Elias Khoury

Elias Khoury

Amerika neden İsrail için her şeyi riske attı?

Amerika neden İsrail için her şeyi riske attı?

Amerika'nın İsrail'e verdiği "sarsılmaz" desteğin, gerileyen bir süper gücün güvensizliğiyle çok ilgisi var.

İsrail 10 aya yakın bir süredir Gazze'de soykırıma varan bir savaş yürütüyor. Ordusu, hayal edilemeyecek kadar savunmasız bir nüfusa yönelik amansız saldırısında uluslararası insancıl hukukun neredeyse her yönünü ihlal etti.

İsrail, Gazze'yi gıda, su, ilaç, temizlik, elektrik ve yakıt gibi yaşamın temel ihtiyaçlarından mahrum bıraktı. Ve sivil altyapıları hedef alması Gazze sakinlerinin çoğunu evsiz bıraktı.

İsrail'in hiçbir askeri hedefi Gazze'nin tamamen yok edilmesini gerektirmiyor. 40 bin Filistinlinin öldürülmesi -ki bazı tahminlere göre bu sayı 186 bine ulaşabilir- ve çok daha fazlasının yaralanması hiçbir açık stratejik amaca hizmet etmemektedir. Gazze üniversitelerinin, okullarının, hastanelerinin ve mahallelerinin sistematik ve toptan yıkımı da aynı şekilde. İsrail Gazze'yi işgal ve ilhak etmek istiyorsa, muhtemelen bir patlama alanından daha fazlasını miras almak isteyecektir.

İsrail'in tutumu mantıksız görünse de, en yakın müttefiki ABD'nin verdiği koşulsuz destek de bir o kadar mantıksız. Washington'un İsrail'in yürüttüğü soykırıma verdiği "sağlam" destek, uluslararası otoritesini ve uluslararası kurallara dayalı sistemi destekleme iddiasına zarar vermiştir.

Pek çok kişi İsrail'in bu akıl almaz tavrını Hamas'ın 7 Ekim saldırısının yarattığı aşağılanmışlık duygusuna bağlıyor. Bu aşırı duygusallık, İsrail siyasetinin sağa kaymasını hızlandırdı ve artık açıkça soykırımı kutluyorlar. "Barış içinde bir arada yaşama" söylemi artık geride kaldı ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bunun yerine "tam zafer" vadediyor.

Tarih, bu ifadeyle neyi kastetmiş olabileceğine dair bir ipucu veriyor. Bu ifade, kelimenin tam anlamıyla "nihai zafer" anlamına gelen ve Nazi rejiminin soykırım emellerinin tam olarak gerçekleşmesini tanımlayan Almanca "Endsieg" kelimesine ürkütücü bir şekilde benziyor. Paralellikler tüyler ürpertici.

7 Ekim İsrail'in davranışını açıklasa da, Amerika'nın suç ortaklığını pek açıklayamıyor. Elbette ABD İsrail'in güvenilir bir müttefiki ve finansörü, ancak yakın zamana kadar sayısız uluslararası kaygıları nedeniyle kendisini İsrailliler ve Filistinliler arasında eşitlikçi bir ara bulucu olarak pazarlamaya özen gösteriyordu. Bu ihtiyat ortadan kalktı. ABD, retorik olarak "itidal" ya da "ateşkes" çağrısında bulunsa da İsrail'in Gazze'deki yıkıcı harekatının her adımını açık bir şekilde destekledi.

Washington'un sadakati dikkat çekici. Saldırı başladığından beri Başkan Joe Biden her fırsatta İsrail'e tam destek verdi. Ancak ABD ve İsrail, çıkarları çoğu zaman farklılaşan farklı toplumlar. Amerika ve İsrail'in savaşa ilişkin tutumları en azından biraz farklı olmalı değil mi?

İsrail lobisi Amerikan dış politikasını basitçe dikte ediyor olabilir mi? Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi (AIPAC) gibi gruplar şüphesiz ki çok güçlü. Ancak Washington'da nüfuz sahibi olmak için mücadele eden pek çok lobiden sadece birini temsil ediyorlar.

Belki de ABD Gazze'de kişisel bir çıkar görüyordur? Ama buna dair kanıtlar oldukça yetersiz.

Belki de Amerika Gazze'nin kıyı şeridindeki gaz yataklarını istiyordur? Ancak Washington'un bu gazı almak için bir soykırıma yardım ve yataklık etmesine gerek yok. Adaletsiz de olsa tamamen barışçıl bir müzakere iş görürdü.

Aslında yukarıdakilerin hiçbiri ABD'nin İsrail'in Filistinlilere yönelik soykırımını destekleyerek neden sadece Orta Doğu'da değil tüm dünyada bu kadar itibar kaybetme riskine girdiğini açıklamıyor.

Peki ya Amerika'nın İsrail'in soykırımına verdiği destek Gazze'yle ilgili değilse? Ya ABD sadece patronun kim olduğunu göstermeye çalışıyorsa?

