Haidar Eid

Haidar Eid

Gazze'de soykırım döneminde ateşkes

Gazze'de soykırım döneminde ateşkes

Gazze'deki biz Filistinliler için acı gerçek şu ki, yalnızız, kuşatılmış durumdayız, kuşatma altındayız ve kardeşimiz olması gerekenler tarafından bile istenmeyen kişiler olarak görülüyoruz. Kırk beş gün süren barbarca katliamlar, aralarında 6.000'den fazla çocuk ve 3.500 kadının da bulunduğu 14.000'den fazla insanın hayatına mâl oldu.

Öldürülen binlerce erkek arasında üniversite öğrencileri, doktorlar, hemşireler, dükkan sahipleri ve aileleri tarafından yiyecek ya da su aramaya gönderilen gençler de bulunmaktadır.

Aralarında 4.000 çocuğun da bulunduğu 7.000'den fazla kişi hala kayıp ve bunların çoğu evlerinin enkazı altında kalarak öldü.

Bombalanan ve çalışamaz hale gelen hastanelerde ve hala çalışan ancak personel ve tıbbi malzeme eksikliği nedeniyle on binlerce yaralıyla baş edemeyen az sayıdaki hastanede daha fazlası ölüyor. Yakında daha da fazlası hastalık, açlık ve kış soğuklarından dolayı hayatını kaybedecek.

İsrail'in kasıtlı olarak sivillerin evlerini hedef alması yüzlerce aileyi nüfus kayıtlarından tamamen sildi. Yaklaşık 1.7 milyon insan yerinden edildi.

Filistinliler 45 gündür, 200 nükleer silaha, yüzlerce F-16 jetine, saldırı helikopterlerine, savaş gemilerine, savaş tanklarına ve zırhlı araçlara ve yüz binlerce asker ve yedek askere sahip olan dünyanın en güçlü dördüncü ordusunun saldırıları karşısında yalnız bırakılmıştır.

Gazze'deki insani trajedi akıl almaz boyutlara ulaşırken, bazı Arap rejimleri ürkek açıklamalar yapmaktan, kınamaktan başka daha fazlasını yapmadı.

Aslında Arap rejimleri 1948'den bu yana Filistinlileri yüzüstü bırakmıştır ve bugüne kadar resmi tutumları korkaklık ve ikiyüzlülüğün bir bileşimidir. İsrail'in Gazze'ye uyguladığı kuşatmayı 17 yıldır sona erdiremediler ve şimdi de İsrail'in soykırımını durdurmakta başarısız oluyorlar.

Gazze'deki bizler, Arap ülkelerinin sokaklarından ve başkentlerinden yükselen ürkek destek ifadelerinin, demokratik bir ortamın yokluğunda nasıl somut bir eyleme dönüşebileceğini merak ediyoruz. Otoriter, oligarşik rejimlerin yönetimi altında yaşayan Arapların bu rejimleri şiddet kullanmadan değiştirip değiştiremeyeceklerini merak ediyoruz.

Gazze'deki soykırım ve Filistin'in geri kalanındaki apartheid rejimi nedeniyle, bazı Arap halklarının Filistin'le gösterdikleri dayanışmanın pratik bir karşılığını göremediğimiz için, demokratik siyasi değişimin olası yollarını bulmaya çalışırken kendimizi tüketiyoruz.

Güney Afrikalı apartheid karşıtı aktivist ve Anglikan piskoposu Desmond Tutu bir keresinde şöyle demişti: "Haksızlık karşısında tarafsız kalırsanız, zalimin tarafını seçmiş olursunuz."

İsrail'in 2009, 2012 ve 2014 yıllarında Gazze'ye yönelik acımasız saldırıları sırasında da ifade ettiğim gibi, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Arap devletleri tarafsız kalmamış; İsrail güçlerinin gerçekleştirdiği vahşet karşısında büyük ölçüde sessiz kalmışlardır. Binlerce kadın ve çocuk cesedi onları harekete geçmeleri gerektiği konusunda ikna edemediği için İsrail'in tarafını tutmuşlardır.

