Fanar Haddad

Fanar Haddad

Değişim kaçınılmaz, geri dönüş yok: Irak'ta bundan sonra ne olacak?

Değişim kaçınılmaz, geri dönüş yok: Irak'ta bundan sonra ne olacak?

Irak’ta bir şeylerin değişmesi artık kaçınılmaz ancak bu iki günde olacak bir şey değil. Zira 2003’ten sonra kurulan yeni devlet savaşmadan pes etmeyecektir.

Irak’ta devam eden protesto gösterileri 2003 sonrası siyasi nizamının bugüne kadar karşı karşıya kaldığı en zor sınavı temsil etmektedir.

2014’te baş gösteren IŞİD tehdidinden daha tehlikeli olan, Bağdat’ı ve ülkenin güney kesimine yayılan bu protestolar devletin kendisi dahil tüm siyasi yapıyı tehdit etmektedir.

2003 yılından bu yana Irak’ı (çok kötü bir şekilde) idare eden siyasi sınıf kadar ehil olmaktan uzak olan bir siyasi kadronun dünyada pek az misali mevcuttur. Bu sınıfın sonu gelirse inanın kimse onların yasını tutmayacaktır. Ancak, bu şahısların güce tutunmalarını sağlayan etkenlerin nasıl ortadan kaldırılacağı ve tarihe karışmalarının ardından neler geleceği hala bir muammadır.

Hükümetin protestolara yanıt verme usulü Irak devletinin en feci yapısal taraflarını çıplak gözle izlenebilir kıldı. Her şeyden önce, güç dağılımı ve devlet çatısının birleştirici bir unsur olmanın yanından dahi geçmemesi krizin başladığı ilk anlardan itibaren kendini belli etti.

Gösterilerde bilanço ağır

Irak devletinin dağınık yapısı ve ülkedeki siyasi hayatı tanımlayacak kadar kötü vaziyetteki başına buyrukluğun kanlı sonuçları oldu: Geçtiğimiz ay içinde 250’den fazla kişi hayatını kaybederken 10.000’den fazla kişi de yaralandı.

Bu ağır bilanço, protestoların siyasi halkalarda neden olduğu korkunun, aynı zamanda da askeri ve siyasi gücün dağılımı ile merkezi karar alma kabiliyetinin yokluğunun bir yansımasıdır. Başbakan Abdülmehdi’nin güvenlik güçleri arasında kimliği bilinmeyen kişilerin ve keskin nişancıların olduğunu ilan etmesi, kendisinin ülkenin silahlı kuvvetlerinin başkomutanı olarak ne kadar önemli(!) olduğunu ortaya koymuştur.

Şiddetin yoğunluğu, aynı zamanda insan haklarının rutin bir şekilde ihlal edildiğine ve güvenliğin “ne pahasına olursun” sağlanması için uğraşıldığına işaret etmektedir. Birlik olamama meselesi burada da kendisini göstermektedir: devletin kontrolündeki bazı kollar, haklı gösterilmesi mümkün olmayan ve son derece gereksiz kıyımda diğerlerinden daha fazla sorumludur.

"Bilinmeyen faktörler"

İnsanlar, gelinen noktada akan kanın sorumlusu olarak toplumsal olaylara müdahale polisi ve SWAT kuvvetleri ile daha önce bahsedilen “kimliği belirsiz kişileri” göstermektedir. Sosyal medyada paylaşılan görüntülerde, siyah üniformalı güvenlik güçleri ve hangi grubun mensubu olduğu belli olmayan keskin nişancıların göstericileri hedef aldığı açıkça görülmektedir.  Henüz hiç kimse bu insanların kim olduğuna dair kesin bir bilgiye sahip değil ancak tüm şüpheler Irak’ta faaliyet gösteren İran bağlantılı milis kuvvetler üzerindedir.

Anti-Terörizm Servisi, polis ve ordu içindeki güvenlikten sorumlu bazı kanatlar ise protestoculara destek verdiklerini ilan etti. Bu durum da yine aynı şekilde Irak’ın idari sistemindeki yapısal bozukluğun bir başka misalidir.

Gösterilerin başladığı ilk günlerde koalisyon hükümetinin bazı kesimleri protestolara destek verirken geri kalanlar ise bu hadiselerin Irak’ı yok etmek için dış mihraklar tarafından organize edilmiş bir komplo olduğunu savundu. Ancak gösterilerin ağırlığı, bir anda yayılması ve momentumu tüm siyasilerin elini “meşru protestolara” istemeseler de destek vermeye ya da en azından böyle görülmeye mecbur bıraktı.

