Sergey Radchenko

Sergey Radchenko

Kremlin'deki darbeler

Kremlin'deki darbeler

Rus tarihindeki güç savaşları Putin’in geleceği hakkında ne gibi ipuçları veriyor?

Rus Başkan Vladimir Putin gerçeklikten koptu. Ukrayna’daki mağlubiyetlerini toparlamak için kısmi seferberlik ilan eden Putin, Rusya’nın nükleer silah kılıcını tekrar etrafa savurarak ne kadar çaresiz bir durumda olduğunu kanıtladı. Ülkesi savaşın devam ettiği her geçen gün dünyanın geri kalanından daha da kopmaya başladı. Ağır yaptırımlara maruz kalan Rus ekonomisi çökmemek için Rus işgaline dair şüpheleri olduğunu açıkça ifade eden Çin’e gittikçe daha da bağımlı hale geldi.

Rusya’nın Kiev’i ele geçirememesi ve son olarak da geçtiğimiz günlerde Harkiv bölgesinden çekilmek zorunda kalması Putin yanlısı yorumcuları dahi başkanın aldığı kararları sorgulamaya yöneltti. Putin’in içine düştüğü bu kötü vaziyet göze alındığında birçok Rus vatandaşının başkanın daha ne kadar koltuğunda kalarak barbarca savaşını devam ettirebileceğini sorgulamaya başlaması şaşırtıcı değildir. Birkaç milletvekilinin cesurca Putin’in istifasını talep etmesi aslında birçok üst düzey Rus siyasetçinin kendi aralarında gizlice konuştuklarının kamuoyuna yansımasıydı. Görünen o ki Kremlin’in puslu koridorlarında nihayetinde birilerinin ‘Putin artık gitmeli’ demesine az kaldı.

Fakat Putin’in yardımları kendisini görevden almaya karar verse dahi bunu gerçekleştirmek kolay olmayacaktır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından gelen dönemde Kremlin’de başarılı veya başarısız hiçbir darbe girişimi yaşanmadı. Hatta bilindiği kadarıyla ciddi bir komplo planı dahi yapılmadı. Eski Rus Başkan Boris Yeltsin’in 93 yılında eski Sovyet yönetimi artıkları ile girdiği ve Rus tanklarının meclis binasına ateş açmasıyla sona eren hadise ülkede darbeye sayılabilecek en ciddi son vakaydı. Fakat bu bile teknik olarak bir darbe sayılmaz zira yaşananlar sadece sivil bir kurumun başı ile meclis organı arasında cereyan (son derece göz önünde) bir mücadeleydi.

Yeltsin dönemi Rusya’sı, belirli bir düzeyde meşru rekabete yol verdiği için her şeye rağmen görece daha açık ve demokratik olarak tanımlanabilir. Putin’in kendini eleştirenlere uyguladığı baskıyı arttırdığı ve Rusya’yı her zamankinden daha katıksız bir otoriter rejime doğru sürüklediği bu dönemde, Sovyetler Birliği’nin tarihi günümüzle daha paralel bir karşılaştırma fırsatı sunmakta ve bizlere olası bir darbenin başarıya ulaşıp ulaşamayacağına dair daha iyi ipuçları vermektedir. Sovyetler Birliği’nin tarihi de aslına bakılırsa darbe hususunda modern Rus devletinin tarihi kadar ıssız sayılır ancak bunun bazı istisnaları mevcuttur.

Mesela, yüksek mevkilerdeki devlet görevlileri bir araya gelerek Nikita Kurusçev’i başarılı bir operasyonla derdest etti. Devletin zirvesinde açık bir zafiyet gözlemlendiğinde bazılarının duruma müdahale ederek gücü ele geçirdiği dönemler de oldu. Bu devlet yetkilileri genellikle belli bir ideoloji veya siyasi prensipler doğrultusunda değil safi hırs ile hareket eden insanlardı. Başarının anahtarı büyük ölçüde zamanlama ve güç idi yani halihazırdaki lider zafiyet gösterdiği anda hızlıca ve amansızca hareket edilmesi gerekliydi.

Putin’in etrafı incelenecek olursa kendisinin koltuğuna göz dikme potansiyeli olan birçok isim karşınıza çıkacaktır. Başkanın kendisine yakın psikopat dostları, kriz yöneticileri ve olası veliahtları çok renkli kişiliklerdir. Bu insanların hepsi Putin’e sorgusuz sadakat gösterdikleri için bulundukları mevkilere geldiler ancak etrafta ihanet kol gezmeye başladığında sadakat birden göreceli bir hal alır. Gelinen noktada bu insanların hiçbirisi Putin’e tam olarak güvenemediği gibi birbirlerine de şüpheyle yaklaşmak zorundadır. Bir darbe neticesinde göreve gelmeleri halinde ise başta Ukrayna’daki başarısızlıklar meselesi olmak üzere Putin ile aralarına olabildiğince fazla mesafe koymak isteyeceklerdir. Putin’in bu şahsi kadrosu içinden birisi Putin öldükten sonra gücü ele geçirse dahi Rusya’nın rotasını emperyalizm olarak belirlememeyi seçebilir.

