İran'ın Suriye'deki faaliyetleri ve stratejisi
İran'ın komşu ülkelerde nüfuz oluşturma projesi, Tahran'ın bölgesel stratejisinin temel bir parçasını oluşturuyor. Bu proje, İran'ın Lübnan, Yemen, Irak, Suriye ve Filistin toprakları da dahil olmak üzere bir dizi Arap devletinde önemli bir nüfuza sahip olduğu bir durum yaratıyor. Ancak her bir vakadaki ayrıntılar yakından incelendiğinde İran'ın "her bölgeye uyan tek bir modele" göre hareket etmediği ortaya çıkıyor. Aksine, İran devlet organları, en önemlisi de Devrim Muhafızları Ordusu (DMO), yöntemlerini her bir durumdaki yerel bağlama göre uyarlayabiliyor.
Bu makalenin konusu olan Suriye örneğinde İran'ın yöntemi, İran'ın yerel kilit müttefikinin diktatör, İran yanlısı bir rejim olan Devlet Başkanı Beşar Esed olduğu bir bağlama uyarlanmıştır. Suriye'de (Irak ve Lübnan'dan farklı olarak) rejim yapısı dışında gerçek anlamda yerleşik bir güç merkezi ve anlamlı bir güce sahip bir parlamento yoktur. Aynı zamanda rejim hem hayatta kalmak için kısmen İran'a bağımlı hem de 1979 İslam Devrimi'nden bu yana İran ile ittifak halinde. Bu bağlam İran'ın Suriye'deki yaklaşımını etkilemektedir. Aşağıda görüleceği üzere bu yaklaşım, rejim bünyesinde ve onunla iş birliği içerisinde çalışmak ve rejime alternatif olabilecek Suriyeli güç merkezleri inşa etmekten kaçınmaktır. Tahran aynı zamanda Suriye topraklarında Suriyeli olmayan vekil milislerin varlığını sürdürmekte ve bunları Suriye resmi makamlarıyla iş birliği içinde olsa da onlardan bağımsız bir komuta yapısı içinde yönetmektedir. Buna ek olarak Tahran, ikincil düzeyde, ülkedeki dini ve kültürel nüfuzunu genişletmeye çalışmaktadır.
Suriyeli silahlı gruplar 7 Ekim'den bu yana saldırı düzenlemedi
İsrail-Lübnan sınırında Hizbullah ile tekrarlanan çatışmalar ve Irak'taki İslami Direniş'in İsrail'e yönelik çok sayıda saldırı girişiminin aksine, İran ve Hizbullah tarafından desteklenen Suriyeli silahlı grupların 7 Ekim'den bu yana ABD ve İsrail'e baskı yapmak için büyük bir eyleme giriştiğini gösteren çok az şey var. Bu tezat, "neden" sorusunu ve İran'ın Suriye'deki hedefleri, operasyon biçimleri ve amaçlarına ilişkin daha geniş bir meseleyi gündeme getirmektedir.
Bu meseleler en iyi şekilde İran ve Hizbullah tarafından desteklenen Suriyeli gruplara genel bir bakış ve değerlendirme ile ele alınabilir. Öncelikle Suriye ordusuna yardımcı silahlı gruplardan oluşan iki ağı, yani Ulusal Savunma Güçleri (NDF) ve Yerel Savunma Güçleri'ni (LDF) inceleyen bu çalışma, İran Devrim Muhafızları ve Lübnanlı vekili Hizbullah'ın bu ağlara sağladığı desteğin ardındaki İran hedeflerini ve amaçlarını araştırıyor. Bunu yaparken, bu çalışma, bu ağlardaki Suriyeli silahlı grupların basit bir listesini sunmayı amaçlamıyor, zira bu ayrıntılarda boğulup büyük resmi kaçırmaya yol açıyor. Bu sebeple bu çalışma daha ziyade daha geniş eğilimleri ve kalıpları ayırt etmek için bu grupları örnek olarak kullanıyor.
Bu eğilim ve örüntülere genel bir bakış, İran'ın "direniş ekseni" şeklinde nüfuz sahibi olduğu tüm ana ülkelerde tek bir İran modeli ve stratejisinden söz edilemeyeceğini ortaya koyacaktır. İran'ın Suriye'yi İsrail'le yeni bir savaş cephesi geliştirmek için bir zemin olmaktan ziyade Hizbullah'a destek veren bir arter olarak tutma hedefi ve Suriye hükümetinin Golan Tepeleri ile güney cephesini sessiz tutma arzusu, İsrail'in İran'ı Suriye'den çıkarmayı gerçekçi bir şekilde umamayacağı anlamına geliyor. Ancak İsrail'in Suriye politikalarının başarısız olduğu sonucuna varılmamalı. Hatta Lübnan sınırındaki çok daha büyük bir sorun olan Hizbullah, Irak'tan gelen saldırılar ve son zamanlarda İran'dan İsrail'e yönelik doğrudan saldırı tehdidi ile karşılaştırıldığında Suriye cephesinden gelen tehditlerin azlığı bir teselli kaynağıdır.
Bu çalışmadaki bilgilerin önemli bir kısmının yazarın NDF ve LDF ağlarıyla bağlantılı kişilerle kendi etkileşiminden kaynaklandığı en baştan vurgulanmalıdır. Açık kaynaklı bilgiler de kullanılmıştır, ancak ana odak noktası NDF ve LDF'ye bağlı kuruluşlar, Suriye hükümeti yanlısı ve "direniş ekseni" yanlısı yayın organlarından gelen bilgilerdir. Muhalefet yanlısı yayın organlarına yalnızca bilgiler doğru bir şekilde kontrol edilip doğrulanabildiğinde başvurulmuştur. Sorun şu ki, İran'ın Suriye'deki varlığı ve faaliyetleri ya da hükümet güçlerinin hareketleri gibi konularda muhalefet yanlısı yayın organlarında yer alan pek çok bilgi en iyi ihtimalle tamamen doğrulanamaz, en kötü ihtimalle ise düpedüz uydurmadır.
NDF: Suriye Besic'i mi?