Verilen bu karışık mesajlar Irak’ın siyasi sistemini çok iyi yansıtmaktadır. 2003’ten bu yana başa gelen tüm hükümetler, aralarındaki fikir ayrılıkları, husumetler ve çıkar çatışmalarına rağmen bir araya gelen büyük siyasi aktörlerinin katılım sağladığı “konsensüs hükümetleriydi.”

Devletin protestoları haklı bulduğuna dair yaptığı açıklamalara rağmen, yaşanan olaylarla alakalı resmi tutum hala göstericiler arasında habis niyetle çalışanlar olduğunu savunmaktadır.

Sistemin hedef alınması

Irak’ta her seçimden sonra aynı usul işler. Makamlar, elde edilen gücün ve devlet kaynaklarına erişimin idame ettirilmesi amacıyla kapalı kapılar ardından yapılan pazarlıklara göre ana partiler arasında pay edilir. Bu makamlara oturmanın tek yolu, sivil ve mali yaşamın her köşesini saran hamilik ağlarına dahil olmak ve gerekli yerlere rüşvet vermektir.

Bugün protestolarda gözlemlenen popüler nefretin hedefi işte bu sistemdir; bu sistem neticesinde Iraklılar, her şeyi kontrol eden birkaç şahıs, bu şahıslarla gerekli bağlantıları olan sadık adamlar ve fakirlikten kırılan halk olmak üzere ayrıldı.

Irak’ta devam eden krizin gözler önüne serdiği en büyük yapısal eksiklik, yönetimi elinde tutan kesimin halkın halinden ve isteklerinden ne kadar habersiz olduğu idi.

İdareyi kontrol eden bu oligarşik kesim, protestoların sistem karşıtı doğasını tam olarak anlamadığı gibi göstericilerin bazı isim değişikliklerinin, gelecekte reform yapılacağına dair verilen sözlerin ve mali yardım vaatlerinin gösterileri bitirmeye yetmeyeceğine dair kararlı duruşunu da ziyadesiyle küçümsemektedir.

İdare eden ve edilenler arasındaki bağ kopukluğunun bir nedeni de jenerasyon kaynaklıdır. İktidardaki siyasetçiler için popülist söylem veya duygulara hitap eden bir dava müdafaası olarak görülen girişimler, Irak’ı sadece işgal sonrası haliyle tanıyan, Baas dönemi, siyasi İslam veya mezhepçi söylemlere itibar etmeyen genç neslin gözünde sadece abeste iştigal olarak kalmaktadır. Hatta, “Şii hakimiyeti” ideali dahi genç bir Iraklı Şii için duygusal bir dava olmaktan çıkmıştır.

İradelerin kapışması

Yeni Irak neslin, 2003 sonrası nizamı adeta tanımlayan çeteci, iş görmez ve başarısız sisteme duyduğu öfke, Şiiliğin maktul edebiyatı ve ülkede Şii olmanın prim yaptığı gerçeği gibi meselelerin önüne geçmiştir.

Irak nüfusunun %58’inin 24 yaş altındaki gençlerden müteşekkil olması ülkedeki politikacıların onları dinlemesi ve anlaması için başlı başına yeterli bir sebeptir: eğer Irak siyasi hayatının ilerlemesini isteyenlere verilecek en büyük tavsiye “gençlerinize saygı duyun” demektir.

Gelinen noktada seçkin siyasi kesimden birçok isim dahi reform çağrılarına destek veren açıklamalarda bulunmaya başladı. Ancak, sistem bazında bir anlam ifade edebilecek nitelikte değişiklik olması için o sistemden en fazla kar eden kesimin kendilerine güç ve para getiren statükodan vazgeçmesi gerekir.

Bu tarz bir siyasi harakiriyi beklemenin en fazla zaman kaybı olacağını protestocular da bilmektedir. Ülkenin idaresini elinde tutanların çıkarlarını tehdit altında olmadığı sürece değişim adına bazı çarkların dönmeye başlaması için fazla sebep yoktur. Bu bağlamda adım atılması için umumi grev çağrılarına ilaveten bazı göstericiler petrol tesislerini ve Umm Kasr limanını kapatmak için girişimlerde bulunmaya başladı.