Yoldaşlar ve rakipler

Sovyetler Birliği’nde pek darbe yaşanmadı. Mesela, en üst düzey Komünist Parti liderlerini dahi harcayan diktatör Joseph Stalin’in kanlı dönemini ele alalım. 1934 yılındaki Parti Kongresinde seçilerek Sovyetler Birliği Merkez Komitesi’nde göreve başlayan 139 isimden 98’i ilerleyen yıllarda Stalin’in emri ile tutuklanarak infaz edildi. Acımasız ve paranoyak bu otokrat en yakın dostlarını dahi hedef alarak onları insanların gözü önünde aşağıladı veya birbirine kırdırdı. Kendisinden sonra başa gelen Kurusçev dahi o günleri hep midesi bulanarak hatırlamış ve “Stalin donunu indirip önümüzde hacet giderse sonra da bize dönüp bu yaptığım vatanın çıkarları içindir diyeceği günleri bile göreceğimizi düşünürdük” demiştir. Böyle bir şey gerçekten yaşansaydı emin olun herkes istifini bozmadan sadece izlerdi.

Geri dönüp bakıldığında üst düzey Sovyet parti liderlerinin bu kana susamış diktatöre o kadar sene tahammül etmiş olmasını insanın aklı almıyor ama sonuç olarak yine de ses çıkarmadan buna katlandılar. Bunun meşru sebeplerinden bir tanesi belki de Stalin’in bir savaş dönemi lideri ve devrimci olarak başardıklarının takdir ediliyor olmasıydı. Bu bazı insanların umurunda olmasa bile can güvenliğinden korktukları ise kesindi. Stalin’in hüküm sürmesine izin vermek tehlikeliydi ancak bir darbe planlamaya yeltenmek dahi daha riskliydi zira başarısız olmaları halinde ölüm kaçınılmazdı.

Stalin ölünce devlet içinde bir güç mücadelesi başladı ve bu mücadele diktatörün en yakınındaki isimler için pek hayırlı sonuçlar doğurmadı. Mücadelenin ilk kurbanı devlet ricalinin korktuğu ve bir o kadar da nefret ettiği Stalin’in yardakçısı ve İçişleri Bakanı Lavrenty Beria oldu. Hatırı sayılar seviyede izleme ve toplum kontrol kapasitesine sahip ve gaddarlıkları ile meşhur güvenlik kurumları Beria’nın kontrolündeydi ve kendisi bu kurumlar sayesinde diğer birçok siyasi lider hakkında suç delilleri dahil olmak üzere büyük miktarda koz elde etmişti. Fakat Beria ne parti içinde ne de sokakta herhangi bir otorite sahibi olmadığı için süratle harekete geçen diğer liderler kendisini alaşağı etmeyi başardı.

Beria’nın görevden alınması süreci o kadar kaotik ve gizliydi ki bugün hadise ile alakalı çoğu belge üzerindeki yasak kalkmış olmasına rağmen hala tam olarak neler yaşandığı bilinmemektedir. Kurusçev ve Başbakan Georgy Malenkov’un bu süreçte anahtar roller oynadığı ise kesindir. Bu iki isim parti yönetiminin diğer liderlerine gizlice yaklaşarak Beria’ya karşı harekete geçilmesi halinde ne yapacaklarını sormayı göze almış daha sonra da Mareşal Georgy Zhukov dahil kendilerine destek veren askeri yetkilileri gizlice Kremlin’e sokmayı başarmıştır.

Bir komite toplantısı sırasında söz alan Kurusçev, Beria’nın yaptıklarını (günahlarını) anlatmaya başlayarak sinyal verdikten sonra Malenkov masadaki gizli bir düğmeye basarak askerleri çağırmış ve şaşkına dönen Beria’yı tutuklatmıştır. Hızlıca kurulan bir kanguru mahkemesinde yargılanan ve Stalin döneminde işlenen vahşi suçlarda parmağı olan diğer liderleri ifşa etmesinden korkulduğu için kendisini savunmasına izin verilmeyen Beria, suçlu bulundu ve daha sonra da infaz edildi.

