Hüseyin Şeyhanlıoğlu

Hüseyin Şeyhanlıoğlu

Türkiye Suriye'deki Baas rejimiyle barışabilir mi?

Türkiye Suriye'deki Baas rejimiyle barışabilir mi?

Çarşamba günü, Moskova’da Rusya’nın kontrolünde Türkiye ile Suriye Baas Rejimi arasında, 12 yıldan sonra en üst düzeyli görüşme yapıldı. Görüşmede Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Suriyeli mevkidaşı Ali Mahmud Abbas, Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, MİT Başkanı Hakan Fidan’ın yanı sıra Rusya ve Esed rejimi istihbarat başkanları yer aldı. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Moskova'daki üçlü zirve sonrası yaptığı ilk açıklamada şu ifadeleri kullandı:

"Bizim toplantıda dile getirdiğimiz en önemli hususlardan biri terörle mücadele oldu. Başta Suriye ve Irak olmak üzere tüm komşularımızın toprak bütünlüğüne, egemenlik haklarına saygılı olduğumuzu, tek amacımızın terörle mücadele olduğunu, başka bir amacımızın bulunmadığını vurguladık. Suriye için de tehdit oluşturan PKK/YPG, DEAŞ gibi terör örgütü üyelerini etkisiz hale getirmeyi amaçladığımızı ifade ettik. Ülkemizin, milletimizin ve hudutlarımızın güvenliğini sağlamak için gayret gösterdiğimizi söyledik. Ayrıca yapacağımız bu çalışmalar çerçevesinde Suriye’den, Türkiye’ye daha fazla göçün olmaması için gayret gösterdiğimizi dile getirdik. Suriye sorununun BMGK 2254 sayılı kararı çerçevesinde tüm unsurları kapsayıcı ve bütüncül şekilde çözülmesi gerektiğini vurguladık. Bu manada önümüzdeki günlerde gerçekleştirilecek çalışmaların bölgede ve Suriye’de barışa ve istikrara giden yolda ciddi katkılar sağlanabileceğini değerlendiriyoruz. Temennimiz bir an önce bölgeye barışın, huzurun, istikrarın gelmesi. Bunun için bugüne kadar yaptığımız gibi bundan sonra da bize düşen görevleri yapmaya devam edecek, gerekli katkıları sağlayacağız."

Türkiye, Rusya ve Esed rejimi arasındaki üçlü toplantıya dair konuşan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise şöyle dedi:

"Faydalı bir görüşme olduğunu söyleyebilirim, kalıcı bir barış ve istikrar, göçmenlerin güvenli bir şekilde Suriye'ye dönebilmesi için Suriye ile angajmanın önemli olduğunu dile getirdi. Rejim de bu tehdidi (terör) çok iyi görüyor fakat bizimle ihtilaflarından dolayı terörle mücadelede bugüne kadar herhangi somut bir işbirliğimiz olmadı. Önümüzdeki süreçte terörle mücadelede ortak zemin olabilirse bu mücadelede ortak da hareket edilebilir. Biz de buralarda terör örgütlerinin olduğunu, kendilerinin de hâkimiyet sağlayamadığını, siyasi bir istikrar olduğu zaman, ülkede her şey yoluna girdiği zaman buraları Suriye'ye devredeceğimizi söylüyoruz. Suriye'nin toprak bütünlüğüne, siyasi birliğine verdiğimiz önemi de zaten tüm açıklamalarımızda vurguladığımızı tekrar hatırlatıyoruz."

