Celal Selmi

Celal Selmi

Türkiye-İsrail ilişkilerinde yeni dönem: Neden şimdi?

Türkiye-İsrail ilişkilerinde yeni dönem: Neden şimdi?

Türkiye-İsrail ilişkilerinde yeni dönem neden şimdi başladı?

2022 yılının şafağıyla birlikte Türkiye ve İsrail arasındaki karşılıklı dostane mesaj alışverişinin kıvılcımları her iki taraf açısından da ilişkilerinde yeni bir sayfa açmak için ciddi bir hamle yapıldığını düşündürecek şekilde yayıldı. Geçtiğimiz senenin sonunda İstanbul’da tutuklu bulunan İsrailli çiftin Türkiye tarafından serbest bırakılması ile bu ciddi çabaya temas edildi. Buna karşılık İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog Türkiye’ye sıcak ve samimi bir şekilde karşılandığı bir ziyaret gerçekleştirdi.

2010 yılında vuku bulan “Mavi Marmara” olaylarından beri Ankara ve Tel Aviv arasındaki diplomatik ilişkiler durgun bir haldeydi. 2013 yılında iki taraf da ilişkilerini yeniden düzeltmeye çalıştı. Fakat bu, İsrail’in 2014 yılında Gazze’ye yönelik saldırganlığı sebebiyle gerçekleştirilemedi. Yine aynı şekilde 2015 yılında da taraflar ilişkilerini iyileştirmeye çalıştı. Ve Tel Aviv Ankara’ya bir büyükelçi atadı fakat Ankara hükümeti İsrail açısından Filistinliler hususunda bir iyileşme görene kadar bu büyükelçiyi atamayı ağırdan aldı.

Çok geçmeden 2018 yılında Ankara hükümeti, Kudüs’te Amerikan büyükelçiliğin açılış töreninin ardından Gazze’de patlak veren protestolarda İsrail’in orantısız güç kullanmasına protesto olarak İsrail büyükelçisini kovdu. Aynı şekilde Tel Aviv de Türk konsolosunu kovdu.

Son zamanlarda tarafların aralarında ilişkinin iyileştirilmesine yönelik diyalog, “Neden şimdi?” sorusu eşliğinde bir ivme kazandı.

Bu bir seçim mi yoksa zorunluluk mu?

Türkiye’nin bölgedeki devletlerle -İsrail de buna dahil- ilişkilerini düzeltmek için başlattığı girişimler geçtiğimiz sene ivme kazandı. Uluslararası alandaki gelişmeler, özellikle Washington’da liberal yönelimli, işbirlikçi ve uzlaşmacı Biden hükümetinin yönetimi devralması, Türk dış politikasındaki bu değişimin iticini gücünü teşkil etti. Her ne kadar gecikmiş de olsa dış politikadaki bu yönelimin orta vadede devam etmesi bekleniyor.

Ortadoğu’da oluşan yeni dengeler tarafların aralarındaki diyaloğu ilerletme çabaları için uygun bir zemin hazırlıyor. Amerika’nın Çin ve Rusya ile artan güç mücadelesi ışığında Ortadoğu’ya olan ilgisinin kaybettiği algısı bölge devletlerini komşularıyla olan ilişkilerini iyileştirmeye itiyor. Bu çerçevede Amerika başkanı Joe Biden’in 2021 yılı ocak ayında göreve başlamasının bölgedeki diplomatik hareketliliği hızlandırdığı söylenebilir. Çünkü Biden yönetimi Ortadoğu’da kısmen de olsa istikrarın ve düzenin sağlanmasını destekliyor. Ve dış politikada dikkatini ve kaynaklarını Çin’le ve -daha da az ölçüde de- Rusya ile olan rekabetine yoğunlaştırmak istiyor.

Bu bağlamda, Biden yönetimi bir yandan İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri (Sonradan Bahreyn, Sudan ve Fas’ın da katıldığı)  arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi amacıyla 2020 yılında imzalanan ‘İbrahim Anlaşması’nı desteklerken bir yandan da İran’la nükleer müzakereleri yeniden canlandırmayı sürdürüyor.

İttifakı sürdürmek için müzakereler devam ediyor fakat İran zenginleştirilmiş uranyum kapasitesi bakımından nükleer silahlar üretmeye yakın. Bundan dolayı İran’ın gelişmiş silahlara sahip olma ihtimali bölge devletlerini güvenlik sorunlarında iş birliği yapmaya iten başka bir faktör sayılabilir. Ve bunu İran’ın enerji piyasasına mutlak açılışı izlemektedir. Ve enerjiyi Batı, Ukrayna’ya yönelik saldırganlığından ötürü Batı ile Rusya arasındaki ilişkilerin bozulmasının ardından Rus enerjisine bir alternatif ol1arak görüyor.

