Afganistan'daki mağlubiyet Amerikan çağının sonuna mı işaret ediyor?
Yaşananlar, ABD’nin dünyadaki konumunu belki de onarılması mümkün olmayacak şekilde zayıflatan, onursuz bir sondur.
Tarih birazdan bahsedeceğim zamanlaması son derece yanlış bir sosyal medya mesajını mutlaka kayda geçecektir.
9 Ağustos Pazartesi günü ABD Kabil Büyükelçiliği sosyal medya üzerinden 400 bin takipçisine şöyle bir soru yöneltti:
“Bu #BarışPazartesi sizin fikirlerinizi bekliyoruz. Doha’da görüşmelere devam eden taraflara sizin siyasi bir uzlaşmaya dair sahip olduğunuz umutlar hakkında neler söylemek istersiniz? #AfganistanİçinBarış.”
Amerikan politikası hayal dünyasında
Bu mesaj Amerikan politikasının bir hayal dünyası içinde olduğunu yansıtmaktaydı. Taliban’ın tüm ülke sathında ilerleyerek vilayet başkentlerini birbiri ardına kontrol altına aldığı bir ortamda hem de Katar’daki görüşmelerin başlamasının üstünden bir yıl geçmiş olmasına rağmen diplomasinin işe yaracağını düşünmek yanıltıcıydı. Perşembe gününe gelindiğinde Kabil hükümeti sadece üç şehrin kontrolünü elinde bulundurmaktaydı. Aynı gün, dünyanın en güçlü ulusunun lideri Başkan Joe Biden, ülkedeki sayıları yüzlerce olan elçilik çalışanları ile Amerikalı diplomatların tahliyesi için Afganistan’a 3 bin asker sevk edildiğini açıkladı. Pazar günü sabah daha güneş doğmadan ise her şey bitmişti bile.
Başkan Eşref Gani ülkeden kaçtı, liderlik yaptığı hükümet çöktü ve ABD tarafından eğitilen Afgan güvenlik güçleri ülkenin başkentine doğru harekete geçen Taliban karşısında eriyip kayboldu. Adeta kale gibi sağlam bir yapı olan ABD Büyükelçiliği binasından tahliye edilen Amerikalı diplomatlar ülkeden çıkarılmayı beklerken havaalanında oldukları yerde sığınma protokollerini uygulamak zorunda kaldı. Amerika’nın Afganistan’da 20 yıldır devam eden yanlış macerası böylece sona erdi. Amerikan halkı nezdinde Afganistan, trilyon doları çöpe attıkları bir yer olarak hafızalara kazındı. Bütün bunlar yaşanırken Afganlar serbest düşüşe geçti ve yalnız bırakıldı.
Epik bir mağlubiyet, Amerikan çağının sonu
Bu vaziyet, ABD için yalnızca epik bir mağlubiyetten ibaret değildir. Kabil’in kaybedilmesi ABD’nin en büyük küresel güç olduğu çağın sonuna gelindiğini gösteren bir cümlenin noktası olabilir. ABD, önce 40’lı yıllarda “Büyük Kurtarma” çerçevesinde Batı Avrupa’nın güçlü Nazi savaş makinesinin hükmünden özgürleştirmek adına kıtaya bizzat müdahale etti. Daha sonra da tasarrufundaki geniş kara, deniz ve hava gücünü kullanarak Doğu Asya’daki dev Japon İmparatorluğu’nu mağlup etti. 80 yıl sonra yani bugün ise, tarihçilerin belki günün birinde “Büyük Çekilme” diye adlandıracağı bir operasyonla dünyanın en fakir ülkelerinden birinde yaşayan, elinde kayda değer top ve zırhlısı dahi olmayan ve hiçbir hava gücü bulunmayan ayaktakımı militanlardan kaçtı.
