Analiz | Somali'de savaş, Eş Şebab ve gelecek
"Somaliler birbirlerine sıkıca bağlı bir kabile toplumudur ve bu toplumsal yapı, kabileler arasında basit bir hata yüzünden dahi olsa tutuşma eğiliminde olan rekabet ortamının da kaynağı olagelmiştir. "
Muhammed Hacı Dhobley | Nairobi, Kenya
Karşılıklı çatışma ve süregelen savaşlar sırasında, savaşa iştirak eden ya da etmeyen şahıslar tarafından yayılan haberler ile sahadaki gerçekler arasında her zaman oldukça çarpıcı farklar vardır. Böyle bir ortamda sahip olunan propaganda gücü, toplum nezdinde düşman olarak lanse edilen kimseleri, yok edilmesi hukuken de gerekli olan yakın bir tehdit olarak etiketleyerek, ortaya yalan bir imaj koyar nitelikte bir aldatma aracı olabilir.
Somali’de, medya araçlarına yalan haberler ileten elektromanyetik dalgalar, İslami Mahkemeler Birliği’nin (ICU) 2006’daki yükselişinden bu yana oldukça hızlandı. Buna rağmen ICU, ABD’nin sponsorluğunu üstlendiği bir çok kötü şöhretli savaş ağasını yenerek Mogadişu ve çevresine istikrar getirdiği için popülaritesini artırmayı başardı. Ancak bu istikrar durumu, Etiyopya birliklerinin 2006 sonlarında Bush yönetimindeki ABD’nin onay ve desteğiyle ICU’nun hakim olduğu bölgeleri işgal edip, buradaki yönetimi devirerek seküler bir geçiş hükümeti kurmasıyla kısa sürdü. ICU’nun askeri kanadı olan Eş Şebab güçlü bir rakip olarak ortaya çıktı ve 2006’dan 2009’un başlarına kadar süren kanlı bir savaşta, oldukça iyi eğitilmiş Etiyopya güçlerini bölgeden geri çekilmeye zorladı. Ayrıca, Eş Şebab yıllar içinde kendisini geliştirmeyi sürdürdü. Bu süreçte El Kaide’ye biat ederek Somali’yi Allah yolunda cihat için yeni bir savaş alanı haline getirmeyi başardı.
Peki Eş Şebab kimdir? Uluslararası basına bakacak olursak, sivilleri ayrım gözetmeden canlı bomba operasyonları ile hedef alan bir terör örgütüdür. Yine bu medyaya göre cahil, okuma yazma dahi bilmeyen, kendi şahsi çıkarlarının peşinde koşan, suçluların yol açtığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle yerel halkı gözünü kırpmadan gasp edebilen bu insanlar genel olarak halk tarafından tamamen hor görülüyorlar. Peki, duymaya alıştığımız bu Eş Şebab tasvirleri ne kadar doğru? Bu sözde “terörist” grubun gerçeğini ortaya çıkarmak için çok az gazeteci ve araştırmacı perde arkasına geçerek gerçekleri görebildi. Bir cemaat olarak Eş Şebab’a ve O’nun idari uygulamalarına ışık tutmaya başlayan raporlar ve araştırmalar yayınladılar.
Toplumun güvenliği ve temel sosyal hizmetler
Somaliler birbirlerine sıkıca bağlı bir kabile toplumudur ve bu toplumsal yapı, kabileler arasında basit bir hata yüzünden dahi olsa tutuşma eğiliminde olan rekabet ortamının da kaynağı olagelmiştir. Eş Şebab üyeleri içerisinde irili ufaklı tüm aşiretlerden gelen insanlar mevcuttur. Bu çeşitlilik, aşiretlerde hakim olan cehalet sebebiyle oluşan kötü iklimi, Kuran ayetleriyle arındırarak din temelli muazzam bir kardeşlik bağı ortaya çıkarmıştır. Eş Şebab, bölgelerindeki farklı kabileler hakkında derin bir anlayışa ve bilgiye sahiptir. Geçmiş feodal tarihi özümsemiş ve her kabilenin önde gelen reisleriyle iyi ilişkiler kurmuştur. Bu ilişkiler, kabilelerin şikayetleri ve ihtilafları ile meşgul olurken beklenmedik bir takım neticelerle karşılaşmamak için son derece gereklidir. Özellikle güvenlikle ilgili konularda, geçmişle şimdiki koşullar arasındaki farkı gören yerel halk, Eş Şebab’ı içtenlikle meşru bir güç olarak kabul etmiştir. Sonuç olarak, birçok insan, yalnızca güvenlik önlemleri için değil, aynı zamanda tarafsız ve şeffaf bir yargı ve hukuka sahip olduğu için de Eş Şebab kontrolündeki bölgelerde yaşamayı tercih etmektedir. Bununla birlikte, bu güveni ve emniyeti oluşturma sürecinin kademeli olarak gerçekleştirildiğini, samimi bir süreç olmasına rağmen yıllar içerisinde bir çok zorluklarla da karşılaşıldığını söylememiz gerekir.
