David Hearst

David Hearst

Arap diktatörler savaşı kazanmış olabilir ancak mücadele henüz bitmedi

Arap diktatörler savaşı kazanmış olabilir ancak mücadele henüz bitmedi

Bu yıl, Arap Baharı için devlet tarafından resmi bir cenazesinin düzenlendiği yıldı. İslamcıların egemen olduğu ya da desteklediği hükümetler ve parlamentolar ile sandıkta iktidara gelen diğerleri Tunus ve Fas'ta devrilmişlerdi.

Ayakta kalan son adamlar da düştü.

Geçen yaz, Tunus Cumhurbaşkanı Kais Said parlamentoyu askıya alıp başbakanını görevden alarak, kendi danışmanlarının "anayasal darbe" dediği bir hareketle, ülkeyi kararnamelerle yöneteceğini açıkladığında, Tunus, on yıl kadar önce kendisinden kaçmaya başladığı aynı otoriter gölgenin altına tekrar girmiş oldu.

Tunus'un İslamcıları, kendilerini parlamentonun kilitli kapılarının dışında dışlanmış ve yalnız, toksik bir siyasi yapı muamelesi görür halde buldular.

Said'in seküler muhaliflerinden çok azı başlangıçta onlar için sokaklara çıkmaya hazırdı. Nahda'nın lideri ve Arap Baharı'nın baş aydını Raşid Gannuşi, kamuoyunun kendi aleyhlerine döndüğünü algılayarak, hareketinin somut ekonomik faydalar sağlayamamadaki payını kabul etti.

Ardından herkes Arap Baharı'nın ölüm ilanını yazarak devreye girdi.

Siyasal İslam'ı şiddet yanlısı radikallerle bir tutmaktan asla vazgeçmeyen Batı, rahat bir nefes aldı. "Arap Baharı İslamcı kışına dönüşmedi mi" diye hatırlattılar kendilerine. Ruslar ise Arap Baharı'nı, eski Yugoslavya, Gürcistan ve Ukrayna'da olduğu gibi CIA tarafından geliştirilen ve imparatorlukları parçalayacak kadar güçlü bir başka "renkli devrim" olarak gördüler.

Çinliler, demokrasinin bu ölümünü, Uygurlara karşı devam eden kendi kampanyaları için bir meşruiyet olarak gördüler. İranlıların Müslüman Kardeşler ile karmaşık bir ilişkisi vardı, ancak İslam Cumhuriyeti'nin İslam'ın tek temsilcisi olduğu iddiasına meydan okuyan Müslüman Kardeşler'i hiçbir zaman hoş karşılamadılar.

Ardından da Arap prensleri bu kervana katıldılar.

Orwellvari bir karışım

Tunus, Arap prenslerinin yıkmayı başardığı son kurban oldu. Afrika’nın kuzeyinde yer alan bu küçük ülkede yaşananlar, genç despotlar kuşağı için öylesine bir zaferdi ki onların yönetim anlayışındaki Makyavelci yaklaşımları babaları ve amcaları ile karşılaştırıldığında, eski kuşak, bu genç prenslerin yanında ana akım gazeteleri okuyan birer devlet memuru mesabesinde kaldı.

Bundan böyle, Arap devletleri için sadece bir model ayakta kalmayı başardı -mutlak bir yönetici, askeri ya da kraliyet kökenli olması pek fark etmez- ve onun yönetim sistemini üzerine inşa ettiği gizli polis, özel kuvvetler ve satın alınan gazetecilerden oluşan bir yapı.

Halkları gerçekten Orwellvari bir zihin kontrolü ve baskı karışımıyla yönetiliyor. Onların ellerinde internet, kitlesel bir gözetleme aracı haline geldi.

Muhalifler, laik ya da İslamcı, hapishanede çürüdü ve birçoğu orada öldü. Kaçamayanlar ise komşuları tarafından ihbar edilmeyi bekleyecektir. Kaderinizi belirlemek için bir tweet yeterli olacaktır. Kaçanlar, fiilen rehine olan ailelerin akıbeti konusunda sürekli endişe duyacaklardır.

Bu yıl, Donald Trump'ın "favori" Mısır diktatörü Abdülfettah el-Sisi'nin - ki Trump ondan bahsederken "harika bir adam, Mısır'ın kontrolünü ele geçirdi" demişti- diktatörlüğüne Joe Biden yönetiminde devam ettiği yıldı.

Biden, İsrail'in geçen Mayıs ayında Gazze'ye yönelik saldırısını sona erdiren diplomaside "böyle kritik bir rol" oynadığı için Sisi ve arabuluculuk ekibine "içten şükranlarını" dile getirdi.

