Belucistan'da hırsızın hiç mi suçu yok?
Fıkralar güncel meselelerde karşılaştığımız absürd yaklaşımları tenkit etme bakımından gayet verimli olabiliyor.
Nasreddin Hoca'ya atfedilen meşhur sözün geçtiği fıkrayı hepimiz biliriz. “Hırsızın hiç mi suçu yok” ifadesi deyim olarak da Türkçede kullanılagelen bir tabir.
Ancak dilimizde bu kadar yerleşmiş olmasına rağmen halen hırsızı değil mağduru suçlama tavrı maalesef yaygın bir tavır olmayı sürdürüyor.
Suriye'de de gördüğümüz bu tavrı yakın zamanda Belucistan'da da görmemiz muhtemel. Öyle ki yüksek olasılıkla, gazete ve dergi köşelerinde arz-ı endam eden zevat, katili değil maktulü suçlamaya, Batı'yı ve ABD'yi işaret etmeye başlayacak.
İran rejiminin katliamları
Her ne kadar tüm dünya sessiz kalmaya devam etse de İran rejimi Belucistan'da Sünni Beluç halkını katletmeye devam ediyor.
Ancak ne insan hakları fedaileri ne de dünyada yaşanan her şiddet olayını kınayan ülkelerin dışişleri bakanlıkları bu konuda aktif bir tavır sergiliyor.
Hatta, sürekli olarak İran rejimini hedef alan, İran'daki seküler göstericileri destekleyen Batılı ülkeler dahi, Belucistan söz konusu olduğunda eleştirilerinin dozunu azalttı. Batılı medyada Belucistan'ı oldukça nadiren görebildik.
Bölgede son olaylardan önce de İran rejimi yaygın bir katliam politikasını sürdürüyordu. Alıkoymalar, gözaltında kaybetmeler ve idamlar gündelik bir hal almıştı. Şüphesiz ki İran rejiminin Belucistan'ı bu kadar sert bir şekilde hedef almasının temelinde bölge halkının Sünni olması yatıyor. Ne geçmişte ne de son olaylarda İran rejimi ülkedeki diğer etnik grupları ve seküler talepleri olan göstericileri Beluçlar kadar şiddetli bir şekilde hedef almadı. 85 milyonluk İran'ın yaklaşık 3 milyonu Belucistan'da yaşamasına rağmen, öldürülen protestocuların yarısından fazlası Beluçlardan oluşuyor. Bu rakamlar şiddetin boyutlarını net bir şekilde gösteriyor.
Hırsızın suçu
Tüm bu vahşete rağmen, yarın Belucistan'da İran rejimine karşı topyekun bir ayaklanma olması ve silahlı muhalefetin taban kazanması halinde malum kesimler hemen suçlamalara başlayacaktır.
Tıpkı Suriye'de kıyam eden Müslümanları Batı destekli olmak ve fitne çıkarmakla suçladıkları gibi, Beluç halkına da benzer ithamlar yönelteceklerdir.
Oysa ki durum gayet açık. Belucistan'da kaos ve karmaşaya yol açan tek şey, İran rejiminin bölgede hedef gözetmeksizin gerçekleştirdiği katliam politikasıdır.
Yarın bölgede bir çatışma çıkması ve İran rejiminin silah zoruyla bölgeden ihraç edilmesi gibi bir durum doğduğunda, bu çatışmanın suçlusu da bölge halkının kanını akıtan İran rejimi olacaktır.
Eğer İran bölgeye karşı ayrımcılık uygulamasa, insanların haklarını gasp etmese, hakkını arayan göstericileri katletmese, tutuklayıp işkence etmese böylesi olaylar yaşanmazdı. Baskıcı, katliamcı ve ayrımcı politikasıyla İran, bölgede yaşanacak olanların da bir numaralı sorumlusu. Bölgede karışıklık çıkmasın isteniyorsa ilk başta İran rejimi insanlara bu şekilde zulmetmeye bir son vermeli.
Hiçbir insan, daha sonra yaşanabilecek gelişmeleri akla getirerek böyle bir katliam ve zulme karşı sessiz kalamaz. Bu insanın fıtratında yoktur. Zulüm tahammül seviyesini aştığında insanların refleks göstermesi normaldir. Bunu en çok, Hz. Hüseyin'in kıyam kıssasını sürekli olarak hatırlatan (hatta istismar eden) İran'ın sempatizanlarının anlayabilmesi gerekir. Fakat hırsıza olan muhabbet, hırsızın suçunu anlamalarını engellemektedir.
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.