NDF, Suriye'deki çatışmalarda hükümet tarafında yer alan ve en yaygın olarak bilinen yardımcı güç ağlarından biridir. NDF ilk olarak 2012-2013 yıllarında ortaya çıkmıştır, ancak sıfırdan ortaya çıkmamış, daha ziyade yerel düzeyde örgütlenmiş hükümet yanlısı yardımcı grupların önceden var olan yapılarından ortaya çıkmıştır. Örneğin, Suriye'nin doğusundaki Deyrizor vilayetindeki NDF temsilcisi 2019 yılında yazara, vilayette NDF'nin temelini oluşturan yerel birliklerin askeri istihbarat ("askeri güvenlik" olarak da biliniyor) ile bağlantılı olduğunu söylemişti[1]. Vilayetteki NDF'nin kurucularından biri yazara başlangıçta NDF'ye bağlı küçük bir yerel savaşçı birliğine liderlik ettiğini ifade etmişti. Hama vilayetinin kuzeyindeki Hristiyan kasabası Muharde'deki NDF'nin lideri Simon el-Vekil bu yazara NDF'nin temelinin 2011-2012 döneminde hükümet yanlısı yerel yardımcı örgütlenmenin bilinen bir biçimi olan "halk komiteleri" şeklinde olduğunu söyledi.[2]
NDF resmi olarak bir "genel sekreterlik" tarafından yönetiliyor, çeşitli il ve büyük kasaba "merkezlerinden" ve daha sonra daha yerel "sektörlerden" oluşuyor. [3] O halde resmi olarak NDF'nin ulusal düzeyde bir komuta ve kontrol yapısına sahip olduğu varsayılmaktadır, ancak bu komuta ve kontrolün gerçekte ne kadar etkili olduğu tartışmalıdır. [4] Bugüne kadar NDF resmi olarak Suriye silahlı kuvvetlerinin kayıtlarında yer almadı, yani NDF'ye katılmak ve hizmet etmek Suriye Arap Ordusu'ndaki (SAA) zorunlu ve yedek askerlik hizmetine resmi bir alternatif olarak görülmüyor. NDF daha ziyade sivil gönüllü bir güç olarak kabul ediliyor: Yani NDF'ye bağlı olanların bu bağlılıkları nedeniyle askeri personel olarak kabul edilmemesi anlamında "sivil". Aslında, zorunlu veya yedek hizmet için aranan NDF üyeleri, "statünün düzenlenmesi" olarak bilinen ve esasen geçici bir affa izin veren, ancak NDF'deki hizmeti SAA'daki hizmetle eşitlemeyen bir sürece girmek zorunda kalmıştır. [5]
NDF bazen analizlerde İran'da Devrim Muhafızlarına bağlı paramiliter bir güç olan Besic'e benzetilmektedir. [6] Bu karşılaştırma temel olarak İran ve Hizbullah'ın NDF'nin oluşumunda rol oynadığı gözlemine dayanmaktadır. Örneğin, NDF'nin Süveyda'deki bir temsilcisi yazara İran ve Hizbullah'ın NDF'nin kuruluş aşamasında maddi destek ve danışmanlık sağladığını ve NDF savaşçılarının eğitiminde rol oynadığını söylemiştir. [7] Ancak bu gözlemin ötesinde, NDF'nin sivil gönüllü bir güç olarak kabul edilmesi ve bazı "İslami Direniş" adlı Suriyeli grupların (aşağıda tartışıldığı üzere) hayatlarına NDF içinde başlamış gibi görünmesi, benzetmenin sorgulanabilir olduğunu göstermektedir.
Öncelikle, İranlılar ve Hizbullah'ın zaman içinde NDF'ye verdikleri desteği azalttıklarına ve NDF ile aralarına mesafe koyduklarına dair kanıtlar var. Örneğin, Süveyda'daki NDF temsilcisi 2019 ve 2020'de yazara iki yıldan uzun süredir maaş alamadığından şikayet etti. [8] Benzer bir şekilde, Deyrizor'daki NDF'nin kurucularından biri, Hizbullah'ın başlangıçta maaş ödemeleri yaptığını ancak daha sonra bu ödemelerin durduğunu ve maaş sağlama yükünün vilayetteki NDF liderinin üzerine kaldığını belirtti. [9] Maaşların sağlanmasında NDF il liderinin sorumluluğuna ilişkin bu husus, 2019 yılında Deyrizor'daki NDF temsilcisi tarafından da teyit edilmişti. [10] Ekim 2017'de NDF ile bağlantısı olmayan başka bir silahlı grubun temsilcisi, yazara İranlıların NDF tarafından yapılan "birçok hata" nedeniyle NDF'yi desteklemeyi bıraktığını iddia etti, ancak bu hatalar tam olarak belirtilmedi. [11] Daha sonra "Suriye İslami Direnişi" tarzı (yani İran ve Hizbullah ile ilişkilendirilen türden) oluşumların başlangıçta NDF'nin bir parçası olduğu ve daha sonra ondan ayrıldığı da dikkate değerdir. [12] Bu arada, Muharde ve Sukaylabiye'dekiler (Hıristiyan kasabaları) gibi bazı mevcut NDF üyeleri, Rusya'nın Suriye'deki Hıristiyan azınlıkları koruma imajını desteklemeye istekli olmaları nedeniyle, Suriye'deki Rus varlığıyla olan bağlantılarının reklamını açıkça yapmaktadır. [13]
İran ve Hizbullah'ın görünürde NDF'den uzak durmasına ek olarak, Besic benzetmesi Suriye silahlı kuvvetlerinin de NDF'nin örgütlenmesinde ve liderlik rolünde oynadığı rolü gözden kaçırma riski taşıyor. Örneğin, NDF'nin Şam merkezinin lideri bir zamanlar Bessam Numan adında bir Suriye ordusu albayıydı. [14] Daha sonra Suriye ordusundan tuğgeneral Ali es Safi NDF Şam merkezinin lideri oldu. [15] O halde Suriye ordusunun, bazı subayları NDF ile koordinasyon sağlamak üzere NDF'de görevlendirdiği açıktır. Bazı görüşmeciler de Suriye ordusunun NDF'nin kurulması, silahlandırılması ve eğitilmesindeki rolünü vurguluyor. Nitekim Simon el-Vekil, Muharde'deki NDF'ye silah ve mühimmat sağlayanın Suriye ordusu olduğunu vurgularken [16] Deyrizor'daki NDF'nin kurucularından biri -daha önce de bahsedildiği üzere- NDF'nin eğitiminde Hizbullah'ın üst düzey personelinin yanı sıra Suriye ordusu subaylarının da rolünün altını çizmiş ancak NDF'yi kurma kararının SAA'nın genel komutanlığına dayandığını iddia etmiştir. [17]
Özetle, DMO ve Hizbullah'ın başlangıçta NDF'nin örgütlenmesi ve desteklenmesinde rol oynadığı aşikar olsa da, Besic ile yapılan benzetme hatalı bir şekilde NDF'nin Suriye'de bir şekilde İran ve Hizbullah kontrolünde paralel bir ordu oluşturduğunu düşündürebilir. Belki de ilk kurulduğunda NDF'yi bu şekilde geliştirmek için böyle büyük bir plan vardı, ancak yeni kanıtlar ortaya çıkmadığı sürece bu fikir tamamen spekülatiftir. Bu hipotez doğru olsa bile, bu tür planların uzun zaman önce terk edilmiş olması muhtemel görünüyor. İran ve Hizbullah'ın NDF'ye desteği hala devam ediyorsa, bu daha çok Suriye hükümetinin müttefiklerinin daha geniş insan gücü ve askeri kabiliyetlerini desteklemenin bir parçasıdır.
