Pakistan ile Afgan mülteciler arasındaki ilişkinin tarihi: Yardım, sömürü ve sürgün
Nisan 2025 itibariyle Pakistan, Afgan vatandaşlarına karşı yürüttüğü zorla sınır dışı etme kampanyasını durduracağına dair hiçbir işaret göstermiyor. Bu da Afgan mültecileri jeopolitik ve mali kazanç için sömürmeye yönelik on yıllardır süren bir stratejinin doruk noktasını ortaya koyuyor.
"Cömert misafirperverlik" efsanesi
1979'da Sovyetlerin Afganistan'ı işgalinden bu yana Pakistan milyonlarca Afgan mülteciye ev sahipliği yaptı. Bunu yaparken de Afganistan'la etnik-dilsel, kültürel ve dini ortaklıklarını yoğun bir şekilde vurguladı ve kendi ülkesinde ve dünya genelinde, "kendisi için büyük maliyetler doğursa da cömert bir misafirperverlik sergilediği" imajı oluşturdu.
Ne var ki, kendinden menkul bu cömertlik görüntüsünün altında daha alaycı bir tablo ortaya çıkıyor. Afgan mültecilerin varlığı, özellikle de ülkenin güçlü askeri kurumlarına önemli faydalar sağladı. Görünüşte söz konusu mülteciler için yapılan büyük miktarlardaki uluslararası yardım Pakistan'a akmakla kalmadı, aynı zamanda ülke bu mültecilerin varlığını, özenle parlatılmış misafirperverlik imajına ek olarak önemli jeopolitik kozlar elde etmek için kullandı. Mültecilerin jeopolitik faydasına rağmen, sözde cömertçe sağlanan güvenli sığınak, özellikle son zamanlarda ortaya çıkan Afgan mültecilerin sistematik olarak araçsallaştırıldığı, siyasi olarak marjinalleştirildiği ve en son olarak da ulusal güvenlik bahanesiyle topluca sınır dışı edildiği bir gerçeklik tarafından yalanlanıyor.
Nisan 2025 itibariyle Pakistan, Afgan vatandaşlarına karşı yürüttüğü zorla sınır dışı etme kampanyasından vazgeçme emaresi göstermiyor. Yurt içindeki yaygın kınamalara ve uluslararası tepkilere rağmen, kayıtlı mültecileri, sığınmacıları ve uzun süreli ikamet edenleri kapsayan kampanya, dünyanın en uzun süreli mülteci nüfuslarından biriyle kırk yıllık ilişkisinin doğası hakkında acil soruları gündeme getiriyor.
Milyarlarca dolarlık yardımdan kimler yararlandı?
Pakistan son kırk beş yılda Afgan mültecilere ev sahipliği yapmak için milyarlarca dolar uluslararası yardım aldı. BMMYK raporları, bağışçı arşivleri ve STK verilerinden derlenen araştırmaya göre, Pakistan'daki Afgan mültecileri desteklemeye yönelik toplam yardım 5 milyar doları aşıyor. Amerika Birleşik Devletleri, özellikle Soğuk Savaş döneminde, başlıca bağışçı olmuştu. Sadece 1980'lerde Pakistan'a hem insani hem de gizli yardım olarak yüz milyonlarca dolar aktarmış, bu yardımların büyük bir kısmı görünürde mültecilere destek için ayrılmış, ancak sıklıkla Sovyet karşıtı mücahitlere askeri yardımla iç içe geçmişti. İslamabad'a göre tüm mücahitler eşit değildi ve uluslararası yardım cüzdanları üzerindeki etkin kontrolünü kullanarak, fonlar İslamabad'ın kaçınılmaz olarak Marksizm sonrası Afganistan'daki etkisini artırma ve çıkarlarını güvence altına alma hedefine uygun olarak çeşitli mücahit grupları arasında paylaştırıldı. İşler planlandığı gibi gitmedi ve Pakistan, Sovyet işgalinin sona ermesinden çok az kazanım elde edebildi. Bunu ardından Necibullah rejiminin çökmesi ya da daha sonra mücahitler arası bir iç savaşın patlak vermesi ve Taliban'ın yükselişi izledi. BMMYK ise 2004 yılına kadar Pakistan'da 1.1 milyar doların üzerinde harcama yaptı. Sonraki yıllarda Afgan Mülteciler için Çözüm Stratejisi (SSAR), Mültecilerden Etkilenen ve Barındıran Bölgeler (RAHA) programı ve Avrupa Birliği, Japonya, Almanya, Kanada, Suudi Arabistan ve diğerlerinin ikili ve çok taraflı bağışçı desteği yoluyla katkılar devam etti.
