Lübnan ekonomik krizinde bankalar ve yönetici kesim suç ortağı
Lübnan’da geçtiğimiz günlerde sadece 72 saatten az bir sürede yedi şubede soygun yaşanmasının ardından özel bankalar tam bir hafta boyunca halka hizmet vermeyi reddederek kepenk indirdi. Bu sözde soygunları gerçekleştirenlerin hepsi bankadaki paralarını çekmek isteyen normal müşteriler tarafından gerçekleştirildi. İnsanların artık canına yetmesinin sebebi 2019 yılında yaşanan ekonomik kriz döneminde alınan, halkın bankalardan para çekmesi yasağının hala kaldırılmamış olmasıdır.
Bankaların kapılarını tekrar açmasıyla birlikte bazı yeni güvenlik önlemleri alındığı gözlemlendi. İnsanların şubelere olan erişimi kısıtlanarak sadece daha önceden randevu alan müşterilere hizmet verileceği açıklandı. Çalışanların düzenli bir şekilde maruz kaldığı tehditlere dikkat çekmek amacıyla Banka Çalışanları Sendikaları Federasyonu tarafından 12 Ekim tarihinde bir oturma eylemi tertip edildi.
Özel bankacılık sistemi yıllarca Lübnan’ın neoliberal sisteminin ana direklerinden birisiydi. İktidardaki neoliberal partiler, ülkenin siyasi ekonomik vaziyetinin değişmesini engellemek amacıyla bankacılık sisteminde büyük değişiklikler yapılmasına her daim karşı çıkarak kendi koltuklarını borçlu oldukları güç yapılarının hayatta kalmasını garanti altına aldı.
Gelir adaletsizliği
Ülkede tecrübe edilmekte olan mali vaziyetin ve gelir dağılımındaki adaletsizliğin en büyük göstergesi banka hesaplarına ait verilerdir. 2018’deki verilere göre Lübnan bankalarındaki hesapların %0.8’i (24, 421 hesap) toplam paranın %51.8’ine (yaklaşık 85 milyar dolar) sahipken, hesapların %60.5’indeki (1,749,104 hesap) toplam para miktarı, ülkedeki toplam paranın sadece %0.5’ine tekabül edecek şekilde 935 milyon dolarda kaldı.
Bankacılık kurumlarından yararlandıkları artık ayyuka çıkan neoliberal siyasiler ile bankalar arasındaki sıkı ilişkilerin örnekleri sayılamayacak kadar çoktur. Mesela, meşhur eski başbakanlardan Saad Hariri benzeri birçok siyasi isim BankMed hisselerinin büyük bir kısmını elinde tutarken eskiden içişleri ve maliye bakanlıkları görevinde bulunan Raya el-Hassan gibileri de bugünlerde BankMed bünyesinde yönetici kurulu üyeliği yapmaktadır.
İktidardaki siyasiler ile bankalar arasındaki ortaklık, 2019'un ekim ayında cereyan eden protesto hareketlerinin sürekli gündeminde oldu. Göstericiler bu protesto sürecinde ülkenin birçok bölgesinde farklı banka kurumlarına saldırmış, bankalara ait genel merkezleri ve çok sayıda şubeyi de yağmalamıştı.
Göstericiler bu yaptıkları ile bankaların yaşanan ekonomik krizdeki rolleri ve sorumluluklarını vurgulamanın yanı sıra krizin ilk günlerinde büyük finans kurumlarının ülke içindeki fonlarını Lübnan’dan çıkarmalarına müsaade edenlere duydukları öfkeyi göstermeyi amaçlamaktaydı.
İç Savaşın sona ermesinin ardından Lübnan’daki özel bankacılık sektörü ile Banque du Liban (BdL) arasında artan derin işbirliği ve iktidardaki neoliberal siyasi partiler yapay olarak güçlendirildi.
Ta’if Anlaşması ülkedeki liberal ekonomik düzeni oldukça kuvvetlendirdi. Küresel ekonomiye iştirak hususuna özellikle önem gösterildiği için neoliberalizm yaklaşımı yabancı yatırımcının ülkeye akmasının önünü açtı.
Gelen yatırımların çoğu bankacılık, finans ve emlak sektörlerine yöneldiği için aşırı finansman mali vaziyetin doğasını değiştirirken üretim ve tarımın ülke ekonomisindeki ağırlığı azaldı.
Bütün bunlar yaşanırken, Lübnan’daki yüksek yozlaşma ve hamilik kültürünü tatmin edebilmek amacıyla devlet yerel özel bankalardan gittikçe artan faiz oranları ile krediler kullandı. Devletten gelen paraların getirdiği rahatlıkla birlikte bu bankalar hesap açan normal vatandaşlara son derece çekici faizler sunarak elde ettikleri nakit akışı sayesinde kar oranlarını katlayarak arttırdı.
1997 yılında yapay olarak düzenlenen USD-LBP (Lübnan para birimi) fiyat sabitleme uygulaması ve devlet borçlarının dolara endekslenmesi mekanizmaları sayesinde anapara girişi teşvik edilerek iktidar sahibi siyasi seçkin kesimlerin kurduğu sistem ayakta tutuldu.
1993 ile 2019 yıllarıarasında Lübnan devleti tarafından bankalara 87 milyar dolar değerinde faiz ödemesi yapıldı. Bu süre zarfında kamu borçları %2000’den fazla artarak 4.2 milyar dolardan 92 milyar dolara çıkarken bankaların varlıklarının değeri %1300 artışla 248.88 milyar dolara ulaşmasına rağmen GSMH sadece %370 oranında artış gösterdi. Buna ilaveten, 93 yılında 63 milyon dolar olan özel bankaların net karı 2018’e gelindiğinde %3000 artarak 2 milyar dolara ulaştı.
