Rusya'nın Ukrayna'daki savaşında Hristiyanlığın rolü
Rusya’nın şubat ayında Ukrayna’yı ortadan kaldırmak için yaptığı hamlenin ardından Batı dünyasından hala bir takım ilginç tepkiler gelmekte ve bazı insanların mesele ile neredeyse hiç alakası olmayan bağnaz ideolojik “din adamlarını” öne çıkardığı görülmektedir. En ironik ve doğrusunu söylemek gerekirse eğlendirici Batılı tepkileri üreten başlıklardan bir tanesi de ‘Hristiyanlık dininin savaşan tarafların toplumlarında oynadığı rol’ oldu.
Batı solu ve Ukrayna
Ukraynalı askerlerin çatışmaya girmeden önce bir rahip tarafından kutsandığı görüntüler nedeniyle Twitter’daki liberaller ufak çaplı bir kriz geçirdi. Söz konusu görüntülerin sosyal medyaya düştüğü saatlerde, farklı bir bakış açısı ile karşılaştığı son ana kadar sorunsuz şekilde gösterilen seküler liberal hoşgörünün göz açıp kapayıncaya kadar nasıl ortadan kaybolduğuna dair mükemmel bir vaka yaşandı ve açıkçası en ufak yaşam belirtisi gösteren herkes bu duruma epey güldü.
Tarihçi Tom Holland’ın da belgelediği üzere Batılı seküler liberal hümanistçilerin alnında Hristiyanlık dininin çıkmaz bir damgası vardır ki bu grubun kendisini mazlumlar ve güçsüzler üzerinden kimliklendirmesi ve bu erdemin “kültürel açıdan son derece spesifik” değil de gerçekten evrensel olduğuna canı gönülden inanması, bu damganın kendini en fazla hissettirdiği noktalardır. Batı dünyasındaki en domine din Hristiyanlık olduğu için liberal seküler kesim kendisini, parçası olduğu toplumdaki Hristiyanlar ile ezeli bir mücadele içinde görür. Batılı Hristiyanların, Ukrayna halkının son derece dindar bir toplum olmasına ilaveten mazlumların güçlülerin tecavüzlerine karşı korunmasını vaaz eden dini içgüdüyle Ukraynalıların safında yer alması nedeniyle liberal seküler kesim ve Hristiyanlar arasında bir gerilim zuhur etti.
Bu konuda gerçekleştirilen anketlerin sonuçları ufak farklılıklar gösterse de Ukraynalıların yaklaşık %80’i tanrıya inanmaktadır. %65’i Ortodoks, %8’i Yunan Katolikler (doğu ekolünün itikadına sahip olmasına rağmen Roma’daki Papa’nın otoritesini kabul edenler) ve %2’si de Protestan olmak üzere kendisini Hristiyan olarak gören Ukraynalıların oranı %75 civarındadır. Ukrayna halkının yarısı kilise ayinlerine iştirak ederken bunu her hafta düzenli şekilde yapanların oranı yaklaşık %33’tür. Devlete bağlı bir kilise fikri ise ilginç şekilde destek görmemektedir; devlet ile kilisenin ayrı olmasını demokrasinin bir gereği olarak gören Ukraynalılar bu özellikleriyle Ortodoks dünyası içinde alışılagelmişin dışında bir tavır sergilemektedir. Ukrayna’daki toplam nüfusun %1’i Müslüman olmakla birlikte ülkede 200,000 kişiden (%0,5) müteşekkil bir Yahudi topluluğu da mevcuttur.Geriye kalan %20’lik kısım ise inanç hususunda kararsız olanlar ile kendisini tamamen inançsız olarak tanımlayanlardan oluşmaktadır.
Bugünlerde ismini sıkça duyduğumuz Ukraynalı yetkililer de ciddi şekilde dindar insanlardır. İstihbarat Ana Direktörlüğü (GUR) şefi Kyrylo Budanov, Genelkurmay Başkanı General Valeriy Zaluzhnyi gibi Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi’ne stratejik iletişim hususunda danışmanlık yapan Zaluzhnyi’nin arkadaşı Oleksiy Arestovych de birer Ortodoks Hristiyanıdır.
