ABD İsrail sebebiyle bataklığa sürükleniyor
Ortadoğu'daki diplomatların herhangi bir konuda hemfikir olması için çok şey gerekir. Ancak Gazze'deki savaşın son sekiz ayında tek bir kişinin sergilediği davranışlar, böyle bir grup arasında nadir görülen bir fikir birliğine yol açtı: Antony Blinken'a güvenilemez.
ABD Dışişleri Bakanı'nın gerçekleri ters yüz etme gücü en kuşkucu insanları dahi şaşırtacak cinsten. Bu şikayet Doha'dan Amman'a, Kahire'ye, Tel Aviv'e ve Ankara'ya kadar yankılanıyor.
Blinken şu anda seleflerinden James Baker'ın deyimiyle "ölü kedi diplomasisi" yürütüyor. Baker'ın öğrencisi Aaron David Miller, X'te (eski adıyla Twitter) şöyle yazmıştı:
"Amaç bir anlaşmaya varmak değil, anlaşma başarısız olursa ölü kedinin diğerinin kapısında olmasını sağlamaktır."
Şu anda ölü kedi ya da ölmekte olan kedi, Gazze'de ateşkes anlaşmasıdır.
Hamas'ın bu anlaşmayı kabul etmeye İsrail'den daha yakın olduğu tartışmasız. Bunun kanıtları giderek artıyor. Hamas, CIA Direktörü Bill Burns'ün bakışları altında Mısır ve Katar tarafından sunulan ve savaşın kalıcı olarak durmasını sağlayacak bir ateşkes anlaşmasını imzaladı.
İsrail ve ABD bu karardan geri adım attığında Hamas, Başkan Joe Biden'ın İsrail'i "tam ve eksiksiz bir ateşkesi" kabul etmeye çağırdığı konuşmasında ilan ettiği ilkeleri memnuniyetle karşıladı. ABD destekli BM kararına da aynı tepkiyi verdi.
Bu ilkeler açık: İlk rehine değişiminden sonra kalıcı bir ateşkes olmalı, İsrail askerleri tamamen geri çekilmeli, Gazze halkı evlerine dönmekte özgür olmalı, Gazze'nin topraklarında ya da demografisinde bir değişiklik olmamalı ve yeniden inşa çabalarının yanı sıra halk insani yardıma tam erişim hakkına sahip olmalı.
Uzlaşılamayan konu
İsrail ise bu ilkelerin hiçbirine katılmıyor. Sürekli olarak hiçbir ateşkesin Hamas'ın askeri bir güç ve Gazze hükümeti olarak tasfiyesini de içeren savaş hedeflerine ulaşılmasını engellememesi gerektiğini söylüyor. Kara sınır kapılarından geçen yardımları engellemeye devam ediyor ve özellikle savaş sona erdikten sonra kuşatmayı kaldırma niyeti yok.
Daha da önemlisi, esir ve rehine takasının birinci ve ikinci aşamaları arasındaki müzakerelerin başarısız olması halinde ateşkese bağlı kalacağına dair hiçbir taahhütte bulunmadı.
Meselenin özü budur. Geçen Kasım ayındaki ilk esir ve rehine değişiminden bu yana ateşkes anlaşmasını engelleyen tek bir önemli mesele var.
İsrail, Biden'ın konuşmasına ya da BM kararına henüz resmi bir yanıt vermedi. İsrail adına tüm konuşmayı Blinken yapıyor. O halde Blinken'ın son Orta Doğu turunda anlaşmayı henüz kabul etmediği için tüm suçu Hamas'a yüklemesi ne kadar ilginç.
Görüşmeler İsrail'in kalıcı bir ateşkes taahhüdünü kabul etmeyi reddetmesi nedeniyle tıkanmış durumda. Blinken Washington'un tüm baskısını İsrail üzerinde uygulamalı.
Ve yine de Blinken "İsrail teklifi olduğu gibi kabul etti" açıklamasını yaptı. Bu açıklama boşa çıkan bir açıklama oldu. Özellikle de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun anlaşmaya şüpheyle yaklaşan açıklamalarının yanı sıra Ulusal Güvenlik Danışmanı Tzachi Hanegbi'nin Hamas ve Filistin İslami Cihad'ın askeri ve yönetim kabiliyetlerini yok etmenin yedi ay daha alacağını söylediği ifadeler karşısında.
Blinken, "Hamas tek bir kelimeyle cevap verebilirdi: Evet." diyerek gerçeği ters yüz etme çabasında kendini aştı.