Lübnan’daki bankalar üzerinden idame ettirilen bu saadet zincirinin 2019 kriziyle birlikte çökmesinin ardından bankalar tek taraflı olarak hukuka aykırı bir şekilde vatandaşların yatırdıkları paraları geri çekmesine veya transfer etmesine kısıtlamalar getirdi. Ülkedeki mali sistemin yıkılmasıyla birlikte Lübnan poundu %95 değer kaybederken, BdL tarafından uygulamaya alınan genelgeler ile pazar içinde farklı faiz oranları kullanılmasının resmi olarak önü açıldı.
Paralarını bankada tutan vatandaşlar, bu meblağların en azından bir kısmına erişim sağlayabilmek için hesaplarında bankalar tarafından belirlenen oranlarda “traşlama” yapılmasına razı olmak zorunda kaldı. Bu uygulama Lübnanlı devlet kurumlarının rızası ve hatta denetimi altında bugün hala devam etmektedir.
Dünya Bankası tarafından bu yılın ocak ayında yayımlanan bir raporda Lübnan krizi “seçkin kesim eliyle tasarlanmış kasti bir kriz” olarak tanımlandı. Krizin beraberinde getirdiği sosyo-ekonomik sonuçlar son derece yıkıcı oldu. Çok boyutlu fakirlik 2019 ile 2021 yılları arasında neredeyse iki katına çıkarak nüfusun %82’sini etkisi altına aldı.
BM tarafından bu yılın mayıs ayında yayımlanan bir rapora göre ise Lübnan’a sığınan “Filistinli ve Suriyeli mülteciler dehşet yaşam koşulları ile karşı karşıya kalmakta ve bu insanların %88’i yaşanan ekonomik kriz nedeniyle açlık sınırının altında yaşamaya çalışmaktadır.”
Sistemin bankaları koruması
2020’nin mart ayında Lübnan devletinin iflas ettiğini açıklamasının ardından başlayan dönemde iktidardaki mezhepçi neoliberal partiler ülkedeki bankacılık sistemini koruma politikalarını asla bırakmadı. Bu çerçevede, Lübnan poundu üzerinden alınan borçların hatırı sayılır bir kısmı hala bankalara ve BdL’ye aktarılmaktadır.
İktidar sahibi siyasi kesimin desteklediği gerek özel bankalar gerek de BdL bugün hala sebep oldukları kayıpların sorumluluğunu üstlenmeyi reddetmektedir. IMF ile Lübnan arasında iki yıl kadar önce başlayan ve ülkenin borcunun yeniden yapılandırılarak bir destek programı oluşturulmasını öngören pazarlıklar için taraflar birçok kez bir araya gelmesine rağmen bu cephede neredeyse hiç yol alınamadı.
Neoliberal partilerin eliyle, bankalar ve bu bankalar ile bağlantılı siyasetçilerin faaliyetleri hakkında işlem yapılmasının önü de kapatıldı. Bu çerçevede geçtiğimiz yılın mayıs ayında alınan bir karar ile bankacılık sektörü hakkındaki şeffaflık yasasının içeriği tamamen yürürlükten kaldırıldı.
Aslında yasanın ilk versiyonunda bakanlar, bakan yardımcıları, kamu görevlileri, danışmanlar, genel ve yerel seçimlerdeki (geçmiş ve gelecek) adaylar, medya kuruluşlarının başkanları ile bu şahısların eşleri ve çocuklarına ait banka hesaplarının incelenmeye açık olacağı ibaresi yer almaktaydı.
Fakat kimsenin yerinden etmeye gücü yetmediği Meclis Sözcüsü Nabih Berri’nin müdahalesi neticesinde “... soruşturma yetkisi olan tüm yargı otoriterilerine” verilmesi planlanan kovuşturma yetkisi iptal edildi ve yozlaşmaya karşı ulusal bir komisyon kurulamayınca tüm yasanın içeriği bir anda boşa düştü. BdL’nin faaliyetlerinde suç unsuru olup olmadığının araştırılması çağrıları da bugüne kadar benzer şekilde havada kaldı.
Bankalarda büyük paraları olanlar, bankacılar ve iktidardaki siyasetçiler ittifak ederek ortak çıkarlarını korumaya hala devam etmektedir. 2020 yılının kasım ayında kabul edilen bir yasa ile BdL ve bu kurum ile alakalı diğer tüm yapıların soruşturmaya tabi tutulabilmesi amacıyla şeffaflık yasasının geçici olarak bir yıl süreyle işletilmesi gündeme gelmişti.
Fakat bu yasa üçüncü sahışları yani başka bir deyişle müfettişlerin rüşvet ve zimmete para geçirme vakalarının ardındaki gerçek sorumlulara ulaşmasını zorlaştıran siyasilerle ilişkili şahıslara ait ticari banka hesapları kapsam dışında bıraktı.
Mezhepçi iktidar sahiplerinin, bankacılık sektörü ile BdL’nin gücünü kırmaya çalışan veya bu kurumları işledikleri suçlar hususunda hesap vermeye zorlayacak tüm girişimlere muhalefet etmelerinin amacı kendilerine ait anapara biriktirme yöntemlerini ve Lübnan’daki neoliberal sistemi taşıyan bu anahtar sütunu muhafaza etmektir.
Joseph Daher tarafından kaleme alınan ve The New Arab'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.