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenecek. Bu kadar önemli bir konu, birkaç bürokratın insiyatifine bırakılmakta. Bu şekilde bir kanun yapma tekniği hiçbir ciddi ülkede yoktur. Olamaz."
Yurt dışı yardımlar konusu
TBMM'de kabul edilen kanunda bir diğer konu da yurt dışına yapılan yardımlara dair. STK'lar, kanunla beraber yurt dışındaki ihtiyaç bölgelerine yapılacak yardımın büyük risk altına gireceği görüşündeydi.
Av. Okatan, bu durumu şöyle ifade etti:
"Kanunun 14. Maddesi: 'Yurt dışına yapılacak yardımlar ise, yardım yapılmadan önce dernekler tarafından mülki idare amirliğine bildirilir. Bildirimin şekli ve içeriği ile yurt dışına yapılacak yardımlara ilişkin usul ve esaslar yönetmelikte düzenlenir.' şeklinde düzenlenmiş. Burada da Türkiye'deki herhangi bir kuruluşun yurt dışında yardım yapması, yine birkaç bürokratın inisiyatifinde çıkarılacak yönetmeliğe bağlanıyor. 14. Madde'den anlaşılması gereken, Türkiye'nin iftiharı olan ve yurt dışı yardımlarla adını duyuran çoğu dernek ve vakfa 'ayar verileceğidir'.
Kanunda idarenin, dernek üyesi herhangi bir kişi hakkında bir soruşturma olması halinde o üyenin görev yaptığı dernek organının faaliyetten uzaklaştırabilmesi düzenlenmekte ki, bu çok tehlikeli bir maddedir. Öncelikle masumiyet karinesine aykırı bir durumdur. Böyle bir soruşturma geçiriyor olmakla kişi hemen suçlu olarak telakki edilmektedir. İkincisi ise daha vahimdir. Dernek veya vakfın o organı, idare tarafından koparılıp alınmaktadır. Dernekler ve vakıflar tüzel kişiliktir. Aynı bir insan gibi organları vasıtasıyla iş yapabilirler. Genel Kurul beyindir. Yönetim kurulu veya mütevelli heyeti eli, kolu, ayaklarıdır. Düşünün, yönetim kurulundan birisi hakkında ipe sapa gelmez bir soruşturma açılsa, bu o derneğin elinin, kolunun, ayaklarının işlemez hale gelmesi anlamına gelecektir."
İhbar yükümlülüğü
Av. Okatan'ın kanuna dair değerlendirmesindeki bir diğer konu başlığı ise, kanundaki ihbar müessesesi. Kanunla, avukatlara bir nevi ihbar yükümlülüğü getirildiğini belirten Okatan şu ifadeleri kullandı:
"Kanunun 20. Maddesi'nde avukatlara bir nevi ihbar yükümlülüğü getirilmektedir. Her ne kadar komisyondan geçen metin daha kötü bir metin olsa da, metnin genel kuruldan geçmiş hali de avukatlara meslekleri ile bağdaşmayacak yükümlülükler getirmektedir.
Avukatların sır saklama yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu avukatlar açısından kanunla üzerlerine yüklenen bir yükümlülüktür. Ayrıca müvekkilin vekiline güvenmesi için en başta gelen husus avukatın sır saklayacağını bilmesidir. Bu madde ile avukatların, bazı hallerde yaptığı işlemlerle ilgili bu kanuna aykırı bir durum tespit ederse bunu devletin ilgili kurumlarına bildirmeleri gerekmektedir.
"FETÖ yargılanmayacak, Türkistan İslam Partisi yargılanacak"
Av. Okatan, kanunun Türkiye halkının ve hükümetinin de aleyhine olduğu görüşünü savundu. Okatan, kanunun Türkiye'nin terör örgütü kabul ettiği yapılara karşı bir içeriği olmadığını, ama Türkiye aleyhine kullanılabilecek hükümlere sahip olduğunu şu sözlerle ifade etti:
"Kanunun ilk 7 maddesi ile düzenlenen kısmı da hiç masum değildir. Zira Türkiye daha önce bir Yasir el Kadı vakıası yaşamıştır. Bu vakıa ile hedeflenen amaç Türkiye’nin cumhurbaşkanını bir şekilde uluslararası ceza mahkemelerinde yargılamanın önünü açmaktı. Türkiye yine, bir Halk Bankası olayı yaşadı, bu olayda da amaç Türkiye’nin finansal kalbiydi. Her iki olayı uzun uzun burada anlatmaya gerek yok, tüm Türkiye bunları basından uzun uzun gördü, dinledi.
BMGK kararları doğrultusunda alınan kararlara uyulmaması veya onun aksine işlem yapılmaması doğrudan bu kanun kapsamı içinde yargılanmaya neden olacaktır. Bir taraftan 'Dünya 5'ten Büyüktür' diyip, ardından BMGK kararlarını baş tacı edip ona uymamayı bu kanunla cezalandırmanın hiçbir mantıklı açıklaması yoktur. Bu kanun, dünyanın 5'ten büyük olmadığının tekrar ilanıdır. BMGK’nın ne gibi kararlar aldığı herkesin malumudur. BMGK kararına göre Türkistan İslam Partisi terörist bir örgüttür, ancak FETÖ terörist bir örgüt değildir. Yani FETÖ’yü finanse edenler bu kanun kapsamında yargılanamayacaklar ancak Türkistan İslam Partisi'ni finanse etttiği iddia edilenler veya onların hayatlarını kurtarmak için yardımda bulunanlar yargılanabilecektir. Bu ve benzeri örnekler çoğaltılabilir."
28 Şubat benzetmesi
Okatan, kanunun ardından bazı STK mensuplarınca yapılan "28 Şubat" benzetmesini de değerlendirdi. Okatan, bu benzetmeye dair şunları söyledi:
"28 Şubat sürecini Türkiye anlayamadı. Türkiye’nin İslamcıları 28 Şubat'ı bir grup askerin yaptığı bir faaliyet olarak algıladı ve 28 Şubat'ı siyasi iktidarın uzaklaştırılması, İmam Hatiplilere uygulanan baskılar, üniversitelerde ve okullarda başörtüsünün yasaklanması olarak algıladı. 2002 yılından sonra siyasi iktidarın el değiştirmesi, akabinde sayısız imam hatip okulunun açılması, başörtüsünün üniversitelerde ve okullarda serbest olması ile 28 Şubat'ın bittiğini düşündüler. Bu şekilde düşünmemiz istendi, bizler de düşündük.
28 Şubat'ı ve olayları bu dar perspektiften değerlendiren kanaat önderleri, fikir babaları, siyasi aktörler olduğu sürece biz daha çok 28 Şubatlar yaşarız.
28 Şubat'ı en iyi dönemin paşalarından biri anlatmıştır '28 Şubat bin yıl sürecektir' ifadesi ile. Çok uzatmadan şunu söylemek isterim. Bu süreç hiç kesintiye uğramadan devam etmiştir, halen de etmektedir. Bileğini bükemediğin kişinin, grubun, topluluğun fikrini, kişiliğini, düşünme şeklini değiştirirsin. Yine aynı sonuca ulaşabilirsin. Vesselam."
Kaynak: Mepa News