ABD-İran gerilimi Afganistan'ı nasıl etkileyecek?
Kabil, ABD-İran arasında tırmanan çatışmaların ortasında zor seçimlerle karşı karşıya.
Artan gerilim ve Afganistan'ın stratejik durumu
Trump iktidara geri döndü ve İran'la yeni bir söz savaşı başladı. 3 Nisan 2025'te ABD, Diego Garcia'ya hayalet bombardıman uçakları konuşlandırdı ve Basra Körfezi'ndeki varlığını iki uçak gemisi saldırı grubuyla güçlendirdi. Her ne kadar şu anda İran ile bir anlaşmazlık söz konusu olsa da, Taliban tarafından yönetilen komşu Afganistan, kendisini herhangi bir bölgesel çatışmanın aşağı yönlü sonuçlarına karşı savunmasız hale getiren jeostratejik bir konuma sahip.
Afganistan, ABD-İran çatışmalarında merkezi bir oyuncu olmayabilir. Ancak her iki tarafla da gergin ve zaman zaman düşmanca ilişkilere sahip olması, İran'a yakınlığı ve bunun sonucunda İran'ın bölgesel etkisine karşı kırılganlığı, riskin artığına işaret ediyor. Bu nedenle Afganistan'ın bu tür gelişmelerden nasıl etkilenebileceği, Taliban'ın sınırlı ama sonuç alıcı etkinliği bağlamında değerlendirilmeli.
Stratejik belirsizlik: Tahran ve Washington arasında
Taliban'ın Ağustos 2021'de iktidara geri dönmesinden bu yana Afganistan küresel diplomasinin ön planından çekildi. Yine de Çin, eski Sovyet ve zaman zaman ABD'nin müttefiki olan Orta Asya ülkeleri ve İran arasındaki konumu Afganistan'ı jeopolitik açıdan kritik kılıyor. Taliban, ABD ile olan düşmanca geçmişine rağmen, başta güvenlik ve insani konular olmak üzere gayri resmi bir koordinasyon kanalını sürdürürken, İran ile de giderek daha pragmatik ilişkiler geliştirdi. Buradaki paradoks, hem İran'ın hem de ABD'nin yakın tarihte Taliban'a karşı muhalefette ve 2001'de devrilmelerinin ardından yaşadıkları sevinçte birleşmiş olmalarıydı.
İran, ABD'nin Afganistan'ı işgalini kendi stratejik çıkarları doğrultusunda kullanmaya devam edecekti. Tahran, Afganistan'daki etno-politik yelpaze üzerindeki etkisini hem Farsça konuşan topluluklarla dilsel ortaklıklara hem de Afganistan'daki Şii azınlıkla dini dayanışmaya dayanarak artırdı. Özellikle Devrim Muhafızları Kudüs Gücü, Hazara topluluğu arasında ciddi bir nüfuza sahip olageldi. Bu durum, Irak ve Suriye'deki vekâlet savaşlarında Afgan Şii milisleri görevlendirmeye kadar gitti.
ABD'nin Afganistan işgalinin sona ermesiyle birlikte çok şey değişti. İran'ın etkisi, Taliban'ın iktidarı tekeline almasıyla büyük ölçüde azaldı ve Tahran diğer sahalarda, vekil ağlarına yönelik amansız İsrail saldırıları ve son olarak Suriye'nin Esed rejiminden kurtarılmasıyla art arda darbeler aldı. Tahran hırpalanmış olabilir, ancak en azından şimdilik ayakta kalmaya ve dolayısıyla sınırlarının ötesinde etki yaratmaya devam ediyor. Buna Afganistan da dahil.
Aynı şey Washington için de geçerli. 20 yıllık başarısız işgalin ardından Afganistan'dan aşağılayıcı bir şekilde çekilmiş olabilir, ancak ABD Orta Asya'da gelişmiş bir gözetleme altyapısına ve Pakistan'ın giderek zayıflayan ordusuyla yakın bir ilişkiye sahip. İran ve ABD arasında patlak verecek bir düşmanlık Taliban'ı bir tutum benimsemeye zorlayabilir, bu da potansiyel olarak iç uyumu tehlikeye atabilir veya Afganistan'ı dış misillemeye maruz bırakabilir.
İran'ın Şii varlıkları
İran'ın kilit stratejik araçları arasında, aslen Suriye'de konuşlanmış Afgan Şii savaşçılardan oluşan bir milis gücü olan Fatımiyyun Tugayı da yer alıyor. Devrim Muhafızları tarafından kontrol edilen grup, çoğu Afganistan'ın batısında ve İran'ın Meşhed ve Tahran gibi şehirlerinde ikamet eden binlerce eski savaşçıdan oluşuyor.