Bir başka açıdan, Esed rejiminin İran ve Rusya’nın desteğiyle 11 yıl süren krizin ardından hala iktidarda kaldığı gerçeği, bölge devletlerini İran etkisinin olası büyümesine karşı gerçekçi bir şekilde yeniden konumlandırmaya iten bir gelişmedir. Aynı bağlamda ABD’nin Mısır’ın gazını Suriye üzerinden ulaştırmayı ve Ürdün’den de Lübnan’a elektrik verilmesini öngören anlaşmayı “Sezar Yasası” mucibince Suriye’ye dayatılan yaptırımlardan muaf tutması ve anlaşmayı yeniden sağlamak için yeşil ışık yakması Washington’un müttefikleri ve hasımları arasındaki çapraşık ekonomik iş birliği denklemini 2011 denklemine daha yakın bir şekilde çizdiğinin bir başka göstergesidir. Ve bu, tüm ülkeleri -sadece Ankara ve Tel Aviv'i değil- diplomatik ilişkiler ağlarının özelliklerini harita üzerinde yeniden çizmeye sevk eden şeydir.

Süregelen mevcut değişimler ve gerçeklilik bağlamında bölgede halihazırda oluşan kutuplar karşısında, Ankara ve Tel Aviv iş birliğini ve ortak çıkarların “maslahat birlikteliği” şeklinde korunmasını göz önünde bulundurmaya yöneldi. Ortak ekonomik ve güvenlik çıkarları, Ortadoğu’nun mevcut denkleminde değişen dengeler ve belirsizlik durumu ışığında tarafları yakınlaşmaya teşvik ediyor.

Ayrıca Biden yönetiminin İsrail-Filistin sorunu karşısında seleflerine kıyasla “daha adil ve dengeli” bir yöntem izlemesi Türkiye’nin İsrail ile ilişiklerini düzeltmek için uygun zemin sağladı. Aynı şekilde İsrail’de 2021 yılı mart ayında gerçekleşen genel seçimler Başbakan Benjamin Netanyahu’nun 12 yıllık iktidarına son verdi. Bu da Netanyahu hükümetinin olduğundan daha ılımlı bir hükümetin oluşmasını sağladı.

Bütün bunlara ek olarak Türkiye’nin içerde yaşadığı ekonomik krizin tırmanması ışığında İsrail, BAE ve Suudi Arabistan gibi bölge devletleriyle ilişkilerinin iyileştirilmesi mecburi bir hal aldı. Bu bağlamda Ankara hükümeti bölge devletleriyle ilişkilerini uluslararası denklemlerin gerektirdiklerine, bölgesel dengelere ve kendi iç çıkarlarına göre iyileştirmek zorunda sayılabilir.

Yeni gidişatın tabiatı

Şüphesiz ki ikili ilişkilerin normalleşmesine yönelik iki tarafın da beklentileri vardır. Türkiye açısından İsrail’le yeniden sağlıklı bir diyaloğun kurulması ilk olarak ve her şeyden önce ülkenin bölgesel izolasyonunu azaltacak ve ülkeye dış politikada manevra kabiliyeti kazandıracaktır. Daha geniş bir perspektiften bakıldığında Ankara bölgesel rakiplerine -Yunanistan ve Mısır’a- karşı özellikle Akdeniz havzasında kaybettiği nüfusunu yeniden kazanmayı amaçlıyor.

Bu çerçevede Doğu Akdeniz’de deniz sınırlarının yeniden çizilmesi ve Libya’daki Mutabakat Hükümeti ile imzalanan uluslararası anlaşmalara geri dönülmesi gibi hedeflerden de vazgeçilmemiştir ve vazgeçilmeyecektir. Yine aynı şekilde İsrail de Türkiye ile ilişkilerini iyileştirmesi karşılığında yeni müttefiklerini feda edecek gibi durmuyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın İsrail gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşımayı hedefleyen Doğu Akdeniz Doğal gaz Boru Hattı (East Med) projesini desteklemeyi durdurması kararı Tel Aviv ile yakınlaşarak kendisinin kıymetlendirmeyi zorunlu gören Ankara lehine altın bir jeo-ekonomik fırsat sunuyor. Tel Aviv, Kıbrıs sorununu halletmeden hattı genişletmenin zor olduğunun farkındadır; bu anlamda iki ülkenin iş birliği Avrupa’nın gaz enerji sahasında Rusya’ya olan bağlılığı ve Türkiye’nin de gaz ihtiyacını azaltacak projelerin hayata geçirilmesini kolaylaştırabilir.