Kurusçev ilerleyen yıllarda Malenkov’u büyük ölçüde denklemin dışına itti. Stalin’in ölümünden sonra Malenkov’a nazaran daha alt siyasi düzeyde bir isim olan Kurusçev’in Malenkov’a galebe çalmasını kimse tahmin etmemişti. Fakat elinde kararlı davranarak hamle yapma fırsatı olan Kurusçev bu şansı zayi etmedi hatta ve hatta şansını biraz fazla zorladığı için neredeyse daha yolun başındayken uçurumdan yuvarlanmanın eşiğine geldi. 1957 yılının haziran ayında gerçekleştirilen bir parti toplantısı sırasında Kurusçev’in diktatörlük eğilimleri gösterdiği gerekçesiyle rahatsızlıklarını dile getiren bir grup üst düzey yetkili kendisini koltuğundan indirmeye teşebbüs etti. Toplantı sırasında yapılan oylamada Kurusçev lehine dört oy çıkarken aleyhte oy kullananların sayısı yedi idi.

Neredeyse iktidarı kaybetmek üzere olan Kurusçev, o dönem Savunma Bakanlığı görevini yürüten Zhukov ile KGB Şefi İvan Serov’u bir şekilde kendi safına çekmeyi başardı. Bu ekip daha sonra Merkez Komitedeki destekçilerini harekete geçirerek daha önce alınan Kurusçev’i görevden azletme kararını yeni bir oylama ile veto etti. Kurusçev, bu badireden sadece birkaç ay sonra iktidarını borçlu olduğu Zhukov’u görevden alarak gördüğü iyiliğin bedelini ödedi(!).

Kurusçev 1964 yılının ekim ayında tertip edilen saray darbesiyle görevden azledildiği güne kadar yedi yıl daha iktidarda kaldı. Sonu gelmeyen bürokratik yeniden yapılandırma süreçleri, altında çalışanları insan içinde rezil etme huyu, hiçbir işe yaramayan ‘mucizevi şifa’ gibi gördüğü mali hamleleri ve en çok da katlanılması imkânsız surette sürekli kendini övmesi nedeniyle hem parti hem de devlet kadrolarında birçok düşman edinen Kurusçev’in ipini çeken ihtilalin lideri, gözdesi Leonid Brezhnev oldu.

Brezhnev, Kurusçev’in gözdelerinden bir diğeri olan ve geçmişte KBG liderliği görevini yürüten Alexander Shelepin ve o dönemki KGB lideri Vladimir Semichastny ile yakından çalıştı. Bu ekip Krusçev’in yokluğunu fırsata çevirdi. Darbeden hiçbir şekilde şüphelenmeyen Kurusçev, Abhazya’da tatil yaptığı sırada acilen Moskova’ya gelmesi gerektiğini ileten bir telefon aldı. Moskova’ya indikten sonra suçları yüzüne okunan Kurusçev’den istifa etmeye zorlandı. İhtilalciler bu sefer üst düzey kadroların tamamını hizada tuttu. Hızlı bir şekilde toplanan parti komitesi Kurusçev’in “sağlık sorunları nedeniyle” emekliye ayrılmasını onayladı. İlk başta kendisi ile anlaşılması mümkün bir profil sergileyen Brezhnev ilerleyen aylarda başta Shelepin olmak üzere tüm potansiyel rakiplerini saf dışı bırakarak iktidarını sağlamlaştırdı.

Safi hırs

Zikredilen bu güç mücadelelerinin en belirgin ortak özelliği darbeyi yapanlar ile kurbanları arasında politika hususunda ufak farklılığın dahi olmamasıydı. Bazı araştırmacıların Beria’nın Kurusçev’den dağlar kadar farklı bir dış politika izlediği veya Kuruşçev ile Malenkov’un ‘Stalin’den arınma’ sürecinin nasıl işleyeceği hususunda derin fikir ayrılıkları olduğu tezlerinin neredeyse hepsi çürütüldü. Kurusçev’i alaşağı edenler, kendisine hoşnut olmadıkları noktaları açıklarken Küba füze krizi sırasında aldığı gereksiz riskler ile Çin ile Rusya’nın arasının bozulmasına neden olan söylemlerinden dem vursa da üst düzey Sovyet yetkilileri, dış politikanın sadece en tepedeki liderin kararlar almak için gerekli tecrübe ve ferasete sahip olduğu inançlarını hiçbir vakit değiştirmedi. Fakat bu inanç iç politika hususunda geri plandaydı. Daha temele inecek olursak, saray ihtilalleri aslında büyük oranda güç koridorlarında kurulan şahsi ilişkiler yani safi hırs ve rakiplerin arkadan bıçaklanması esasları üzerine inşa edilir.