Bazı uluslararası medya kuruluşları, Somalililer ve sahadaki sivil toplum kuruluşları tarafından zaten bilinen hakikatleri doğrulayarak Eş Şebab hakkında haberler yapmayı sürdürüyorlar. Bir terörle mücadele analisti olan Tricia Bacon’un The Washington Post’ta yayınladığı “İşte bu yüzden Eş Şebab yakın zamanda ortadan kalkmayacak” başlıklı makalesi, Eş Şebab hakkında şunları söylüyor:
“Dahası, Eş Şebab nispeten bozulmamış ve halk için verimli. Kontrol ettiği yollarda, ücretlil geçiş sağlanan güzergahlarda dahi, ödeme yapan yolculara ödeme karşılığında bir makbuz sunuyorlar. Yolları nispeten de olsa güvenli tuttuğunu da açıkça görebilirsiniz.”
Ayrıca, Esad Hüseyin adlı serbest bir muhabir, Eş Şebab bölgesini gezme cesareti gösterdi. Bu muhabirin şahitlikleri de The New York Times tarafından “Annemle babamın Ülkesi Eş Şebab’ın Kıskacında” başlığıyla yayınlandı:
“Eş Şebab bölgesinde bir yolculuk ne derece tahmin edilebilir ki? Yolculuk boyunca bir düzen hissi size hakim oluyor. Nerelerde ne kadar ödeme yapmanız gerektiğini biliyordunuz. Tüm kurumların çöktüğü, yolsuzluğun her şeyi boğduğu bir ülkede böyle bir bölgenin varlığını görmek oldukça çarpıcıydı.”
Eş Şebab kontrolünde bulunan bölgelerde uygulanan kanun ve düzen, yerel halk için çok da şaşırtıcı değildir. Çünkü bu bölgelerde, hiçbir ihtilaf olmadan herkes tarafından tamamen kabul edilen şeriat ceza kanununu uygulanmaktadır. Bu ceza kanunu amputasyon, yani uzuvların kesilmesi, halka açık yerlerde kırbaçlama, taşlayarak öldürme gibi çeşitli cezaları içermektedir. Batı bu tür cezaları insanlık dışı ve barbarca görse de, bu tecziyeler kamu güvenliğini diğer herhangi bir disiplin sisteminden çok daha iyi sağlamaktadır. Bazı suçlar sadece uyarıcı açıklamalara ihtiyaç duyarken, diğerleri ciddi şekilde hukuki olarak ele alınıp değerlendirilir. Örneğin olgun ve aklı başında bir kimse, İslam fıkhının izah ettiği bütün şartlar ve manilere rağmen hırsızlık yaparsa, sağ elini kaybeder. Buradaki fikrî amaç, insanların uzuvlarını kesmek değil, suç işleme potansiyeli olan diğerlerini caydırmaktır. Sonuç olarak, Eş Şebab yönetimindeki topraklarda suç oranı yok denecek kadar azdır.
Tüm bu anlattıklarımızın tersine, Somali hükümeti askerleri ise soygun, gasp, tecavüz ve haksız yere insan öldürme ile marufturlar ve bu suçlar gün geçtikçe hızla yayılmaya devam etmektedir. Tricia Bacon şöyle söylüyor:
“Hükümet güçleri de dahil olmak üzere, vatandaşlardan, iş adamlarından ve benzer şekilde STK çalışanlarından defalarca duyduğuma göre, hem güvenlik hem de ekonomik açıdan Somali devleti askerleri, kendi halkından agresifçe haraç kesmek sureti ile yolların denetimini sağlıyorlar.”