Hamas ise resmi yanıtını verdi ve Middle East Eye bu yanıtın bir kopyasını gördü.
Belgede, iddia edildiği gibi küçük olmayan değişiklikler var. Her ne kadar Biden'ın ve BM kararının söyledikleriyle İsrail'in pozisyonundan daha uyumlu olsalar da. Hamas, anlaşmanın 42 günlük ilk aşamasında İsrail güçlerinin çekilmesi gereken bölgeler listesine Philadelphi Koridorunu da dahil etti. Hamas ayrıca İsrail'in serbest bırakacağı tutukluların, aralarında Mervan Bergusi gibi yüksek profilli direniş liderlerinin de bulunduğu Hamas'ın listesine uygun olmasında ısrar ediyor.
İsrail'e kalkan olmak
En önemli değişiklik, birinci aşamadan ikinci aşamaya geçişi ve herhangi bir tarafın bu süreçten tek taraflı olarak çekilip savaşa geri dönüp dönemeyeceği kilit sorusunu ele alan 14. maddenin ifadesinde yapıldı.
14. madde, şiddetin geçici olarak durdurulmasının "bu anlaşmanın 2. aşamasının uygulanmasına yönelik koşullara ilişkin müzakereler devam ettiği sürece" ikinci aşamada da devam edeceğini ve anlaşmanın garantörlerinin "her iki taraf da anlaşmaya varana kadar bu dolaylı müzakerelerin devam etmesini sağlamak için her türlü çabayı göstereceklerini" söylüyordu.
Hamas'ın revize edilmiş versiyonunda ise geçici ateşkesin "sürdürülebilir bir sükunet" ilan edilene kadar devam edeceği, bununla her iki tarafta da askeri faaliyetlerin tamamen durdurulmasının kast edildiği ve müzakerelerin iki taraf esir değişimi konusunda bir anlaşmaya varana kadar devam edeceği belirtiliyor.
Buna ek olarak Hamas artık İsrail'in 17 yıldır Gazze'ye uyguladığı kuşatmayı kaldırmasını ve ateşkes anlaşmasının ilk aşamasında tüm güçlerini geri çekmesini talep ediyor.
Bu kilit değişiklikler Biden'ın konuşmasının ve BM kararının anlamına ve özüne hitap ediyor. Ancak İsrail bunlara amansız bir şekilde karşı çıkıyor çünkü bunlar ilk rehine ve tutuklu grubu serbest bırakıldıktan sonra İsrail'in kalıcı bir ateşkesten geri adım atamayacağı anlamına geliyor.
Bırakın BM'yi, Biden'ın sözlerine bile uymaya niyeti olmayan bir İsrail'i korumanın ABD'nin hedeflerini ilerletmek için hiçbir şey yapmadığını görmek için dahi olmaya gerek yok.
Bunlar açık: Biden'ın yaşlanan, prompter'ını okuyamayan ama yeniden seçilmek isteyen bir başkan olarak kişisel siyasi çıkarı, bu savaşı mümkün olan en kısa sürede durdurmaktır. Bunu, her türlü belirtisini gösterdiği gibi, Lübnan'a ve daha sonra daha geniş bir bölgeye yayılmadan önce yapmakta daha da fazla çıkarı vardır.
Blinken ise tam tersini yapıyor. Washington'un, Netanyahu'nun yarattığı bölgesel bir bataklığa daha da derinlemesine ve daha doğrudan askeri müdahaleyle sürüklenmesini sağlıyor.
Gazze'de devam eden bir savaştan ve Lübnan'da açılan yeni bir cepheden sadece tek bir taraf fayda sağlıyor, o da dindar Siyonist aşırı sağ. Netanyahu bu tarafı terk edemez. Benny Gantz'ın savaş kabinesinden ayrılması, Itamar Ben Gvir'in ayrılmasının yanında siyasi olarak hiçbir şey ifade etmeyecektir. Bu gerçekleştiği anda Netanyahu iktidardaki sağ koalisyonun liderliği için bir rakibi olduğunu anlayacaktır.
Batma hissi
Bu doğrultuda Netanyahu, başarısızlıkla sonuçlanan her müzakere turuna askeri saldırıya geçerek yanıt verdi.
Kahire ve Doha'daki fiyasko sırasında varılan ateşkes anlaşmasını reddetmesinin ardından ve savaş suçları nedeniyle uluslararası tutuklama emrinin kendisine tebliğ edilme ihtimalinin arttığı bir dönemde, Netanyahu'nun yanıtı Refah'a saldırmak oldu.