Ukrayna krizinin en ilginç karakterlerinden biri olan Arestovych, Rus saldırılarının başladığı günden beridir katıldığı canlı yayınlarda halkın sakinleştirilmesine yardımcı oldu. Bu yayınlarda, Kiev yönetiminin adım atarken nasıl düşündüğü hususunda bazı ipuçları veren Arestovych aralarında din başlığının da bulunduğu birçok konuda da fikirlerini halkla paylaştı. Ateist bir aileden gelen Arestovych tanrıyı 2007’de 30’lu yaşlarında iken hayatına kabul etti. Arestovych’i yakından takip eden Profesör Andrzej Kozlowski’ye göre “Hristiyanlığın kurumsallıktan uzak bir versiyonuna iman eden” birisi olan Ukraynalı yetkili “[Carl] Jung’dan esinlendiği için dinin daha çok şahıslar ve toplum üzerindeki psikolojik etkisi üzerine kafa yormaktadır.” Her ne kadar bilimsel bir düşünce tarzına sahip olsa da “bilimselliği[n dinleştirilmesini]” reddeden Arestovych, ahlakın temelinin Hristiyanlık olduğuna inandığı için Yahudilik ve bazı diğer inanç itikatlarına da müspet şekilde yaklaşmaktadır.
Başkan Zelensky’nin anne ve babası dindar Yahudiler olduğu gibi kendisi de birçok kez dini tercihini ifade etti. Eşi Olena Zelenska bir Ortodoks Hristiyan olup çiftin çocukları Hristiyan adetlerine göre vaftiz edildi. Zelensky’nin etrafı dindar Hristiyanlarla çevrili olduğu gerçeği ile nasıl başa çıktığı ile alakalı liberal endişelere Başkanın verdiği en güzel cevap, Judeo-Christian (Yahudi-Hristiyan) dünyasının her iki tarafının da belki de en duygu yüklü kutlaması olan Paskalya Bayramı vesilesiyle Büyük Aziz Sophia Katedrali’nde yaptığı konuşmasıydı.
Batı sağı ve Ukrayna
Ukrayna meselesinde içine düştüğü ironi bataklığında Batı solu yalnız değildir; özellikle post-liberaller ve bu akımın alt kümelerinden birisi olan Roma Katoliği zümre başta olmak üzere sağ cenahın büyük bir kısmı, Vladimir Putin yönetimini cinsel devrim adına küfre giren bir “gökkuşağı sancağı” altında canla başla çalışan, Amerika’nın başını çektiği emperyalizme karşı dinin esaslarını savunan bir kalkan olarak gördüğü için ‘değişik seviyelerde’ Rusya ile aynı safta yer almaktadır. Ukrayna’nın bu vizyon çerçevesinde kendilerini ‘woke (ayrımcılığa ve ırkçılığa karşı uyanmış kişiler)’ olarak tanımlayan kesim ile aynı safta görülmesi ve hatta koskoca bir halkın bu hareketin bir parçası olduğunun sanılması absürt bir hatadır.
