David Bosco

David Bosco

Avrupa Birliği askeri bir deniz gücü olmak istiyor

Avrupa Birliği askeri bir deniz gücü olmak istiyor

İspanya’nın güneydoğu kıyılarında, Cebelitarık Boğazı ile Portekiz sınırı arasında Rota isimli bir yerleşim yeri vardır. Tarihi boyunca sessiz bir balıkçı köyü olan Rota, 1950’li yıllardan itibaren büyük çapta bir Amerikan askeri varlığını bünyesinde bulunduran bir İspanyol deniz üssüne ev sahipliği yapmaya başladı. Eisenhower başkanlığındaki ABD hükümeti Rota köyünü, açık Atlantik bölgesinin hemen dibinde, kritik öneme sahip boğaza yakın ve Akdeniz’e kolayca ulaşılabilecek bir nokta olduğu için değerli bir “tünek” olarak tanımladı. O günlerde gündemdeki en önemli mesele Soğuk Savaş olduğu için Washington yönetimi, Francisco Franco’nun katı komünist karşıtı diktatörlüğü ile iş birliğine gitme kararını alırken hiç zorlanmadı.

Yaklaşık 70 yıldır faaliyette olan Rota’daki askeri üs, (İspanya’nın modern bir demokrasiye dönüşmesinin getirdiği olumlu havanın da desteği ile) İspanyol-Amerikan askeri iş birliğinin kilometre taşlarından birisi olarak varlığını devam ettirmektedir. İspanyol donanmasına ait gemiler Amerikan muhriplerinin (destroyer) hemen yanında demirlidir. İspanyol ve Amerikan donanmalarında görevli askerler Rota yakınlarındaki diğer köyler ve sahillerde birlikte vakit geçirmektedir. Uzun yıllardır müttefik olan bu iki devletin askerleri üssün nizamiyesinde dahi görev bölümü yapmaktadır; üsse giriş yapacak ziyaretçiler İspanyol ordusu tarafından denetlenirken, çıkış yapanlar Amerikalılar tarafından uğurlanmaktadır.

Rota aslında birçok açıdan bakıldığında Avrupa’nın bugün hala Amerikan ordusunun korumasına ne derece bel bağladığının fiziki bir göstergesidir. Bir dönem dünyanın birçok bölgesine hükmetmiş olan İspanyol donanmasının bugünkü hacmi ve kabiliyetleri geçmişe nazaran mütevazidir. Çoğu Avrupa devletinin donanması gibi İspanyol donanması da genellikle kendisine yakın ve anlaşmazlıklardan uzak noktalarda görev yapmaktadır. Son dönemde Baltık, Karadeniz, Akdeniz ve Güney Çin Denizi bölgelerinde gittikçe yükselen tansiyona rağmen Avrupa, Çin ve Rusya gibi rakiplerine karşı koymak ve uluslararası deniz taşımacılığı hatlarının güvenliğini sağlamak için hala ABD donanmasına bağımlıdır. Rota’daki askeri üssün kendisi ABD güvenlik şemsiyesinin anahtar parçalarından birisi olup bölgede görev yapan, anti-balistik füze sistemleri ile donatılmış dört Amerikan muhribi Avrupa’yı saldırılara karşı korumaktadır.

Yeni yaklaşım

Son yıllarda ise farklı bir Avrupalı yaklaşımının ayak sesleri duyulmaya başlandı ve Rota, ABD’ye olan bağımlılığa gerek kalmadan denizlerdeki güvenlik meselesini çözecek yeni bir girişimin odak merkezi oldu. Avrupa Birliği’nin henüz bir donanması yok fakat üye devletler denizlerde birliğin kendisine has çıkarları olduğunu her geçen gün biraz daha şiddetli şekilde anlamaya başladı ve AB üyeleri bir süre önce denizlerde birlikte çalışma alışkanlığını inşa etmeye başladı.