 Halkın çektiklerinin duyulduğuna dair verilen mesajlara rağmen gerçek şu ki Irak iradelerin açık bir mücadele içinde olduğu ve her iki tarafın da geri çekilmekten imtina ettiği bir vaziyettedir. Bir yandan protestolar sistemin tamamen yıkılmasını amaçlarken siyasi sınıflar ise onu kurtarmak veya hiç değilse “reforme” edilmiş bir versiyonuyla yola devam etmek istemektedir.

Siyasi kesim, halk hareketinin önce yavaşlaması daha sonra da sönüp gitmesi için oturup beklemeye çalışacaktır. Hükümet zamanın kendi taraflarında olduğunu düşünmektedir: memurlar hala işlerine gidip gelmeye devam etmekte ve ülkedeki sessiz çoğunluk sonu gelmek bilmeyen bir yoğun halk hareketi yerine zamanla barışı ve istikrarı seçmek isteyebilir.

Sopanın ucundaki havuç politikası

Hükümet durumu sakinleştirmek için bir havuç ve bir sopa kombinasyonunu da deneyecektir. Bu senaryodaki havuç, bir yandan yapılan direk mali yardımların artırılması bir yandan da hali hazırdaki nizamı ayakta tutan temek güç ilişkilerinin idame ettirildiği ancak görünürde bazı değişiklikler olması için sistemin yeniden ambalajlanması girişimleri olabilir.

Sopa ise, zaten ağır şekilde mukabele edilen protestoların tamamen sona erdirilmesi için daha da ağır önlemler alınması başka bir deyişle Tahrir’in Tiananmen meydanına çevrilmesi olabilir.

Siyasi kesimler arasındaki ayrılıklar henüz bütün camia tarafından ortak bir cevap verilmesini engellemektedir. Protestocuların taleplerini en üst düzeyde tutmaktan vazgeçmeyeceğine dair takındıkları tavır, üzerlerine salınan şiddet dalgası ve siyasi sınıflara duydukları itimatsızlık nedeniyle her geçen gün daha da sertleşmektedir. Bu inattan çok, birbirine ardına kurulan ve sürekli aynı oligarşik parti ve şahıslardan müteşekkil Irak hükümetlerinin insanların sesini duymamayı tercih etmesine yönelik bir tepkidir.

Irak, 2011’den itibaren başlayıp 2015’te tavan yapan ve artık rutin haline gelen senelik protestolara şahit oldu ancak bu protestolar her seferinde “gelecekte reform olacak” sözleriyle sonlandırılıp ardından aynı teraneye devam edildi.

Geçilmesi neredeyse imkânsız bu vaziyetin altındaki asıl neden şudur: reform davasını sırtlayacak resmi bir muhalefet yoktur. Şu anda görev yapan siyasiler de göstericileri bir anlam ifade edecek değişiklikler olacağına dair ikna etmek için gereken toplumsal itimattan çok uzaktadır. Dolayısıyla, ödülün siyasi sistem olduğu bu mücadele bir taraf onu yıkmak isterken diğer taraf ta kurtarmanın peşindedir.  

Bir yol haritası

Irak sosyal medyası izlenmesi için ortaya atılan yol haritalarıyla doludur. Siyasetçilerin bazıları bu bilgileri fırsat bilerek yaptıkları açıklamalarda protestocularla aynı jargonu ve önerileri dile getirmeye başladı. Aralarında pek az farklar bulunan bu yol haritaları bazı ortak noktalar üzerine kuruludur: hükümet istifa edecek, meclis feshedilecek ve daha sonra gelecek seçimlerde aday olması yasak olan bağımsız teknokratlardan müteşekkil bir geçici hükümet oluşturulacak.

Bu geçici hükümet, yeni parti ve seçim yasalarının hazırlanması ve anayasal reform sürecini yönetmesi için bağımsız bir komite atamakla görevli olacak.

Yeni bir seçilmiş komisyon kurularak yönetim sistemi başkanlıkla değiştirilecek. Bütün bu adımların bir senelik sürede atılmasının ardından BM gözetmenliğinde gerçekleştirilecek yeni seçimlerle birlikte hali hazırdaki baskın siyasi şahsiyetlerin yerine yeni aktörler gelecek.

Bu yol haritasının değişik bir versiyon, protesto hareketinin ilk neşriyatı olan Tuk Tuk isimli dergide yer aldı.

Her zamanki gibi şeytan yine detayda saklı. Söz konusu bu komiteler nasıl oluşturulacak? Bunları kim atayacak? Hali hazırda iktidarı elinde tutan kesimin etrafından dolaşılıp, reformları onların müdahalelerinden tamamen koruyabilecek nitelikte bir geçici hükümet veya reform komitelerinin kurulması nasıl mümkün olacak?