Kozlowski’ye göre Ukraynalı Hristiyan yetkililer “özellikle Latin Amerika’da rastlanılan ‘kurtuluş itikadına’ bağlı Batı karşıtı ve ‘ilerici’ siyasi görüşü takip eden tip değil Papa 2. John Paul ve Thomas Aquinas’ın fikirlerinden etkilenmiş geleneksel Avrupalı Hristiyanlardır.” Başta ülkenin batı bölgesi olmak üzere Ukrayna genelinde halk, komünistlerin baskılarına karşı gösterdiği kahramanca direniş tarihi sebebiyle Uniat Kilisesine (doğu itikadına inanan fakat Papa’nın otoritesini kabul eden kiliselerin genel adı) büyük saygı duyar. Uniat Kilisesi, Rus Ortodoks Kilisesinin tam aksine Bolşeviklerle hiçbir zaman aynı safta yer almadı ve Sovyetler Birliği dönemi sonrasında komünistlerle birlikte çalışan Rus din adamları gibi asla rezil olmadı. Katolik entelektüellerin ve kilise hiyerarşisindeki birçok Hristiyanın Rusya yanlısı duruşu aslında görünenden daha trajik bir hatadır zira Leh nüfuzu altındaki ayrı tarihinden ötürü Ukrayna Ortodoksluğu ne teolojik ne de kurumsal açıdan Roma Kilisesine karşı saldırgan bir tavra sahip değilken Rus Ortodoksluğu yüzyıllardır zehir dolu bir nefretle Katolik düşmanlığı yapmaktadır. Kozlowski’ye göre “günümüzde sadece batıl inançlara sahip kesim ile aşırı milliyetçi kesime hitap eden (bu iki kesimin aynı anda parçası olanların sayısı hayli fazladır) Rus Ortodoks Kilisesine karşı Avrupa’da hem ahlaki açıdan üstün hem de erkeksi (kendini müdafaa etmekten aciz olmayan) bir Hristiyanlığın yeniden ayaklanması için en büyük umut Ukrayna’dır.”
Ukrayna karşıtı Batılı sağcılar kendi pozisyonlarını sağlamlaştırmak için Ukrayna’daki yolsuzluk ve sözde Nazi taraftarlığı hikayelerini abartarak tekrar tekrar gündeme taşıdılar. Putin’in savaş propagandasının başlıklarından birisinin “Ukrayna’nın Nazilerden arındırılması” olması nedeniyle bu argüman her ne kadar son derece şüpheli olsa da özellikle Azov Alayı unsurları ile alakalı olduğu için ampirik açıdan tam olarak yalanlanamaz. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta bu saldırı hattının Ukrayna’nın iyiliği gözetilerek istihdam edilmediğidir zira bu argüman genellikle devlet başkanı bir Yahudi olduğu için Ukrayna’ya karşı cephe alan sağ cenah mensupları tarafından liberallere karşı “nasıl mors ettim ama” edasıyla kullanılmaktadır.
Bu denklemin içinde haliyle Amerikan siyasetinin getirdiği faktörler de mevcuttur. Donald Trump ve taraftarları, 2019’daki ilk ‘başkanın görevi kötüye kullanması (impeachment)’ vakası ve 2015-2016'daki “Russigate (Rusya’nın Amerika’daki seçimlere müdahale ettiği iddiaları)” skandalı teorilerinde adının geçmesiyle alakalı karmaşık nedenlerden ötürü Ukrayna’dan tiksinmektedir. Bu “Yeni Sağ” hareketinin entelektüel liderleri tarafından üretilen Rusya yanlısı argümanların toplum içinde nasıl muhatap bulduğu sorusunun cevabı safi particiliktir; Başkan Joe Biden bir demokrat olduğu için cumhuriyetçi kesim onun her dediğine muhalefet etmektedir.
Hangi sebepten dolayı olursa olsun cumhuriyetçi seçmenin, Rusya’nın NATO’ya yönelik bugüne kadar ki en cüretkar saldırganlık vakası hususunda sorumluluğun Moskova yönetiminde olmadığını iddia eden tezlere (Rusya’nın NATO’nun “yayılmacı” yaklaşımı nedeniyle kendini tehdit altında hissettiği, “Meidan” darbesi vb. Iddialar) kulak veriyor olması ilginç bir durumdur. Güvenilir olmayan bu argümanlar daha çok derindeki şu meseleden* çıkan bir bakış açısının belli bir mantık çerçevesine oturtulmaya çalışılması girişimleridir; Trumpçılaşmış Sağın büyük bölümünün Bolşevikleşmesi.* Yoldaşların eskiden de dediği gibi sağ cenah içindeki bu güruhun her meselede mutlaka Amerika’yı suçlayacak bir argüman bulması bir kaza eseri değildir: Bu güruh, sert solun temel rehber prensiplerinden olan Amerikancılık karşıtlığını özümsemiştir; Amerikan devleti ile alakalı dahili komplo teorilerinin istisnasız hepsini savunurlar ve Amerika’nın dünyada oynadığı role duydukları nefretin haddi hesabı yoktur. Alelade sokak şiddeti olaylarını Amerikan “rejimine” karşı bir “devrim” oyunu olarak kullanan, devlet reaksiyon verdiği zaman da acınası bir şekilde ağlamaya başlayan (sağcıların sergilediği) gülünesi radikal solcu parodilerine işte bu çerçeve içinde şahit olmaktayız.