LDF: Suriye'de İran Devrim Muhafızları ve Hizbullah nüfuz ağı
NDF'nin aksine, LDF kesin olarak İran ve Hizbullah destekli gruplardan oluşan bir ağ olarak görülebilir, tıpkı V Corps'un Rusya destekli gruplardan oluşan bir ağ olması gibi. İran ve Hizbullah'ın LDF'ye katılımı sadece bu ağdaki grupların finanse edilmesi, eğitilmesi ve silahlandırılmasını değil, aynı zamanda DMO ve Hizbullah personelinin belirli birimler veya birimler topluluğu ve genel ağ içinde danışmanlık ve komuta rolleri üstlenmesini ve aynı zamanda özellikle DMO subaylarının yanı sıra bireysel LDF birimleri ve daha geniş komuta yapısı içindeki rollere subay atayabilen Suriye ordusu ile daha geniş bir koordinasyonu da içermektedir. [18] Dolayısıyla, İranlı ya da Hizbullah mensubu komutanlar sahada lider roller üstlenseler bile, LDF aslında Suriye ordusundan tamamen ayrı bir yapı değildir. Bu da savaş sırasında ortaya çıkan birçok hükümet yanlısı milisin Suriye ordusundan göründükleri kadar bağımsız olmadıkları gözlemiyle uyumludur. [19]
Bu bölüm, LDF ile özdeşleşmiş ya da özdeşleştirilen tüm grupları listelemek yerine, LDF'nin ve içindeki çeşitli grupların yetiştirilmesinin ardındaki İran hedeflerini anlamaya çalışacaktır.
Suriye'deki mevcut On İki İmamcı Şii toplulukları korumak, onlardan eleman kazanmak ve etkilemek
Suriye'de, İran hükümeti ve Hizbullah tarafından benimsenen Şiiliğin aynı mezhebi olan On İki İmamcı Şiiler savaştan önce küçük bir azınlıktı ve Şam'daki Seyyide Zeynep türbesi bölgesi dışındaki toplulukların çoğu genellikle izole bölgeler oluşturuyordu, Halep şehrinin kuzeybatısındaki Nubl ve Zehra köyleri, İdlib vilayetindeki Fua ve Keferya köyleri ve Deyrizor vilayetindeki Hatla köyü gibi.
Suriye savaşının hükümet ve muhalif taraflarının doğruları ve yanlışları hakkında ne düşünülürse düşünülsün, İranlılar arasında bu On İki İmamcı Şii topluluklarının tehdit altında olduğuna dair bir algının oluştuğu şüphesizdir. Mayıs 2012'de İran'dan Suriye üzerinden Lübnan'a dönen Lübnanlı Şii hacıların kaçırılması, Haziran 2013'te Hatla'daki Şii sakinlerin katledilmesi, [20] Rakka'daki Veysel Karani türbesinin IŞİD tarafından yıkılması (bu yazar 2018'de bölgeye yaptığı bir gezide türbenin kalıntılarını görmüştür) ve muhaliflerin Nubl ve Zehra'nın yanı sıra Fua ve Keferya'yı kuşatması gibi olaylar bu algıyı güçlendirmiştir. Bu nedenle İran ve Hizbullah'ın bu toplulukların üyelerinden yararlanan LDF birlikleri geliştirmeye çalışması pek de şaşırtıcı değil. Cunud el Mehdi (Nubl ve Zehra halkından devşirilen), Liva el-İmam el-Hucce (Nubl ve Zehra), Kuvvet er-Rıza (doğrudan Hizbullah'a bağlıdır ve çoğunlukla Humus'taki Şiilerden eleman toplamaktadır) [21] ve Kuvvet Şehit Ebu Turab (çoğunlukla Şam bölgesindeki Şiilerden adam toplamaktadır) gibi bazı önemli oluşumlar buna örnek gösterilebilir.[22]
Bu birlikler sadece iktidarda kalmayı ve nihayetinde Suriye topraklarının tamamı üzerindeki kontrolünü yeniden tesis etmeyi amaçlayan Suriye hükümetinin savaş çabalarına destek sağlamak gibi daha geniş bir amaca hizmet etmekle kalmamış, aynı zamanda İran ve Hizbullah'ın kendilerini bölgedeki Şiilerin koruyucusu ve çıkarlarının savunucusu olarak tanıtmalarına ve İran hükümeti ile Hizbullah'ın dini ideolojisinin bu topluluklar arasında yayılmasına da olanak sağlamıştır. Askeri düzeyin ötesinde, bu topluluklara kültürel erişimin kayda değer bir örneği, Hizbullah'ın Nubl'deki İmam el Mehdi İzcileri'nin (Nubl'un Sadık İzcileri olarak da adlandırılır) bir kolunun varlığıdır. [23]
On İki İmamcı Şiiliğinin diğer topluluklara tanıtımı
Halihazırda var olan On İki İmamcı Şii topluluklara ulaşmanın yanı sıra, bazı LDF birimleri ve bunlara katılım, On İki İmamcı Şii olmayanlara davet için ulaşmak adına bir kapı görevi görebilir. Bu tür bir sosyal yardım aslında mantıklıdır ve İran'ın Suriye'yi çoğunluğu On İki İmamcı Şii olan bir ülkeye dönüştürmek için bir komplo kurduğunu varsaymak mecburi değildir. [24] Daha ziyade, İran'ın bir "İslam Cumhuriyeti" olduğu, yönetiminin doğası gereği misyonerlik yapan bir inancı benimsediği ve dolayısıyla başkalarını On İki İmamcı Şiiliğe döndürme fırsatı bulduğunda İran'ın bunu yapmaya çalışacağı bir gerçektir. Buna ek olarak, Suriye'de Şiiliğe geçiş savaştan önce de gerçekleşmekteydi ve dolayısıyla savaş sırasındaki olgu mevcut bir eğilimin devamını temsil etmektedir. LDF ağı içerisinde konuyla ilgili en önemli örnek, savaş sırasında saflarından yüzlerce "şehit" çıkaran ve kökenleri Halep bölgesindeki Bekara aşiretinin On İki İmamcı Şiiliğe geçen üyelerine dayanan Liva el-Bakır ("Bakır Tugayı") [25] örgütüdür. Liva el-Bakır tartışmasız en önemli LDF oluşumlarından biridir ve Ömer el-Hassan'ın 2016-2020 ve 2020-2024 dönemleri için Suriye parlamentosuna seçilmesinde yerel siyasi nüfuz için baskı yapan LDF gruplarından biri olmasıyla dikkat çekmektedir. [26] Liva el-Bakır'ın Deyrizor'daki nüfuzunu da genişlettiği bildirilmektedir. 2018 yılında Deyrizor'un On İki İmamcı Şii azınlığından olan ve silahlı grup Liva el-İmam Zeyn el-Abidin'in liderlerinden biri olan bir petrol mühendisi, yazara İran'ın Deyrizor'u çoğunluğu Şii olan bir bölgeye dönüştürme niyetinde olduğunu söylemiş ve Deyrizor halkının gelenekleri arasında Şiiliğe yakınlık olarak gördüğü şeyleri olumlu bir şekilde vurgulamıştır. [27]