Ortadaki vaziyet, kökeni 70’li yıllara kadar uzanan, gayet endişe uyandırıcı bir Amerikan şablonuna uymaktadır. Pazar günü sosyal medyada yan yana paylaşılan iki benzer fotoğraf eski acı dolu hatıraları tekrar yaşattı. Fotoğraflardan biri, 1975 yılında, Ford başkanlığı döneminde Güney Vietnam’ın başkenti Saygon’daki ABD Büyükelçiliği yakınlarındaki bir binanın çatısına tırmanıp bir umut ülkeden ayrılan son helikopterlerden birisine binmeye çalışan insanları gösterirken diğer fotoğrafta da pazar günü Kabil’deki ABD Büyükelçiliği binası üzerinde tahliye işlemlerine devam eden Chinook helikopteri vardı. ABC’nin “Bu Hafta” isimli programında pazar günü konuşan ABD Devlet Bakanı Antony Blinken “bu kesinlikle Saygon değil” ifadesini kullandı ancak yaşananlara şahit olanlar bu sözlere haliyle inanmadı. Amerikan tarihindeki geri çekilmelerin başka örnekleri de var. 1984 yılında, ilerleyen yıllarda Hizbullah’ı doğuracak olan küçük bir hücre mensubu canlı bombanın 240’den ziyade askeri personeli öldürmesinin (bu saldırı 2. Dünya Savaşından o tarihe kadar Amerikalıların tek seferde en fazla zayiat verdiği olay olarak tarihe geçmişti) ardından, Reagan hükümeti Beyrut’ta barış gücü sıfatıyla bulunan Amerikan Deniz Piyadelerinin çekilmesi emrini vermişti. 2011’de Irak’tan çekilmenin ardından ise IŞİD’in ortaya çıkışının önü açıldı. Geçen yıllar zarfında sürekli tekrar eden bu yanlış hesaplar, hem Washington’daki temel politika üretme kapasitesi hem de ABD’nin askeri strateji ve istihbarat kabiliyetleri üzerinde soru işaretleri oluşturmaktadır. Niçin yaklaşmakta olan bu felaket ve hatta bundan önceki felaketler öngörülemedi? Çıkış yolları neden düzgün bir şekilde planlanmadı? Ülke niçin eski düşmanın ellerine bırakıldı? Bu onursuz bir sondur.
ABD "teröre karşı savaş"ı kaybetti
Tarih kitapları on yıllarca sonra ne yazar belli olmaz ancak bugün dünya yaşananları ABD’nin George W. Bush’un o meşhur “teröre karşı savaşı”, NATO’nun Avrupa veya Kuzey Amerika dışındaki ilk geniş çaplı askeri müdahale için bölgeye sevk edilmesine, 136 ülke ordusunun çeşitli şekillerde askeri destek vermesine, 23 ülkenin ABD’nin saldırı operasyonları icra edebilmesi için topraklarını kullanıma açmasına rağmen kaybettiği şeklinde yorumlamaktadır. Amerika’nın tasarrufundaki geniş imkanlar ve taktiklerin Taliban ile onların Pakistanlı destekçilerinin irade ve sabit duruşlarını mağlup etme hususunda yeterli olmadığı ispatlandı. Uzun vadede, eldeki füzeler ve savaş uçakları yüzölçümü olarak sadece Texas kadar olan bir ülkede 60 bin çekirdek savaşçıdan müteşekkil bir hareketi bitirmekten aciz kaldı.
Bu vaziyetin, ABD’nin çekilmesinin ardından çok uzun süre sonra dahi devam edecek bazı sonuçları olacaktır. İlk olarak, cihatçılık demokrasi karşısında kilit bir galibiyet elde etmiş oldu. Batı dünyası tasarrufu altındaki zırh ve çeliğe ilaveten gayet cömert nakit yardımlarının güçlü yerel destek alan sert çizgili bir ideolojiyi yenebileceğini sandı. Taliban, geçmişte daha önce yaptıkları gibi tekrar kontrol ettiği toprakları şeriata göre yönetecek. Afganistan yeniden ister El Kaide üyeleri ister sığınacak güvenli bir yer veya sponsor arayışında olan diğerleri olsun benzer görüşlere sahip militanlara ev sahipliği yapacak. Amerikalıların gelecek ay 11 Eylül saldırılarının 20. yılını anmaya hazırlandığı bir dönemde bu saydıklarımız son derece karanlık bir tablo çizmektedir. 2001 yılından bu yana El Kaide, IŞİD ve diğer cihat yanlısı aşırılıkçılar insanların yaşadığı 6 kıtada da kendilerini temsil edecek yapıların tohumunu ekti. Henüz geçtiğimiz ay, ABD tarafından yapılan açıklamada, geçmişte bir Portekiz sömürgesi olan ve bugün nüfusunun %60’ı Hristiyanlardan müteşekkil Mozambik gibi ta Afrika’nın güneyindeki uzak bir noktada faaliyet gösteren IŞİD kolunun yaptırım listesine alındığını ilan etti.