Rusya’daki yönetimi mazur gören post-liberaller ve diğer Hristiyanların merkez argümanlarını kendi gördükleri şekilde burada sıralayalım: Putin onların değerlerini savunmaktadır; Putin, resmi itikadı gelinen noktada “Hristiyanlığın ateşini söndürmeye çalışan” saldırgan, baskıcı ve silahlı bir sekülerizme evrilmiş bir Batıya karşı inançlı insanları koruyan, geleneksel Hristiyanlık nizamını kollayan ve inancı yücelten bir Hristiyandır.
Ruslar Ukrayna'da kutsal bir savaş mı veriyor?
Hristiyanlığın Rusya’daki rolü üzerine konuşurken, Putin’in Ukrayna’ya saldırı kararı almasının nedenlerinden biri olan Ortodoksluk ile Putin’in hükmettiği Rusya sınırları içinde toplumsal bir güç olan Ortodoksluğun birbirinden ayrı ele alınması lazım gelir zira bunlardan ilki post-liberal ve Putin yanlısı argümanın temelini oluştururken (yani değersiz iken) ikincisi konuşmaya değer bir başlıktır.
Benim şahsi görüşüm, Putin’in Ukrayna’daki savaşı, amacı “Rus Ortodoks halkını” tekrar aynı çatı altında toplamak olan bir Haçlı Seferi veya bazılarının dediği gibi bir “Ortodoks Cihadı” olarak gördüğü ve buna inancında samimi olduğu yönündedir. Putin dünya liderleri ile gerçekleştirdiği ikili görüşmelerde yıllarca Ukrayna’nın gerçek bir devlet olmadığını ve bu toprakların kendilerinden haksız şekilde koparılan Ortodoks Rusya’nın tarihi bir parçası olduğunu söyledi (ama kimse onu dinlemedi). Ukrayna Ortodoks Kilisesi 2019 yılında alınan karar ile Moskova Patrikliğinden ayrıldığında Kremlin bu gelişme karşısında ne kadar hiddetlendiğini ve bunun arkasında Amerika’nın olduğunu düşündüğünü açıkça dile getirdi. (Patriklikten ayrılmasına rağmen hala bir kısmı Rus Ortodoks Kilisesine bağlı olan Ukrayna Kilisesi, mayıs ayında bu bağlarını da koparınca Ruslar daha da öfkelendi.) Rusya’nın “ruhani güvenliği” başlığını yıllardır gündeminden düşürmeyen Putin, bu projenin bir parçası olarak Rus ordusu da dahil olmak üzere Ortodoks Kilisesini devletin birçok kurumunda tekrar merkezi konuma getirdi. Putin’in salgın sürecinde girdiği karantinada “tuhaf fikirlerinin iyice esiri olduğu”, yaşadığı bu tecrit döneminde “son derece kötü nitelikli malumatlardan etkilendiği”, dünya gerçeklerinden kaynaklanan tüm dizginleyici faktörlerden uzaklaştığı ve ideolojik pencereden baktığı dünyayı kendine rehber edindiğine dair teoriler de mevcuttur.
Bu hususta farklı görüşler de dile getirilmektedir. Mesela, Kozlowski’ye göre “Putin’in Hristiyan imanı tamamen samimiyetsizdir. Rus Ortodoksluğu Putin için komünizmin yerine koyabileceği bir ideoloji ve Rus İmparatorluğunu yeniden diriltirken kullanacağı tutkaldan ibaret bir araçtır.” Aslıanda tüm mesele işte tam bu noktada gizlidir.