Burada da İsrail'in ulusal çıkarları ihtiyatlı olmayı gerektiriyordu. Gerçek bir liderin yapması gerektiği gibi stratejik düşünseydi, İsrail'in bu çatışma bittikten sonra da ihtiyaç duyacağını fark edeceği Mısır ordusunun desteğini bir kenara atmakta tereddüt ederdi.
Mısırlı generaller, çölde dolaşan uyuşturucu kaçakçıları ve savaş ağalarına uyguladıkları frenleri serbest bırakarak İsrail'in Sina ile olan 200 kilometrelik son derece geçirgen sınırı boyunca hayatı acı verici hale getirebilir.
Bunun yerine Netanyahu onları aşağıladı ve hakarete hakaret katıp Refah sınırını kapatarak ve Philadelphi Koridoru'nu işgal ederek onları kişisel bir para kaynağından mahrum bıraktı.
Aralarındaki yazılı olmayan anlaşma, böyle bir kapatmanın geçici olacağı yönündeydi. Ancak Netanyahu şimdi bu anlaşmayı da bozdu ve generalleri utanılacak durumda bıraktı. Bu bölgede yapılacak akıllıca bir şey değil.
Benzer şekilde Netanyahu'nun Biden'ın konuşmasına verdiği yanıt, Nuseyrat kampında bir rehine kurtarma operasyonu başlatmak oldu ki bunun iç kamuoyu üzerindeki olumlu etkileri sadece 24 saat sürdü.
Dört rehinenin serbest bırakılması üzerine yaşanan çılgın sevinç -İsrail kanalları Şabat'ta bant yayınını keserek canlı yayına geçti- yerini bu operasyonun toplam maliyeti üzerine düşünmeye bıraktı.
Tekrarlanabilir değildi. Müzakerelerin yerini tutamazdı. İsrail kurtarma operasyonunda bir özel kuvvetler polisini ve Hamas'a inanılacak olursa üç rehineyi daha kaybetti.
Kaos durumu
Ancak daha da şaşırtıcı olan ABD'nin rehinelerin serbest bırakılmasında belirleyici bir rol oynadığını iddia etmesiydi. Filistinli ölü sayısı 270'i geçerken, Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'ın böyle bir felaketle arasına mesafe koyması beklenebilirdi. O ise tam tersini yaptı ve "cüretkar bir operasyon" olarak nitelendirdiği olaydan övgüyle söz etti.
ABD istihbaratının ya da rehine kurtarma ekibinin bu operasyonda nasıl bir rol oynadığı tam olarak bilinmiyor. Ancak İsrail helikopterleri, ABD Donanması'nın Gazze'ye yardım götürmek için inşa ettiği iskeleden birkaç metre ötedeki sahile iniş kalkış yaparken kameralara yakalandı.
ABD'nin Orta Doğu'dan sorumlu askeri komutanlığı CENTCOM, İsrail'in ABD tarafından inşa edilen iskelenin güneyindeki bir bölgeyi iniş alanı olarak kullandığını, ancak "insani yardım iskelesi tesisinin, ekipmanı, personeli ve varlıkları da dahil olmak üzere, rehineleri kurtarma operasyonunda kullanılmadığını" söyledi.
Ancak Middle East Eye'a konuşan ABD'li bir savunma yetkilisi, İsrail'in bir taş atımı uzaklıktaki iskele ile sahili kullanmasının "bunun bir parçası oldukları anlamına geldiğini" söyledi.
Dahası, iskelede bir hava savunma sistemi bulundurduğu için ABD İsrail'in sahilden sızma planından haberdar olmuş da olabilir.
ABD'nin 270'ten fazla Filistinlinin ve muhtemelen bir grup rehinenin daha ölümüne neden olan bir rehine kurtarma operasyonunda iş birliği yapması, ABD'nin rehine kurtarma politikasını tam bir kaos ortamına sokmaktadır.
ABD'nin politikasının amacı İsrail'i, rehinelerin kendilerinin ve ailelerinin sık sık ve yüksek sesle haykırdıkları şu açık gerçeğe ikna etmektir: Rehinelerin tek katili İsrail'in devam eden bombardımanıdır.