Esad Hüseyin de aynı şekilde Somali devleti askerleri için şöyle söylüyor;
“Çoğu araç sürücüsü, Eş Şebab kontrolündeki yolları devlet kontrolünde olanlara tercih ediyor. Somali hükümet askerlerini aç gözlü ve yozlaşmış olarak görüyorlar ve onları ‘koca göbekli Ali (the big-bellied Ali)’ diye lakap takarak çağırıyorlar.”
Mogadişu’nun eteklerinde hükümet kontrolündeki bir kasaba olan Afgoye’deyken ise, Asad Hüseyin hayatı ve malları için endişeleniyordu;
“Akıllı telefonumu kullanabilir ve müzik çalabilirdim. Bunun için özgürlüğüm vardı. Güvenliğimden ise emin değildim.”
Benzer şekilde, Kasım 2017 tarihli BM Somali ve Eritre İzleme Grubu raporu, yerel halkın yağmur mevsiminde karşı karşıya kaldığı durumu bildirdi. Yağışlı mevsimde birçok toprak yol çamurludur ve kurak mevsim gelene kadar bu yollar kullanılamaz durumdadır, bu nedenle yolcular hükümetin kontrolündeki bazı kontrol noktalarından geçmek zorunda kalırlar. Somali güvenlik güçleri, kurak mevsimde kendi kontrolleri altındaki yollardan geçmek zorunda kalan bu sürücülerden yüklü haraçlar alıyor.
Yerel makamlar ve silahlı aktörler, bazı bölgelerde kontrol noktası ücretlerini üçe katlayarak kuraklığın yol açtığı durumu fırsata çevirdiler. Nisan 2017’de, Federal Hükümet güvenlik güçleri bir ticari kamyon sürücüsünü durdurdu. Baidoa’ya giden Eş Şebab kontrolündeki alternatif rotayı kullandığı zamanlar için “borçlandığını” söyleyerek kamyoncuyu bu “borcu” tek seferde toptan ödemeye zorladı. Bunu takiben Aşağı Şabel bölgesindeki Wanlaweyne’de 60 kamyon ablukaya alındı. Birçok yerde nakliyeciler, ödemelerin karşılığında kendilerine makbuzların verildiği ve güvenlik güçleriyle ilişkilendirilen şiddet ve haraç kesme olaylarının önlendiği emniyetli Eş Şebab rotalarını tercih etti.
Uzmanlar tarafından da belirtildiği gibi, Somali güvenlik güçleri, görevlerini yerine getirmek için gereken ahlaki altyapıdan yoksun, maaş almayan kabile milisleridir. Bunların giyindikleri askeri üniformalar, halkı, özellikle de yolcuları silah zoruyla soyarak para kazanmanın bir yolu olmaya yarıyor. Ne yazık ki hükümet, uygun eğitimin, disiplinin ve liderlik becerilerinin önemini anlamada başarısız oldu. Eğitim ve ahlaktan yoksun olan bu milislerin sadece savaşçılık özellikleri kullanılmak üzere istihdam edildiler. Bu başarısızlık, Somali’nin zaten zayıf olan hükümetinin varlığını tehdit eden bir başarısızlık oldu. Bu nedenle, sürücüler ve yolcular, Somali güvenlik güçlerinin kontrol noktalarından kaçınmak için Eş Şebab kontrolündeki yolları, asfaltsız toprak yol kullanmak pahasına tercih ediyorlar.
Ayrıca 20 Şubat 2018’de Mogadişu’yu ziyaret eden ABD’li Senatör Jack Reed, Mogadişu’daki Fermacu yönetimine yönelik hayal kırıklığını şu şekilde dile getirdi;
“Hükümet, birçok kişi tarafından yozlaşmış ve amaçlarına hizmet etmeyen bir kurum olarak algılanıyor.”
Eş Şebab, kamu güvenliğinin yanı sıra, çeşitli vilayet veya yerel yönetimler aracılığıyla yerel halka temel sosyal hizmetler sağlıyor. Tricia Bacon şunları söylüyor:
“Eş Şebab, aşiret dinamiklerini ustaca yönetti. Sakinlerinin hâlâ kırılgan olan hükümete karşı temkinli davrandığı kırsal alanlarda kendisine siyasi güç ve nüfuz kazandıracak şekillerde temel hizmetleri sağladı.”