Görebildiğim kadarıyla Moskova’daki görüşmeye dair farklı bir yorum Suriye'nin kuzeyinde İdlib merkezli en etkin muhalif oluşum olan Tahrir el Şam Heyeti (HTŞ) Şeri Sorumlusu Attun’un  Mepa News’te yayımlanan ifadesi oldu. "Biz (devrim), Türkiye ve Rejim" başlıklı yazısında Attun, Türkiye ile Esed rejimi arasında devam eden normalleşme sürecine dair konuşan Attun, "Türkiye'nin kendisini "hilafet devleti" olarak sunmadığını" ifade ederken, "Türkiye, bölgesel çapta bir devlettir ve bölgede bir ağırlığı vardır. Kendine göre çıkarları gereği ve ahlaki yönünü ihmal etmeyerek devrimin yanında durmuştur" dedi. Attun’un Osmanlı Hilafetinin Suriye’de battığını bildiğini tahmin ediyorum. Ama bu noktaya dikkat çekmesi tüm İslam Dünyasının son 114 yıldaki felaketleri hatırlatması açısından manidardır. Bir de yıllardır bin bir zahmet ve masrafla zorla ayakta tutulan amatör ruhlu Suriye Milli Ordusu’nun tepkisini tahmin etmek hiç de zor değil. İnşallah bir daha bayrak yakmazlar.

Hatırlatmak isterim ki; Suriye BOP kapsamında parçalandı. Tam da 1917 yılında Osmanlı’dan koparıldıktan sonraki fay hatlarından. Kürt, Sünni Arap, Nusayri, Dürzi ve Lübnan olarak… Müslüman olmayan azınlıklar, Maruni ve Dürzileri İngilizler ve Fransızlar karşılıklı kullandılar. Suriye’nin asıl sahipleri olan Halep ve Şam’ın Sünni, ulema, tüccar, dev arazi ve konak sahibi güçlü aile ve bürokratları 100 yıl boyunca budandı ve 2011 yılında saf dışı edildi.

1967 yılında, iktidara gelmek için Golan Tepelerini İsrail’e içindeki evraklarla veren, Halep, Hama, Rakka ve onlarca şehrin yıkıcısı, varil bombacısı, en az bir milyonun katili, Akdeniz sahillerini Rusya’ya, Şam ve Halep’i İran’a, Fırat’ın doğusunu PKK ve Amerika’ya veren ve milyonlarca vatandaşını dışarı atan bir ölüm rejimiyle barışmak, onu ödüllendirmek demektir.

11 yılda 12 af ilan eden Esed’in affına kimse inanmamaktadır. Çünkü önce hapistekiler çıkarılsa belki güven gelebilir ama o da olmadı. Evi barkı yıkılmış insanlar, döndüklerinde tutuklanacakları ve işkence göreceklerinden korkuyorlar ve bu korkularında da haksız değiller.

Kim geri dönüşleri kontrol edecek. Örneğin, İslam ülkeleri arasında geri dönüşleri kalıcı hale getirecek benzeri bir askeri güç var mı? İsrail, Suriye’yi vurmayı durduracak mı? Ve Rusya ve İran da çekilecek mi? ABD nereye gidecek?

Muhtemel tavsiyeler

Şu an Suriye’de dört büyük güç vardır: Fırat’ın doğusunu kontrol eden ABD-PYD, Akdeniz sahillerini kontrol eden Rusya, Fırat’ın Batısını, Halep ve Şam bölgelerini kontrol eden İran ve Türkiye. Bu dört güçten en sıkıntılı olan Türkiye’dir. Oysa ev sahibi ve bölgeye hâkim olabilecek tek ülke Türkiye idi. Çünkü diğerleri sadece taşıma suyla terör değirmenini çevirmektedirler. Ancak maalesef çeşitli sebeplerle Türkiye, bugün 10 milyon Suriyeli, PYD terör örgütüyle uğraşmak için zalimin ayağına gitmek zorunda kalıyor. Neden ve ne kazanacağız?

sry1-002.jpg

Esed rejimi, Türkiye’nin kayıtsız şartsız Suriye’den çekilmesini, SMO ve HTŞ’den açık gizli ayrılmasını istemekte ve Türkiye’deki mültecileri de pas geçmektedir. Aklımdaki bazı soruları sesli düşünüyor bazılarını da kendime saklıyorum:

