Bayraktar: AK Parti'de vizyon sahipleri tasfiye edildi
Yeni Yüzyıl gazetesi yazarı Cemile Bayraktar, "AK Parti'yi çok sevmiştik" başlıklı yazısında partinin içindeki akıllı ve vizyon sahibi kimselerin tasfiye edilip yerine dalkavukların doldurulduğunu ileri sürdü.
Yeni Yüzyıl gazetesi yazarı Cemile Bayraktar, "AK Parti'yi çok sevmiştik" başlıklı yazısında partinin içindeki akıllı ve vizyon sahibi kimselerin tasfiye edilip yerine dalkavukların doldurulduğunu ileri sürdü. Bayraktar'a göre önceden "adaleti her alanda tesis etmek isteyen, istişarenin önemine inanan, halkını, yazarını, okurunu, medya patronunu, seyyar satıcısını dinleyen" bir AK Parti vardı.
Bayraktar'ın yazısından satır başları şu şekilde:
28 Şubatçıların, medyadan hukuka, sermayeden siyasete kadar her köşeyi tuttuğu, resmi ideolojinin neferi olmayan her kesimi susturduğu, bastırdığı yıllardı. Partiler kapatılır, alternatif bir medya kuruluşu hür bir şekilde iş yapamazdı, yazanlar tuhaf soruşturmalara maruz kalırdı, hastanelerin kapısında kuyruk vardı, doğalgaz sistemi sadece belli büyük şehirlerde vardı, emekli ve memur maaşları çok çok azdı, binlerce kadın bir gece işinden, eğitiminden edilmişti… 28 Şubat’ta Türkiye’nin bankaları hortumlanmış, ülkenin maddi geleceği darbecilerce talan edilmişti. Seçilmiş siyasiler ordudan izin almadan açıklama yapamıyordu, medya patronları siyasilere direktif veriyordu. Türkiye’de sanki bir daha güneş doğmayacakmış gibi zannediyorduk. Ama…
Ama bu kötü durum en fazla 4-5 yıl dayanabildi, 2002’de AK Parti iktidar oldu ancak iktidarının ilk 5-6 yılında eski sistemin uzantıları ülkede halen etkin olduğu için, tüm desteğini halktan aldığı için halka yönelik sınırsız hizmet için çalıştı. Dışarıdan da destek almak için ABD ve AB ile uyumlu politikalar geliştirdi. Bireysel hak ve özgürlüklerden, azınlık haklarına kadar her alanda adım atmaya çalıştı. Birçok noktada başarılı oldu, Türkiye’yi dünyada etkinliği olan bir aktör haline getirdi, sosyal hizmetlerde birçok iyileştirmeler yaşandı, tam bir refah devleti gibi hissettiğimiz zamanlar oldu. Sağcı, solcu, liberal, İslamcı düne kadar birbirlerine diş bileyen kesimler yan yana gelebilecek bir ortam buldu.
Gezi, AK Parti’nin yaşadığı ilk kırılmaydı. Ülkede istediği gibi at koşturacağını zanneden, herkesin eşit olabileceğini kabullenemeyen kesimlerin, ülkede ileri demokrasi umudu varken haksızca Erdoğan’a “diktatör”, hiç suç işlememiş kesimlere “yargılanacaksınız” dediği, Dolmabahçe’ye başbakanı devirmeye yürüdüğü bir nevi darbe kalkışmasıydı. Bu kalkışma, orta halli AK Parti savunucularını bile radikal AK Partili yapabilecek bir tepki oluşturdu. Kendim de dahil birçok kesimin Gezi ile AK Parti’ye nasıl sarıldığını tecrübe ettik.
AK Parti diğer yönden 2002’den 2014’e kadar içinde hizmet aşkıyla hareket eden, kişisel ikbalini davanın önüne koymayan, dava ve hizmet bilinci olan kadroların ağırlıklı olduğu, Erdoğan’ın da bu kadrolar ile istişare yaptığı, ortak aklın başarılı olduğu bir partiydi. Ancak 2014’ten başlayarak yavaş yavaş bu kadroların yerini sermayeden medyaya, siyasetçiden teşkilatlara kadar hemen hemen her yerde dava bilinci olmayan kişiler almaya başladı. Parti, kişisel ikbalini hesaplayan, “Erdoğan’a aşığım” diyen tiplemelerin yığıldığı bir ikbal kapısına dönüşmeye başladı. Bu kadrolar, kendi çaplarında bir takım ayak oyunlarına girişerek AK Parti’yi ikbal kapısına çevirdi. Yaptıkları her hatayı kamufle etmek için Erdoğan’ı arkalarına aldıklarını söylediler, baskı oluşturdular, adam kayırmaya, hak hukuk çiğnemeye başladılar. Kendi hatalarını örtmek için her cümleye Erdoğan ile başladılar ve tek adam söylemini AK Parti içinde icraata geçirdiler.
