Tahriru'ş-Şam içerisinde neler oluyor?
Tahriru’ş-Şam içerisindeki umela/işbirlikçi operasyonları daha öncesine dayansa da 2023 senesinin son aylarında Ebu Mariye’nin tutuklanmasının medyaya yansıması üzerine hem yapı içerisinde hem de kuzey Suriye medya organlarında gündemin baş konusu haline gelmiştir.
Ebu Mariye’nin tutuklanması iki aşamada olmuştur; ilk tutuklamadan yaklaşık bir hafta sonra (muhtemelen Heyet’in kendi emirlerini tutuklamasının yansıtacağı kötü intiba çekincesiyle) serbest bırakılmış, ancak hakkındaki işbirlikçilik ve aynı zamanda fesat iddiaları nedeniyle içeriden gelen tepkiler üzerine yeniden tutuklanmıştır.
Bu gelişme sonrasında “işbirlikçilik” ithamı ile yapı içerisinde yoğun bir tutuklama furyası başlamıştır. Tutuklananlar sürekli yeni itiraflarla başka kişilerin tutuklanmasına neden olmuş ve bu durum bir silsile şeklinde devam etmiştir. Tuhaf bir şekilde ismi itiraf edilenler arasında farklı birimlerde yetkili olan kişiler veya emirlerin korumaları gibi hassas kişiler bulunmaktadır ve sayı yüzlere ulaşmaktadır.
Durum o kadar ilerler ki, tutuklanan bazı kimseler hakkında dışarıdaki kişiler tarafından da ithamların gelmesiyle yapı içerisinde ciddi anlamda güvensizlik ortamı oluşmaya başlar. Hasım olan medya kanalları durumu fırsat bilerek günlük olarak konuyla ilgili haberleri kışkırtıcı ifadelerle abartarak paylaşırlar.
Bu arada Tahriru’ş-Şam’ın kuzey bölgesinde bulunan gruplarla ilişki sorumlusu Ebu Ahmed Zekkur hakkında fesat suçlamasıyla Azez’de bulunan evine baskın düzenlenir. Bulunduğu evden gösterilen direniş sonucu, Zekkur’un kardeşi ağır yaralanır.
Operasyonda Zekkur ve yakınları tutuklanır. Ancak İdlib’e getirilirken beklenmedik bir şekilde yolları TSK tarafından kesilen emnilerin elinden kurtarılır ve Zekkur serbest kalır. Bu olay üzerine, Ahmed Zekkur, Tahriru’ş-Şam ve Ebu Muhammed Cevlani hakkında zehir zemberek birkaç ses kaydı yayınlar.
Bu olaydan sonra tutuklama furyası gene devam eder. İçerideki çalkantılar dışarıya daha fazla yansır ve sosyal medya hesaplarında ana gündemlerden birisini oluşturur. Çıkan haberler yapının benzeri görülmemiş bir şekilde büyük çapta bir sızmaya maruz kaldığı kanaatinin oluşmasına neden olur. Ama aynı zamanda böyle bir durumun anormal oluşu da gözlerden kaçmaz.
Bu dönemde “Murakıb el-Muharrar” diye bir telegram kanalı açılır ve işbirlikçilik dosyasıyla ilgili özel bilgiler barındıran paylaşımlarda bulunur. Yazı biçimi ve hazırlanan videolar profesyonellikle hazırlanmıştır. Sadece emnilerin bilebileceği özel bilgiler paylaşan bu kanalın paylaşımları ile yapı içerisinde büyük çapta sızmalar olduğu kanaati iyice yerleşir.
Dosyayla ilgili anormal bir şekilde seyreden tutuklama ve itiraf olayları -merkezi komutaya olan güvenden ötürü- dışarıdakiler tarafından da bir şekilde kabul görmüştür. Zira o zamana kadar emniler hakkında -her ne kadar dışarıdan çok şeyler söylenilse de- yapı içerisinde güvenilirliklerini sarsacak düzeyde bir tenkit yapılmamıştır.
Ancak beklenmedik bir şekilde 26 Ocak 2024 tarihinde Tahriru’ş-Şam tarafından yayınlanan resmi bir beyanla olayların seyri tamamen değişir. Zira beyanda mevzu bahis olan “istihbarat hücresi” adlı soruşturmada sona gelindiği ifade edilmektedir.