Uluslararası arenada dışlanmaktan çok uzak olan Mısır diktatörü, bölgesel bir rol modeli haline geldi. Tunus'ta Said ve Sudan'da General Abdülfettah el-Burhan pek kıymetli tavsiyeleri için ona başvuruyor.

Said iktidarı ele geçirdiğinde Mısır askeri istihbarat üyeleri Kartaca'daki başkanlık sarayındaydı. Mısır istihbarat şefi Tümgeneral Abbas Kamil de benzer şekilde Burhan'ın Ekim darbesinden günler önce Sudan'daydı. Burhan'a Başbakan Abdullah Hamduk'un "gitmesi gerektiğini" söylediği bildirildi.

Ülkedeki askeri darbelerin baş uygulayıcısı Sisi, şimdi onları ihraç ediyor. Ve Washington hala arkasını kolluyor. Destek konusunda ise Biden artık açık çek olmayacağına söz verdi. Kendi iktidarı esnasında Mısır’a yapılacak birkaç yardım kararına daha imza attı.

Oyun bitti mi?

Peki, 2011'de Arap dünyasını kasıp kavuran devrim için gerçekten oyun bitti mi? Özgürlük ve haysiyetle ilgili tüm bu umutlar ve sarhoş edici rüyalar buhar olup uçup gitti mi? Bu cesur ama sonuçta yenilgiye mahkum olan bir girişim miydi?

Tahrir Meydanı'nın laik ve İslamcı her iki tarafı da, sırayla kendilerine ihanet eden bir orduya güvenerek büyük hatalar yaptı.

En son hata olarak Nahda, Said'in adaylığını destekledi. Hâlbuki geçmişe biraz daha derinlemesine bakabilirlerdi. İhtiyaçları olan her şey orada duruyordu.

Mısır'da deney bir yıl sürdü. Muhammed Mursi görevdeydi ama şimdi anladığımız gibi, hiçbir zaman gerçekten iktidarda olamadı. Tunus'un deneyi, 10 yıl boyunca birbiri ardına tavizler vererek ilerledi, ancak bu sürenin çoğunda Nahda ne iktidar ne de muktedir olabildi. Ancak muhalefet göstermediği hükümetlerin yaptığı hatalardan dolayı suçlandı. Ancak suç için kurbanı suçlama telaşında olan analistler aslında göze batan bir noktayı gözden kaçırdılar.

Müslüman Kardeşler'in ölüp gömülmesinden bağımsız olarak, Arap devletinin kendisi tepetaklak gidiyor ve bence, ölümcül bir düşüş içinde.

Her yerde darbe planlayanlar kendi ülkelerini yönetemezler. Çünkü bunun nasıl yapıldığını bilmezler. DNA'larında yok. Mısır'daki Ocak devriminin üç talebini hatırlayın: "ekmek, özgürlük, sosyal adalet". Bu hususların her biri noktasında Mısır, 2021 yılına gelinmesine rağmen Sisi'nin Mursi'ye karşı 2013'te askeri darbeyi düzenlediği zamana göre daha zayıf bir vaziyette.

Daha zayıf bir Mısır

2010'da GSYİH'deki büyüme yüzde beşin üzerindeydi. 2020'de yüzde 3,6'ydı. 2010 yılında dış borç GSYİH'nın yüzde 15,9'unu oluşturuyordu. 2020'de yüzde 34,1. İç kamu borcu GSYİH'nın yüzde 76,2'sini oluşturdu. 2020'de bu oran yüzde 81,5'e yükseldi. Dış borç 2010'da 33,7 milyar dolardan 2020'de 123,5 milyar dolara çıktı.

Bütün bu rakamlar Mısır Merkez Bankası'nın kendi kayıtlarından alınmıştır. Bu rakamlar Covid-19 ile daha da kötüleşti. Turizmin düşmesi ve ticaret açığının 36.47 milyar dolardan 42.06 milyar dolara yükselmesinden sonra cari hesap açığı Haziran 2021'e kadar olan mali yılda 11.2 milyar dolardan 18,4 milyar dolara yükseldi.

Ekonomi uzmanı ve El Ahram Vakfı'nın eski yönetim kurulu başkanı Memduh El Vali'ye göre, Mısır bir borç dağının altında mücadele ediyor. Dış ve iç kamu borçlarının faizinin geri ödenmesi şimdi bütçenin yüzde 44'ünü oluşturuyor, ki bu da maaşların bütçedeki payının iki katı, sübvansiyonların üç katı ve devlet yatırımlarının dört katına tekabül ediyor.

