Said el Hac

Said el Hac

Türkiye ile Suudi Arabistan arasında gerçekten yeni bir dönem mi başlıyor?

Türkiye ile Suudi Arabistan arasında gerçekten yeni bir dönem mi başlıyor?

Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman 22 Haziran Çarşamba günü Türkiye'ye resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaret iki ülkenin ilişkilerinde yaşanan durgunluğun ardından seneler sonra yapılan ilk resmi ziyaretti.

Taraflar arasında -yıllar boyunca süren- anlaşmazlığın iyice belirginleşmesinin ardından birçok kişinin tarihi olarak gördüğü bu ziyaret ve sonrasında yapılan ortak açıklamada, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir dönemin başladığı ifade edildi.

Durgunluğun ardından yeni bir açılım

İki ülke arasındaki ilişkiler -onlarca yıldır- iyi durumda değildi. Ve geçmişte de çoğu zaman rekabet ve husumet arasında gidip geliyordu. Bu ilişkilere bölgesel rekabete ek olarak tarihsel arka plan ve devletin yapısı gibi birçok faktör gölge düşürmüştü.

Özellikle Suriye devrimi hususunda sadece birkaç yıl süren yakınlaşma ve koordinasyon sonrasında, Mısır'da 2013'te gerçekleşen darbenin ardından taraflar arasındaki uçurum iyice derinleşti. 2017'de Katar ablukası krizi sonrasında ilişkiler daha da kötüleşti. Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2018'de İstanbul'daki konsoloslukta öldürülmesi, Ankara ve Riyad'ı bölgedeki genel meselelerinde karşıt taraflara koyan ve diplomatik ilişkileri kopma durumuna getiren şey oldu.

Bugün ise, yukarıda zikredilen üç ana nedenin varlığının azalmasıyla birlikte -özellikle de sakinlik ve diyalog çevresinde-  bölgesel net bir yönelimle, iki başkent arasındaki ilişkiyi düzeltme fırsatı ortaya çıkmış oldu.ABD'nin bölgedeki bazı müttefikleri arasındaki gerilimi hafifletme ve projelerini idare etmede  sadece kendisine değil onlara olan güvenini de artırma arzusunun gibi bir dizi uluslararası, bölgesel ve yerel gelişme birçok karşıt tarafın yakınlaşmasına ve diyalog kurmasına yol açtı.

Türkiye 2021'den itibaren -son dönemde de- başta Yunanistan ve Ermenistan olmak üzere Mısır, Bahreyn ve "İsrail" ile diyalog kanalları açtı. Aylar önce Ankara'da, o zamanın Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed'i kabul etti.

Bu gelişmeler o zamanlar, bölgenin dengelerinde bir devrim olarak görülüyordu. Buna rağmen Suudi Arabistan ile üst düzey bir görüşme uzun zaman önce gerçekleşmişti.Geçtiğimiz aylarda taraflar arasındaki sükûnet haliyle birlikte Ankara, Riyad'a yönelik, bazı medya kuruluşlarına uygulan yasağın kaldırılması ve ardından -ki bu en önemlisi- Kaşıkçı dosyasının Suudi yargı makamlarına devredilmesi -Suud yargısının davada soruşturmanın bittiğini açıklamasından bir yıl sonra- gibi birçok adım attı.

Tüm bu gelişmeler, Erdoğan'ın geçtiğimiz Nisan ayı sonunda Riyad'a yaptığı ve Türkiye’nin bazı politikalarını değiştirmesiyle beraber Suudi medyası tarafından “Türkiye'nin Suudi Arabistan peşinde” olarak sunulan ziyaretiyle doruğa ulaştı. Her ne kadar veriler ve yaşanan gelişmeler ilişkileri iyileştirme arzusunun iki taraf için de geçerli olduğu söylese de aynı söylem Kahire ve diğer ülkeler için de kullanıldı.

Riyad'ın bu söylemi, Erdoğan'ın ziyaretinden sonra, Suudi Veliaht Prensi'nin Türkiye ziyaretini duyurduğu ve ardından ertelediği zaman bile tekrarlandı. Ve açıklama her defasında sadece Türkiye tarafından yapıldı. Ardından da bu ziyaret Türkiye'ye özel değil, bölgesel bir ziyaretin parçası olarak söylendi.Bununla birlikte Suud veliaht prensinin yakında Kıbrıs’a ve Yunanistan’a bir ziyareti bekleniyor.

Yeni bir dönem

Ziyaret öncesinde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bunun resmi bir ziyaret olduğunu ve Suudi veliahtının resmi bir protokolle karşılanacağını belirtti -ki bu böyleydi- ve Erdoğan veliaht prens Riyad’a dönmek üzere Ankara’dan ayrılırken de uğurlayanların başındaydı.

