Marwan Bishara

Marwan Bishara

İsrail'in kendini aldatma savaşı

İsrail'in kendini aldatma savaşı

Üçüncü haftasına giren İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşı şimdiye kadar 5.600'den fazla [27 Ekim itibarıyla ölü sayısı 7000'i geçti-Editör] Filistinlinin ölümüne, binlercesinin yaralanmasına ve bir milyondan fazlasının yerinden edilmesine neden oldu. Bazı çevrelerden gelen ateşkes çağrılarına rağmen, Gazze'nin iki milyon sakininin çektiği acılar sona erecek gibi görünmüyor.

Filistinlilerin insanlık dışı muameleye tabi tutulmasını uzun zamandır benimsemiş olan İsrail toplumu, 7 Ekim'de İsrailli sivillerin Hamas savaşçıları tarafından öldürülmesi nedeniyle öfke ve intikam dürtüsüyle dolup taşıyor.

Bu kör öfke şimdi tek bir adamın narsisizmi ve aşırıcılığı tarafından soykırıma dönüştürülüyor: İki yüzlü, patolojik bir yalancı olan ve iktidarda kalmak için her şeyi yapan Binyamin Netanyahu.

Netanyahu'nun kibri, yolsuzluğu ve vurdumduymazlığı, ülkenin 7 Ekim saldırılarına yol açan siyasi ve askeri başarısızlıklarından sorumludur. Filistin topraklarının işgalini kalıcı hale getirerek ve milyonlarca Filistinliyi Gazze'de bir açık hava hapishanesinde ve Batı Şeria'da ayrıştırılmış "bantustanlarda" tutarak, tarihi Filistin'in tamamını "Büyük İsrail Topraklarına" dönüştürebileceğini düşündü.

7 Ekim'de kibri sonunda onu yakaladı, çünkü kibir aptallığı doğurur. Kibir aşağılanmaya, fiyasko ve maskaralığa dönüştü ya da İsraillilerin Arapça kelimelerle söylediği gibi "feşele" (başarısızlık) "fadiha"ya (skandal) dönüştü.

İsrail ordusunun ve istihbaratının başındakiler saldırıları önlemedeki başarısızlıklarının sorumluluğunu kabul ederken İsraillilerin çoğu ulusal trajedilerinden onu sorumlu tutsa da Netanyahu herhangi bir sorumluluk almaktan kaçındı.

Utanmaz başbakan istifa etmek yerine, net bir stratejisi ya da nihai hedefi olmayan sadist bir savaş yürütmeye devam etti.

Netanyahu'ya bu soykırım saldırısında, faşistlerden oluşan koalisyonu aracılığıyla İsrail yargısının altını oyma planlarından "endişe" duyduklarını ifade eden eski Batılı muhalifleri yardım ve yataklık etti.

Bunların başında, yılın büyük bir bölümünde Netanyahu'yu küçümserken, onu kucaklayan ve hem İsraillilerin hem de Arapların gazabından koruyan ABD Başkanı Joe Biden geliyor.

Biden Amerika'yı Netanyahu'nun Gazze'ye yönelik soykırım savaşına dahil ederek Amerikan silahları, şehir savaşında taktiksel yardım ve diplomatik kozlar sundu. İsrail'i korumak ve İran gibi ülkelerin çatışmaya müdahil olmasını engellemek için Doğu Akdeniz'de iki uçak gemisinin konuşlandırılması emrini dahi verdi.

Aynı şekilde, yılın büyük bir bölümünde Netanyahu'ya soğuk bakan Avrupalı liderler de şimdi onun hükümetine ve Gazze'ye karşı yürüttüğü savaşa desteklerini göstermek için yaygara koparıyorlar. Ateşkes çağrısı yapmayı reddettiler ve İsrail'in artan savaş suçlarını "meşru müdafaa hakkı" olarak meşrulaştırmaya devam ediyorlar.

İsrail'in Batılı yardakçıları uluslararası hukuku yanlış yollara çekmeye bayılıyorlar. İsrail'in gerçekten de meşru müdafaa hakkı vardır, ancak Batılı güçler tarafından uzun süredir desteklenen on yıllardır süren acımasız askeri işgalini savunmak için değil. Daha ziyade İsrail'in ırkçı apartheid sistemi altında yaşayan işgal altındaki ve mağdur Filistin halkı, uluslararası hukuk uyarınca işkencecilerine karşı direnme hakkına sahiptir.

Başarısız bir başbakanın öncülük ettiği ve ahlaki açıdan şüpheli Batılı müttefikleri tarafından desteklenen süregelen soykırım savaşı, bir nefsi müdafaa savaşı değil, daha ziyade bir kendini aldatma savaşıdır. İsrail yanlış bir şekilde kılıçla güvenliğe ulaşabileceğine inanıyor.

Ancak ne zaman daha fazla Filistinlinin öldürülmesi İsrail toplumunun güvenliğini arttırmıştır? Hiçbir zaman olmadı, olmayacak da.

Gazze'ye katı bir abluka uygulayan ve kara işgalinin önünü açmak için bombardımana başlayan İsrail, tehlikeli bölgesel geri tepmelerle karşı karşıya kalacaktır. Bazılarının korktuğu gibi, soykırım güdüsüyle ABD'yi Üçüncü Dünya Savaşı'na dahi sürükleyebilir.

Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırılarını El Kaide'nin 2001'de ABD'ye yönelik saldırılarıyla sansasyonel ve yanlış bir şekilde karşılaştırmak işe yaramayacaktır. ABD'nin dünyaya saldığı "teröre karşı savaş", 11 Eylül saldırılarından çok daha fazla Amerikalının ölümüne ve yüz binlerce çoğunluğu Müslüman kurbana neden oldu. Daha fazla savaşın ve daha fazla askerin son yirmi yıldır durduramadığı bir kaosun tohumlarını ekti.

BM Terörle Mücadele Özel Raportörü Fionnuala Ni Aolain'in İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşına odaklanan son basın toplantısında vurguladığı gibi, "Teröre karşı savaş", savaş suçları, toplu cezalandırma ve diğer uluslararası hukuk ihlallerinin aşırıcılığı azaltmadığını, aksine şiddet döngüsünü körükleyerek devam ettirdiğini kanıtlamaktadır.

İsrail ordusu Gazze'deki Filistinlilere karşı daha fazla savaş suçu işlerken, İsraillilerin sömürgecilik ve işgalin kendilerini nereye getirdiğine iyi bakmaları gerekiyor. İsrail'in Filistinlilere yönelik sürekli baskısı, ırkçılığı ve cinayetleri Filistin'de ve bölgede daha fazla istikrarsızlık, aşırıcılık ve şiddet için gerekli koşulları oluşturmuştur.

Gazze'ye yönelik bu soykırım savaşı ne İsrail toplumuna ne de Batı'da bu savaşa yardım ve yataklık edenlere barış ve huzur getirecektir.


Al Jazeera için kaleme alınan bu görüş yazısı Mepa News okuları için Türkçeleştirilmiştir. Yazarın ifadeleri Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 1451 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Marwan Bishara Arşivi