ABD ordusunun böylesine ölümcül bir operasyona dahil olması ise tam tersini yapıyor. Obama yönetiminde İsrail-Filistin müzakerelerinden sorumlu eski özel temsilci Frank Lowenstein MEE'ye yaptığı açıklamada "İsrail'in argümanı her zaman rehineleri kurtarmak için ateşkese ihtiyacı olmadığı yönünde olmuştur." dedi. "Kurtarma operasyonu muhtemelen İsrail'in bu konudaki kararlılığını derinleştirecek."
ABD'nin zayıflığı
Bu ABD'nin çıkarlarına uygun değil. Netanyahu, Biden'ın zayıf olduğu ve her geçen ay daha da zayıfladığı sonucuna varırken son derece mantıklı düşünüyor.
Biden İsrail'in saldırısını frenleyemiyor ya da frenlemek istemiyor. Netanyahu'nun Refah'a yönelik saldırısına ağır bombalar vermemekle açıkça tehdit etti. Netanyahu yine de devam etti ve Biden geri adım attı.
Kanal 13 kısa süre önce, askıya alınan sevkiyatın yakın gelecekte İsrail'e ulaşmasını sağlayacak "anlaşmalar" konusunda "önemli ilerleme" kaydedildiğini şöyle bildirdi:
"Washington ve Tel Aviv arasında geliştirilmekte olan mutabakatlar çerçevesinde İsrail, Biden yönetimi tarafından tedarik edilecek bazı bombalarla Refah'taki nüfuslu bölgeler de dahil olmak üzere nüfusun yoğun olduğu bölgelere saldırmayacağına dair Washington'a taahhütte bulunmaya zorlanacak."
Böylece İsrail, Biden'ın vermeyeceğine söz verdiği ağır bombaları alabilir ve Biden'ın devam etmemesi konusunda uyardığı Refah operasyonuna devam edebilir.
Sekiz aydır süren bu savaşın her aşamasında ABD diplomasisi zayıflığını gösterdi ve hem İsrail'in hem de ABD güçlerinin bölgede düştüğü durumun ağır sorumluluğunu taşıyor.
Bu haliyle ve Blinken'in aktif suç ortaklığıyla, İsrail ile Hamas arasındaki uçurum kapatılamayacak olsa da, gerçek şu ki ABD ile İsrail arasındaki uçurum ABD ya da BM ile Hamas arasındaki uçurumdan çok daha büyüktür.
Hem Hamas hem de ABD ve BM Güvenlik Konseyi'nin karar için oy kullanan diğer 13 üyesi acil ve kalıcı bir ateşkes istiyor. İsrail, ne Blinken'ın ne de Biden'ın bunu durduracak siyasi sermayeye sahip olmadığını bildiğinden, bunun gerçekleşmemesini sağlamak konusunda azınlıkta kalıyor.
Yeni bir dip noktası
Gazze'deki savaşı sürdürmek, İsrail ve Hizbullah arasındaki çatışmanın tırmanmaya devam etmesini ve her iki tarafın da birbirlerinin topraklarına daha derinlemesine saldırmasını sağlamak anlamına gelecektir. Kuzey sınırında gerilimi azaltmanın en kesin yöntemi Gazze'de derhal ateşkes sağlamaktır.
Bu acı çatışmanın 76 yılı boyunca, bir İsrail liderliğinin ulaşılması mümkün olmayan savaş hedefleri peşinde bu kadar inatçı olduğu ve bir ABD başkanının bunu durdurmak için bu kadar zayıf ve güçsüz olduğu başka bir zaman düşünemiyorum.
James Baker ya da George Shultz, Blinken gibilerle kıyaslandığında diplomasinin ve kararlılığın devleriydi.
Daha önce Netanyahu ve eski Başkan Donald Trump'ın bir araya gelmesinin durumu tüm zamanların en düşük seviyesine getirdiğini düşünüyordum. Ancak yanıldığım kanıtlandı, daha kötüsü de gelmiş oldu.
Trump'ın başkanlığı döneminde İsrail'in elde ettiği tüm tavizler -Golan Tepeleri, ABD Büyükelçiliğinin Kudüs'e taşınması, Abraham Anlaşmaları- Biden'ın İsrail'e Gazze'ye yönelik savaşını bu vahşetle ve bu kadar uzun süre sürdürmesi için verdiği desteğin yanında önemsiz kalıyor.
Netanyahu ve Demokrat bir başkanın bir araya gelmesinin bu çatışmayı en tehlikeli ve ölümcül noktasına taşıdığı kanıtlandı.
Middle East Eye'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'ine editöryel politikasını yansıtmayabilir.