Afganistan: Hilmend ilinin unutulmuş tarihi
2021 yılında Taliban'ın yönetimi ele geçirmesiyle ABD'nin Afganistan işgali sona erdi. O zamandan bu yana çok şey değişti, Afganistan'ın manşetlere taşındığı günler çoktan geride kaldı ve unutuldu. Afganistan'ın en yıpranmış bölgeleri için, hiçbir haber olmaması, büyük ölçüde iyi bir haber.
Afganistan'ın güneyindeki önemli Loy (ya da "büyük") Kandahar bölgesinde yer alan bu illerden biri de Hilmend. Adını büyük bir nehirden alan Hilmend, Afganistan'ın en büyük yüz ölçümüne sahip vilayeti. Vilayet ülkenin orta dağlık bölgesinden güneye, Durand Hattı'na kadar uzanıyor.
Önemli bir tarım bölgesi olan vilayet, işgal sırasında afyon ekimi için küresel bir merkezdi ve Taliban'ın isyanının kalbiydi.
İşgalin pek çok ironisinden biri olarak, İngiliz birlikleri ilk kez burada genel komutayı üstlendi. Bu, İngiltere'nin vilayete ilk gelişi değildi. İngilizler 19. yüzyıldaki imparatorluk döneminde burada faaliyet göstermiş ve Afganistan'a art arda başarısız işgaller düzenlemişti. Hilmend'i kontrol altına almaya çalışan ilk yabancı güç İngiltere de değildi. İngilizler Taliban'ı bastırmakta zorlandı ve yerini ABD'ye bıraktı.
Anglo-Amerika'ya karşı verilen savaşın şiddeti Sengin bölgesinde de kanıtlandı. İkinci Dünya Savaşı'nın en önemli muharebelerinden Stalingrad'a atıfla, bu bölge İngiliz birlikleri tarafından "Sengingrad" olarak adlandırıldı. İlçe merkezi bugün büyük ölçüde harabe halinde.
İngiltere ve ABD birbiriyle aynı biçimde, düşma Batılı emperyal güçler olarak görülüyordu. Ancak Taliban komutanları iki güç arasında farklılıklar olduğunu anladı.
Sengin'in istihbarat şefi yardımcısı Hacı Molla “İngilizler savaşta çok daha dikkatliydi” diyor.
Üstü Cahid Mevlevi Sahib ise daha net konuşuyor:
“Amerikalılar hareket eden her şeyi bombalardı.”
Hilmend resmen olmasa da fiilen Taliban toprağı olarak kaldı ve Ağustos 2021'e kadar Afganistan'ın geri kalanı da böyle devam etti.
Hilmend bir zamanlar Büyük İskender'in ordularına tanıklık etmişti. 19. ve 21. yüzyıldaki İngiliz işgalleri arasında, 1980'lerde Kızıl Ordu'ya da meydan okumuştu.
Ancak vilayeti yalnızca askeri tarihine dayanarak tanımlamak haksızlık olur. Başkentinin ismi Leşkergah (Dari dilinde kışla anlamına gelir) olsa da Hilmend aynı zamanda siyasi ve ilmi bir merkez olarak da hizmet vermiştir.
Leşkergah'ın eteklerinde (tarihi adı Bust) ünlü hadis alimi İbn Hibban el-Busti'nin mezarı ve harap ama hala heybetli olan Gurlular döneminden kalma Kala-i Bust yer almaktadır.
Geleneksel klişeler Afganistan'ı çorak ve dağlık bir arazi olarak tasvir eder, ancak Hilmend deniz seviyesine yakın ve sulak bir yerdir. 1950'lerdeki kraliyet dönemi hükümetleri Hilmend'in tarımsal potansiyelini gerçekleştirmek istiyordu. Bölge 1960'larda bir vilayet haline geldi ve o zamanlar Soğuk Savaş etkisini genişletmek isteyen ABD'nin desteğiyle Hilmend Vadisi Yönetimi'nin kurulmasından faydalandı.