Eş Şebab, kontrolleri altındaki kasaba ve köylerde elektrik ve temiz su sağlamak, hastaneler ve okullar açmak, yerel pazarları yeniden düzenlemek vb. işleri gerçekleştirmek için, politize edilmiş insani yardım kurumlarına güvenmek yerine kendi imkanlarına güvenerek bir yol izlemiş ve başarılı olmuştur. Bir Eş Şebab uzmanı olan Christopher Anzalone, “Somali’de Siyah Sancaklar” başlıklı yakın tarihli bir makalede Eş Şebab’ın bir dizi idari çabasını özetledi.
“Grubun sivil idaresi, şeriat mahkemelerinin işletilmesi, aşiret liderleriyle toplantılar düzenlenmesi ve dini olarak zorunlu kılınan zekatın toplanıp dağıtılması dahil olmak üzere çeşitli yönetim faaliyetleri yürütmeye devam ediyor. Eş Şebab yöneticileri ayrıca aşiret gençleri, tüccarlar ve zanaatkarlar için şeriat enstitüleri, okullar ve kurslar açtı. İnsanlar ve çiftlik hayvanları için gezici sağlık ve aşılama klinikleri organize etti.”
Ayrıca, BM Somali ve Eritre 2017 İzleme Grubu, Eş Şebab’ın kuraklık sırasında ihtiyaç sahiplerine yardım etmek için birçok şey yaptığını bildiriyor:
“Eş Şebab, bölgesel kuraklık komiteleri kurarak ve Al-Xhasan insani yardım kanadını harekete geçirerek, iyi organize edilmiş bir kuraklık müdahale programı başlattı. Grup, Mart 2017’de Bay, Bakool, Galgadud, Hiran, Aşağı Şabel ve Mudug bölgelerinde bir dizi yüksek profilli yiyecek ve su dağıtımı gerçekleştirdi.”
BM bile, Eş Şebab’ın kuraklığa karşı olan tepkisinin hızlı ve etkili olduğunu, geniş bölgelerle oldukça küçük bir bütçeyle etkili bir şekilde ilgilendiğini kabul etti.
Yargı sistemi
Uzmanların da beyan ettiği üzere, hükümet kontrolündeki bölgelerde yaşayanlar adalet için Eş Şebab’ın şeriat mahkemelerine gidiyor. Tricia Bacon bu konuda şöyle yazıyor:
“Eş Şebab, etkisi altındaki bölgelerde bir nebze güvenlik sağlıyor. Suçu cezalandırmak ve anlaşmazlıkları çözmek için mobil mahkemeler de dahil olmak üzere bir sistem organize ediyor. Bu, özellikle arazi anlaşmazlıkları olmak üzere yerel çatışmalarla dolu bir bölgede ve bunları çözmenin şiddet dışında birkaç etkili yolunun olduğu bir coğrafyada oldukça mühimdir. Basında çıkan haberler, Eş Şebab’ın sert şeriat cezalarına odaklanırken, bazı Somalililer görece titiz bir karar vereceklerini ve bu kararı uygulayacaklarını bildikleri için Eş Şebab mahkemelerine başvurmayı tercih ediyorlar.”
Ayrıca, BM’nin Somali ve Eritre İzleme Grubu’nun Kasım 2017’deki raporu bu durumu teyit ediyor ve Somalililerin Eş Şebab’tan nefret etmek ve korkmak yerine aslında onları talep ettiğini gözler önüne seriyor:
“Eş Şebab’ın Afgoye’deki mahkemesi, Mogadişu’da arazi anlaşmazlıklarıyla ilgili olarak birçok kişi için yetkili merci olmaya devam ediyor.”