Yine de LDF grubu El-Galibun'un eski bir Suriyeli Şii üyesinin 2017'de yazara açıkladığı gibi, din değiştirmek LDF birimlerine katılanların mutlaka Şiiliğe geçmesi şart değildir, daha ziyade katılanlara dini anlatmak, onlara dini okuma materyalleri sağlamak gibi daha ince bir biçim alabilmektedir. Nitekim bu satırların yazarı, LDF birimlerine katılan ancak açıkça din değiştirmeye karar vermemiş Dürzi ve Hıristiyan topluluklarının üyelerini tanımaktadır. Örneğin, bu yılın başlarında bir Hıristiyan bu yazarla temasa geçerek LDF'de yer alan "şehitlerin" hayatlarını belgeleyen yazıları takdir ettiğini belirtmiştir. Bu yazara 313 Gücü (Mehdi'nin 313 sahabesine atıfta bulunan ve Şiiliği çağrıştıran bir isim) [28] olarak adlandırılan LDF oluşumunda yer aldığını ve şu anda İranlılarla birlikte çalıştığı Deyrizor'da görev yaptığını belirtti. [29] Aslen Golan Tepeleri sınırındaki Dürzi Hadr bölgesinden olan bir başka kişi ise daha önce Seyyide Zeynep bölgesinde kurulan Hizbullah'a bağlı Kuvvet el-Va'ad es-Sadık ("Gerçek Vaat Güçleri") adlı bir grubun üyesiydi. Daha sonra Rusya destekli oluşumlarla çalışmaya başladı. Diğer durumlarda, Hıristiyan kasabaları Sukaylabiye (Phillip Süleyman liderliğinde) ve Muharde'de (Suriye parlamentosunun Baasçı bir üyesi olan Maher Qawerma liderliğinde) kurulanlar gibi, görünürde Şiilik izleri taşımayan LDF oluşumları da kurulmuştur. [30]
İran destekli yeniden inşanın teşviki
Halep Savunucuları Birliği Örneği. LDF aynı zamanda İran destekli yeniden inşa, hizmet ve sosyal yardım çabaları için bir kanal görevi de görebilir. Bu eğilimin en dikkat çekici örneği, Suriye hükümetinin Halep'in doğusunu muhaliflerden geri almasından kısa bir süre sonra, Şubat 2017'de kurulan Halep Savunucuları Birliği'dir (Arapça: Feylak el-Müdafi'in 'an Halab). Birliğin yerel komutanı Albay Ghassan Kaykhi'nin Dampress.net'e yaptığı açıklamaya göre bu birliğin amaçlarından biri Halep'teki "hizmetleri, sosyal ve insani durumu iyileştirmek" için çalışmak ve "vatandaşları" çocuklar için faaliyetler de dahil olmak üzere "hayatı olağan doğasına döndürmek için halk çalışmalarına veya gönüllü çalışmalara" katılmaya teşvik etmek. [31] Yerel Halep hükümeti, Baas Partisi'nin Halep kolu ve Liva el-Bakır gibi diğer LDF oluşumları ve ayrıca eski LDF oluşumu Liva el-Kudüs ile faaliyetlere ve toplantılara katılan bu birlik, [32] başlangıçta DMO'dan El-Hac Muhsin tarafından komuta ediliyordu, ancak 2021'in sonlarında yerini yine DMO'dan El-Hac Sabir Razi'ye bıraktı. [33]
Irak-Suriye kara koridorunun güvence altına alınması
NDF birlikleri Suriye iç savaşının en önemli muharebelerinin birçoğuna katılmış ve halen Halep ve İdlib bölgelerinde Rusya ve Türkiye'nin mutabakatıyla esasen dondurulmuş cephe hatlarında konuşlanmış olsa da, NDF birliklerinin şu anda en önemli güvenlik işlevlerinden biri, kabaca seyrek nüfuslu orta çöl ve bozkırlar olarak tanımlanabilecek, Humus ve Deyrizor vilayetlerindeki Suriye-Irak sınırlarına kadar uzanan daha geniş Badiye bölgesinin güvenliğini sağlamaya çalışmaktır. IŞİD'in halen faaliyet gösterdiği çeşitli bölgeler arasında Suriye hükümeti için en büyük güvenlik zorlukları Badiye bölgesinde yaşanmaktadır, ancak IŞİD'in kendisi de muhtemelen operasyonel güvenlik nedenleriyle bu bölgedeki faaliyetlerini önemli ölçüde eksik bildiriyor gibi görünmektedir. Bu bölgedeki saldırılar, IŞİD tarafından periyodik olarak düzenlenen ve Suriye hükümeti saflarında çok sayıda personelin öldürülmesi ve yaralanmasıyla sonuçlanabilen başarılı pusu ve saldırılarla öne çıkmaktadır. [34] LDF birliklerinin Badiye bölgesini ve sınır bölgelerini güvence altına alma girişimlerine katılımı yeni bir gelişme değil, aksine yıllar öncesine dayanıyor. Örneğin, Qamr Bani Hashim [35] adlı LDF oluşumuyla bağlantılı bir kaynak Mart 2021'de bu yazara birliğin Palmira şehri merkezli Badiye bölgesine katılımından bahsetmiş ve IŞİD saldırılarının devam etmesini operasyon alanının genişliğine bağlamış, ayrıca Amerika'nın IŞİD'e destek vermesine dair bilindik komplo teorisine başvurarak bu desteğin bölgedeki DMO'ya baskı yapmak için bir araç olduğunu iddia etmişti. [36] Daha yakın bir tarihte Lübnan sınırındaki Zabadani kasabasından Sünni bir kişi bu yazara LDF'nin 47. Alayının bir parçası olarak Deyrizor'da görev yaptığını anlattı. [37] Buna ek olarak, LDF'nin Fevc en-Neyrab (Halep merkezli) birimiyle bağlantılı bir kaynak, dört savaşçısının İsriye'de (bir IŞİD saldırısında) öldürüldüğünü doğruladı. [38]
LDF, Hizbullah ve DMO'nun Badiye bölgesine ve Irak'a uzanan sınırlara odaklanmasının amaçlarından birinin Suriye ve Irak arasında güvenli bir kara koridoru oluşturma arzusu olması muhtemeldir. Nitekim Haşdi Şabi içindeki Ketaib Hizbullah ve Ensarullah el-Evfiya gibi İran destekli oluşumlar, Anbar vilayetinin batısında sınırın Irak tarafının güvenliğinin sağlanmasında önemli bir rol oynamaktadır. İranlıların Suriye ve Lübnan'a silah aktarmanın bir yolu olarak bu güvenli kara koridorunda çıkarları olduğunu düşünmek mantıklıdır, ancak bu kara koridoru hava yoluyla silah aktarımından daha önemli değildir. Dahası, LDF ve İranlılar Badiye bölgesinde kayda değer tek güç değil. SAA, NDF ve Rusya destekli güçler de dâhil olmak üzere başka aktörler de mevcut.