Afganistan'ın bağlantısız yöneticileri tarafsızlıklarını ısrarla korudular. Ancak maddi kazanç elde edebileceklerse süper güç rekabetini teşvik etmekten de çekinmiyorlardı.
Hilmend daha geniş bir rekabetin bir tarafıydı. Washington Afganistan'ın güneyindeki altyapı gelişimine odaklanırken, Moskova kuzeye odaklandı. Örneğin Sovyet yapımı çığır açan Seleng Tüneli, 1960'larda ilk kez kuzeyi yılın tamamı boyunca Afganistan'ın geri kalanına bağladı. Kışın yağan kar daha önce tüm yolları kapatıyordu.
Rakip süper güçler arasında denge kurmaya ve onlardan fayda sağlamaya yönelik bir dış politika, 1978'de komünist bir darbenin Afganistan'ı 2021'de sona eren 40 yıllık bir savaşa sürüklemesiyle tehlikesini ortaya koydu. Kader, Moskova'nın 1979'un sert kışında aynı tünelden Afganistan'ı işgal etmesini getirdi.
Bu arada ABD'nin mirası yaşamaya devam etti. Hilmend'ın tarımı gelişti ve 80'lerde afyon ekimi başladı. Afganistan'da kaderin cilvelerine sıklıkla rastlanır. Washington bir zamanlar Sovyet karşıtı mücadelelerinde Afgan mücahitleri desteklemişti.
Şimdi ise işgalci ve istilacı konumundaydı. Ancak sadece Taliban şemsiyesi altında savaşan birçok eski mücahitle karşı karşıya değildi. Ayrıca bir zamanlar buraya getirdiği tarımsal başarıdan da muzdaripti, çünkü afyonu yasaklamaya çalışmış ve başarısız olmuştu. Afyon üretimi üzerinde hakimiyet kurabilen tek hükümet ise Taliban oldu. Hem de iki kere.
Kağıt üzerinde tamamı İngiliz güçlerine bağlı olan Hilmend, bunun aksne Taliban'ın geri dönüşünün ve isyanının ölümcül merkezi haline geldi.
Bu kısmen İngiltere'nin önceden var olan kötü şöhretinden kaynaklanıyordu ve subaylar “İngilizlerin temsil ettiği her şeyden nefret eden bir halkın yoğun nefretini” hissedebiliyordu.
Artan baskı karşısında İngiltere çıtayı yükseltti. Tony Blair 2006'da genişleyen Bastion Kampı'ndaki birliklere “Bu olağanüstü çöl parçası, dünyanın güvenliğinin geleceğinin belirleneceği yerdir” dedi.
Camp Bastion, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana İngiltere'nin en büyük denizaşırı üssüydü, ancak bu ihtişamı bile onu giderek daha cesur hale gelen Taliban'ın giderek daha sofistike hale gelen saldırılarından koruyamadı. Washington yine derinliği olmayan Londra'yı kurtaracaktı.
“Londra'da bir terör saldırısı olasılığının en az ABD'deki kadar ya da daha yüksek olduğunu” açıklayan Başkan Obama'nın çok övülen takviyesiyle binlerce ABD deniz piyadesi Hilmend'e akın etti.
Obama, Blair'den daha fazla kaynağa sahipti ama farklılıklar burada sona erdi. Obama da benzer şekilde Hilmend konusunda başarılı olamadı ve her ikisi de işgali küresel güvenliğin garantörü olarak gösterme çabalarında utanç verici bir şekilde yanıldıklarını kanıtladılar. Taliban'ın bayrağı artık Camp Bastion üzerinde dalgalanıyor ama Washington ya da Londra Afganistan'dan gelen bir tehdit altında değil. Hilmend için pek çok denebilir ama son yabancı askerlerin ayrılmasından üç yıl sonra küresel güvenlik için bir tehdit olduğu söylenemez.
Hilmend'i şiddetle özdeşleştiren onlarca manşetten sonra, şu anki sakinliği ürkütücü görünebilir.