Şeriat mahkemelerine gelince, insanları oraya gitmeye motive eden iki önemli sebep vardır. Öncelikle Somalililer, şeriat hukukunun insani eksikliklerden ve önyargılardan arınmış ilahi vahye dayandığına inandıkları için anlaşmazlıklarını ve tartışmalarını çözmek için şeriat mahkemesine gidiyorlar. İkincisi, Somali halkı Eş Şebab’ı İslami açıdan meşru bir grup olarak görmekte ve mahkeme sürecinde ortaya çıkan herhangi bir kusurun İslam’dan değil, insan kusurlarından ve bireyin yorumlama anlayışından kaynaklandığını bilmektedirler. Cazibe, mahkemenin tarafsızlığında, şeffaflığında ve adaletinde yatıyor ve ilginç bir şekilde, mahkemelerin popülaritesi Somali sınırlarının ötesine ulaştı. Davacıların artık komşu ülkelerden de geldiği ve hatta bazılarının da Avrupa’dan olduğu bildiriliyor. Sonuç olarak Eş Şebab, yerel halk arasında olumlu bir onay derecesine sahiptir.
Peki, neden Somalililer hükümetin yönettiği mahkemeler yerine Eş Şebab mahkemelerine gidiyor? Somali hükümetinin mahkemeleri yolsuzlukla dolu, talimatlar ve müzakerelerinde tarafsızlıktan yoksun. Somali hükümeti vatandaşlarının kalbini ve aklını kazanmak için çalışmak yerine insanlara tehditkar uyarılarda bulunarak halkı adalet için Eş Şebab bölgelerine gitmekten caydırmaya çalışıyor.
Savaş ahlakı
Medyada Eş Şebab, sivilleri ve askeri personeli ayrım gözetmeksizin intihar operasyonları veya el yapımı patlayıcılarla bombalayan bir terörist grup olarak nitelendiriliyor. Ancak West Point’teki Terörizmle Mücadele Merkezi temsilcilerinden Jason Warner ve Ellen Chapin tarafından yazılan “Hedefli Terör: Eş Şebab’ın İntihar Bombacıları” başlıklı yakın tarihli bir araştırmaya göre, son on yıldaki Eş Şebab operasyonları incelendiğinde, Eş Şebab’ın sivilleri hedef aldığına dair geniş çaplı propagandayı açıkça çürüttüğü görülüyor. Rapor diyor ki:
“Eş Şebab’ın özellikle belirli kişilere yönelik suikastlar yoluyla personel ve kurumlara maksimum zarar vermek için intihar bombacılarına bel bağladığını ve genellikle sivilleri hedef almaktan kaçındığını, açıkça bir şok ve korku kültürü yaratmaya çalışmadığını iddia ediyoruz.”
Eş Şebab’ın savaşçı olmayanların yaşadığı alanlardan kaçındığı açıkça ifade ediliyor:
“Verilerimiz, Eş Şebab’ın ayrım gözetmeksizin sivilleri ve sivil alanları bombalamaktan büyük ölçüde kaçındığını gösteriyor.”
Çalışma, bu “olgu”nun arkasındaki mantığı açıklamaya çalışarak devam ediyor:
“Eş Şebab’ın sivilleri ayrım gözetmeksizin hedef almama eğiliminin bir gerekçesi, grubun Somali hükümetine geçerli bir meşru yönetim alternatifi olarak hizmet etmeye çalışması gerçeğinde yatmaktadır.”
Araştırmaya göre ikinci gerekçe, El Kaide’nin teolojik olarak kendisiyle aynı çizgide olmayanların toptan katledilmesini teşvik ettiği şeklindeki yaygın algının aksine, Eş Şebab’ın El Kaide’nin sivilleri hedef almayı yasaklayan disiplinli savaş ahlakını takip etmesidir. İlginç bir şekilde, çalışma El Kaide’ye bağlı kuruluşların uyması gereken bazı savaş doktrinlerini açıkça beyan ediyor:
“1. Genel olarak, bize karşı silah kaldırmayan veya bu tür düşmanca eylemlere yardım etmeyenlerle savaşmaktan veya onları hedef almaktan kaçının. Öncelikle Haçlı ittifakına ve ardından onların yerel vekillerine odaklanın.
2. Savaşmayan kadın ve çocukları öldürmekten ve onlara karşı savaşmaktan kaçının ve bize karşı savaşanların aileleri olsalar bile onları hedef almaktan mümkün olduğunca kaçının.
3. Patlama, öldürme, kaçırma veya mal ve mülklerine zarar vererek bir hasar oluşturmakta yoluyla Müslümanlara zarar vermekten sakının.