Daha geniş çaplı bir gerilim durumunda İran, Fatımiyyun birliklerini, ucuz ve siyasi açıdan önemsiz insan gücü sağlamadaki faydaları göz önüne alındığında, herhangi bir bölgesel sahneye konuşlandırmak da dahil olmak üzere yeniden aktif hale getirebilir. Böyle bir gerilim olmasa bile İran, Fatımiyyun'un Hazara merkezli bir siyasi ya da silahlı harekete dönüşmesi için yeterli etkiye sahip. Özellikle de Taliban politikaları Şii toplulukları yabancılaştırırsa.
Taliban bugüne kadar Şiilere karşı temkinli bir yaklaşım sergiledi, uzlaşmacı ancak katı Sünni ve özellikle Hanefi olarak tanımlanabilecek bir duruş benimseyerek iç istikrara öncelik verdi. Ancak İran'ın Şii ağları harekete geçirmesi mezhepsel tepkilere yol açabilir, Sünnilerle gerilimi artırabilir ve IŞİD gibi aktörler için fırsatlar yaratabilir.
IŞİD: Fırsatçı bir tehdit
ISKP, Afgan güvenlik ortamında değişken bir faktör olmaya devam ediyor. Hem Taliban'ı hem de İran'ı düşman olarak tanımlayan ve birincisini ironik bir şekilde ikincisinin kuklası olarak lanse eden IŞİD, heterodoks olarak gördüğü Sünnilerin yanı sıra Şii nüfusa yönelik saldırılarını artırırken, Taliban'ı İran etkisiyle taviz vermiş gibi gösteren rutin bir propaganda yürütüyor. Daha geniş çaplı bir İran-ABD çatışması muhtemelen IŞİD'i Şii topluluklara ve İran çıkarlarına yönelik saldırıları yoğunlaştırmaya, İran ile batı Afganistan'ı birbirine bağlayan diplomatik veya lojistik koridorları sabote etmeye ve istikrarsızlığı adam toplama ve kaçakçılık için kullanmaya teşvik edecektir.
Taliban'ın İran'ın çıkarlarını kabul ettiğine dair algılar, ki IŞİD'in bunu vurgulayacağına şüphe yok, Afganistan'daki sosyal uyumu daha da zayıflatabilir.
Ekonomik baskılar ve hassas sınırlar
Afganistan'ın Herat, Nimruz, Ferah ve Badgis vilayetleri özellikle bölgesel yayılmaya maruz kalıyor. Bu batı bölgeleri yakıt, gıda maddeleri ve inşaat malzemeleri de dahil olmak üzere İran'la yapılan sınır ötesi ticarete büyük ölçüde bağımlı. Herat'taki İslam Kale ve Nimruz'daki Milak gibi kilit geçişler yerel ekonominin can damarlarını oluşturuyor.
Bölgesel bir tırmanma şunlara yol açabilir:
- Ticareti sekteye uğratarak enflasyonu ve kıtlığı tetikleyebilir.
- İran'ı geçişleri kısıtlamaya ya da Afgan göçmenleri ülkelerine geri göndermeye teşvik edebilir.
- Uyuşturucu da dahil olmak üzere yasa dışı ticaret ağlarının canlanmasına ve büyümesine yol açarak organize suç gruplarının etkisini artırabilir.
Diplomatik hedefler ve tarafsızlık
Bu risklere rağmen Taliban bu jeopolitik dönemi bölgesel meşruiyetini artırmak için bir fırsat olarak görebilir. Taliban, Afganistan'ı İran ve ABD arasındaki diyalog için tarafsız bir kanal olarak konumlandırarak diplomatik önem kazanmaya çalışabilir.
Ancak bunu yapmak için IŞİD'i kısıtlarken, özellikle İran karşıtı unsurlar arasında olmak üzere Emirlik içi muhalefeti yönetmeleri gerekiyor. Herhangi bir ara buluculuk rolü, nihayetinde Kabil'in uluslararası angajman konusunda şimdiye kadar büyük ölçüde eksikliğini hissettiği bir tutarlılık ve kabiliyet göstermesini gerektirecek.
Afganistan'ın geçici hükümetinin resmi olarak tanınmamasına rağmen, Çin ve Rusya gibi bölgesel aktörler Batı ve Orta Asya'nın daha geniş çapta istikrarsızlaşmasını önlemek için ara buluculuk çabalarını teşvik edebilir.
Çatışmanın sınırlarında, riskin merkezinde
Afganistan, her ne kadar ABD-İran çatışmasında çevresel bir konumda olsa da, sonuçlar matrisinde merkezi bir konuma sahip. İster diplomasi için bir kanal isterse bir gerilim bölgesi olsun, bu çatışmadan etkilenmeden kalamaz.
Taliban, dış baskıları yönetme ve muhtemelen istikrar sağlayıcı bir rol üstlenme konusunda kritik bir sınavla karşı karşıya. Aksi takdirde bölgesel çatışma akımları Afganistan'ı yeniden kargaşanın içine çekebilir. Bu durumda çevre, merkez haline gelebilir.
Afghan Eye'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.