Son yıllarda çok kutupluluktan bahsedilmeye başlandı. Birçok analist ABD'nin artık küresel hegemon olmadığı bir dünya öngörüyor.

Tüm bu tartışmalar arasında ABD, Rusya ile Ukrayna ve Suriye'de sırasıyla bir mağlubiyet ve bir çıkmaz yaşadı. Afganistan'dan hızla çekildi ve bu da Taliban'ın yeniden iktidara gelmesiyle sonuçlandı. Çeşitli Latin Amerika hükümetleri sola kayarak "Amerika'nın arka bahçesi" içindeki sürtüşmeleri artırdı.

Bu arada ABD'nin başlıca rakibi Çin de küresel sahnede etkisini artırıyor. Pekin'in kilit rol oynadığı hükümetler arası bir örgüt olan BRICS, İran, Birleşik Arap Emirlikleri, Etiyopya ve Mısır'ı da kapsayacak şekilde genişleyerek BRICS+ adını aldı.

Çin Halk Cumhuriyeti ayrıca 2023 yılında İran ve Suudi Arabistan arasında ara buluculuk yaparak ve Yemen'deki düşmanlıkların yatışmasını sağlayarak Orta Doğu sahnesine de çıktı.

Kısacası, Amerika geri adım atmış gibi görünüyordu ve egemen küresel süper güç olarak konumu giderek sallantıdaydı. Bu sebeple Gazze'de kendini yeniden kanıtlamak için bir şans görüyor.

Amerika'nın Gazze'ye müdahalesini bu şekilde anlamalıyız. Yoksa neden ABD, hafif silahlı Hamas'ın tek seferlik bir saldırısına karşılık olarak Ortadoğu'daki askeri varlığını ağır bir şekilde takviye etsin? ABD, kalıcı üstünlüğünü kanıtlamak için çırpınan güvensiz bir süper güç. Ve kimsenin kendisini durduramayacağını göstermek için uluslararası insancıl hukukun en temel ilkelerini bile hiçe sayıyor.

Bazı direnişler yaşandı. İran'ın müttefikleri bölgedeki Amerikan ve İsrail güçlerine meydan okudu. Tahran, Suriye'de üst düzey İranlı yetkililerin öldürülmesi üzerine İsrail'e karşı büyük bir hava saldırısı başlattı. Şimdi de Hamas lideri İsmail Haniye'nin öldürülmesi üzerine aynı şeyi yapması bekleniyor.

Hizbullah ayrıca İsrail'in Lübnan topraklarına düzenlediği ölümcül saldırılara misilleme olarak bir dizi saldırı düzenledi. Muhtemelen Fuad Şükrü suikastı için de aynı şeyi yapacaktır.

Kızıldeniz'de Yemen'deki Husiler, Gazze'deki zulmüne karşılık olarak İsrail'e doğru insansız hava araçları ve füzeler göndererek önemli nakliye yollarını kesintiye uğrattı.

Güney Afrika, İsrail'e karşı Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) soykırım suçlamasıyla dava açtı, mahkeme, İsrail'in eylemlerinin makul bir şekilde soykırım teşkil ettiğine dair bir ön karar verdi.

İsrail ve Amerika'nın Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'nı (UNRWA) tasfiye etme çabalarının ortasında Çin, kuruluşa destek verdi ve acil fon sağladığını duyurdu. Ayrıca bağımsız bir Filistin devletinin kurulması ve tanınması çağrısında bulundu ve El Fetih ile Hamas arasında bir birlik anlaşmasının sağlanmasına yardımcı oldu.

Ancak bunların hiçbiri ABD'nin İsrail'e sağladığı sınırsız gibi görünen kaynaklara ve diplomatik korumaya meydan okumak için yeterli olmadı.

BRICS+'nın amacı Batı hegemonyasına karşı koymaktır. Ancak BRICS'in lideri ve en büyük ekonomisi olan Çin, Avrupa Birliği gibi hegemonik güçler içindeki bazı aktörlerden daha cesur görünmedi. Kendisini destekleyici söylemler ve bazı diplomatik girişimlerle sınırlarken, Rusya dikkat çekici bir şekilde sessiz kaldı ve Hindistan açıkça İsrail yanlısı oldu.

BRICS+ soykırımı durdurmak için çok daha fazlasını yapabilirdi. Gazze halkını en acı anlarında somut olarak desteklemek için çok daha fazlasını yapabilirlerdi. Ama yapmadılar.

Amerika BRICS+'nın blöfünü görüyor ve kağıttan kaplan olduğunu ortaya çıkartıyor. Güney Afrika ve İran haricinde, blok şu ana kadar bekleneni veremedi. Bu da Amerika Birleşik Devletleri'nin amacına ulaştığı anlamına geliyor. BRICS+ aksini kanıtlayana kadar ABD hala dünyanın süper gücüdür.


Al Jazeera'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 2194 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
1 Yorum
Elias Khoury Arşivi