Dinin “samimi ve şahsi” bir olgu olduğu fikri, özünde Protestan bir bakış açısıdır. Putin ve Rus devletinin üst düzey yetkililerinin kendi içlerindeki inançlarının, kitlelere malolmuş ve kollektif bir itikat olan Rusların milli kimliğinin derinleriklerine işlemiş Ortodoksluğun işlev çerçevesi açısından hiçbir önemi yoktur.
Yani Ortodoksluk, “bireylerin varlıklarını kendilerinden daha büyük bir dava uğruna feda etme olgusunun mantıklı hale gelmesini sağlayan, şahsi adanmışlık olmasa dahi topluluk seviyesinde bir mensubiyeti” temsil eder. Ukrayna’nın işgali emrini verdikten bir ay sonra Moskova’daki Luzhniki Stadyumunda yaptığı konuşmada Putin, tam olarak bu bam teline dokunup, “Kutsal Kitabın” emirlerinden dem vurarak Rus askerlerinin cephedeki davranışlarını şöyle övdü; “bizim oğlanlar bu askeri operasyonda nasıl savaşıyor?: omuz omuza … ve savaş meydanında gerekirse kardeşlerini kurşunlardan korumak için kendi vücudunu siper ederek. Çok uzun zamandır böyle birlik olmamıştık.”
Rus Ortodoks Kilisesi, milletin iyiliği için bireylerin kendini feda etmesini ve bu hususta herkesin eşit sayılmasını olumlu bir toplumsal içgüdü şeklinde vaaz etmektedir fakat kilisenin bu yaklaşımının arkasında gözden kaçırılması imkansız habis bir niyet ve ölüm ile takıntılı bir tarikat havası mevcuttur. Rusya’da eylül ayında kısmi seferberlik ilan edilmesinin ardından selefi gibi kendisi de eski bir KGB ajanı olan Patrik Kirill televizyona çıkıp “şu iyi bilinsin ki devletiniz için ölürseniz Tanrının krallığında, şeref dolu sonsuz bir hayatta onunla birlikte olacaksınız” dedi. Hiçbir cihad yanlısı bu kadarını beceremezdi. Rus kadınlara yönelik “daha fazla oğlunuz olsaydı onları bu savaşta kaybetmemek için bu kadar direnmezdiniz” ifadesiyle meşhur olan ve yakın zaman önce Ukrayna’da öldürülen Rus Ortodoks rahiplerden birisi de Mikhail Vasiliev idi.
Ortodoksluk söylemleri ve sembolizmi, Rusya’nın “Satanistlerin” ve homoseksüellerin eline geçmesini engellemek amacıyla Ukraynalılara soykırımı andıran şekilde muamele edilmesini haklı çıkartmak için savaş boyunca hep öne çıkarıldı. Rus devlet propagandası ekim ayının sonlarından itibaren “Nazilerden arındırma” söylemini neredeyse tümüyle terk ederek “satanistlerden arınma” söylemine geçiş yaptı. Ukrayna’daki savaşı ekranlara taşırken kullanılan (ve okullarda da uzun zamandır öğretilmekte olan) kutsal savaş teması, Rus devlet televizyonlarının kendi akıllarıyla bulduğu bir şey değildir. Bu yaklaşım doğrudan en yukarıdaki devlet yetkilileri tarafından talep edilmektedir.
Putin tarafından bizzat atanan Çeçen savaş ağası Ramazan Kadirov, 25 Ekim’de şunları söyledi: “Ukrayna’nın tamamı bizimdir, Rus toprağıdır. … Biz bu şeytanları esir falan almayacağız. Onları diri diri yakacağız. … Bu büyük bir cihattır ve herkes bu cihata katılmalıdır.” Putin’in bir numaralı medya propagandacısı Vladimir Solovyov hiç vakit kaybetmeden Kadirov’un bu görüşünü benimsedi. Bir hafta kadar sonra kameralar karşısına geçen Medvedev de “elimizde düşmanlarımızı cehenneme göndermek için büyük bir fırsat var” dedi. Putin’in aldığı kararlar üzerinde az bir nüfuz sahibi olmasına rağmen sanki Batıdaki aşırı sağcılar ile koordinasyonu sağlayan adammış pozları veren Aleksandr Dugin ise Ukrayna’ya karşı ilan edilen savaşı “Satanist Batıya karşı verilen kutsal bir savaş … nihai ve melhame-i kübranın bir parçası olan bir Ortodoks savaşı … Ortodoks Hristiyanı Rusların, Kutsal Rusların Deccale karşı savaşı” ifadeleriyle tanımladı.