Ziyaretin ortak kapanış bildirisinde, taraflar "İki ülkenin siyasi, ekonomik, askeri, güvenlik ve kültürel ilişkiler dahil olmak üzere ikili ilişkilerde yeni bir dönem başlatma konusundaki ortak kararlılığını en güçlü şekilde vurguladığı" belirtildi. Yine aynı şekilde açıklamada, Ankara ve Riyad'ın bölgede istikrar ve barışı teşvik edilmesi için "bölgesel konularda istişare ve iş birliğini derinleştirmeye" karar verdiklerine de değinildi. Ekonomik ve ticari meselelerle ilgili olarak, tarafların "karşılıklı ticareti geliştirmenin, çeşitlendirmenin, kolaylaştırmanın ve bu konudaki her türlü zorluğun üstesinden gelmenin yollarını tartıştığı" ve Suudi-Türkiye Koordinasyon Konseyi'nin etkinleştirilmesi konusunda mutabık kalındığı belirtildi.

En önemli kısım

Açıklamaya göre iki taraf, enerji alanında iş birliği isteklerini dile getirirken, yapay zeka, dijital teknolojiler ve akıllı şehirler alanlarında üretim ve yatırım ortaklıkları geliştirme konusunda mutabık kaldı. Ziyareti değerlendirirken, en önemli kısmın bu ziyaretin gerçekleşmesi olduğu söylenebilir. Zira sadece birkaç ay önce böyle bir ziyaretin gerçekleşmesi beklenmiyordu ve sadece tamamlanması bile iki ülke ilişkilerinde yeni bir adım anlamına geliyor.

Ancak ziyaret süresince kayda değer bir başarı sağlanamadı. Elle tutulur ve doğrudan sonuçlar gözlemlemek ise çok zor. Ortak bildirideki maddelerin çoğu, şu an mevcut belirli noktaları ifade etmekten ziyade "arzu” ve gelecekteki niyet ve özlemlere atıfta bulunan diğer terimlere değinmektedir. Buna göre, -Erdoğan'ın Suudi Arabistan ziyaretine ek olarak- bu ziyaretin iki ülke arasındaki önceki çekişme ve gerginlik dönemini net bir şekilde kapattığı, doğrudan diyalog kanalları ve ortak iş birliği yollarını içeren yeni bir sükunet dönemi başlattığı söylenebilir.

Özellikle iki taraf arasındaki ilişkilerin başta bölgesel uyumlar ve eksenler olmak üzere diğer birçok faktörden ve yaklaşan ABD Başkanı'nın bölgeye yapacağı ziyaretten etkilenmesi nedeniyle, bu konudaki gelişmelerin ve kararların yakından takip edilmesi önem arzedecektir. Belki de Muhammed bin Selman'ın Yunanistan ve Kıbrıs'a yakın zamanda yapacağı ziyarete yapılan atıf da bu açıdan önemlidir.

Bu nedenle Türk mallarının ithalatına uygulanan ambargonun sonlandırılması kabilinden bir karar, iki ülke ilişkilerinde yeni yola girildiğinin ciddiyetinin bir göstergesidir. Özellikle bu karar resmi ve kamusal bir yasak olmayıp daha ziyade halk tarafından gönüllü olarak alınan bir karar olduğu için bu ziyaret ve sonuçlarından sonra artık haklı bir karar olarak görülmemektedir.

Öte yandan, bazı haberler Prens Muhammed bin Selman'ın Kahire ve Ankara'yı yakınlaştırmak için arabuluculuk yapacağını veya bir girişimde bulunabileceğini söylüyor. Her ne kadar ziyarette bu arabuluculuğun gerçekleştiği ifade edilmese de iki başkent arasındaki yakınlaşmanın hızlanması, özellikle iki ülkeyi bir araya getiren temel çıkarları olduğu için ve Ankara'nın da iyi niyetini ifade etme çerçevesinde bazı adım attığı için şaşırtıcı olmayacaktır.

Sonuç olarak, bu ziyaretin Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki buzları eriten önemli bir hamle olduğu ve iki tarafın yeni bir sayfa açma arzusunu ortaya koyduğu söylenebilir. Ve yine yakın gelecekte, ortaya konacak siyasi bir iradenin bu değişim üzerine inşa edilebileceği de söylenebilir.

Ancak mevcut veriler, tarihsel örnekler ve geçmiş yılların gölgeleri, büyük bir gelişme yaşanmadığı sürece bu gidişatın yavaş ve büyük oranda temkinli olacağını gösteriyor. İki ülkenin ilişkilerinde hızlı adımlar veya büyük sıçramalar ve bölgedeki denklemleri değiştiren ani değişimler olmasını beklemek ise erken olur.


Al Jazeera için kaleme alınan bu görüş yazısı Mepa News okurları için Zehra Çamdalı tarafından Türkçeleştirilmiştir. Yazıdaki ifadeler Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 2684 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Said el Hac Arşivi