Dışarıda tartışmalar farklı boyutlara taşınır; “Heyet casusları serbest mi bırakıyor?” “Bunca itham ve tutuklamaların gerekçesi neydi?” “Şimdiye kadar söylenenler yalan mıydı?” gibi sorular sorulmaya başlanır.
Yapı dışında olan müstakil bazı ilim talebeleri, bağımsız bir mahkeme kurulup hem davaya bakanların hem de davalıların yargılanması talebinde bulunur ve bununla ilgili bazı beyanlar yayınlarlar. Artık İdlib bölgesinde herkesin en önemli gündemi bu mesele olmuştur.
Sahada en fazla bedel ödeyen askeri kanattakilerden yakın silah arkadaşları tutuklananlar ise, olaya en fazla tepki veren kesim olmuştur.
Yeterli gerekçeler oluşmadan niçin bunca tutuklama yapılmıştır?
Tüm bu olanların arkasında kimler vardır?
Üst düzey oturumlar düzenlenir ve sorunun kesin bir şekilde çözüme kavuşturulması için kararlı bir duruş sergilemek üzere ittifaka varılır.
Davayla ilgilenen ve aralarında Ebu Muhammed Cevlani’nin de bulunduğu kurulla askeriler arasında gerçekleşen görüşmeler sonrasında, olayların gerçek mahiyeti ve boyutu yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlar.
Yapılan açıklamaya göre, tutuklularla birebir yapılan sorgular sonucu, itirafların işkence altında yapıldığı ortaya çıkmıştır.
Gelişmeler medyaya Ebu Muhammed Cevlani’nin haklarında casusluk ithamı bulunan bazı komutanlarla birlikte çekildiği bir fotoğraf üzerinden açıklanır.
Tutuklanan askeri komutanların casus olmadıkları mesajı kamuoyuna ilk bu şekilde üst düzey bir yolla iletilir. Bu arada yapı içerisinde askeri ve diğer birimlerde yetkili olan kişiler alt birimlerine konuyla ilgili açıklamalarda bulunurlar.
İronik bir şekilde bu kimseler daha önce tutuklananların casus oldukları hakkında alt birimlerine açıklama yapan kimselerden başkaları değildir.
İşkence altında alınan bir itiraf üzerine gerçekleşen başka tutuklamalarda gene benzer bir uygulamaya gidilerek yeni isimler alınması ve onlar üzerinde de benzer uygulamalara gidilmesi, itiraf halkasını olabildiğince genişletmiştir.
İtiraflarda adı geçenler arasında üst düzey komutanlardan sıradan neferlere kadar yüzlerce isim bulunmaktadır ve sayı düzeyi emnilerin tutuklama kapasitesinin çok üzerine varmıştır.
Bundan sonra hızlı bir şekilde tutuklananlar serbest bırakılmaya başlanır. Her gün onlarca kişi serbest bırakılır. Serbest bırakılanlar, yakınları ve birlikleri tarafından silah atışları eşliğinde abartılı gösterilerle karşılanır.
Bir yandan haksız yere tutuklanmalarından ve tamamen masum oldukları anlaşılmalarından sonra serbest bırakılanlar yakılarının ve arkadaşlarının sevinmesine neden olurken, diğer yandan bedenleri üzerinde görülen işkence izleri görenleri dehşete düşürür.
Konuya açıklık getirmek için bizzat Ebu Muhammed Cevlani ve Dr. Mazhar gibi yapı önderleri konuyla ilgili açıklamalarda bulunmak için birçok farklı yerlerde oturumlar düzenler.
Yapı içerisinde birçok kesim olayların bu şekilde geliştiğini kabul etmek durumunda kalsa da henüz tam bir kanaatin oluştuğunu söylemek zor.
Oturumlarda sorulan en kritik soru, sorgucuların durumlarının ne olduğudur. Bununla ilgili verilen cevap ise, tutuklandıkları ve şu anda kendilerinin sorguda olduklarıdır.
Yine yapılan açıklamalarda, sorguculara bu şekilde işkence yapmaları için hiçbir şekilde izin verilmediği ve yaptıkları nedeniyle muhakeme olunacakları, duruma göre kısas gibi hükümlerin haklarında icra edileceği belirtilmiştir.
İdlib bölgesinde gerçekleşen “Casusluk Hücreleri” operasyonları, başlangıçta büyük bir şer gibi gözüken ancak birazcık teenni ile bakıldığında ardında bir takım hayırların zuhur edeceği bir olay olduğu görülecektir. En azından böyle olmasını temenni ediyoruz.