Rota askeri üssünün İspanyollara ait kısmında bulunan ofis binalarının birisinde Avrupalı deniz unsurlarına komuta eden ve Avrupalılar tarafından yönetilen müşterek bir operasyon merkezi bulunmaktadır. 2008 yılında başlatılan Atalanta Operasyonu, Somali kıyılarındaki korsanlık faaliyetleri ile mücadele etmek için yürürlüğe alınan çok uluslu girişimlerden bir tanesidir. Hayata geçirildiği andan itibaren Dünya Gıda Programı çerçevesinde Somali’ye gönderilen yardımları taşıyan gemilere koruma sağlanması, anahtar görevlerinden bir tanesi olarak tanımlanan Atalanta bu hususta mükemmel bir performans sergiledi. Göreve başladığı tarihten itibaren Atalanta görev gücünün faaliyetleri neticesinde Somali’ye gönderilen 3 milyon ton gıda ve yardım sevkiyatına eşlik edilirken 150’den fazla da korsan tutuklandı.

İspanyol bir amiralin komuta ettiği Atalanta Operasyonu bünyesindeki iki veya üç savaş gemisine ilaveten Cibuti’de konuşlu devriye maksatlı hava aracı da bu faaliyetlere yardım etmektedir. Operasyonun savaş gemileri genellikle Fransa, İtalya ve İspanya donanmaları tarafından tahsis edilirken diğer Avrupalı devletler de bazen iştirak etmektedir. İlk olarak İngiltere’nin Northwood şehrinde yer alan operasyon komuta merkezi, İngilizlerin Avrupa Birliği’nden ayrılma süreci nedeniyle 2019 yılında Rota’ya taşındı. AB üyesi devletlerin çoğu geçmiş dönemlerde şu veya bu şekilde Rota’daki karargahta görev yapmak üzere subaylar gönderirken şu anda merkezde görev yapmakta olan subay ve siviller toplam 16 AB üyesi devletin vatandaşlarıdır. Aralarında Kolombiya ve Güney Kore’nin de bulunduğu bazı AB üyesi olmayan devletler de bu operasyona yardım eli uzattı. Merkez karargahta iletişim dili olarak İngilizce kullanılmaktadır.

Operasyon merkezinde görevli subay ve analistler çoğunlukla Süveyş Kanalı ve Hint Okyanusu güzergahından geçen deniz trafiğinin akışını takip etmektedir. Çok sayıda ekranda seyir halindeki her geminin konumu, hızı ve rotası gerçek zamanlı olarak izlenmekte olup tüm gemilere taşıdıkları kargo ve sahip olduğu güvenlik önlemlerinin derecesine göre bir algoritma tarafından farklı farklı risk seviyeleri anlamına gelen bir renk tayin edilmektedir. Bunlara ilaveten, bölgede konuşlu Çinli unsurlar da dahil olmak üzere diğer savaş gemilerinin konumları da takip edilmektedir.

Üst düzey başarı

Eğer yaşanan korsanlık olaylarını bir başarı parametresi olarak kabul edersek Atalanta Operasyonunun üst düzey derecede başarılı olduğu aşikardır. 2011 yılında 200’den fazla korsanlık vakası kayıtlara geçerken bu saldırıların sayısı son yıllarda bir elin parmaklarını geçmeyecek seviyeye gerilemiştir. NATO bünyesinde bölgede görev yapan korsanlık karşıtı görev gücünün faaliyetleri 2016 yılında sona erdirildi fakat Atalanta Operasyonu hala devam etmekle kalmayıp görev tanımına yeni maddeler eklendi.