LDF personelinin SAA'ya transferi
Savaş boyunca SAA'nın karşılaştığı temel sorunlardan biri zorunlu veya yedek askerlik hizmetinden kaçmak ve bu hizmetten firar etmek olmuştur. Bu sorunların yaygın nedenleri arasında hizmet süresinin uzunluğu ve zor çalışma koşulları yer almaktadır. SAA dışındaki oluşumlar sadece olası ideolojik yakınlıklar nedeniyle değil (örneğin İran ve Hizbullah ile özdeşleşebilecek Suriyeli On İki İmamcı Şiiler), aynı zamanda bir tür istihdam ve maaş şansı ile daha iyi alternatif hizmet koşulları açısından da cazip olabilir. Esed ve Suriye Savunma Bakanlığı, en azından askeri ihtiyaçların daha acil olduğu ve çatışmanın şimdiki gibi donmuş durumda olmadığı bir dönemde, zorunlu ve yedek askerlik hizmeti için aranan ve LDF birliklerine bağlı olan kişilerin LDF birlikleri içinde hizmetini tamamlayabileceği bir düzenlemeye izin vermekle yetindi. Bu durum, Nisan 2017'de sızdırılan ve LDF birliklerine bağlı toplam 88 bin 723 personelin listelendiği belgelerde ortaya çıkmıştır. [39]
Ancak en azından geçen yıldan itibaren, LDF birliklerinde zorunlu ve yedek hizmetin yerine getirilmesine ilişkin yukarıda bahsedilen düzenlemenin artık geçerli olmadığı görülmektedir. Çok sayıda mevcut ve eski LDF personeli bu yazara askerlik hizmeti için aranan çok sayıda LDF personelinin SAA'ya transfer edildiğini teyit etmiştir. [40] Şu anda feshedilmiş olan LDF oluşumlarından el-Galibun'a komuta eden bir kişi bu hamlenin gerekçesini şu şekilde açıklamıştır:
"[Personelin] sayısı fazlaydı ve örgütsel açıdan kullanışlı değildir .Arkadaşların [yani İran destekli güçlerin] yapısal örgütlenmesi üzerinde bir yük oluşturuyordu. Sonuçta sadece zorunlu hizmetten kaçanlar, yükümlülüklerini yerine getirmek üzere transfer edilenlerdi." [41]
Mantıken bu hamle bir anlam ifade ediyor, çünkü zorunlu ya da yedek hizmetin eşdeğerini daha iyi hizmet koşulları sunan İran ve Hizbullah destekli birliklerde yerine getirebilecek bir düzenlemenin yürürlükte kalmasına izin vermek, insanların SAA'da hizmet etmekten kaçınmaları için kalıcı bir teşvik yaratacaktır. El-Galibun'a komuta eden aynı kişinin açıkladığı gibi:
"Zorunlu hizmet personeli Suriye ordusunun sayı bakımından gerçek temelidir. Ordu komutanlığı bu konuyu ihmal edemez."
Zabadani'den olan LDF savaşçısı daha spesifik bir örnek vererek, personelinin çoğunluğunun SAA'ya transfer edildiğini söylediği Hazreti Abbas Tugayı adlı daha büyük bir LDF biriminden bahsetti. Ancak halen Deyrizor'da bulunan LDF personeli için Deyrizor'un bir cephe bölgesi olduğu gerekçesiyle transferlerin uygulanmadığını da sözlerine ekledi. [42]
"Suriye Hizbullahı" meselesi ve ABD ile İsrail'e etkileri
Suriye iç savaşı süresince, yazar da dahil olmak üzere analistler arasında "Suriye Hizbullahı"nın yükselişinden bahsetmek yaygın hale gelmiştir. LDF birimlerinin en azından bazılarının "Suriye Hizbullahı" imajına ve markasına sahip olduğu kesinlikle doğru olsa da, bu terminolojinin kullanılması İran destekli Suriyeli grupların doğası ve İran'ın Suriye'deki daha geniş yaklaşımı hakkında yanıltıcı bir tablo çizebilir ve burada oynanan oyunun İran'ın Lübnan'daki yaklaşımıyla aynı olduğunu düşündürebilir. Aslında, genel düzeyde, Lübnan'daki en büyük silahlı siyasi grup olan, ülke nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturan Lübnan'ın Şii toplumunun siyasi temsilini tekelinde bulunduran ve demokratik bir süreçte seçilen Lübnan hükümetinin oluşumunda öncü bir rol oynayan Hizbullah'ın gerçek bir Suriye muadili yoktur. Benzer şekilde, Irak'ta birden fazla silahlı tugaya sahip olan ve (yine demokratik bir süreçle seçilen) Irak hükümetinde ve giderek Irak ekonomisinde etkili bir rol oynayan İran destekli Haşdi Şabi'nin önde gelen gruplarından bazılarının Suriye'de bir karşılığı yoktur.