İşlevsiz kurumlar ve hayalet kamplar
Bu fonlar iki ana kanaldan dağıtıldı: Mülteci kamplarını yöneten, gıda dağıtan ve temel hizmetleri sağlayan UNHCR ve WFP gibi çok taraflı kuruluşlar ve özellikle Afgan Mülteciler Komiserliği (CAR) ve Hayber Pahtunhva (eski Kuzey Batı Sınır Eyaleti) ve Belucistan'daki eyalet yetkilileri aracılığıyla Pakistan Hükümeti'ne doğrudan bütçe veya ayni yardım. BM tarafından yönetilen fonlar uluslararası gözetim ve denetime tabi iken, devlet kurumları tarafından yönetilenler Pakistan devletinin işlevsizliğinin uzun gölgesini üzerlerinde taşıyordu.
Bu fonlar kronik bir şekilde şeffaflık eksikliğinden, bürokratik verimsizlikten ve belgelenmiş birçok vakada yolsuzluktan muzdaripti. Soruşturmalar, sayıları şişirmek ve yardımları hortumlamak için kurulan hayali mülteci yerleşimleri olan "hayalet kampların" varlığını ortaya çıkardı. Yardım yetkilileri ve araştırmacılar uzun zamandır OAC'de bağımsız denetim mekanizmalarının eksikliğine ve mülteci yardımı ile daha geniş kapsamlı kalkınma veya güvenlik harcamaları arasındaki bulanık çizgilere dikkat çekiyor.
Yasal güvencesizlik ve stratejik marjinalleştirme
Bu önemli dış destek akışına rağmen, Afgan mültecilerin Pakistan'da yaşadıkları deneyime yasal güvencesizlik, sosyo-ekonomik marjinalleşme ve siyasi haklardan mahrum bırakılma damgasını vurdu.
1980'ler boyunca Afgan mülteciler başlangıçta Pakistan'ın anti-komünist stratejisinin bir parçası olarak kabul edildi. Varlıkları siyasi olarak elverişli ve ideolojik olarak uygundu. Bu durum özellikle mültecilerin çoğunun yerleştiği ve varlıklarının etkili olduğu Hayber Pahtunhva ve Belucistan'da geçerliydi. Mülteciler, Cumhurbaşkanı Ziya ul Hak'ın İslamlaştırma hamlesine karşı duran solcu Peştun ve Beluci milliyetçileri arasında yaygın olan Sovyet yanlısı duygulara karşı etkili bir siper oldular.
Mülteci kampları, birçoğu Servisler Arası İstihbarat (ISI) ve yabancı sponsorlarının gizli desteğiyle eğitilen ve silahlandırılan mücahit gruplar için asker toplama alanları haline geldi. Kamplar çoğalırken ve bağışçıların parasıyla hizmetler genişletilirken, mülteciler kasıtlı olarak Pakistan'ın yasal ve siyasi çerçevelerinin dışında tutuldu. Afgan mültecilerin ezici çoğunluğunun İslami inancı ile Pakistan'ın Müslümanların kalesi olarak sık sık ilan ettiği varoluş nedeni arasında görünür bir gerilim olmamasına rağmen, vatandaşlık, toprak mülkiyeti veya Pakistan ekonomisine resmi entegrasyon yolları nadiren sunuldu.
Bağışçı yorgunluğu ve politika değişimleri
1990'lar ve 2000'lerin başında hem bağışçı stratejisinde hem de ev sahibi devlet politikasında bir değişim yaşandı. Sovyet destekli Necibullah rejiminin yıkılması ve Afganistan'da iç savaşın başlaması, ardından Taliban'ın yükselişi ve düşüşü ile mülteci krizi uzun süreli bir krize dönüştü. Bağışçı yorgunluğu baş gösterdi ve yardım seviyeleri azaldı.
