Mark Leonard

Mark Leonard

Avrupa'nın yeni bir Ukrayna stratejisine ihtiyacı var

Avrupa'nın yeni bir Ukrayna stratejisine ihtiyacı var

Avrupa Birliği liderlerinin Ukrayna ile katılım müzakerelerine başlama kararı almaları sekiz saat sürdü -AB standartlarına göre oldukça kısa bir süre-. Bu karar Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy için büyük bir zafer anlamına gelse de Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın Ukrayna'nın kendini savunmak için çaresizce ihtiyaç duyduğu 50 milyar euroluk yardımın ödenmesini engellemesi nedeniyle bedeli ağır oldu. Savaşın ikinci yıldönümüne yaklaşırken Avrupa kendisini çifte çıkmazın içinde buluyor.

Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'daki politika yapıcılar, Ukrayna'nın savaş çabalarını ve yeniden inşasını desteklemek için el konulan Rus varlıklarının kullanılmasına temkinli yaklaşırken, bu kaygıları en iyi ihtimalle yanlış yönlendirilmiş durumda. Ukrayna'nın savaşı kazanmak için bu fonlara acilen ihtiyacı var ve bu kaynakları şimdi kullanıma sunmamak vicdansızlıktır.

AB'nin Ukrayna stratejisi üç ana temel üzerine oturmaktadır. İlk olarak, Avrupalı liderler Ukrayna'nın toprak bütünlüğünün yeniden tesis edilmesini içeren bir zafer tanımına bağlı kalmış ve savaşın ilk aşamalarında Rusya tarafından işgal edilen tüm toprakları geri alana kadar Ukrayna'yı destekleme sözü vermişlerdir.

İkinci olarak, Avrupa'nın Rusya politikası tamamen ekonomik yaptırımlara ve uluslararası izolasyona odaklanmış durumda. Batılı şirketler kitleler halinde Saint Petersburg ve Moskova'dan kaçtı, G7 Rus petrolüne fiyat sınırlaması getirdi ve yüzlerce Rus diplomat Batı başkentlerinden sınır dışı edildi.

Son olarak, Avrupa'nın Amerikan desteğine olan bağımlılığı soğuk savaştan bu yana görülmemiş seviyelere ulaştı. ABD'nin Çin ile tırmanan rekabetine rağmen Joe Biden yönetimi Avrupa'nın güvenlik ve istikrarını sağlamak için önemli diplomatik, ekonomik ve askeri kaynaklar tahsis etti.

Sonuç olarak, Ukrayna işgal öncesi topraklarının yaklaşık yüzde 82'sini elinde tutmayı başarırken, Rusya personel ve kaynak açısından önemli kayıplar yaşadı. Dahası, ABD'nin eski başkanı Donald Trump döneminde neredeyse öldüğü düşünülen transatlantik ittifak, soğuk savaşın sona ermesinden bu yana hiç olmadığı kadar güçlü.

Ancak bu üç sütun da sallanmaya başladı. Orban'ın Ukrayna'nın AB üyeliğini veto etme girişimi prosedürel hilelerle engellenmiş olsa da, bu karar Ukrayna için pratik bir zaferden ziyade sembolik bir zafer niteliği taşıyor zira önemli mali yardımlarda süregelen gecikmeye bir çözüm getirmiyor. Ukrayna'nın doğusundaki savaş alanlarında, başından beri gerçekçi olmayan beklentilerle dolu olan Ukrayna karşı taarruzunun belirtilen hedeflerine ulaşamaması nedeniyle savaş Rusya'nın lehine bir çıkmaza girmiş durumda.

Dahası, Rusya'ya uygulanan yaptırımların etkinliği, yakın zamanda Politico tarafından yapılan bir araştırmanın Batı'nın kısıtlamalarının başlangıçta öngörülenden çok daha az yıkıcı olduğunu ortaya koymasının ardından sorgulanmaya başlandı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ortadoğu turuna çıktığı ve Avrupa'da yeni cepheler açmakla tehdit ettiği şu günlerde, Washington'da ABD'nin 2024 başkanlık seçimlerinden sonra Moskova ile ilişki kurması gerektiği konusunda bir fikir birliği oluşmaya başladı.

Amerika'nın Ukrayna savaşına olan ilgisinin azalması Avrupa'nın istikrarına yönelik en büyük tehdidi oluşturuyor. Avrupalı liderlerin en büyük endişesi Trump'ın 2025'te Beyaz Saray'a dönme ihtimali; zira sağcı düşünce kuruluşları şimdiden "uyuyan bir NATO" için planlar yapmaya ve yük paylaşımından "yük kaydırmaya" geçişi savunmaya başladı.