2009'da Birleşmiş Milletler, ülke nüfusunun yüzde 21,6'sını yoksulluk sınırının altında kaydetti. Dünya Bankası'na göre 2021'de bu oran yüzde 30'a çıkmıştı. Bu, Sisi'nin en az dokuz milyon Mısırlıyı yoksullaştırdığı anlamına geliyor.

Yoksulluğun yaygın olduğu Yukarı Mısır valilikleri gibi bölgelerde, Libya'ya ve ardından İtalya'ya tehlikeli yolculuk için insan kaçakçısı mafyanın zaten var olmasına şaşmamalı.

Kaçanların ebeveyninden birisi "Buradan [Mansura] Salum'a giderler, sonra o kişiler onları dağdan alıp Bingazi'ye götürür. Libya'ya vardıklarında kişi temsilcisini arar, orada 100, 200 civarı kişi gelene kadar bekler, sonra onları bir tekneye bindirip denize gönderir. Başardılar başardılar, yoksa ölürler” diyerek durumu özetliyor.

Kurbanlardan birinin amcası Abdulaziz El Cevheri, sistemin nasıl çalıştığını açıklıyor. Mafya değil çocuklar anne babalarını arayıp para istiyorlar. "Çocuklar anne babalarını ararlar, nerede olduklarını söylerler, arkadaşlarının sınırı geçtiğini söyleyip 25 bin lira isterler. Anne babanın bir eşyası varsa çocuklarına para yollamak için satmak zorunda kalıyorlar."

Akdeniz kıyıları artık düzenli trajedilere sahne oluyor.

Sisi, parasını Süveyş Kanalı'nın veya Rod El Farac asma köprüsünün uzatılması gibi şüpheli ekonomik faydası olan boş altyapı projelerine harcarken -başarılarının tüm dünyanın gündeminde olduğunu iddia eden bir medya kampanyası tarafından tanıtılıyor- ülkedeki en fakir insanlar kelimenin tam anlamıyla ölüm pahasına ülkeden kaçıyor. Üstelik bütün bunlar, Suudi Arabistan, BAE ve Kuveyt tarafından Mısır'ın kasasına ve ordunun ceplerine on milyarlarca dolar akıtıldıktan sonra yaşanıyor.

Kötü yönetim bölgesel. BM Gıda ve Tarım Örgütü, uzun süreli krizler, sosyal huzursuzluk, eşitlik eksikliği, iklim değişikliği, Covid-19'un ekonomik yansımaları gibi çoklu sosyal baskıların bir sonucu olarak 2020'de Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde 69 milyon insanın aç kaldığını hesapladı.

Petrol ve doğal kaynaklarla dolu bir ülke olan Irak'ta, nüfusun yüzde 25'i yoksul ve yüzde 14'ü işsiz. Ama ticareti yapılabilir bir meta üretti - beş milyon yetim, dünyadaki yetim nüfusunun kabaca yüzde beşi.

Ancak Körfez prensleri için hayat eşsiz bir lüks içinde devam etmekte.

Londra'daki bir mahkeme, Dubai hükümdarı Şeyh Muhammed bin Raşid el-Maktum ile eski karısı Prenses Haya arasındaki boşanma anlaşmasına karar verdi, hani şu çilekler için 2 milyon sterlin (2.68 milyon dolar) harcadıklarını duyduğumuz çift. Çocukları 14 yaşındaki Celile ve dokuz yaşındaki Zayed'in her birinin yıllık 13 milyon doların üzerinde nafaka bağlandı ve özel olarak tasarlanmış Boeing 747'nin de dâhil olduğu bir uçak filosu emirlerine verildi. Sadece çocuklar ve anne için 80 personel tahsis edildi.

Bu müstehcen eşitsizlikler, devrimleri ortaya çıkaran etkenlerdir.

Biden ve Avrupa'nın Ortadoğu politikasından geriye kalanlar, DC'de aydınlık bir sabaha uyandıklarında, televizyonlarında Şeyh Muhammed'in başını bir mızrak üzerinde oynarken gördükleri zaman, lükse düşkün Fransız Kraliçesi Marie Antoinette'in fakirlik içindeki halkına yemelerini tavsiye ettiği pasta kadar hızlı bir şekilde parçalanacaktır.

2011'in vahşi yangınına sebep olan odunlar, 10 yıl sonra daha da kuru. 2011 yılında Arap dünyasında şehirlerin sokaklarında patlak veren ilk kitlesel protesto dalgası geride kaldı. Ama korları hâlâ o sokaklarda, milyonların kalplerinde ve hatıralarında yanıyor.

10 yıl önce olanlar, uzun ve zorlu bir mücadelenin sadece ilk bölümüdür. Yeni bölüm mutlaka gelecektir.


David Hearst tarafından kaleme alınan ve Middle East Eye'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 3187 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
David Hearst Arşivi