Başlangıçta gönüllü olan geri dönüş, hem bağışçılar hem de ev sahibi devlet için tercih edilen çözüm haline geldi. 2002'den 2012'ye kadar 3.5 milyondan fazla Afgan, BMMYK destekli programlar kapsamında evlerine döndü. Bu kişilerin varlığı, Afgan Talibanı'nın Pakistan'daki varlığına ilişkin inandırıcı iddialara karşı İslamabad'a bir kaçış yolu da sundu. Pakistanlı yetkililerin defalarca vurguladığı üzere, Taliban mensuplarını aralarında faaliyet gösterdiklerine, eleman topladıklarına ve bağış topladıklarına inanılan milyonlarca diğer Afgan mülteciden ayırt etmek imkansız olmasa da son derece zordu.
Afganistan'ın acımasız bir Amerikan işgali altına girmesine ve ülkenin uluslararası ölçekte bir yolsuzluk girişimine maruz kalmasına tanık olan pek çok Afgan mülteci, özellikle de sürgünde doğmuş olanlar ya da savaşın parçaladığı Afganistan'a yeniden entegre olma imkanından yoksun olanlar Pakistan'da kaldı. Onlar için Pakistan ne vatandaşlık ne de kalıcı ikamet imkanı sunuyordu. 2006'da uygulamaya konulan Proof of Registration (PoR) kart sistemi, temel tanımanın ötesinde yasal haklar tanımaksızın bu kişilerin geçiciliğini resmileştirmekten başka bir işe yaramadı.
Artan taciz ve zorla geri göndermeler
Uluslararası ilgi başka yerlere kaydıkça Pakistan giderek daha zorlayıcı bir tutum benimsedi. Afgan mülteciler güvenlik olayları, isyan ve ekonomik kötü gidişat için uygun günah keçileri haline geldi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü'nün 2010'lar boyunca yayınladığı raporlar, yaygın polis tacizini, keyfi gözaltıları, gasp ve tahliye kampanyalarını belgeledi. Pakistan 2016 yılında, yerel ve bölgesel baskılar altında, yakın tarihin en büyük geri dönüş kampanyasını düzenleyerek 380 binden fazla Afgan'ı çoğu zaman baskı altında geri dönmeye zorladı. Bu operasyon nominal olarak gönüllülük esasına dayansa ve güçlendirilmiş BMMYK nakit hibeleriyle desteklense de, insani yardım aktörleri bu operasyonu zorlayıcı ve tehlikeli derecede yetersiz kaynaklara sahip olmakla eleştirdi.
2021 sonrası akın ve insani yardım ihmali
Taliban'ın Ağustos 2021'de yeniden iktidara gelmesinin ardından mülteci sorunu bir kez daha gündeme geldi. Pakistan'ın ilk tepkisi sessizdi, sınırlar sıkı bir şekilde yönetildi ve yalnızca sınırlı girişlere izin verildi.
Ancak 2023 yılına gelindiğinde, birçoğu ekonomik çöküşten ve bildirilen tehditlerden kaçan tahmini 600 bin yeni Afgan ülkeye giriş yaptı. Daha önceki dalgaların aksine, bu mülteciler genellikle belgelerden veya uluslararası koruma mekanizmalarına erişimden yoksundu. BM'nin Afganistan için Bölgesel Mülteci Müdahale Planı (RRP), 2023 yılında Pakistan'ın Afgan vaka yükü için 300 milyon doların üzerinde destek çağrısında bulundu, ancak yıl ortası itibariyle bu çağrının yüzde 95'i finanse edilmedi. Yük bir kez daha ev sahibi ülkeye kaydı. Artık kesinlikle yabancı düşmanı bir tutum sergileyen ev sahibi ülke de maliyeti mültecilerin üzerine yıkacaktı.
