Çin ile İran neden ittifak içerisinde?
İran ile Çin 1971 yılında diplomatik ilişkiler kurdu. Şah Muhammed Rıza Pehlevi rejiminin sıkı bir Amerikan ortağı olması ve o dönemde Çin'in Başkan Mao'nun yönetimi altında olması nedeniyle bu, ilişkilerde önemli bir dönüm noktasıydı. İran devriminden sonra iki ülkenin ekonomik bağlarını genişletme kararı aldığı 1990'lara kadar ilişkilerde yavaş bir ilerleme kaydedildi. İlk bakışta İran'ın teokratik rejiminin Çin Komünist Partisi ile çok az ortak noktası olduğu düşünülebilir. Ancak ikili ilişkiler son birkaç yılda daha da güçlendi ve Çin, İran'ın önde gelen ekonomik ortağı ve rejim destekçisi haline geldi. Reelpolitik, ekonomik çıkarlar ve jeopolitik hedefler her iki ülkeyi de birlikte çalışmaya zorluyor, özellikle de her ikisi de ABD'yi stratejik hedeflerinin önündeki başlıca engel olarak gördükleri için.
Ekonomik iş birliği
Ekonomik iş birliği Çin-İran ilişkilerinin temel taşıdır. Çin, İran'ın en büyük ticaret ortağıdır ve İran'daki yatırımlarını artırmaktadır. Mart 2021'de iki ülke, İran'ın altyapı ve ulaşım sektörlerini geliştirmek için 400 milyar dolar tutarında yirmi beş yıllık bir stratejik ortaklık anlaşması imzaladı. Bu anlaşma iki ülke arasındaki ortaklıkta önemli bir adım oldu. Ardından Çin bankaları İran'a enerji santralleri, demiryolları ve diğer altyapı projeleri için 10 milyar dolar kredi sağladı. Çinli şirketler Tahran ve Meşhed arasında yüksek hızlı bir demir yolu inşa edilmesine ve liman ve hava alanlarının geliştirilmesine yardımcı oldu. Bu yatırımlar İran'ın modernleşme çabaları için hayati önem taşıyor. İran, Başkan Trump'ın 2018'de nükleer anlaşmadan (JCPOA) çekilip ekonomik yaptırımları yeniden uygulamaya koymasından bu yana ciddi bir ABD baskısı altında. Bu yaptırımlar İran'ın uluslararası piyasalara erişimini zorlaştırdı ve durgunluğa, hızla yükselen enflasyona ve İran Riyali'nin önemli ölçüde değer kaybetmesine neden oldu. Çin devreye girdi ve İran ekonomisine çok ihtiyaç duyulan sermaye ve uzmanlığı enjekte etti. Bu sermaye girişleri ekonomik faaliyetleri canlandırdı, istihdam yarattı, yaptırımların etkisini hafifletti ve İran altyapısının gelişimini sürdürdü. İran hükümeti Çin'in bu angajmanını halkına ülkenin diplomatik olarak izole edilmediğini göstermek, böylece iç kaygıları yatıştırmak ve meşruiyet görüntüsünü korumak için kullanıyor.
Enerji sektörü iş birliğinin ana odak noktalarından biri oldu ve Çinli şirketler İran'ın petrol ve gaz endüstrisine büyük yatırımlar yaptı. Washington'un yaptırımları yeniden uygulamaya koymasının ardından İran'ın petrol ihracatı azaldı. Çin, İran petrolünün en büyük ithalatçısı ve İran da Çin'in en büyük ham petrol tedarikçilerinden biri. Bu durum İran'ın yaptırımlara dayanabilmesi için yeterli gelir elde etmesine yardımcı oldu. İran petrolü Çin'in enerji güvenliği açısından stratejik öneme sahip. İran dünyanın üçüncü en büyük petrol rezervlerine sahip ve Çin'in İran petrol ve gaz sahalarına yaptığı yatırımlar Çin'e güvenilir bir enerji kaynağı sağlıyor. Ayrıca İran, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi için de önemli bir ortak. Çinli şirketler bu çabayı desteklemek için İran'ın ulaştırma sektörüne önemli yatırımlar yapmayı planlıyor. İran'ın stratejik konumu ve doğal kaynakları, Orta Doğu ve Avrupa'ya açılan bir kapı olması nedeniyle onu bu girişim için kritik bir ortak haline getiriyor.
Amerikan hegemonyası
İran ve Çin'i bir araya getiren başlıca jeopolitik faktör Amerikan hegemonyasına karşı olmalarıdır. Her iki ülke de Amerikan tek taraflılığına karşı çıkmakta ve "çok kutuplu" bir dünya düzenini desteklemektedir. Sonuç olarak, siyasi bağlarını güçlendirdiler ve ortak çıkarlarını desteklemek için BM gibi uluslararası forumlarda birlikte çalıştılar. Çin, Mart ayında önemli bir zirveye başkanlık ederek Suudi-İran geriliminin azaltılmasında önemli bir rol oynadı ve Pekin'in bölgede artan nüfuzunu gösterdi. Suudi-Amerikan ilişkileri nispeten düşük bir noktada olduğu için bu özellikle önemlidir. BRICS kısa süre önce İran, Suudi Arabistan ve BAE'yi de davet etti. Bölgede yankılanan mesaj şu: Amerika geri çekiliyor olabilir ama Çinliler daha yeni başlıyor.