Halk, şu anki siyasetçilerin kendi siyasi egemenliğini sona erdirecek komitelerin kurulması işini yürütmesi fikrine anlaşılır şekilde gülüp geçecektir. İlaveten, protesto hareketi içinden siyasi yapılanmalar çıkana kadar, iktidardaki siyasi partilerin karşısına çıkacak alternatiflerin kim olacağı sorusu ortada kalacaktır.

Bağımsız şahısların ve profesyonellerin söz konusu reform komitelerini yönetmesi çağrılarının, bu insanların neye göre seçileceğini ve ne gibi güçlere sahip olacağını iyi detaylandırması gerekmektedir. Şu anki siyasi camia ve reform kelimesini aynı cümle içinde kullanmaktan dahi imtina eden protestocular bu siyasilerin reform girişimlerine dahil olmasını görmek istemeyecektir.

Dolayısıyla özetlemek gerekirse, reformu idare edecek kurumların neye göre kurulacağı ve kadroların neye göre seçileceği belirsizliğini korumaktadır. İlaveten, hali hazırdaki siyasi partilerin seçimlere katılmasına izin verilmemesi halinde bu kesimin anayasadan ve seçimle iş başına gelmiş olmalarından gelen haklarına başvurması kaçınılmaz olacaktır.

Olası senaryolar

Bu iradeler savaşının nasıl biteceğini kestirmek oldukça güçtür. Hali hazırdaki nizamın çöküşünü umanlar, bu isteklerinin beraberinde neler getirebileceğini tam anlamalılar. Bunun gerçekleşmesi pek mümkün olmasa da bugünkü sistemin tamamen çökmesi, 16 yıl önceki çöküşle aynı derecede bir felaket doğuracaktır. Olayların kısa süre içinde sona ereceğini bekleyenler ise bir müddet daha beklemek zorunda olabilir.

Cezayir’deki protestolar 37 haftadır aralıksız bir şekilde hala devam ediyor. Fransa’daki sarı yelekliler bir yılı aşkın süredir vazgeçmedi. Haiti de keza aynı vaziyette. Hong Konglular 8 aydır gösterilere ara vermedi. Bunlar sadece devam eden birkaç misaldir. Irak’ta bir şeylerin değişmesi artık kaçınılmaz ancak bu iki günde olacak bir şey değildir.

Eğer değişim ufukta görülse dahi, bu değişimin doğasının ve boyutunun ne olacağı ve beraberinde hangi bedelleri getireceği belirsizdir. Senaryolardan ilki, protestoların aylarca devam etmesi ve zamanla içlerinden, sokaklar ve devlet idarecileri arasındaki dalaşı daha iyi yönetebilecek siyasi yapılanmaların doğmasıdır. Artık statükoya dönüş yok ancak tüm sistemin çökmesi de gerçekleşmesi uzak bir ihtimal.

Irak kendini, hali hazırdaki sistemin biraz değiştirilmiş bir versiyonuna nasıl rötuşlar atılması gerektiğine dair uzun süreli bir mücadele ortamında da bulabilir. Bu ihtimalin gerçek olması durumunda, Irak halkını daha iyi temsil eden ve onu daha iyi dinleyen bir siyasi çerçevenin çizilmesini ummaktan başka yapacak bir şey kalmaz. Eğer bu olmaz ve baskıcı güçler bir zafer elde ederse, gelecekteki dönemde çok daha otoriter bir rejimin başa gelmesi kaçınılmaz olur.

Kesin olan tek bir şey var o da göstericiler ne kadar dayanırsa dayansın devletin şu anki vaziyetinden nemalananlar ve destekçilerinin bavullarını toplayıp bir yere gitmeyeceğidir.

Haşdi Şabi ile yakınlığı bilinen ünlü bir figürü vaziyeti şu ifadelerle açıkça ortaya koymaktadır: “15 senede inşa ettiğimiz bu devleti, bu ekonomiyi gerçekten de öylece bırakacağımızı mı sanıyorlar? Öyle bir anda gelip bunları alabileceklerini mi düşünüyorlar? İmkânsız! Bu devlet kanla inşa edildi!”

Fanar Haddad'ın Middle East Eye'da yayınlanan analizi Mepa News okurları için Türkçeleştirildi.

Bu yazı toplam 4241 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Fanar Haddad Arşivi