İkinci olarak hem Afganistan hem de Irak’taki tecrübeler göstermiştir ki ABD, özellikle sınırlı oranda orta sınıfa sahip ve eğitim düzeyi düşük ülkelerde sadece 10-20 yılda ne “ulus inşası” yapabilir ne de sıfırdan ordu kurabilir. Bunları gerçekleştirmek nesiller gerektirir. Bu bölgelerde, prensip olarak her ne istiyorsa istesin tamamen yeni bir hayat tarzı ve ideolojisi üzerinden hayatına yön vermesi için gerekli bilgi ve tecrübeye sahip yeterli sayıda insan bulunmamaktadır. Etnik köken ve mezhebe dayalı ayrılıklar siyasi, sosyal ve mali hayatın aynı anda atılım yapması için yapılan girişimleri boşa çıkarmaktadır. Yaklaşık 300.000 kişiden müteşekkil yani Taliban’ın personel olarak dört katı büyüklüğündeki Afgan kuvvetlerinin eğitimi ve silahlandırılması için ABD resmi olarak 83 milyar dolar harcamıştır. Mark Milley, 2013 yılında yaptığı bir basın açıklamasında “bu ordu ve bu polis gücü her gün isyancılarla girişilen çatışmalarda çok ama çok etkilidir” demişti. Kendisi bugün ABD Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda oturmaktadır. Ancak ne hikmetse, şahsen en son Kabil'de bulunduğum mart ayında ülkenin yarısı Taliban tarafından kontrol edilmekteydi. Geri kalan yarısını da çoğu geçtiğimiz hafta olmak üzere mayıs ile ağustos ayları arasında ele geçirdiler. Daha geçtiğimiz ay Biden kameralar karşısında geçip “daha iyi eğitimli, daha iyi ekipmanlarla donatılmış ve savaş idaresi hususunda daha ehil olan Afgan ordusunun kabiliyetlerine” güvendiğini açıklamıştı. Ancak işin sonunda Taliban, pazar günü Kabil’e ve başkanlık sarayına elini kolunu sallayarak girdi.
ABD'nin kendi toprakları dışındaki hükmü zayıfladı
Üçüncü olarak, Yıldızlar ve Çizgilerin (Amerikan bayrağı) pazar günü ABD Büyükelçiliğinde son defa gönderden indirilmesi ile sembolleşen bir şekilde Amerika’nın kendi toprakları dışındaki hükmünün temelden zayıfladığı ortadadır. Henüz 5 yıl önce genişletilmesi için 800 milyon dolar harcanan elçilik binasından bir an önce ayrılmak için acele edilen bir ortamda yakılan belgelerin dumanları her yerden izlendi. Şu yaşananlardan sonra ABD’nin ister 11 Eylül sonrası Afganistan’da olduğu gibi dünya tarihinin gördüğü en geniş kapsamlı ve tek yumruk olmuş bir kuvvet ister de Irak’taki savaşta olduğu gibi “öne atılanlardan müteşekkil bir koalisyon” olsun müttefiklerini artık kendisiyle uyumlu şekilde çalışmaları için harekete geçirmesi çok zor olacaktır. ABD hala Batıdaki en baskın güçtür ancak bu durum halihazırdaki nizamın henüz geçerli olması nedeniyledir. ABD’ye alternatif olabilecek güçler veya liderlerin sayısı pek fazla değildir. ABD’nin lekelenen imajını ve uluslararası camiada zedelenen pozisyonunu kısa süre içinde pek de kurtaramayacağı anlaşılmaktadır.