Hizbullah ve İran destekli önde gelen Iraklı Şii gruplarla karşılaştırıldığında, LDF grupları küçüktür ve aralarındaki en kayda değer siyasi başarı, tercih edilen bazı yerel adayların Suriye parlamentosuna seçilmesini sağlamak olmuştur. Yine de bu adaylar resmi olarak bağımsız olsalar da Baas Partisi'nin siyasi hakimiyetini kabul etmekte ve ona saygı göstermektedirler. Bu durum, Saddam Irak'ı ve günümüz Kuzey Kore'si gibi diğer tek partili devletlerdeki resmi olarak bağımsız parlamento üyeleri olgusuyla karşılaştırılabilir. Büyük resme bakıldığında, Esed'in Suriye'si kurumsal olarak Baas Partisi'nin hakim olduğu bir devlet olmaya devam etmekte ve Suriye iç savaşının yarattığı zorluklara nihai olarak dayanmaktadır. [43] Her ne kadar LDF birlikleri İran'ın Suriye'deki ekonomik, kültürel ve dini nüfuzunu savaş öncesine kıyasla artırmasına olanak sağlamış olsa da, İran'ın Hizbullah'ın Suriye'deki bir kopyasını yaratarak bu gerçeği değiştirmek istediğine dair bir belirti yok.
Benzer şekilde, İran destekli Suriyeli gruplar paralel bir ordu oluşturma anlamında Lübnan ve Irak'taki "direniş ekseni" gruplarıyla karşılaştırılamaz. Böyle bir projenin önündeki engellerden biri, Suriye'deki sistemin zorunlu askerliği dayatırken Irak ve Lübnan'daki sistemde böyle bir zorunluluğun olmamasıdır. Nihayetinde, 2017'de Suriye yüksek komutanlığı tarafından tanınan geçici serbestliğe rağmen, SAA'daki askeri yükümlülüklerini tamamlamanın uygun bir alternatifi yok. Yakın zamanda LDF personelinin SAA'ya nakledilmesi bu noktayı teyit etmektedir. Buna ek olarak, bir yanda Suriye ile diğer yanda Irak ve Lübnan arasındaki önemli bir fark, son iki yerde hükümet ve parlamentoda İran'a düşman ya da İran'ın etkisini geri püskürtmeye hevesli grupların yer almasıdır. Buna karşılık, Suriye hükümetinin iç işleyişinin opak yapısına rağmen, hükümet veya ordu içinde ülkeyi İran'la yakın ittifaktan uzaklaştırmaya çalışan önemli bir hizip olduğuna dair bir kanıt bulunmuyor. En başta Esed'in kendisi bu ittifaktan son derece memnun görünüyor. Dolayısıyla İran'ın nüfuzunu güvence altına almak için paralel bir askeri yapı oluşturmaya yönelik daha az teşvik var.
Bu gözlem ve analizler, İran'ın Suriye'deki ana hedefinin ne olduğu sorusunu gündeme getirmelidir. On İki İmamcı Şiiliğin yayılması ve ekonomik nüfuzun genişletilmesi gibi daha önce tartışılan hedeflere işaret edilebilir. Fakat Bunlar, Esed liderliğindeki yönetimi süresiz olarak iktidarda tutma ve ideal olarak tüm ülke üzerinde yeniden kontrol sağlamasına yardımcı olma hedefine göre ikincil görünmektedir. Böylece Esed'in Suriye'si, Lübnan'daki Hizbullah'a silah sevkiyatı ve tedariki için bir kanal noktası olarak hareket edecek şekilde, İran'ın bir müttefiki olarak kalmaya devam edecektir. Başka bir deyişle, öncelikli kaygı Suriye'yi İran'ın yönetim sistemini model alan bir İslam Cumhuriyetine ya da çoğunluğu Şiilerden oluşan bir ülkeye dönüştürmek değil, "direniş ekseni"nin geleneksel ve güvenilir bir müttefiki olarak görülen bir hükümeti iktidarda tutarak ülke üzerindeki hakimiyetini istikrara kavuşturmak ve genişletmektir.
Bu analizin sonuçları aslında İsrail ve ABD için biraz rahatlama ve güvence sağlıyor. ABD açısından bakıldığında, LDF personelinin sayısının azalması ve İran destekli Suriyeli grupların Badiye bölgesindeki IŞİD isyanı gibi sorunlarla daha fazla meşgul olduğu gerçeği göz önüne alındığında, bu Suriyeli grupların ABD kuvvetlerine oluşturduğu tehdit tahmin edilebileceği kadar büyük değil. Bunun yerine, Suriye'deki Amerikalılar için çok daha büyük bir tehdidin kaynağı şudur: Irak'ta devlet aygıtına iyi entegre olmuş, önemli siyasi nüfuza sahip, Irak'ta tarihinin en düşük gücüne ulaşmış bir IŞİD ile mücadele eden ve saldırılarını Irak topraklarından başlatarak Suriye'de konuşlu ABD güçlerini vurma kapasitesine sahip, çok iyi yerleşmiş İran destekli gruplardır. Bu bağlamda, 7 Ekim'den bu yana Suriye'deki ABD güçlerine yönelik saldırıların neredeyse tamamının, bu tarihten önce Suriye'deki ABD güçlerini vurmak için kullandıkları yöntemlerin aynısını kullanan Iraklı gruplardan geldiğini gözlemlemek önemlidir.
İsrail için bu analizin temel anlamı, Golan Tepeleri-Suriye sınırının geleceği konusunda karamsarlığa kapılmak zorunda olmadığıdır. Her ne kadar önceki analizlerde İsrail'e karşı yeni bir "Golan Cephesi"nin ortaya çıkabileceğinden söz edilse de, gerçek şu ki Suriye hükümeti, yıllardır süren savaş ve nüfusunun çoğunun yoksulluk sınırının altına düşmesine neden olan ekonomik kriz nedeniyle zaten hırpalanmış olan İsrail ile sınırında topyekun bir savaşın başlamasını istemiyor. Buna ek olarak, İranlıların Suriye'de Lübnan ve Irak'a kıyasla daha savunmasız bir konumda oldukları söylenebilir. Lübnan ve Irak'ta İran destekli köklü ve güçlü gruplar çok sayıda personelle düşman saldırılarına karşı koyabilir ancak Suriye'de bunu yapamaz. Şam'da İran'ın müttefiki bir hükümet olduğu sürece İsrail'in Suriye'deki Devrim Muhafızları varlığını ortadan kaldırmayı gerçekçi bir şekilde umamayacağı kesinlikle doğrudur. Ancak İsrail yine de 7 Ekim'den bu yana birçok kez Suriye'de konuşlu Devrim Muhafızları'nın üst düzey isimlerini Golan Cephesi'nde gerçek sonuçlar doğurmadan vurabilmiştir.
