Yemen’deki Suudi Koalisyonu çatırdamaya başladı
Yemen’deki iç savaşın sona ereceğine dair sinyaller başladığında (veya başlarsa), ülkeyi taptaze bir iç savaş köşede bekliyor olabilir. İran destekli Husilere karşı aynı koalisyon çatısı altında savaşmalarına rağmen, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) bölgedeki planları birbirinden çok farklıdır. Hatta çok basit bir şekilde anlatmak gerekirse bu iki ülkenin Yemen’deki ortak tek çıkarı Arap Yarımadası'nda yayılmaya çalışan İran etkisini ortadan kaldırmak veya en azından kontrol altına almak hususudur.
İki ülkenin bölgedeki çıkarları arasındaki farklılıklar daha şimdiden bir dizi vekâlet çatışmalarına neden olmaya başladı. Mesela, Ocak ayında BAE destekli, ayrılıkçı Güney Geçiş Konseyi (STC) üyeleri ile Suudilerin desteklediği ve uluslararası toplumun meşru olarak tanıdığı Mansur Hadi hükümetine bağlı güçler arasında bir çatışma yaşandı. 3 Ekimde tarihinde ise, STC yeni bir hamle yaptı ve hükümete karşı ayaklanma çağrısında bulundu. Bu son olay, Yemen’deki iç savaşın bundan sonraki sürecinde daha da artması muhtemel Suudi Arabistan-BAE müttefikliğindeki çatlakları daha da görünür hale getirdi.
Farklı Hedefler
Bugüne kadar yaşanan süreçte aynı safta savaşan STC ve hükümet güçlerinin neden birbirlerine silah doğrultmaya başladığını anlamak için önce her iki cenahın arkasında bulunan güçlerin Yemen’deki hedeflerinin anlaşılması gereklidir.
İran’ın desteklediği Şii Husiler, Yemen ile sınırı olan Suudi Arabistan için öncelikli bir tehdit arz etmektedir. Hemen güneyinde kendisine düşman bir rejimin zuhur etmesini engellemek için Suudi Arabistan Yemen’de kendisine daha yakın bir hükümeti başa geçirmek için çaba sarf etmektedir. Bunun gerçekleşmesi içinse Yemen’in bir ülke olarak bütünlüğü koruması hayati derecede önemlidir. Bu hedefe ulaşılması adına Suudi Arabistan, Müslüman Kardeşler'le bağlantılı olan ve Yemen’in bütünlüğünü korumak isteyen Islah Hareketi ile işbirliği yaptı.
Diğer taraftan BAE ise Husilerin sınırlarına oluşturduğu tehdit ile ilgilenmiyor, zira BAE’nin Yemen ile herhangi bir sınırı yoktur. BAE’nin asıl endişesi bölgedeki nakliyat kanallarına olan erişiminin güvenliğini sağlamaktır. Hudeyde’deki Husi varlığı, hem Suudi Arabistan hem de BAE’nin Avrupa ve Kuzey Amerika’ya sattığı petrolün geçiş noktaları olan Kızıl Deniz ve Süveyş Kanalı'na erişimi tehdit etmektedir.
Husilerin varlığı aynı zamanda BAE’nin Afrika Boynuzu (Somali Yarımadası) boyunca inşa ettiği deniz üslerinin de (Assab, Eritre, Berbera, Somaliland’de kurulan üsler İran’ın Hürmüz körfezi'ndeki ticareti durdurması ihtimaline karşı BAE’nin aldığı bir dizi önlem çerçevesinde inşa edilmişti) tehdit altında olması anlamına gelmektedir. Söz konusu üslerin ikmal yollarının güvenliği için BAE güçlerinin Yemen’in güney sahilini ve özellikle Aden limanı ile stratejik öneme sahip Babül Mendeb boğazındaki batı sahillerini kontrol altında tutması şarttır.
Değişen Stratejiler
Basit bir şekilde anlatmak gerekirse, BAE’nin çıkarlarını korumak için Yemen’in toprak bütünlüğünü korumasına ihtiyacı yok, buna ihtiyacı olan taraf Suudi Arabistan. Bu nedenle BAE, desteklediği STC’nin bağımsızlık için yaptığı çağrılara yol verirken, koalisyon ortağı Suudi Arabistan’ın, Yemen’in güney ve batı bölgeleri dışında toprak kazanmak için yapmak istediği girişimlere destek vermemeyi tercih etmektedir.
Suudi Arabistan ise, BAE’nin en az Husiler kadar büyük bir tehdit olarak algıladığı Müslüman Kardeşler'le bağlantılı Islah Hareketi ile çalışmak pahasına da olsa Yemen’in toprak bütünlüğünün koruması hedefi için bastırmaktan geri duracak gibi gözükmemektedir.
Çatışma sürecinde farklı hedeflere sahip olunması, iki körfez ülkesi arasındaki ilişkilerin daha da gerilmesine yol açacaktır.
Şu noktada BAE’nin, STC’nin Hadi hükümetine olan karşıtlığını aktif bir şekilde destekleyip desteklemediğini kestirmek zor, bu sürecin yaşanmasına sadece müsaade ediyor da olabilirler. Ancak bu sorunun cevabı çok önemli değil zira, -ister bütünlüğünü korumuş bir Yemen ile isterse de bağımsız bir yönetimle olsun- BAE’nin hedefi Güney Yemen’in kontrolü altında kalması olup, bunu gerçekleştirecek güçleri zaten olması gereken yerlerde konuşlandırılmış durumdadır.
BAE sahadaki aktiflik açısından, daha çok hava desteği ve mali yardımlar yapan Suudi Arabistan’dan çok daha fazla çaba harcadığı için Güney Yemen, BAE ve BAE’ye dost unsurların kontrolüne geçti. Kuzey Yemen ise hala Husilerin bir kalesi olarak olduğu yerde durmaktadır.
Husilerin, Suudi Arabistan’ın güney sınırlarına odaklanmış saldırıları devam ederse, Suudi Krallığı bu bölgede kendi başının çaresine bakmak için ya kendi askerlerini ya da Doğu Afrikalı müttefiklerinin askerlerini sahaya sürmek zorunda kalabilir. Husiler Yemen’in güney ve batı sahillerinden uzak oldukça ve Suudi Arabistan kendi başının çaresine bakabilecek bir pozisyonda olduğu sürece, BAE halinden memnun olacaktır.
Cevabını bekleyip göreceğimiz tek soru ise, Suudi Arabistan-BAE müttefikliğinin STC’nin yaptığı ayrılık çağrıları nedeniyle dağılıp dağılmayacağıdır. İki ülkenin de bölge ortak çıkarları var olmasına var ancak savaşın gidişatı, iki ülkenin de her geçen gün yaklaşmakta olan Husi tehditinin son bulduğu gün için hazırlık yaptığı bir sürece işaret etmektedir.
Daha geniş bir açıdan bakıldığında ise ortaya önemli bir soru daha çıkmakta; Suudi Arabistan ile BAE arasındaki ayrılıklar sadece Yemen iç savaşı ile sınırlı kalır mı yoksa iki ülkenin rekabet ettiği diğer bölgeleri de etkisi altına alır mı?
Xander Snyder'in bu yazısı Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Analizde yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve kurumumuzun editöryel politikasını yansıtmayabilir. Xander Snyder'i Twitter'da takip etmek için: @XanderSnyderX