Cezayir rejimi Filistin'e ihanet ederek kendi mezarını kazıyor
"Diller vaatlerle dolu, elde ise bir eylem yok."
Bu ifade, Filistin'e koşulsuz destek verdiğini iddia eden ancak aynı zamanda Gazze'de devam eden soykırımın ortasında Filistinlilerle dayanışma amacıyla düzenlenen gösteri ve yürüyüşleri bastıran Cezayir rejiminin çelişkili tutumunu yansıtıyor.
Rejimin baskılarına gerekçe olarak gösterdiği şey, onun kibirli ve paternalist zihniyetini ortaya koyuyor. "Filistin için protestoya gerek yok, resmi duruşumuz kendi adına konuşuyor." diyorlar. Ancak bunun ardından hiçbir eylem gelmiyor. Ve önde gelen Cezayirliler devletin demir pençesine meydan okumaya cesaret ettiklerinde, hızla cezalandırılıyorlar.
Barışçıl gösteri yasağı, toplanma ve şiddet içermeyen protesto hakkını güvence altına alan Cezayir Anayasası'nı açıkça ihlal ediyor. Bu ihlal, protestonun belirtilen amacının rejimin kendi "resmi" pozisyonuyla örtüştüğü göz önüne alındığında özellikle çarpıcı. Bu, hükümetin gerçek niyetleri hakkında ciddi sorular ortaya çıkarıyor.
Cezayir rejiminin Filistin dayanışmasına yönelik baskılarına karşı internette duyulan hayal kırıklığı aşikar. Birçok sosyal medya kullanıcısı şu ironiye dikkat çekiyor: İsrail'le ilişkilerini normalleştiren Fas'ta Filistin'le dayanışma amacıyla düzenlenen kitlesel gösterilere müdahale edilmiyor. Oysa Filistin'in kardeş ülkesi Cezayir'de barışçıl protestolar bile engelleniyor.
Neden mi? Bunun bir açıklaması, rejimin bu gösterilerin çok daha tehditkar bir şeye, yani siyasi statükonun suçlanmasına dönüşmesinden duyduğu derin korkuda yatıyor. Filistin'le dayanışma, yolsuzluk, baskı, ekonomik durgunluk ve gerçek bir siyasi reformun yokluğuyla ilgili daha derin şikayetleri dile getirmek için kolaylıkla bir platform haline gelebilir.
Ve rejimin endişelenmek için her türlü sebebi var. Cumhurbaşkanı Buteflika'yı istifaya zorlayan 2019 Hirak devriminden bu yana Cezayirliler gerçek bir değişim yolunda çok az şey gördü. O zamanki çağrı sadece bir figüranın görevden alınması değil, bir sistemin lağvedilmesiydi. Bu talep göz ardı edildi. Eski yapılar olduğu gibi kaldı ve onlarla birlikte halkın hayal kırıklığı daha da derinleşti.
Aralık 2019'da Cezayir'de cumhurbaşkanlığı seçimleri, sonucun şekillenmesinde büyük rol oynayan ordunun ağır etkisi altında yapıldı.
Yaygın huzursuzluğa ve protestocular ile iktidar rejimi arasında giderek büyüyen bölünmeye rağmen, hükümet halkın taleplerini susturmak için baskıya başvurdu. Yaklaşık yüzde 60 gibi çarpıcı bir boykot oranına sahne olan seçimler, nihayetinde Abdulmecid Tebbun'un cumhurbaşkanı olmasıyla sonuçlandı.
Tebbun'un ilk dönemi, özellikle tartışmalı 2016 revizyonu olmak üzere önceki değişikliklerin eksikliklerini ele alarak anayasayı elden geçirme girişimine işaret ediyordu. 2020 anayasası hükümete kamu düzenini, güvenliği ve ulusal değerleri koruma kisvesi altında "hakları, özgürlükleri ve güvenceleri askıya alma" yetkisi verdi. Eleştirmenler, muhalefete yönelik daha fazla baskı için yasal bir çerçeve sağlayacağından korktukları bu değişikliği "baskının anayasallaşması" olarak adlandırdı.
Bu bağlamda, rejimin Cezayir'deki ABD büyükelçiliği önünde Filistin ile dayanışma amacıyla düzenlenen barışçıl bir gösteriyi yasaklama kararı özellikle utanç verici bir an oldu. Filistin davasına olan sarsılmaz bağlılığını uzun zamandır dile getiren bir hükümet için bu baskı eylemi, önceliklerine dair açık bir mesaj göndererek söylemini zayıflattı.
Pek çok Cezayirli, ülkenin ilk cumhurbaşkanı Ahmed bin Bella'nın "Filistin özgürleşmedikçe Cezayir'in bağımsızlığı eksik kalacaktır" şeklindeki ikonik sözlerini hala hatırlıyor.
Ancak bugün Cezayir'in Filistin politikası dramatik bir değişim geçiriyor gibi görünüyor. Cumhurbaşkanı Tebbun'un, tam egemen bir Filistin devleti kurulduğu gün Cezayir'in İsrail ile ilişkileri normalleştirmeye hazır olacağı yönündeki son yorumu, onlarca yıllık normalleşme karşıtı söylemle keskin bir çelişkiye işaret ediyor.
Bu değişim bir politika değişikliğinden daha fazlası, Cezayir'in dış politikasının kimliğine meydan okumaktadır. Cezayir uzun zamandır Filistin'in yanında durmakla övünüyordu, ancak şimdi normalleşme Arap dünyasını kasıp kavururken, rahatsız edici sorularla karşı karşıya. Eğer rejim İsrail ile ilişkileri normalleştirme fikrini gerçekten benimserse, bu bir zamanlar milleti tanımlayan değerlere ihanet etmek anlamına gelecek.
Cezayir, insani yardım ve manevi destek sunmaktan daha fazlasını yapabilecek kaynaklara ve nüfuza sahip. Geniş petrol ve gaz rezervleriyle Cezayir, İsrail'in işgaline destek veren Avrupa ülkeleri üzerinde ekonomik baskı kurarak onları desteklerini kesmeye ve İsrail'in Filistin'de insanlığa karşı işlediği suçlara son vermesini talep etmeye zorlayabilir.
Cezayir'in sembolik jestlerin ötesine geçip kararlı adımlar atmasının zamanı geldi. Liderliği küresel baskıyı değiştirmede ve Filistinlilerin haklarını savunmada çok önemli olabilir. Bunu yapmaması, Filistin'e olan tarihi bağlılığını ve dünya sahnesindeki rolünü zayıflatacaktır.
New Arab'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.