Amerika’nın Büyük Geri Çekilmesi, en az, imparatorluğun ve Komünist rejimimin sonunun gelmesinde büyük rol oynayan Sovyetlerin 89’daki geri çekilmesi kadar aşağılayıcı bir olaydır. ABD, Sovyetlere nazaran Afganistan’da iki kat fazla kaldı ve çok daha fazla para harcadı. Uzmanlar, Sovyetler Birliği’nin dağlık Afganistan’da kaldığı on yılın ilk yedisinde yaklaşık olarak 50 milyar dolar harcadığını düşünmektedir. Evet, ABD zengin bir medeni toplumun doğumuna, kızların eğitim almasına ve bağımsız bir medya kurulmasına ön ayak oldu. Birçok kez demokratik seçimler tertip edildi ve gücün tutulmayıp bir sonra gelene teslim edildiğine şahit olundu. İnsan Hakları İzleme Örgütü verilerine göre Afgan kızlarının %37’si artık okuma yazma biliyor. TOLO kanalı, “American Idol” yarışmasının Afganistan versiyonu olan “Afgan Star” isimli şarkı yarışmasını 18 sezon boyunca yayınladı. Afganistan’daki azınlıklardan birisi olan Hazaralardan 20’li yaşlardaki Zehra Elham 2019’da bu yarışmayı kazanan ilk kadın oldu. Ancak, ABD tarafından cesaretlendirilen çok sayıdaki Afgan, Taliban’ın ilerlemesinin ardından çaresizlik içinde ülkeden çıkmanın yollarını aramaktadır. Kadınlar mavi burkalarını tekrar koydukları yerlerden çıkardılar. Nihai olarak, Amerikalıların helikopterlerle kaçtığı görüntüler, 15 Şubat 1989’da Afganistan’dan çekilerek o zamanki Sovyetler Birliği topraklarına gitmek için “Dostluk Köprüsünden” geçen Sovyet birliklerinin görüntülerinin neden olduklarından farklı sonuçlar meydana getirmeyecektir. Her iki büyük güç de Afganistan’dan mağlup olup, kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırarak ve arkalarında kaos bırakarak çıktı.
ABD açısından bakıldığında savaşın maliyeti Irak ve Afganistan’dan çekilmekle bir anda bitmeyecek zira bu savaşlar neticesinde sadece sakatlanan ve çeşitli psikolojik rahatsızlıklara yakalanan askerlerin tedavisi dahi iki trilyon tutabilir. İşin ilginç olan tarafı ise bu maliyetlerin 2048 yılına kadar tavan yapmasının dahi beklenmemesidir. Dolayısıyla Amerika’nın en uzun savaşı, 20 yıl önce başladığında kimsenin tahmin edemeyeceği şekilde o uzun sürecini devam ettirecektir. Brown Üniversitesi bünyesinde yürütülen “Savaşın Bedelleri Projesi” verilerine göre ABD işgali sürecinde toplamda 47.000 sivil hayatını kaybetti. 2400’den fazla Amerikan askeri personeli ve ilaveten neredeyse 4.000 paralı asker öldü.
Benim Afganistan’a ilk ziyaretim Taliban’ın yönetime ilk kez geldiği 1999 yılında gerçekleşmişti. Pakistan üzerinden insanın nefesini kesen Hayber Geçidini kullanarak arabamla sınır boyunca uzanan uyuşturucu baronlarının kaleye çevrilmiş ikametgahlarını geçerek Kabil’e giden son derece kötü vaziyetteki yollarda ilerledim. Taliban’ın baskıcı hükmünün manzaraları -- dışarı çıkmasına izin verilmeyen dulların çocuklarının Afgan şehirlerinde sokaklarda çalışması, el koyulmuş ses ve video kayıtlarıyla dolu güvenlik noktaları -- aklımdan asla çıkmayacak. Taliban’a yönetimden el çektirilmesinin ardından Devlet Bakanı Colin Powell ile birlikte Afganistan’a tekrar gittim. O günlerde henüz ülkenin yeni yöneticileri tarafından kirletilmemiş, çoğu zaman elde edilemeyecek olarak görünmesine rağmen havada farklı bir umut vardı. Bu ziyaretimden sonra birçok kez tekrar Afganistan’a gittim. Son olarak ise kendisi şu anda Afganistan’daki son askeri operasyonları yöneten Merkez Komutanın başındaki “Frank” diye bilinen General Kenneth McKenzie, Jr. Ile birlikte mart ayında orada bulundum. Pazar günü Amerika’nın bir anca önce ayrılıp Afganistan’daki varlığını silmek için çalıştığına şahit olduğumda aklıma şu soru geldi: Bütün her şey boşuna mıydı? Amerika, Afganistan’da uğradığı hezimetin ileride getireceği daha hangi sonuçlarla yüzleşmek zorunda kalacak? Elimizde bu sorulara dair çok az cevap var.
Robin Wright tarafından kaleme alınan ve The New Yorker'da yayınlanan bu makale Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Makalede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.