Bu durum Gazze'deki Filistinlilerin önüne iki seçenek koydu: bir damla yiyecek ve su için katillerimize teşekkür ederken onursuzca ölmek; ya da kendimiz ve gelecek nesiller için onurumuz için mücadele etmek. İşgalciye köleliği bir oldubitti olarak gösteren yıllarca süren kendini kandırmanın ardından ikinci seçeneği seçtiğimiz artık çok açık.

Ancak uluslararası toplum direnişimizi bu şekilde tanımak ve on yıllardır süren Filistinlilerin işgal ve apartheid'dan kurtulma mücadelesi bağlamında görmek yerine, bunu iki "eşit" taraf arasındaki bir "çatışmaya" indirgiyor.

Devam eden ateşkes ve uzun vadeli ateşkes girişimi bu tutumu yansıtmaktadır. İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşında iki açık hedefi olduğunu hiçbir şekilde dikkate almıyorlar: Filistinli sivilleri hedef alarak mümkün olan en fazla sayıda Filistinliyi katletmek; ve bu açık hava toplama kampında istikrarı korumak için her türlü direniş olasılığını ortadan kaldırmak.

Görünen o ki, uluslararası toplumun Filistinlilerden istediği şey "ev köleymiş" gibi davranmaları ve beyaz efendilerinin kendilerine verdiği kırıntılar için minnettar olmaları. Kendilerini zar zor hayatta tutmalarına izin verilen yiyecek ve su damlacıklarına şükretmeleri ve yavaş yavaş ölmelerini kabullenmeleri gerekiyor. Ölürlerse de bunun kendi suçları olduğunu kabul etmelidirler.

Ancak Gazze ve ötesindeki Filistinliler buna mecbur kalmayacaktır.

Dolayısıyla, ablukanın derhal kaldırılmasını, Refah sınır kapısının ve diğer tüm sınır kapılarının gıda, yakıt, ilaç ve diğer tüm ihtiyaçların girişine izin verecek şekilde yeniden açılmasını, İsrail işgalini ve apartheid'ı sona erdiren ve Filistinlilerin geri dönüş hakkını destekleyen bir anlaşmayla birlikte sağlamayan hiçbir anlaşma Gazze halkı tarafından kabul edilmeyecektir.

İsrailli "efendiler", onların Batılı müttefikleri ve Arap uşakları için en büyük endişe kaynağı, taleplerimizin çıtasını bu seviyeye yükseltmemiz, çatışmanın çok yönlü yerleşimci-sömürgeci teşebbüs, işgal, apartheid ve etnik temizlik bağlamına oturtulmasını talep etmemiz olacaktır.

7 Ekim Filistin tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıdır. Gazze ve Filistin'in geri kalanı, bu tarihi dönemin gerektirdiği düzeye yükselecek ve daha fazla gecikmeden aşağıdaki tedbirleri alacak bir liderliğin özlemini çekmektedir:

İsrail ile güvenlik koordinasyonunun tamamen sona erdirilmesi,

Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne giderek İsrailli siyasi ve askeri liderler hakkında savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlar nedeniyle dava açmak,

Başta Oslo Anlaşmaları ve ilgili anlaşmalar olmak üzere İsrail ile imzalanan tüm anlaşmaların gözden geçirilmesi,

Kuşatmanın derhal sona erdirilmesi, tüm geçişlerin yeniden açılması ve tam hareket özgürlüğünün yeniden tesis edilmesi ihtiyacını dikkate almayan her türlü girişime karşı net bir tutum beyan edilmesi.

Gazze'nin büyük fedakarlıkları karşısında baskı koşullarının iyileştirilmesinden bahsetmek Filistinli şehitlere ihanettir. "Geçici program" ve Bantustan benzeri devletten uzak radikal çözümleri tartışmaya başlamanın ve net bir slogan benimsemenin zamanı gelmiştir: İşgale son vermek, apartheid'ı sona erdirmek ve yerleşimci-sömürgeciliğine son vermek.

Gazze'de binlerce insanın hayatını kaybetmesi ancak bu şekilde boşa gitmemiş olacaktır.


Al Jazeera için kaleme alınan bu görüş yazısı Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Yazıda yer alan ifadeler Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 1602 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Haidar Eid Arşivi