Dile getirilen söylemlerin aşırılık seviyesinin bu kadar yüksek olmasına müsaade edilmesi, açıkça televizyonlarda haykırılan bu ifadelerin Putin ve etrafındaki bazı yetkililerin inançlarını yansıttığına işaret etmektedir.
Ortodoksluk ve Rusya'daki toplum
Ortodoksluk, Rus hükümetini Ukrayna’da savaşa iten nedenlerden bir tanesi olabilir, Rus ordusunun beyin yıkama ve adam toplama faaliyetlerinin bir parçası da olabilir fakat inancın Rusya’da toplum seviyesinde oynadığı rol bu başlıklara sıkışık değildir ve aslında çok farklıdır. Rus bir dostumun da açıkladığı üzere Rusya’da Hristiyanlığın resmi propagandası, dinlerini “ahlakı ve iyiliği üstün tutmak için bir araç ve Rus milli kimliğinin devlet seviyesindeki ifadesi” olarak gören yaşlı ve taşralı halk tarafından önemli düzeyde desteklenmektedir. Fakat şehirlerlerde yaşayan genç nüfus (yani Rusya halkının büyük çoğunluğu) devletin bu resmi dini propagandasına kötü gözle bakmakta ve kendilerine anlatılanların “otoriter yönetim anlayışına dini bir kılıf uydurmak ve statükoyu kutsallaştırmak için kullanılan siyasi bir strateji” olduğunu düşünmektedir. Halk, Rus Ortodoks Kilisesinin “yozlaşmış ve iktidara tüm benliği ile uşaklık eden bir kurum olduğu konusunda hemfikirdir. Dinin veya Kilisenin konu devlet işleri olduğunda herhangi bir gücü olduğunu düşünenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez ancak dışarıdan Rusya’ya bakan Batılı sağcılar bunun böyle olduğunu sanar.”
Profesör Kozlowski de aynı şeyleri söylemektedir: “Rus Ortodoks rahiplerin şahsına pek fazla saygı duyulmaz”; Rusya’da herkes bu rahiplerin neredeyse hepsinin eskiden KGB ajanı olduğunu bilir. Sıradan vatandaşların 91’den bu yana kendi gözleriyle tanıklık ettiği tecrübeler nedeniyle din adamları “sarhoşlukları ve İncil’de yazan emirleri çiğnemeleri ile meşhurdur.” Yetmiş yıllık Bolşevik döneminde parçalanıp kökünden sökülerek canlı bir inanç sistemi olma özelliğini yitiren, Sovyet döneminde ve daha sonrasında devlet ile işbirliği yaparak bir kurum olarak güvenirliliğini kaybeden Ortodoksluk Rusya’da toplumsal bir güç olmaktan çıkmış olup Kilise de tek amacı otokrasiyi desteklemek olan bir hayalet şeklinde varlığını sürdürmektedir.
Putin’in şahsi yolsuzluklarını ve sayısız metresini bir kenara koyalım. Dini bir rejim idare etmek için baştaki idarecinin o dine inanmasına gerek olmadığını herkes bilir. Putin’in emrindeki devlet te bu kaidenin bir parçası olup Kremlin'in vaaz ettiği Hristiyanlık idealleri ile kendisinin pek alakası yoktur. Modern Rusya Federeasyonu sisteminin yapısı esasen bir “mafya devletidir.” Sınırlar içindeki ana faaliyet prosedürü devleti yağmalamak ve halkın kanını emmek olan organize suç örgütleri ve gizli polis teşkilatları arasında ciddi bir fark bulunmamaktadır. Bu suç-istihbarat kompleksi yurtdışında ise Hristiyanlık dininin prensiplerine karşı fırsat bulduğu her noktada savaş açan özünde putperest neo-Naziler ve diğer şiddet yanlısı ırkçılardan müteşekkil geniş bir ağa hükmetmektedir.