  • Tahminen bir milyon ölü-yaralı ve bir trilyon dolarlık yıkım neden oldu ve Suriye nasıl toparlanacak?
  • Halkın üzerindeki askeri, siyasi ve psikolojik üstünlüğü kaybeden Esed rejimi bundan sonra ne yapabilir?
  • ABD, DAİŞ ve PYD ne olacak?
  • PYD’yi doğuran ve Fırat’ın doğusuna oturtan Esed rejimidir. PYD’nin birinci görevi teröre bulaşmamış Kürtleri, Meşal Temo gibi, öldürmek veya kontrol etmektir. PYD, Kürtlerin Baas rejimidir. Ve bunlar, CHP ve HDP gibi ayrılmaz doğal müttefiktir.
  • İki asırlık sıcak deniz hayaline kavuşan Rusya, Akdeniz’den çekilir mi? Ukrayna bataklığına rağmen asla ve kat’a diyorum.
  • 36 örgütü Suriye’de savaştıran ve Şam-Halep hattını kontrol eden İran çekilir mi? Şii-Pers hedefli, Şam, Bağdat ve Yemen hedefli İran için de asla çekilmez gibi görülüyor.
  • SMO, HTŞ ve PYD gibi silahlı örgütler ne olacak? Yeni Suriye güvenlik sistemi nasıl olabilir? Muhaberat, bunları bünyesine alır mı?
  • Dağılan Suriye mozaiğini kim, nasıl ve ne zaman toparlar?
  • Suriye konusunda İsrail, İngiltere, Fransa, Rusya, ABD ve onun terör örgütleri ile konuşulması gerekebilir mi?
  • 50 yıldır meşru olmayan ölüm makinası Baas rejimi ne olacak? Ne zaman gidebilir? Giderse yerine kim, nasıl gelecek?

Kısaca, son bir asrı aşmasına rağmen bir devlet olamayan Suriye’ye, bu savaşı biz getirmediğimize göre barışı da tek başımıza getiremeyiz. 104 yıl önce İngiltere, Rusya ve Fransa bizden Suriye’yi kopardı. Ve bize kolay kolay geri vermezler. Bizim de zaten böyle bir derdimiz yoktur. Ancak Suriye’yi kontrol eden Bereketli Hilali, Bereketli Hilali kontrol eden Dünyayı kontrol eder.

sry2-002.jpg 

Bu nedenle, bölgesellikten çıkmaya çalışan bir ülke olarak yükümüz çok ağırdır. 1517 yılında Osmanlı, Suriye’yi aldıktan sonra üç kıta ve Akdeniz’e hâkim İmparatorluk bir olabildi. Ve dört asır sonra Pax-Ottoman (Osmanlı Barışı) sağlandı. Kaderimiz olan bu coğrafya da bu durum Roma için de geçerliydi. Roma, Fırat’ın doğusundan kopamadı. Palmira, Haçlılar ve İsrail bunun şahididir. Çünkü Roma gelmeseydi, onlar gelecekti.

Şu an Türkiye, Suriye konusunda yol ayrımındadır: Seçim sürecine giren bir ülkede bir  dış savaş zordur. Ancak, Fırat’ın doğusunu terörden temizleyen bir Türkiye, Esed’i ayağına çağırabilirdi ve içerde eli güçlenebilirdi. Mültecilerin geri dönüşü, iki yıl içinde seçimler ve kapsamlı bir anayasa, Suriye’nin asıl derin devleti olan Meclisi Milli ve Gayrı Millisinden koparılsaydı iyi olurdu. Ancak bu da şimdilik hayal. Ama yine de bu anlamsız felaketin bitmesinin başı olarak en kötü barışı en iyi savaşa tercih etmek lazım. Ve Allah’tan sabır, barış ve yardım diliyoruz.

Bu satırları bitirdiğimde Suriye Haber Ajansının sitesini son kez inceledim: İlk iki haber Türkiye ile görüşmelerden olumlu bahsedilirken, üçüncü haberde işgalci ülke tabirini kullanmaktaydı. Bir gazetemizde ise Esed’in Ankara’ya gelebileceğinden bahsediliyordu.


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 4174 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Hüseyin Şeyhanlıoğlu Arşivi