Mustafa İslamoğlu: Sünnilikte devlet kutsallığa bulanmış bir yarı-tanrıdır
İlahiyatçı yazar Mustafa İslamoğlu verdiği röportajda 'Sünnilikte devlet kutsallığa bulanmış bir yarı-tanrıdır' ifadelerini kullandı.
Akabe Vakfı’nın kurucularından ilahiyatçı yazar Mustafa İslamoğlu T24’e röportaj verdi. T24'ten Candan Yıldız'ın sorularını yanıtlayan İslamoğlu "Müslüman şarkın çoğu güce tapmış adını da Allah koymuştur' ifadelerini kullandı.
Bazı ilahiyatçıların sözlü olarak saldırıya uğradığını belirten Yıldız, İslamoğlu'na bunu nasıl açıklıyorsunuz diye sordu. İslamoğlu "İki şeyden dolayı; güç ve farklı olana bakış. İlki güçle, güce tapmakla alakalı bir şey. İkincisi ise yine güçten kaynaklanan; farklılığı düşmanlık olarak algılamakla alakalı. Farklılık gücü bölen bir şey olarak kodlanıyor." diyerek cevap verdi.
Müslüman şarkın çoğunlukla güce taptığını, bu güce Allah adını verdiğini anlatan İslamoğlu "Allah’a inandığını söylüyor ama Allah’a inanmıyor. İnandığı Allah’ı tanımlatın kendisine, gücü tanımlayacaktır. Mesela inandığını iddia ettiği kitabın mottolarından biri besmeledir ve orada Allah, özünde ve işinde sonsuz merhamet sahibi olarak tanımlanır. Müslüman şarkın böyle bir Allah’a inanmadığını görürsünüz... Allah rahman ve rahim olandır; yani en başat sıfatları merhamettir. O kendisini güç üzerinden tanımlamaz, merhamet üzerinden tanımlar. Kadın doğurganlık organına rahim denmesi, tüm farkı ortaya koyuyor." diye konuştu.
"Sünnilikte devlet, kutsallığa bulanmış bir yarı-tanrıdır"
Kendisine İslamcıların devlet anlayışı sorulan İslamoğlu "İslamcılar dediğiniz bu kitlenin inancı aslında Türkiye’de Sünnilik diye isimlendirilir." ifadelerini kullandı. Küçük grupların haricinde Sünnilik ve Şiilikten örülmüş iki dünya olduğunu söyleyen İslamoğlu "Şiilik mezhebi bir azınlık sayıldığından, Sünni bir toplumda yaşadığımızı varsayabiliriz. Sünnilikte devlet çoktan kutsallığa bulanmış bir yarı-tanrıdır. Çok ilginçtir, Osmanlı döneminde insanların dinlerini kendisinden öğrendiği Kur’an’ın yerine konmuş bir sözde din kitabı vardır: Mızraklı İlmihal. Yazarı meçhul bu kitabın girişinde, bir üçleme vardır: Allah-Peygamber-Padişah. Bu da bir tür Hıristiyan üçlemesi gibi bir üçlemedir. Doğrusu bu sapma Osmanlı ile başlamış bir şey değildi. Daha Emeviler döneminde Emevilerin, Kur’an’a attığı bir numaralı gol buydu. Kur’an cahiliye müşriklerinin devlet algısında bir devrim yaptı ve Kur’an’da sadece bir yerde geçen devlet kelimesini olumsuz anlamda kullandı. O da serveti yoksullarla paylaşmayı emreden Haşr 7. Ayet. Özetle şunu söyler: Serveti yoksullarla paylaşın ki, servet zenginler arasında bir devlete dönüşmesin. Bu aslında vahşi kapitalizme karşı harika bir panzehir." diye konuştu.
İslamoğlu "Kur’an’ın beni çok etkileyen taraflarından biri, devlet, tiranlar, yönetici sınıflar, otorite ve kabile üzerinden zulmü, kula kulluğu, baskı ve tahakkümü sürekli yerden yere vurmasıdır. Kur’an’da birçok yerde geçen Musa-Firavun anlatıları mazlumun zalime karşı mücadelesidir. Gerçekte Musa, zalim otoritenin zulmüne başkaldıran kahramanı sembolize eder, Firavun zalim otoriteyi. Musa ve Firavun mücadelesi tarihte kalan bir şey değildir. Zulüm var oldukça her dönemin Musaları da olacaktır." diyerek devam etti.
Kur’an’ın bir özelliğinin de kutsalı azaltıp sadece Allah’a hasretmesi olduğunu dile getiren İslamoğlu "Kutsalı azaltmak için gelmiştir Kur’an. Din adamları ve ruhban sınıfı, kutsalı çoğaltarak tahakküm ederler. Tüm dinlerde ruhban sınıfı kutsalı arttırdıkça tahakkümü de arttırır. Kur’an da kutsalı Allah’ta toplamıştır. Allah dışındaki kutsalları sıfırlamıştır. Bu da aslında ruhban sınıfını sıfırlamaktır. Onun için Kur’an teokrasi/tanrı devletine karşı bir din kullanır." dedi.