Ancak sorun Trump'ın da ötesinde. Ukrayna'nın savunmasının koordine edilmesinde önemli bir rol oynayan Biden yönetimi bile fikrini değiştirmiş görünüyor. Zelenskiy ile kısa bir süre önce düzenlediği basın toplantısında Biden, ABD'nin Ukrayna'yı "gerektiği sürece" yerine "elimizden geldiğince" destekleyeceğini söyleyerek yeni bir ifade kullandı. Büyük bir yardım paketini onaylamaları için Cumhuriyetçi yasa koyuculara ricada bulunmak üzere Washington'a giden ve bir ilerleme sağlayamayan Zelensky'nin cesareti gözle görülür bir şekilde kırılmıştı.

Biden'ın retorik değişimi Ukrayna'nın Avrupalı müttefiklerinin karşı karşıya olduğu ikilemi vurguluyor ve Avrupa'nın stratejisini yeniden gözden geçirmesi gerektiğinin altını çiziyor.

Öncelikle, Ukrayna'nın zaferinin tanımı Rusya'dan geri alınan topraklarla sınırlı olmamalı. Savaş sonrası Ukrayna'nın karakteri ve kimliği, özellikle de demokratik ilkelere bağlılığı da aynı derecede önemlidir.

Ukrayna bu savaştan canlı bir demokrasi olarak çıkar ve NATO ve AB üyesi olursa, belirli toprak kazanımları ne olursa olsun, bu muhteşem bir zafer olacaktır.

Sonuç olarak, Batılı ülkeler Ukrayna'nın bu vizyonu gerçekleştirmesine destek olmaya odaklanmalıdır.

Avrupalılar Ukrayna'nın ekonomisini ve savunma sanayisini reforme etmesine yardımcı olmalı, böylece ülke Batı'nın iç siyasetinin değişkenliklerine daha az bağımlı hale gelmelidir.

Bu, Ukrayna'nın Rus saldırganlığına karşı kendini savunmak için mali açıdan sürdürülebilir mekanizmalar kurmasını sağlayacaktır. Batılı hükümetler savaşın bitmesini beklemek yerine, çatışma devam ederken Ukrayna'nın ekonomisini ve vergi tabanını yeniden inşa etmesine yardımcı olmalıdır.

Ukrayna'nın zaferinin bu şekilde yeniden tanımlanması, Rusya'nın yenilgisini neyin teşkil ettiğine dair yeni bir anlayışla birlikte yürütülmelidir.

Savaşın Putin ve yandaşlarının Lahey'de sanık sandalyesine oturmasıyla sona ermeyeceği düşünüldüğünde, AB liderleri Rusya ve Avrupa arasındaki çok yönlü çatışmanın ortaya çıkardığı enerji krizi, siyasi çalkantılar ve jeopolitik istikrarsızlık gibi uzun vadeli zorluklarla mücadele etmelidir. Haydut bir Rus rejimi ile uzun süreli bir çatışma, Kremlin'in niyetlerini ve taktiklerini anlamak ve öngörmek için kanallar kurmayı içeren bütüncül bir strateji gerektirir.

Ocak 2025'te Oval Ofis'te kim olursa olsun, Avrupa ABD'ye olan bağımlılığını azaltmalıdır. Bu da savunmaya daha fazla harcama yapmak ve etkili bir ortak strateji geliştirmek anlamına geliyor.

Macaristan'ın yaptığı gibi tek bir üye devletin bloğun tüm dış politika gündemini ele geçirmesine izin vermek sürdürülemez ve AB'nin çok kutuplu bir dünyada nüfuzunu arttırma hedefiyle bağdaşmaz.

Bu zorluklara rağmen Aralık ayındaki Avrupa Konseyi toplantısı yeni bir Avrupa vizyonu için zemin hazırlayabilir. Geçtiğimiz iki yıl, Fransa'nın Doğu Avrupa ve genişleme konusunda yeni bir heves keşfetmesi ve Almanya'nın savunmaya artan bir ilgi göstermesi AB üye ülkeleri arasında beklenmedik bir uyumun işareti oldu. İtalya bile Rusya ile olan eski aşk ilişkisini geride bırakmış görünüyor ve Birleşik Krallık da AB ile olan ilişkisini yavaş yavaş yeniden canlandırıyor.

Ufukta Avrupa, ABD ve Birleşik Krallık'ta kritik seçimlerin göründüğü şu günlerde transatlantik ittifakın geleceği belirsizliğini koruyor. Bölgesel ve küresel dönüşümlerin ortasında ayakta kalabilmek için AB, bu belirsizlik ve değişim dönemini hem bloğun hem de Ukrayna'nın önümüzdeki yılların zorluklarını aşmasını sağlayacak bir strateji geliştirmek için kullanmalıdır.


Project Syndicate için kaleme alınan bu görüş yazısı Mepa News okurları için Türkçeleştirilmişti. Yazıda yer alan ifadeler Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 1832 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Mark Leonard Arşivi