2025'te sınır dışılar: Kırılma noktası
Nisan 2025 itibariyle Pakistan, bugüne kadarki en agresif mülteci karşıtı kampanyasını başlattı. Hükümet, tüm belgesiz Afganların sınır dışı edilmesini emretti ve tahminlere göre bu durumdan 1.7 milyondan fazla kişi etkileniyor. Bu sayı sadece yeni gelenleri değil, aynı zamanda PoR kartlarının süresi dolmuş uzun süreli ikamet edenleri, üçüncü ülkeye yerleştirilmeyi bekleyen sığınmacıları ve Pakistan'da doğup büyümüş kişileri de kapsıyor.
Sınır bölgelerinden ve gözaltı kamplarından gelen raporlar, uluslararası hukuk kapsamındaki geri göndermeme yükümlülüklerini ihlal ederek, sınır dışı işlemlerinin genellikle adil bir süreç olmaksızın toplu olarak gerçekleştirildiğini gösteriyor.
Güvenlik gerekçeleri ve stratejik kaldıraç
Hükümet bu eylemleri ulusal güvenlik ve ekonomik baskı gerekçeleriyle meşrulaştırıyor. Ancak bu tür gerekçeler daha derin bir eğilimi gizliyor: Afgan mültecilerin tek kullanımlık özneler olarak yapısal sömürüsü.
On yıllar boyunca, siyasi olarak uygun olduklarında kabul edildiler, bağışçıların paraları akmaya başladığında muhafaza edildiler ve yararlı olmaktan çıktıklarında da bir kenara atıldılar. Mevcut kampanya ani bir krizi değil, dışlama ve araçsallaştırma üzerine inşa edilmiş bir politika mimarisinin mantıksal sonucunu yansıtıyor. Pakistanlı yetkililer bile bu araçsallaştırmanın altını çizmekte bir sakınca görmüyor. Eski Başbakan Enverul Hak Kakar, sınır dışı edilmeleri doğrudan "Kabil'in TTP'ye karşı harekete geçmemesine" bağlamıştı.
Uluslararası suç ortaklığı ve mülteci politikası hesaplaşması
Bu tarih, uluslararası toplumun suç ortaklığının yeniden değerlendirilmesini gerektiriyor. Şeffaflık ve yasal reformlar talep etmekte başarısız olurken Pakistan'ı fonlarla donatan bağışçılar mevcut sonuçta sorumluluğu paylaşıyor.
BM ve ortakları, sık sık protesto sesleri yükseltseler de, erişimin devam etmesi karşılığında ev sahibi devletin ayrıcalıklarına çoğu zaman razı oldular. "Gönüllü geri dönüş" yanılsaması, zorlayıcı geri dönüşleri maskelemek için defalarca kullanıldı. Bu arada, Pakistan'da doğan Afgan nesiller, kendilerine sahip çıkmayan bir devlet, yabancısı oldukları yıkılmış bir menşe ülke ve artık korunmalarına öncelik vermeyen uluslararası bir sistem arasında sıkışıp vatansız kalmaya devam ediyor.
Sonuç: Sömürüden hesap verebilirliğe
O halde soru, Pakistan'ın Afgan mültecilere ev sahipliği yapmak için yeterince para alıp almadığı değil. Aldığı açık.
Asıl soru, bu paranın nasıl harcandığı, bundan kimlerin yararlandığı ve bir zamanlar mültecilerin varlığından kazanç sağlayan aynı devletin neden şimdi onları sınır dışı ettiği. Nisan 2025'te sınır dışı edilmeler devam ederken, bu sorular artık ertelenemez. Bu sorular, Pakistan'la mülteci meseleleri konusunda gelecekte kurulacak her türlü ilişkinin temelini oluşturmalı ki yardım alma ve insanların elden çıkarılması döngüsü bir kez daha tekrarlanmasın.
Bağışçıların, insani yardım kuruluşlarının ve Afgan sivil toplumunun hesap verebilirlik, yasal reform ve gerçek koruma konularında ısrarcı olma zamanı gelmiştir. Aksi takdirde kırk yıllık mülteci yardımı bir dayanışma zaferi değil, bir ikiyüzlülük anıtı haline gelecektir.
Afghan Eye'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.