4. Düşmanları camilerde, çarşılarda ve toplanmya yerlerinde, Müslümanlarla yahut bizimle savaşmayanlarla bir araya geldiklerinde hedef almaktan sakının.”
İslami ilkeler masumların kanını dökmeyi kesinlikle yasaklar ve Eş Şebab gibi gruplar için Kuran ayetlerinin getirmiş olduğu şeyler, her türlü siyasi düşünceden daha ağır basmaktadır.
Askeri yaklaşımın başarısızlığı
ABD’nin Somali konusunda iyi tanımlanmış bir dış politikası yok, bunun yerine ABD, zaten çeşitli zamanlarda denenmiş ve geri tepmiş bir deneme yanılma yöntemine güveniyor. Siad Barre hükümetinin devrilmesinden bu yana Somali topraklarında yabancı askeri birlikler görüldü ve netice ısrarla onlar aleyhine kanlı bir şekilde sonuçlandı. Time’dan Alex Perry, “Kenya Somali’yi İstila Ediyor” başlıklı ilginç bir makale yazdı. Bu makale, Somali’nin yabancı işgalci güçlerle olan geçmiş sicilini özetler nitelikte:
“Son 20 yıl boyunca dünya, Somali’nin, BM ve ABD özel harekat birlikleri, Etiyopyalılar ve Afrika Birliğinden Ugandalılar ve Burundililer dahil olmak üzere, silahla gelen herkesi, ayaklarının altında çiğneme konusunda özellikle tutarlı bir sicile sahip olduğunu gördü.”
Uzmanlar, Somali’yi Etiyopyalı askerlerle işgal etme kararının belki de ABD’nin bir Afrika ülkesindeki en kötü dış politika kararı olduğu konusunda hemfikirler. Eş Şebab, Etiyopyalıları topraklarından şiddetle kovmak isteyen Somalililerden ihtiyaç duyduğu desteği aldı. Bard College’da misafir öğretim üyesi olan Helen Epstein, Etiyopya işgalinin feci sonucunu anlatan “Eş Şebab ile müzakere etmek Amerika’yı Somali’den çıkaracak” başlıklı The Atlantic dergisinde yayınlanan bir makale yazdı. Epstein şöyle söylüyor:
“Sonra Bush yönetimi, muhtemelen yanlış bir şekilde yönlenerek, ICU’nun 1998’de Kenya ve Tanzanya’daki ABD büyükelçiliği bombalamalarından sorumlu El Kaide mensuplarını koruduğuna ikna oldu. Bu durumun akabinde Etiyopya kışkırtıldı ve Etiyopya birliklerinin dörtte üçünü kaybetmesine mal olsa da, Mogadişu’nun dümdüz edilmesine devam etmelerine yardımcı olmak için, donanma gemileri ve silahlar göndermekten kaçınmadı.”
Etiyopyalıların 2006’da Somali’yi işgal etmesinden kısa bir süre sonra ABD, 1992’de yaptığı gibi başka bir ulusun daha bataklığa girmesini kaldıramazdı, bu nedenle Afrika güçlerini barış gücü olarak bir araya getirmek, tek bir ülkeyi bataklığa sokmaktan hem siyasi hem de mali açıdan daha idealdi. Ve 2007’nin başlarında, Somali’deki Afrika Misyonu (AMISOM) ortaya çıktı. AMISOM barış güçleri yıllar içinde gerçek yüzlerini gösterdiler. Kristin Shimer, yazılarında AMISOM tarafından kullanılan bazı taktiklerden bahsediyor:
“2008 ve 2010 boyunca, AMISOM’un Mogadişu’daki mevzileri sık sık Eş Şebab tarafından ateş altında kaldı. AMISOM birlikleri, bu saldırılara sivil-asker ayrımı gözetmeden çeşitli silahlarla ve sivillerin yaşadığı bölgelere havan toplarıyla saldırarak karşılık verdi.”