Sonuç olarak AB’nin eline sadece korsanlığa değil aynı zamanda Hint Okyanusu’nun belli bölgelerindeki uyuşturucu akışına karşı da elde edilen büyük bir zafer geçti. Atalanta Operasyonu komutası altında görev yapan bir Fransız fırkateyni geçtiğimiz nisan ayında Hint Okyanusunun batı bölgesinde müdahale ettiği bir gemide yaklaşık altı ton haşhaş ele geçirdi. Operasyonun radarına giren bir diğer başlık da kaçak balıkçılık faaliyetleridir. Rota’daki komuta merkezi, yasaları çiğneyen gemilerin kimliklerini belirleyebilmeleri için bölgesel balıkçılık kurumlarına yardım sağlamaktadır. Atalanta gemileri ve subayları geçtiğimiz aylarda başlattıkları deniz diplomasisi girişimi çerçevesinde aralarında Hindistan, Seyşel Adaları, Endonezya ve Madagaskar’ın da bulunduğu birçok noktada faaliyet gösteren ortaklar ile ilişkiler tesis etmiştir.

Sadece Avrupalılardan müteşekkil tek deniz operasyonu Atalanta değildir. AB, Akdeniz’de BM kararlarına aykırı şekilde Libya’ya silah sevkiyatı yapılmasını engellemek amacıyla bir “denizlerde farkındalık programı” da yürütmektedir. Bu faaliyetler çerçevesinde, belirlenen “şüpheli bölgelerde” her daim Avrupalı (bu gemiler genellikle kendi ülkelerinin deniz kuvvetlerinin komutası altında hareket etmektedir) deniz unsurlarının bulunması amacıyla “koordineli deniz varlıklarından” istifade edilmektedir. Şüpheli bölge olarak belirlenen noktalardan bir tanesi de özellikle son yıllarda korsanlık faaliyetlerinin odak noktası haline gelen Gine Körfezi’dir.

Denizlerdeki tüm bu girişimler, AB’nin “ortak bir güvenlik ve savunma politikası” geliştirilmesi hususunda yaptığı geniş çaplı çalışmaların bir parçasıdır. Bu çalışmalar çerçevesinde denizlerde atılan adımlar özellikle son yıllarda iyice göze çarpmaya başladı. AB, 2014 yılında aldığı bir karar ile tarihinin ilk “Deniz Güvenliği Stratejisi” manifestosunu hazırladı. Bu manifestoda AB’nin “tüm küresel deniz ticareti bölgelerinde karşılaşılan güvenlik meselelerini tanımlama ve bu sorunlara cevap bulma hususunda stratejik çıkarları olduğu” vurgulandı. AB geçtiğimiz yıl da Hint-Pasifik bölgesi için bir strateji belgesi hazırladı ve kutuplar için uygulayacağı stratejiyi de güncellediğini açıkladı.  Buna ilaveten deniz güvenliği stratejisi belgelerinin tüm ayrıntılarının elden geçirildiği yeni bir versiyonun yakında ilan edilmesi beklenmektedir.

Bol keseden sallamak başka, su üzerinde belirli bir ateş gücüne sahip tonaja sahip olmak başkadır. 27 üye devletten meydana gelen AB’nin küresel çapta düzenli askeri faaliyetler gerçekleştirmek için yeterli araç gerece sahip olduğu anlaşılmaktadır. Fransa, İtalya, Yunanistan, Portekiz ve İspanya’nın emrindeki donanmalar belirli bir seviyede olup bu ülkelerin tarihi gurur duydukları denizcilik gelenekleri ile doludur. Halihazırda nükleer enerji ile çalışan bir uçak gemisine sahip olan Fransa, yüksek teknolojiye sahip yeni bir uçak gemisi daha inşa etme planlarını kısa süre önce açıkladı. İtalya’nın iki geleneksel uçak gemisi bulunurken İspanya’nın emrinde ise 2010 yılında donanma envanterine girerek Rota’da konuşlanan 1. Juan Carlos isimli çıkarma gemisi vardır. Almanya, Hollanda ve Danimarka gibi diğer Avrupalı devletlerin donanmaları her ne kadar görece daha küçük çaplı olsa da kabiliyetleri yerindedir.