İsrail'in Şam'daki İran konsolosluğunu vurmasının ardından İran nihayet misilleme yapmaya karar verdiğinde, [44] misilleme İran'dan İsrail'e yönelik saldırılar şeklinde gerçekleşti ve bu saldırılara Lübnan cephesinde Hizbullah da destek verdi. İran ve Hizbullah destekli Suriyeli gruplar bu misillemenin bir parçası olarak harekete geçirilmedi. Ayrıca, bazı beklentilerin aksine, İran misilleme saldırılarını Golan Tepeleri'ne odaklamadı. İran'ın doğrudan saldırıları elbette İran'ın İsrail'i Suriye ve diğer yerlerdeki İran hedeflerine daha fazla saldırı düzenlemekten caydırmak için "oyunun kurallarını" değiştirip değiştiremeyeceği sorusunu gündeme getiriyor. Ancak İran'ın Suriye ve Golan Tepeleri'ni İran ve Hizbullah destekli Suriyeli grupları İsrail'e karşı bir ordu olarak kullanarak tam teşekküllü bir savaş cephesine dönüştüreceğini düşünmek için çok az neden var.
Bu değerlendirmelerin hiçbiri rehavete yol açmamalıdır. Ne de olsa 7 Ekim katliamında somutlaşan güvenlik zafiyetine yol açan şey rehavettir. Yine de İran hükümetinin, güçlerinin faaliyet gösterdiği çeşitli Orta Doğu çatışma alanlarında nüfuzunu koruma, pekiştirme ve genişletme konusunda her coğrafyada aynı yaklaşımı göstermediği açık olmalıdır. Aksine, İran'ın strateji ve yöntemleri özel bağlama göre değişecektir. Suriye bağlamının bazı özellikleri, aşırı kötümserliğin haklı olmadığı anlamına geliyor. Genel resme bakıldığında İran'ın Lübnanlı, Iraklı, Filistinli ve Yemenli vekil güçleri ve müttefikleri ABD ve İsrail için Suriyeli muadillerinden çok daha büyük bir sorun teşkil ediyor.
Dipnotlar
[1] Röportaj, Temmuz 2019.
[2] Röportaj, Şubat 2019.
[3] Örneğin, Suriye'nin güneyindeki Süveyda vilayetinde yayın yapan el-Rased ("Gözlemci"), Haziran 2021'de genel sekreterliğin Adham Abu Zaydan'ı Süveyda'daki NDF merkezinin başkanlığından azletme kararı aldığı bir belgeyi sızdırdı.
[4] Nitekim, Adham'ın görevden alınmasıyla ilgili olarak, Abu Zeydan'ın geniş ailesinin (Adham'ın yerine geçen) Raşid Salum ve bir grup destekçisini Mayıs 2021'de Adham'ın ofisine saldırmakla suçladığı ve onu istifaya zorladığı yerel olarak bildirildi. Dolayısıyla, genel sekreterliğin kararı, üzerinde hiçbir kontrolünün olmadığı sahadaki durumu otomatik olarak onaylamaktan ibaret olabilir. Bkz. Shabakat Akhbar al-Suwayda'.Net, 6 Mayıs 2021.
[5] Bkz. örneğin Shabakat Akhbar al-Suwayda', 13 Temmuz 2017.
[6] Bkz. örneğin "TSG Intelbrief: İran'ın Suriye'deki Güçleri," The Soufan Center, 24 Kasım 2015.
[7] Röportaj, Eylül 2018.
[8] Görüşmeler, Ekim 2019 ve Nisan 2020.
[9] Röportaj, Ağustos 2018.
[10] Röportaj, Temmuz 2019.
[11] Röportaj, Ekim 2017.
[12] Liva Ebu'l-Fadl el-Abbas (2013'te öne çıkmış ve sonunda Cumhuriyet Muhafızlarına bağlanmıştır) ve Liva el-Seyyida Rukayye kayda değer örneklerdir.
[13] Örneğin Simon el-Vekil tarafından yazılan yazı, 16 Kasım 2023. El-Vekil bu örnekte sözde "uzlaşma merkezinde" çalışan Ruslar tarafından NDF savaşçılarına yardım dağıtıldığını vurgulamıştır.
[14] Örneğin Saryat Rukn al-Din lil-Maham al-Difa' al-Watani tarafından yazılan yazı, 4 Ağustos 2017.
[15] El-Difa' el-Vatani Markaz Dimashq tarafından yazılan yazı, 27 Haziran 2023.
[16] Röportaj, Şubat 2019.
[17] Röportaj, Ağustos 2018.
[18] Bu karışık tabloya bir örnek vermek gerekirse, bir DMO subayının LDF ağı için genel bir gözetim rolü üstlendiği görülmektedir. LDF birimi Fevc en-Neyrab ile bağlantılı bir kaynağa göre (görüşme, Mart 2024), İsrail'in Şam'daki İran konsolosluğuna düzenlediği saldırıda öldürülen ve DMO'nun Suriye ve Lübnan'daki Kudüs Gücü'nün başı olarak tanımlanan Tümgeneral Muhammed Rıza Zahidi (diğer adıyla El-Hac Ebu Mehdi) LDF'nin genel gözetmeniydi. Daha erken bir aşamada, DMO subayları en azından bazı "bölgesel" LDF sektörlerinin genel komutanlarıydı (en kayda değer örnek "İdlib sektörü" komutanı olan ve 2020'de öldürülen El-Hac Asğar'dır). Buna karşılık, muvazzaf ya da emekli Suriyeli subaylar Suriye ordusu tarafından NDF'nin genel komuta yapısı içindeki rollere atanabilir ya da onaylanabilir. Öne çıkan iki örnek, LDF'de "kurmay başkanı" pozisyonunu işgal eden ve 2018'de bir trafik kazasında ölen tuğgeneral Haythan al-Nayef ve aynı yılın Ocak ayında görevinden alındıktan sonra Ağustos 2023'te Humus'ta "LDF lideri" pozisyonuna geri dönen emekli tuğgeneral Muhammed Kasım al-Zayn. Görünüşe göre geri dönüşü Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın tavsiyesi ve Suriye ordusunun onayı ile gerçekleşmiştir. Bkz. 18 Ağustos 2023 tarihli "Dani Dani" yazısı.
[19] Bunun en iyi örneği, Suriye iç savaşında en önde gelen 'özel' milislerden biri olarak ün kazanan ve 2017'de kalıntıları Rusya destekli Beşinci Tümen'e entegre edilerek feshedilen Sukur es-Sahara'dır ("Çöl Şahinleri"). Milislerin eski bir saha komutanının Nisan 2021'de verdiği bir röportajda açıkladığı gibi, Suriye Savunma Bakanlığı subayları Sukur es-Sahara ile çalışmak ve eğitimi denetlemek üzere görevlendirdi. Savunma Bakanlığı ayrıca Sukur es-Sahara'ya silah da sağladı. Benzer bir dinamik LDF birimleri için de geçerli.