Askeri iş birliği
Çin ve İran askeri işbirliklerini de artırdı. Her iki ülke 2021 yılında bir askeri iş birliği anlaşması imzaladı ve Umman Körfezi'nde askeri iş birliğinde önemli bir ilerlemeye işaret eden ortak deniz tatbikatları gerçekleştirdi. Çin'in askeri uzmanlığı İran'ın hipersonik füze programında rol oynadı ve bu durum ABD'yi rahatsız etti. Yine de hayalet savaş uçakları gibi gelişmiş ekipmanların satışı mümkün görünmüyor. Çin'in Suudi Arabistan ve BAE ile olan bağları da Çin'in stratejik değerlendirmelerinde önemli bir rol oynayacaktır. Pekin Tahran ile bağlarını derinleştirecektir ancak bunu Suudiler ve Birleşik Arap Emirlikleri ile olan ilişkileri pahasına yapmayacaktır.
Ayrıca Çin, İran-İsrail düşmanlığı gibi Orta Doğu'nun karmaşık çatışmalarına girmemiştir ve Çin'in İran'ın maceracılığına ve vekil orduların silahlandırılmasına destek verdiğini gösteren hiçbir kanıt yoktur. Pekin, Washington'un Orta Doğu'da eli kolu bağlı kalmasını tercih edecektir ve İranlıları siyasi cephede destekleyecektir. Ancak bu himaye İsrail ya da Suudi Arabistan ile bir çatışmaya kadar uzanmayabilir. Büyük bir bölgesel savaş petrol akışını ve böylece ekonomiyi sekteye uğratacaktır.
Potansiyel zorluklar
Fırsatlara rağmen İran ve Çin arasındaki ilişkinin önünde potansiyel zorluklar da var. İran'ın iç siyasetinde rejime karşı düzenli protestolar yaşanıyor. İran'ın karmaşık bir siyasi sistemi var ve hükümet içindeki farklı gruplar arasında sık sık gerilimler yaşanıyor, bu da Çinli yatırımcılar için belirsizlik yaratıyor. Ayrıca İran'daki yolsuzluk ve bürokratik yetersizlikler yabancı şirketlerin iş yapmasını zorlaştırabiliyor. Şimdiye kadar, 2020'de vaat edilen 400 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefi henüz gerçekleşmedi.
Çin-İran ortaklığı, başta ABD olmak üzere diğer küresel güçler arasında endişelere yol açtı. Washington, Çin'in Orta Doğu'da artan etkisi ve İran'a verdiği destekle ilgili endişelerini dile getirdi. İran devrimi ve rehine krizinden bu yana ABD ile İran arasındaki ilişkiler gerginliğini koruyor. İran rejiminin teolojik ve devrimci doğası Batı'da çok az hayran kitlesine sahip. ABD, İran'ın nükleer programını ve Hamas ve Hizbullah gibi vekil grupları desteklemesini kendi çıkarlarına stratejik bir meydan okuma ve müttefiki İsrail'in güvenliği için bir tehlike olarak görüyor. Amerika'nın İran'a uyguladığı yaptırımlar, rejimi destek için Çin'e yönelmeye zorluyor ve Çin'in bölgesel tasarımları konusunda Amerika'nın endişelerini artırıyor. Dolayısıyla Amerikan-İran ilişkilerinin yeniden canlanma ihtimali zayıf kalıyor.
Bu arada, ABD ile Çin arasındaki stratejik rekabet ve Tayvan üzerindeki çatışma gerilimi daha da artırıyor. Sonuç olarak, Pekin'in hesaplarında Çin-Suudi bağları da yer alsa da, Çinliler ve İranlıların ortak bir düşmana karşı ortak bir neden bulacakları aşikârdır. Çin'in desteği, Amerika'nın İranlıları nükleer programlarını durdurmaya ikna etme çabalarını engellemiş ve Amerika'ya karşı stratejik bir denge arayışına girmelerini sağlamıştır. Çin-Amerikan ilişkileri bozulmaya devam ederse, Çin İran ile bir "petrol karşılığı silah" anlaşması yapmayı düşünebilir. Bu silahlar İsrail ya da ABD'yi İran'ın nükleer varlıklarını vurmadan önce iki kez düşünmeye zorlayabilecek ancak Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin güvenliğini tehlikeye atmayacaktır. Son olayların da gösterdiği gibi, İran artık Rusya ve Kuzey Kore ile birlikte Çin kampında yer almaktadır ve bu ortaklık öngörülebilir gelecekte Orta Doğu'nun belirleyici bir özelliği olacaktır.
Ahmed S. Cheema tarafından kaleme alınan ve National Interest'te yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.