17/25 Aralık’taki FETÖ operasyonları ikinci kırılmayı yarattı ve FETÖ’nün; Türkiye, Erdoğan ve AK Parti’ye kast etmesi, bir üst paragrafta bahsettiğim gerilemenin görülmesini engelledi, bir kez daha halk Erdoğan ve AK Parti’ye sıkı sıkıya sarıldı.
Tüm bunlar olurken siyasi irade, kendisine gelen saldırıların seçmen üzerinde çok etkili olduğunu fark etti ve her seçim dönemi kendisine muhalefet eden iç ve dış odaklarla, bazen gerekli bazen de gereksiz ama bilinçli bir kavgaya tutuşarak, bugün adın konmuş ama dün adı olmayan bir beka sorunu olduğunu söyledi. Gerilimden beslendi, beslenmeye de devam ediyor.
Tabi tüm bunlar olurken Türkiye muhalefeti düzgünce bir muhalefet yapamadı, hatta bazen iktidar olmayı falan istemediklerini düşünmeye başladık çünkü AK Parti gibi vizyonu olan ve her tür taktiği kullanan bir parti karşısında ona muhalefet etmek yerine, birçok hata yaparak resmen AK Parti’ye hizmet ettiler, hala daha hizmet ediyorlar.
2017-2018’e geldiğimizde, AK Parti içerisinde vizyon sahibi ekibin çoğu tasfiye edilmişti, kalan az sayıdaki makul kişi de hareket alanı bulamıyordu. AK Parti’nin makul aklının boşalttığı yerleri siyasetten medyaya, sermayeden teşkilatlara kadar maalesef çoğu dalkavuklardan oluşan gruplar doldurmaya başladı. Bu realite tabanda ve içeride rahatsızlık oluşturmaya başladı, haklı serzenişler ortaya çıkınca bu serzeniş sahipleri 20 yıldır bu partiye bu ülkeye hizmet etmişçesine, çok vefasızca ve çok incitici şekilde -trenden inmedi- trenden atıldı. Yine de nezaketlerini koruyarak sessiz kaldılar. 17/25 sonrası bile Fetullah’a “Hoca Efendi” diyenler -çünkü oradan nemalanma hesabı yapıyorlardı- baktılar ki FETÖ, Erdoğan’a karşı kaybetti birden çok aşırı Erdoğancı oldular. İktidar için de bu aranan fırsattı çünkü ortalama erdem sahibi bir insan her hafta ayrı, farklı bir şey söylemez, bazı hataları savunamazdı ama ortadaki “dalkavuk gazetecilik” bunu yapabilirdi ve yaptı. Bir gün söylediğini ertesi gün reddeden, diğer gün söylediğini öbür gün değiştiren, her türlü hatayı yanlışı savunabilen kişiler ortaya çıktı, iktidar da bunları kamuoyunu yönlendirmek için kullandı.
Söylenecek belki çok daha fazla şey var ama sözün bu kadarı da anlamak isteyen için kafi… Nil’in kıyısında kuzuyu kurt kapsa kendisini sorumlu hissedecek, cidden hissetmiş olan, adaleti her alanda tesis etmek isteyen, istişarenin önemine inanan, halkını, yazarını, okurunu, medya patronunu, seyyar satıcısını dinleyen bir AK Parti vardı, di’li geçmiş zaman, o partiyi çok sevmiştik, miş’li geçmiş zaman. Şimdi muhalefet edene hain, nankör diyen, seyyar satıcısını, manavını düşman ilan eden, yolsuzluğu ortaya çıkaran kişiyi görevden alan, tuhaf iddianamelerle insanları haftalarca içerde tutan, devletin kürsüsünden insanları tehdit edenlerin siyasette olabildiği, en yüksek puanı alan öğrencinin mülakatla elendiği, en düşük puanı alanın torpille akademiye yerleştiği ve AK Parti’nin bunları görüp bilip müdahale etmediği ve maalesef bazılarını teşvik ettiği bir zamana geldik. Arkama dönüp baktığımda ağzımdan dökülen bir cümle: AK Parti’yi çok sevmiştik… Miş’li geçmiş zaman.