Daha önce ‘Tahriruş-Şam emnilerinin hapishanelerinde işkence uygulaması olduğu’ bir söylenti olarak dolaşırken bu olayla bizzat yapının kendisi tarafından işkence uygulamaları olduğu itiraf edilmek zorunda kalınmıştır. Bu durum, tutuklama, sorgulama ve yargılama konularında bir takım düzenlemelere gidilmesini zorunlu hale getirmiş bulunmaktadır.
En belirgin eleştirilerden birisi olan, ‘yapının sayılı birkaç kişi tarafından yönetilmesi, şura ve istişare konularına gereken ehemmiyetin verilmemesi’ hakkında da bir takım düzenlemelere gidilmesi umulmaktadır. Zira daha önce bu sayılı kişilere olan güvenden ötürü işler sorunsuz bir şekilde yürütülürken yaşanan olaylar sonrasında bu güven kırılmış ve alınan kararlar ve yürütülen uygulamalar -başta askeri kanat olmak üzere- birçok kesim tarafından sorgulanmaya başlanmıştır.
‘Sanıktan delile gitme’ gibi sorgulama metotlarındaki yanlışlardan kaynaklanan haksızlıklar nedeniyle uzun zamandır hapiste olan ve davaları neticelenmeyen kimseler hakkındaki davaların bir sonuca bağlanması beklenmektedir. Zira hakkında bir delil ile suçu sabit olmayan bir kimse, masum olarak kalmaya devam edecektir ve dinimizde bu türden kimseler hakkında yürütülen tutuklama ve işkence gibi uygulamalar zulüm addedilmektedir. Zulüm ise hem bu dünyanın hem de ahiretin karanlıklarıdır.
Her ne olursa olsun Müslümanların canlarının, namuslarının ve topraklarının savunulması ve Allah yolunda cihadda sebat edilmesi gibi temel ilkelerden vaz geçilmemesi gerekir. Allahu Teala Şam ve ehli için kefil olmuştur. Fitnelerle sınanmadan büyük zaferlere yol alınması mümkün değildir.
Bir diğer ilke ise cihadın toplu halde (cemaat olarak) eda edilmesidir. Yaşananlar, müstakil davrananların fitnelerden en fazla etkilenenler ve ıslahta en zayıf kalanlar olduğunu hatta birçok zaman -farkında olmadan- fitne ateşini körüklediklerini göstermiştir. Bu yapı, şehidlerin kanları, kopan uzuvlar ve esaretler gibi ağır bedellerle kurulmuştur ve saf halde Allah’ın dinini yüceltmeye devam etmesi için çabalanması üzerimizdeki en önemli vazifelerdendir.
Yaşanan her olayda sosyal medya hesapları üzerinden mücahidleri karalamaya çalışan bir kesim bulunmaktadır. Birçok olayda, bilgi kaynaklarının yanlış olmasının, yaşanan ihtilaflarda ve husumetlerde haddi aşmaya neden olduğu görülmüştür. İhtilaf ve ıslah, yanlışlık alanı ile sınırlı kalmalıdır; toptan bir silmeye gidilmesi ise cihad için çabalayan herkese zarar vermektedir.
Bireyler üzerine farzı ayn olan cihad gibi, ıslah ameli de bir farzdır. Diğer ümmetler arasında bizi seçkin kılan özellik, marufu emredip münkerden sakındırmamızdır; bunu yapmadığımızda ya da hikmetsizce yaparak daha büyük zararlara neden olduğumuzda, boynumuzdaki bu kutsal emanetin hakkını eda etmemiş oluruz. Günümüzde cihad ameli diğer dönemlerde göre daha fazla bilinçli olmayı gerektirmektedir.
Son olarak, zafer, hezimet, bolluk, kıtlık, fitne ve istikrar dönemlerimizde yüce Rabbimizin rızasını aramalı, doğruluğu ve hidayeti sadece O’ndan dilemeliyiz. Zira zifiri karanlık gibi çöken ahir zaman fitnelerinde kendi ilmimiz ve ferasetimizle doğru olan kararlara ve hidayetlere erişmemiz asla mümkün olmayacaktır.
Suriye sahasında yaşananlara içeriden bir bakış açısı sunan bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.