Yine, Helen Epstein AMISOM’un suiistimallerinden bazılarını şöyle anlatıyor:
“AMISOM birlikleri, özellikle Ugandalılar, Somalili kızların ve kadınların cinsel istismarı da dahil olmak üzere çok sayıda insan hakları ihlali gerçekleştirdi. Bu askerler kötü bir şekilde yozlaşmış durumdalar. Bu askerlerin hizmet ettiği yozlaşmış hükümetleri, bu askerlerin maaşlarına el koyduğu ya da hiç maaş ödemediği için genellikle hiçbir gelirleri olmayan bir asker grubu olarak çalışıyorlar.”
Davidson College’da profesör olan Somali uzmanı Ken Menkhaus gerçek bir ikilemi tasvir ediyor. Zira ABD ve AB, AMISOM’un sahadaki zayıf askeri performansından ve insan hakları ihlallerinden memnun değil. Ama buna rağmen onlardan vazgeçecek gibi de görünmüyorlar:
“Afrika Birliği birçok yönden Somali’de bir sorun teşkil ediyor. Zaman zaman yerel nüfusa karşı taciz edici davranışları da oldu, artık nüfusun çoğu tarafından hoş karşılanmıyorlar. Ama tüm bunlara rağmen bölgede yine onlarla hareket etmek zorundayız.”
Bir başka deyişle, Somali halkı AMISOM ihlallerinin yükünü taşımaya devam etmek zorunda bırakılmıştır. Trump yönetimi, nihai sonuçlarını düşünmeden Somali’yi Afganistan gibi ‘aktif düşmanlık bölgesi’ olarak belirledi. Ve bu kategorizasyon, yalnızca Somalililerin sefaletini artırdı ve çeşitli yabancı askeri operasyonları savuşturma konusunda ısrarlı bir duruş sergileyen Eş Şebab’a karşı kesinlikle etkisiz kaldı. Tricia Bacon konu hakkında şunları söyledi:
“ABD, Eş Şebab’a karşı askeri varlığını artırıyor ve Somali’deki angajman kurallarını genişletiyor. 11 Haziran’da Amerika Birleşik Devletleri, bu yeni kurallar kapsamında ilk saldırısını gerçekleştirerek bir Eş Şebab eğitim ve komuta merkezini yok etti ve ardından 2 Temmuz’da ikinci, 4 Temmuz’da ise üçüncü saldırıyı gerçekleştirdi. Trump yönetimi Savunma Bakanlığı’ndan, Somali’yi ABD’nin kurumlar arası inceleme gerektirmeyen saldırılar düzenlemesine izin veren bir ‘aktif düşmanlık alanı’ olarak tanımladı.”
Bazı uzmanların da belirttiği gibi, ağır askeri yaklaşımlar gibi kısa vadeli politikaların uzun vadeli etkileri, artan sivil kayıplar nedeniyle durumu alevlendirmiş ve beklenenin tersine bir etki alanı oluşturmuştur. Christopher Anzalone, Trump sonrası politikanın son trajedilerinden birine dikkat çekiyor:
“Ülkede artan ABD askeri saldırıları yerel gerilimleri alevlendirme riskini taşıyor. Ağustos 2017’de Bariire’de 10 kişinin ölümüne neden olan ortak bir Somali-ABD ortak askeri operasyonunda olduğu gibi, içlerinde çocukların da bulunduğu Somalili sivillerin olumsuz etkilenme ve hatta öldürülme riskleri git gide büyüyor.”
Neticede, kaba kuvvet Somali halkı için daha fazla sefalet anlamına geliyor. Helen Epstein şunları söylüyor:
“Bu daha fazla ateş gücü anlamına geliyorsa, bu sadece Somali halkı ve onların bölgesel komşuları için daha fazla sefalet anlamına gelecektir. AMISOM’un on yılı aşkın süredir yoğun ateş gücü ve bazen parlak askeri taktikleri, Somali’yi veya komşularını daha güvenli hale getirmedi. Aslına bakarsanız, bu durum sadece ülkedeki kanunsuzlukları artırdı.”