[20] Bkz. örneğin, "Tathir Baldat Hatla bil-Kamil 'Ala Yad Abtal al-Jaysh al-Hur Min Milishiyat al-Shi'a," Hay'at 'Ilam Deyrizor, 12 Haziran 2013. Videoda bir muhalif Hatla'nın "Rafızi Şiilerden temizlenmesiyle" övünüyor. Hatla'nın ele geçirilmesi aynı dönemde, hükümet yanlısı güçler ve müttefikleri tarafından Banyas (Tartus vilayetinde) ve El Kusayr'da (Humus vilayetinde) öldürülen Sünnilerin intikamı olarak da gösterildi.
[21] Kuvvet er Rıza'nın gelişimindeki kilit isimlerden biri, aslen Bekaa Vadisi'ndeki Kafrdan'dan olan ve Haziran 2013'te Humus'taki el Halidiye'de öldürülen Hizbullah komutanı Hamza İbrahim Haydar'dı. Humus'taki ilk önemli çatışmalar sırasında Kuvvet el Rıza'ya liderlik etmiştir. Kısa bir biyografisi için Hamza'nın ölüm yıldönümü olan 29 Haziran 2021'de "Amir Hamud" tarafından yazılan methiye yazısına bakınız.
[22] Adını Hizbullah'ın er-Rıdvan güçlerinde yetkili olarak görev yapan ve ilk oluşumu organize eden Hizbullah komutanı Ali Şebib Mahmud'dan (Ebu Turab) almıştır. Kasım 2013'te Seyyide Zeynep bölgesi yakınlarındaki çatışmalarda öldürüldü. Bilgi için bkz: Aymenn Jawad Al-Tamimi, "Özel Kuvvet: Suriye Hizbullah Birimi," aymennjawad.org, 29 Temmuz 2018.
[23] İzcilerden bir temsilci bu yazara bu alternatif ismin kullanıldığını doğrulamıştır. Görüşme, Ekim 2022.
[24] Muhalefet yanlısı kaynaklar ve bazı dış gözlemciler tarafından İran'ın daha geniş bir demografik değişimin bir parçası olarak Suriye'ye kitlesel olarak yabancı On İki İmamcı Şiileri yerleştirdiği iddia edilmiştir. Bu iddia herhangi bir sağlam kanıtla desteklenmemektedir.
[25] Tugay adını beşinci Şii imam Muhammed el-Bakır'dan almaktadır.
[26] Halep merkezli LDF grubu Liwa Dushka (diğer adıyla Asasina Tugayı, insan gücü Halep bölgesindeki Asasina aşiretine dayanmaktadır) hakkında da benzer bir gözlem yapılabilir. Tugayın komutanı, akrabası Hasan Şahid'in 2020-2024 dönemi için Suriye parlamentosu üyesi olarak görev yaptığı Halid Cedih'dir (Ebu Hasan Duşka).
[27] Görüşme, Mayıs 2018.
[28] Daha önce Liva el-Seyyida Rukayye'ye bağlı olan oluşum, el-Hac Ebu el-Abbas (diğer adıyla Ahmed Halil) tarafından yönetilmektedir.
[29] Görüşme, Ocak 2024. Daha önce 313 Gücü üyesi olan bir başka kişi de bu kişinin 313 Gücü'nün bir parçası olduğunu doğrulamış (konuşma, Nisan 2024) ve 313 Gücü'nün üç Hristiyan üyesi olduğunu söylemiştir. Bu kişi için Hıristiyanların varlığı "direnişin" mezhepçi olmadığının bir örneğiydi.
[30] Bkz. Muharde al-Tabbiya wa al-Ma'arafiya tarafından yazılan yazı, 5 Mayıs 2022.
[31] "al-'aqid Ghassan Kaykhi yashrahu li-Dam Press Ahdaf wa Tatallu'at Faylaq al-Mudafi'in 'an Halab," Dam Press, 21 Ağustos 2017.
[32] Kökenleri Halep bölgesindeki Suriyeli-Filistinlilere dayanan Liva el-Kudüs, başlangıçta LDF'ye bağlıydı ve İran'dan destek alıyordu, ancak daha sonra Rus finansmanı ve eğitimi ile askeri istihbarat ile nominal bağlılığa geçti, ancak Halep'teki Liva el-Kudüs hala İran ile çalışma ilişkisini sürdürüyor. Bir Liva el-Kuds komutanı ile mülakat, Temmuz 2019.
[33] Khalid al-Khatib, "Qa'id Milishiya Iraniya Yumahhid li-Marhala jadida fi Halab...Ma Hiya Abraz Taharrukatihi?", Syria.TV, 7 Aralık 2021. Ayrıca bkz. Liwa al-Quds (al-Junah al-Sayasi) tarafından yazılan yazı, 15 Ocak 2022.
[34] Örneğin 8 Kasım 2023'te hükümet yanlısı birçok sayfada dolaşan bir gönderide IŞİD'in Badiye'deki Suhna bölgesinde Suriye hükümeti mevzilerine düzenlediği bir saldırıda 21 personelin öldüğü belirtiliyordu. Daha yakın bir tarihte, 18 Nisan 2024'te Liva el-Kuds, aynı bölgede üyelerini taşıyan bir otobüse IŞİD tarafından kurulan pusuda 21 savaşçısının öldürüldüğünü duyurdu.
[35] Bu, LDF birlikleri için daha büyük bir "tümen" grubu gibi görünmektedir.
[36] Mülakat, Mart 2021.
[37] Görüşme, Şubat 2024.
[38] Görüşme, Mart 2024.
[39] Genel bakış ve çeviri için bkz. Aymenn Jawad Al-Tamimi, "Administrative Decisions on Local Defence Forces Personnel: Çeviri ve Analiz," aymennjawad.org, 3 Mayıs 2017.
[40] Görüşmeler ve konuşmalar, Mayıs 2023-Şubat 2024.
[41] Mülakat, Şubat 2024.
[42] Görüşme, Şubat 2024.
[43] Benzer bir nokta Carl Yonker ve Christopher Solomon tarafından "The Banality of Authoritarian Control: Syria's Ba'ath Party Marches On," Carnegie Endowment, Şubat 19, 2021.
[44] Bununla bağlantılı olarak, İsrail'in konsolosluğu İran'ın İsrail'e karşı bir tepki vermesini sağlamak için kasıtlı bir provokasyon olarak vurduğu iddiasının makul olmadığı belirtilmelidir. Konsolosluğun İran'ın karşılık vermeyeceği beklentisiyle vurulmuş olması çok daha mantıklıdır çünkü İran daha önce pek çok kez karşılık vermekte başarısız olmuştur ve daha genel olarak İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırıları konusunda çok az hesap verilebilirlik söz konusudur.
Middle East Forum'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.