Eldeki bu hammaddelere bakıldığında, AB içindeki geleneksel deniz güçleri, gelecekte Hindistan Okyanusu, kutuplar ve hatta Güney Çin Denizi dahil birçok bölgede Avrupalı görev güçlerinin düzenli biçimde faaliyet gösterme ihtimalini uzak görmemektedir. Atalanta nasıl Hint Okyanusundan geçen çift yönlü ticareti koruyorsa yine AB kimlikli başka bir filo, dünyanın diğer bölgelerinde gelecekte deniz ticareti güvenliği hususunda görev alabilir. Pasifik sathında çok sayıda ada ve adacığı elinde bulunduran Fransa, AB’nin uzak sularda faaliyetlere başlaması hususunun gündemde olmasından bilhassa heyecanlanmaktadır.

Bu “geleceğin” önündeki engellerden birisi Avrupalı donanmaların büyük oranda birbiri ile teknik açıdan uyumlu olmamasıdır. Halihazırda aşılması gereken çok sayıda yavan engeller bulunmakta olup buna ilaveten kritik öneme sahip hususlarda kapasite eksikleri mevcuttur. Avrupalı donanmaların emrinde dünyanın uzak bölgelerinde uzun süreli görev icra etmeye uygun deniz unsuru sayısı çok azdır. Gayet başarılı bir performans ortaya koymasına rağmen Atalanta Operasyonu dahi aslında operasyon hacmi açısından vasat bir proje olup yakın gelecekte bugün olduğundan daha da fazla kısıtlamayla karşıya kalması öngörülmektedir. Somali kıyılarında korsanlık faaliyetlerindeki azalmayı bir bahane olarak kullanan Almanya bu yılın başlarında operasyondan çekildi. Alman donanma sözcüsü konu ile alakalı olarak şu ifadeleri kullandı: “Kayda geçen son saldırı 2019 yılında yaşanırken son başarılı saldırı ise 2017’de gerçekleşti. Görev gücünün amacına ulaşıldı.”

Bu karar göstermektedir ki Berlin yönetimi Atalanta’nın AB kimliğine sahip daha hırslı deniz projelerine geçiş yapılması için bir basamak olarak kullanılması fikrine pek sıcak bakmamaktadır. Üye devletlerden bazıları kendi sınırları içindeki sularda ilgilenilmesi gereken yeterli sayıda sorun olduğunu düşünmektedir. Geçtiğimiz günlerde Kuzey Akım boru hattına yönelik gerçekleştirilen sabotajın ardından Avrupa’nın deniz güvenliği hususundaki kabiliyetlerinin yerel tehditleri dahi bertaraf edip edemeyeceğine dair bazı soru işaretleri zuhur etti. Christian Bueger’a göre “Avrupa’nın, su altındaki bu altyapının gözetlenip korunması ile alakalı halihazırda yürürlükte olan bir politikası bulunmamaktadır.”

Avrupalı bazı donanmalar kendi şahsi faaliyetleri ile uzaklarda görev yapma hususuna ilgi gösterdiklerini ispatlamaktadır. Pasifik Okyanusu’nda düzenli olarak görev yapan savaş gemilerine ilaveten Fransa’nın nükleer denizaltılarından bir tanesinin geçtiğimiz yıl Güney Çin Denizi’ne kaydırılması bu çerçevede değerlendirilebilir. Paris yönetimi bu hamlenin yanı sıra kutup bölgelerindeki varlığını da güçlendirdi. Güney Çin Denizi yakınlarında görev yapan çok sayıdaki Batılı deniz unsurları kadrosuna yakın zaman önce Hollandalı bir fırkateyn de dahil oldu. Hatta Almanya dahi uzun yılların ardından bir ilk olarak bölgeye fırkateyn gönderme kararı aldı.

Fakat bu tür görev güçleri öngörülebilir gelecekte karakter olarak dönemsel olacak ve AB sancağı altında değil müstakil devletlerin kendi komutalarında gerçekleştirilecektir. Gelinen noktada Avrupa’nın gelecekteki güvenliği ve refahının büyük oranda okyanuslara bağlı olduğu artık anlaşılmasına rağmen AB hala bir deniz gücü olmaktan çok uzaktır.


David Bosco tarafından kaleme alınan ve Foreign Policy'de yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 2249 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
David Bosco Arşivi