Rusya’daki darbeler hususunda dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da bu ihtilaller sırasında üst rütbeli askerler veya güvenlik kurumlarının gücü kendileri için ele geçirmekte başarısız olmasıdır. Her iki ihtilal vakasında da hem ordu hem de güvenlik kurumlarının desteği siyasi liderlerin gücü ele geçirmesinde hayati rol oynamasına rağmen ne Zhukov ne Shelepin ne de Semichastnyi uğraştıklarının karşılığını alamamıştır. Beria’nın alaşağı edilmesinin gelen süreçte üst düzey Komünist parti yetkilileri hiçbir zaman ne ordu ne de KGB’nin kontrollerinden en ufak şekilde çıkmasına izin vermemiştir. Sovyetler Birliği bu sebeple hiçbir zaman askeri bir cuntaya dönüşmemiştir. Rus ordusu ve KGB nihayet gücü ele geçirmek için harekete geçtiklerinde ise 91’deki vakada olduğu gibi girdikleri işin altından kalkacak kapasiteleri olmadığı anlaşıldı ve kısa süre içinde bertaraf edildiler.

Değinilmesi gereken son nokta ise bu güç mücadeleleri yaşanırken herhangi bir aşamada yabancıların sürece dahil olmadığı anlaşılmaktadır. Beria’yı tutuklayanlar kendisini “Batılı bir ajan” olmakla suçladılar fakat bu, Komünist hislerden faydalanmak için ortaya atılan saçma bir iftiraydı. Kurusçev, 57’deki kriz sırasında kendisini destekleyen Çin’e müteşekkir olduğunu yaptıklarıyla gösterdi (meşhur Çinli tarihçi Shen Zhihua’a göre Rusya tarafından Çin’e atom bombası tedarik edilmesi Kurusçev’in bir teşekkür etme şekliydi - Zhihua bu görüşünden ilerleyen yıllarda geri adım atmıştır) fakat aslında Çin’in desteği Kurusçev yakayı kurtardıktan sonra gelmişti yani Pekin yönetimi Kremlin’deki komploların parçası değildi ve zaten olamazdı. Kurusçev 64’te iktidardan indirildiğinde ise Çin bu gelişmeyi o dönemde Rusya’nın izlediği Pekin karşıtı politikalar nedeniyle memnuniyetle karşıladı ancak darbe sürecine herhangi bir şekilde katılmadı. Zaten Kurusçev’den sonra gücü ele geçiren Brezhnev de Kurusçev’in Çin politikalarına büyük oranda aynen devam etti.

91’deki darbe girişimi sırasında ise Çinliler ile Amerikalılar farklı tarafları destekledi. Ordu yönetimi muazzam şekilde işleri berbat etmeden hemen önce o dönemki ABD Başkanı George H. W. Bush tarafından pasif şekilde destek gördü (tabi bu durum meclisin ateş alınmasının ardından değişti). Çin yönetimi ise ilk anlarda ordudan yana açıklamalar yapmasına rağmen kısa süre içinde Yeltsin ile olan ilişkilerini darbe henüz sonuca ulaşmamışken düzeltti ve ilerleyen dönemde de Rusya’nın başına geçen radikal demokrat lider ile yakından çalıştı.

Koltuk adayları

Kremlin’deki iç kavgaların tüm detaylarını, yaşanan ihanetleri ve yeni gelişmeleri takip etmek oldukça zor bir iştir. Zirvedeki siyasi ittifaklar genelde hızlı bir şekilde değişebilen niteliktedir. Güç mücadelelerinin sonucu büyük oranda başarı algısına bağlı olduğu için süreci yaşayan çoğu aktör durum belli olana kadar hamle yapmaz. Bazen komplolar konuşulup hazırlansa da uygulanma fırsatı olmayabilir. Bir lider tüm başarısızlıklarına ve kötü idareye rağmen tüm hayatı boyunca görevde kalıp doğal nedenlerle ölebilir.

Putin’in bu son senaryoyu tercih ettiğine dair herhangi bir şüphe yoktur. Fakat bazı uzmanlar, 2020’nin mart ayında onaylanan eski başkanların dokunulmazlığının kaldırılmasını son derece zorlaştıran yasa tasarısının Putin’in emekli olması için tasarlandığını savunmasa da bu olasılık artık büyük oranda ortadan kalkmıştır. Kazakistan Başkanı Nursultan Nazarbayev’in 2019 yılında görevi bıraktıktan yıllar sonra gündeme gelen skandallar ve toplu protesto gösterileri, kendi elleriyle tertip ettikleri geçiş süreçlerinin dahi planladıkları gibi gitmeyebileceği hususunda dünyadaki diğer otokratlara altın niteliğinde bir dersti.