Çözüm
İç savaş ve iç çekişmeler, Somalililer üzerinde güçlü bir etki bıraktı. Umutlarını yitiren pek çok kişi, tüm kabile engellerini aşarak dini kimliklerine sarıldı. Birçokları için şeriat hukuku saldırganlık ve şiddete karşı güvenli bir sığınak haline geldi. Çatışmalar durdu, aşiret kinleri unutuldu, husumet dostluğa dönüştü ve Eş Şebab bu yeni durumun müjdecisi oldu. O zamandan beri şeriat bir güvenlik aracı olarak görüldü; vahşet dolu bir coğrafyada huzur kaynağı olmuş, Kuran ayetleriyle yaraları sarmış, dünyanın yıllardır akıttığı çeyrek asırlık kana bir günde son vermişti. Dinamik etkililiğini gören birçok kişi, şeriatı Somali’nin mevcut zorluklarını aşmasının tek yolu olarak görüyor. Bu sistem, Somali’nin kabilecilik hastalıklarını etkili bir şekilde tedavi edebilecek tek sistemdir.
11 Eylül 2001’de dini hoşgörüsünü açıkça yitiren Amerika, “yozlaşmış ve amaçlarına hizmet etmeyen” laik bir hükümeti körü körüne destekleyerek Somali’de barışı sağlayan şeriatı ortadan kaldırmak için bir karşı devrim kampanyasına girişmek istiyor.
Somalililere sunulan bu laikliğin, halkın direnişi karşısında gerçekleşmeyeceği açıktır. Bu, Somalililerin reforma karşı olmamasından kaynaklanmamaktadır. Asıl neden önerilen planın İslami ilkelere uygun olmamasıdır. Laiklik, geleneksel yaşam tarzlarını kaybetme korkusunu, İslam ahlakını aşındırabilecek veya bozabilecek çarpık tavrı ve yerel gelenekleri yavaş yavaş değiştirecek yabancı modları devreye sokarak kültürel bozulma kaygısını harekete geçiriyor. Ve birçokları için Somali doğru yol üzerinde ilerliyor. Mevcut askeri müdahalenin yansımaları ne olursa olsun, hiçbir güç halkın şeriat özlemini bastırmaya yetecek durumda değil.
Bir çok farklı uzmanın belgelediği gibi, Eş Şebab’ın kana susamış bir canavar değil, gerçek bir amaç için savaşan bir cemaat olduğuna dikkat çekerek, Somali’de propaganda ile gerçeklik arasında geniş bir uçurum olduğunu belirtmek istiyorum. Bu ayrım artık Somali halkı arasında da maruf bir kisve kazandı. Ayrıca, tüm kabilelerin faydalanabileceği, Somalililer için kamu güvenliği, temel sosyal hizmetler, adil bir yargı sistemi ve eğitim programları yürürlüktedir. Bazı insanlar Eş Şebab’ın Somali federal hükümetinin otoritesini kullanamamasından yararlandığını ve kurnazca boşluğu doldurduğunu iddia ediyor. Aslında, Somali güvenlik güçleri silahlı birer terörist gibi davranırken, Eş Şebab kontrolündeki bölgeler bu teröristlerden kaçanlar için güvenli bir sığınak haline geldi. Son olarak, West Point araştırma çalışmasının belgelediği gibi, Eş Şebab kasıtlı olarak sivilleri değil, yalnızca yabancı işgalciler ve onların yerel müttefikleri olarak gördüğü kişileri hedef almaktadır.
Özetleyecek olursak, bu makale, Eş Şebab’a olgusal gözlüklerle bakarak okuyuculara sis perdesinin ardından gerçeğe bir bakış atma şansı sunuyor. AMISOM’un insan hakları ihlallerinin, Somali hükümet güçlerinin Batılı kaynaklar tarafından doğrulanan vahşetlerinin ve ABD’nin Somali’deki sonuçsuz ateş gücü politikasının bir anlık da olsa görüntüsünü okuyucunun gözleri önüne seriyor.
Umarım, gazeteciler ve tarafsız araştırmacıların artan çabalarıyla sisin büyük bir kısmı dağılacaktır. ABD, ideolojisi İslam inancına dayanan bir grupla savaş halinde ve görünüşe göre daha uzun yıllar bu maratonda olmayı sürdürecek. Eş Şebab ile görüşme umudu varsa, bu çok uzak bir ihtimal gibi görünse de, ABD yarattığı sis perdesinin arkasını görmeli ve benzer şekilde, bunu dileyen insanların ve Allah’ın kanunları ile hazırlanmış bir anayasa ile yönetilmek isteyen Somalililerin varlığını kabul etmelidir.
Perspektif.blog'da yayımlanan bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.