Geçtiğimiz on yılda Ortadoğu’nun jeo-stratejik manzarası, özellikle Türkiye-İsrail arasındaki güç dengelerinin bir dereceye kadar İsrail lehine değiştiren ‘İbrahim Anlaşması’nın ardından radikal bir biçimde değişti. Bununla birlikte İsrail ve Türkiye, her ikisinin de Ortadoğu’da istikrarı ve emniyeti gözeten bir düzen kurulmasında geniş kapsamları çıkarları vardır.

İki taraf arasında ilişkilerini yeniden düzenleyecek adımlar orta vadede Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de ABD destekli güvenlik eksenine katılmasının önünü açacaktır. Ve burada Birleşik Krallık ve ABD başta olmak üzere Batılı devletlerin desteğini kazanacaktır.

İsrail ile iş birliğini geliştirme olanakları

Türkiye ve İsrail gelişen iş birlikteliğinden ticaret, istihbarat alışverişi, enerji ve savunma alanında iş birliği gibi birçok alanda faydalanacaktır. Aslında iki ülke geçtiğimiz on senede ilişkilerini dengeli bir şekilde bölmeyi başardı ve bu nedenle siyasi krizlere rağmen ikili ticaret hacmi büyümeye devam etti. İsrail Ticaret Odası’na göre İsrail ve Türkiye arasındaki ticaret hacmi 6 milyar dolara ulaştı.

Türkiye açısından geçtiğimiz senelerde olduğu gibi Kongre’deki Türkiye karşıtı havayı ortadan kaldırmak için Washington’daki İsrail yanlısı lobilerin desteğini bekliyor olabilir. Şunu da eklemeliyiz ki İsrail ile dengeli ilişkilerin geliştirilmesi Türkiye’nin Filistin sorununda İsrail’e karşı hasmane bir tavırdan daha ziyade arabulucu olarak etken ve yapıcı bir rol oynamasını da mümkün kılar.

‘İbrahim Anlaşması’ Türkiye’nin Arap ülkeleri ve İsrail arasında diyalog sağlamaya sahip olan rolünü ve ayrıcalıklı konumunu zayıflatmış olabilir. Jeopolitik konumunun yanında Müslüman çoğunluklu nüfusu ve NATO üyeliği -her ikisi de- Türkiye’nin İsrail nazarında önemli bir müttefik olmaya devam etmesini sağlayacaklardır. Bu, İsrail’in diyalog kanallarını neden her daim açık tuttuğunu açıklıyor. Her ne kadar ilişkiler dibe vursa da Ankara’dan gelen son ılımlı mesajları çeşitli çekincelere rağmen aynı şekilde cevapladılar.

Hamas meselesi

Bununla birlikte İsrail tarafı, Ankara hükümeti Filistin halkının haklarının korunması ve Hamas Hareketi ile siyasi ilişkilerinin gidişatı lehine olan tavrından vazgeçmediği sürece iki ülke arasında geliştirilmesi zorunlu olan iş birliğinin sınırlılığının da farkında görünüyor.

Bu bağlamda ilişkilerin iyileştirilmesi sürecinin somut olarak hızlandırılması amacıyla Hamas’ın Türkiye’deki faaliyetlerinin kısıtlanması ile ilgili olarak bazı tedbirler alınacaktır. Fakat bu Ankara hükümeti ve Hamas açısından bütünüyle bir kopuş olarak karşılanamaz.

Sonuç olarak, uzlaşma sürecinde gerçek ilerlemenin elde edilmesi taraflarının çıkarlarının müşterek bir zeminde buluşmasına dayanır. İşbirliğinin ortak çıkar temeline dayalı olarak geliştirilmesi ikili ilişkileri krizlere karşı kısmen dayanıklı hale getirecek ve özellikle Akdeniz havzasında somut stratejik iş birliklerine kapı açacaktır.


Al Jazeera Arapça için kaleme alınan bu görüş yazısı Zehra Çamdalı tarafından Mepa News için tercüme edilmiştir. Yazıdaki ifadeler Mepa News'in editöryel görüşünü yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 2746 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Selmi Arşivi