Putin büyük ihtimalle koltuğunda oturmaya devam etmeye karar verdi. Ancak yozlaşma ve rezalet ile dolu iktidarının 23. yıl dönümü yaklaşan ve kendisi de artık 70 yaşına gelen Putin’in yerine gelmesi muhtemel adaylar büyük ihtimalle şimdiden rakiplerini yakından takip etmeye ve olası taht kavgası senaryolarına çalışmaya başladı. Safkan bir Rus bürokrat olan Savunma Bakanı Sergey Şoygu gelinen noktada askeri başarısızlıklarla dolu sabıkası yüzünden büyük ihtimalle Putin’in olası haleflerinden birisi olma şansını kaybetmesine rağmen kendisinin desteğini alan aday Rusya’da gücü ele geçirme hususunda büyük bir avantaj elde edecektir. Bazı çevreler tarafından Putin veliahtlarından bir tanesi olarak görülen Güvenlik Konseyi’nin başı Nikolay Patrushev de büyük ihtimal başa gelemeyecektir zira kendisi Putin’den de yaşlıdır.

Gündemde kalmak için sürekli soykırım söylemlerine başvurmasıyla tanınan eski başkanlardan Dmitry Medvedev’i ise kimse ciddiye almamaktadır. Rus parlamentosunun alt kanadı olan Duma kurumunun başındaki kurnaz Vyacheslav Volodin, yeni bir liderin en azından kâğıt üzerinde meşrulaştırılması için gerekli yasama yetkisini elinde tuttuğu için olası adaylardandır. Sürpriz isimlerin at koşturup tarihte birçok kez büyük zaferler ilan ettiği siyasi arenada sivrilen şahsiyetlerden halihazırdaki Rusya Başbakanı Mikhail Mishustin gibi Putin’in işgal ettiği Ukrayna topraklarının yönetimini emanet ettiği eski Rus başbakanlarından Sergei Kirienko de unutulmamalıdır. Putin’in eskiden korumalığını yapmış ve şu anda Ulusal Muhafız birliklerinin başında görev yapan Viktor Zolotov gibi yine Putin’in eskiden korumalığını yapıp şimdilerde ise Acil Durumlar Bakanı olarak görev yapan Alexander Kurenkov da eski patronunun yerine geçmesi muhtemel isimlerdendir. Putin sonrasında dönemde yaşanacak güç mücadelesinde şu veya bu şekilde rol oynayacak olan Çeçen lider Ramazan Kadirov ve Wagner paralı asker birliklerinin başı olan Rus oligark Yevgeny Prigozhin de takip edilmelidir.

Zikredilen adayların tümü Ukrayna işgali dahil olmak üzere Putin’in şiddet dolu hamlelerinde rol almış kişiler olup herhangi biri gücü ele geçirdiğinde Rusya’nın dış politika gündeminin değişmeyeceği tahmin edilse de Kremlin’deki güç oyunları hiçbir zaman prensipler üzerinden yürümediği için Rusya’nın yeni liderinin işine geldiği takdirde geçmiş ile bağını koparması ihtimali göz ardı edilemez. Bu Putin’in halefinin bugünkü neo-emperyal politikaları izlememeyi tercih edebileceği anlamına gelmektedir. Mesela, eğer olur da Putin zorla görevden azledilirse yerine gelenler büyük ihtimalle eskiden alınan kararların sorumlusu olarak Ukrayna’yı suçlayıp kariyerlerine temiz bir sayfa açarak başlayacaktır.

Tabi şunu vurgulamakta fayda var ki uzmanlar Ukrayna’daki kayıpların Putin’in iktidarını sallamaya yetip yetmeyeceğini kesin bir şekilde bilmemektedir. Bu yüzden Putin’in selefi, göreve geldiği vakit Rusya’daki ultra-milliyetçileri tatmin etmek amacıyla savaşa devam etmeyi tercih edebilir. Her ne olursa olsun, Putin’in gitmesi gibi bir senaryo yaşanması halinde dünya bu gelişmeyi Rusya’nın Ukrayna’dan çekilmesi için müzakerelere devam etmek adına bir fırsat olarak kullanmalıdır. Putin sonrası Rusya ihtimal ki yine otokratik bir sisteme sahip olacaktır ancak bu Putin’in pervasız yurt dışı maceralarına devam edileceği manasına gelmemektedir.


Foreign Affairs için kaleme alınan bu görüş yazısı Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Yazıda yer alan ifadeler Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 3247 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Sergey Radchenko Arşivi