Gençlik yıllarımda İngiliz Prensi Harry bu bölgeye asker olarak gönderilmiş ve bu konuda çokça dalkavukluk yapılmıştı. Bu tarz bir saldırganlık, mevcut sessizliğin yanında sönük kalan uzak bir anı.
Hilmend doğal ve sakin ama yaralı bir yer. Afganistan'ın tarihi, ülke sathına yayılan bugünü işte burada. Bu "bugün", ülkeyi işgal edenler, ona zulmedenler ve sonunda mağlup olanlar tarafından şekillendirilmiş.
Leşkergah'ın haritası belirgin bir Amerikan tasarımını ortaya koyuyor. Amerikan yapımı Girişk Barajı, işgal sırasında Taliban tarafından sık sık hedef alınmasına rağmen hala ayakta.
Bu arada Sengin'e giden yol stratejik öneminin kurbanı oldu: Yüzlerce Taliban el yapımı patlayıcısı tarafından tahrip edildi, Leşkergah'tan Kala-i Bust'a giden acınacak durumdaki Arnavut kaldırımlı İngiliz yolu ise daha kötü durumda, iki yüzyıl boyunca buradaki İngiliz fiyaskosunun bir simgesi.
Yerel bir çiftçi olan Emruddin, “İngilizlerin yaptığı her şey böyleydi,” dedi ve arabamı bozan, yerel halkın daha güvenilir toprak yolları tercih ederek kullanmayı bıraktığı ve “eşekler için bile uygun olmayan” yolu işaret etti.
Leşkergah'ta savaşın mirası göze batıyor. İşgalin son günlerinde yerel komutan Sami Sadat, Taliban'ın yaklaşmasıyla birlikte karşı saldırıya geçmişti.
Çarşıya bombalar yağdı ve aralarında yerinden edilen ve şehre sığınanlar da olmak üzere çok sayıda kişi öldü. Emruddin'in hatırladığına göre devlet daireleri bile bombalanmıştı.
Şimdi Amerika'da sürgünde olan Sedat, sivilleri kasıtlı olarak hedef aldığı iddiasıyla yaygın bir şekilde kınanmasına aldırmadan, dış destek için enerjik bir şekilde lobi yapmaya devam ediyor. “Sedat'ın günleri,” diyor Emruddin acı dolu bir gülümsemeyle, ”hatırlanmaya bile değmez.”
Fiziksel yaraların ötesinde, Hilmend'in ruhundaki izler kalıcı olacaktır.
İngilizlerin ölümsüzleştirdiği emperyal geçmişi Taliban'ı toparlayan bir çığlığa dönüştüğünden, ABD işgali artık hafızalara kazınacak.
Bunun kasvetli bir örneği Leşkergah'taki Medresetu'l Furkan'da yaşandı. Taliban'ın Afganistan'ı, laik eğitim için bile büyüyen bir araç olarak dini medreselerin karakterize ettiği bir ülke.
Medresetu'l Furkan'da İngilizce öğretiyordu. Bu genellikle çok az kişinin burun kıvıracağı bir ayrıcalık. Ancak burada, İngiliz etkisine maruz kalmanın ezici bir çoğunlukla şiddet içerdiği yerde, İngilizce şüphe uyandırıyor.
Medresenin kurucusu ve Mısır'daki El Ezher'de öğrenci olan Kari Beşir el Hanefi bunun nedenini açıklıyor:
“Halkımızın ağzında öyle acı bir tat bıraktılar ki, yabancı dil öğrenmenin avantajlarına rağmen dillerinden bile uzak duruluyor.”
Zaten Taliban'ın geniş çaplı kısıtlamalarına tabi olan eğitimin siyasallaşması canlı bir şekilde sergileniyordu.
Emruddin, ABD'nin ayrılışından duyduğu mutluluğu dile getirirken, geleceğe dair olumlu bir bakış açısına sahip değil.
“Yeni neslimiz eğitimsiz ve vasıfsız kalacak.” diyor çocukları işaret ederek.
Gözleri yaşlarla doldu. Sesi boğazındaki duyulabilir düğümün altında çatladı. “Kalbim acıyor.”
New Arab'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeşeştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.