Amerikalı Hristiyanlar gerek dahili gerek harici faaliyetlerinde dini özgürlük meselesini her defasında vurgularlar. En ufak derecede dahi bağımsız olmayan ne devleti yöneten yetkililer ne de halkın ahlaki karakteri üzerinde kayda değer bir etkisi bulunmayan Ortodoks Kilisesinin devletin alelade bir enstrümanı haline gelmiş olmasının normalde Amerikalı Hristiyanlar tarafından olumsuz bir durum olarak görülmesini bekleyebilirsiniz ancak “dini özgürlük” bahanesinin geçmişte Rusların bugünkü halinden çok daha fena despotizm vakalarını temize çıkarmak için kullanıldığını unutmamalısınız. Rus devletinin “dini özgürlük” başlığındaki faaliyetleri incelendiğinde dünya üzerinde eşi benzeri görülmeyen bir yapı ile karşılaşılmaktadır: Putin’in Rusya’sında devlet İslam dinini resmi olarak tanır. Hatta Kadirov’a Moskova’nın kanatları altında bir İslam devleti idare etmesi için salahiyet verilmiştir. Fakat her ne hikmetse Yahova Şahitleri benzeri dünyanın birçok bölgesinde faaliyet gösteren Hristiyan gruplar son derece çirkin baskılara mağruz kalmaktadır. Yahova Şahitleri mensuplarını “bir tarikat üyesi” olarak tanımlayarak üzerlerinde baskı kurmak amacıyla kullanılan yasalar diğer Ortodoks olmayan Hristiyanlar, Evanjelik Protestanlar ve Roma Katolikleri için de işletilmektedir.
Devletin bu “tarikat” tanımı nedeniyle birçok Ortodoks Hristiyan, Nikodemit hayatlar (gerçek itikadını gizleyerek) yaşamak zorunda kaldığı için tam sayıları kesin olarak bilinmemektedir. Bazı anketlere göre kendisini Ortodoks olarak tanımlayan Rusların sayısı hayli fazladır ancak Rus bir vatandaşa bu soru sorulduğunda verdiği cevap bir “inanç sisteminden ziyade kimlik beyanıdır." Yine bu anketler Ortodoksların sayısının hayli fazla olduğunu söylese de “inançlı olduğunu söyleyenlerin sadece %43’üne tekabül eden toplam nüfusun %6 kadarı her ay birden fazla kez kilise ayinine iştirak etmektedir.” Bu yılki Paskalya bile Rusların ancak %3’ünü kiliseye götürebilmiştir. (Tekrar zikretmekte fayda var ki bu istatistikler Ortodoks Kilisesi tarafından yayımlanan bilgilerdir.) Anket verilerine göre “din, Rusların sadece %15’inin hayatında önemli bir role sahiptir.” Rus arkadaşım bu durumu bana şu sözleriyle özetlemişti: “hayatlarını dinlediği vaazlara veya kutsal metinlere göre yaşayan insanlara nadiren rastlıyoruz.” Putin’in ön ayak olduğu kilise inşa girişimi de rejim yanlılarının ibadet mekanlarını restore etme kılıfıyla değerli arazilere çöktüğü gerekçesiyle birçok noktada yerel halkın tepki göstererek düzenlediği protestolarla gündeme geldi.
Post-liberallere göre Amerika sosyal yapının iflas ettiği bir harabedir. Bu hususta bazı sorunların olduğunu kabul etmeyen yoktur ancak Hristiyanlığın yaşanması açısından bakıldığında Rusya’ya kıyasla Amerika adeta bir cennettir. Rusya’da gerçekleştirilen yıllk kürtaj sayısı ( yarım milyon) Ukrayna’dakinden apayrı bir sıklettedir. Bu veri iki ülke arasındaki nüfus farkına göre değerlendirildiğinde ise aradaki farkın iki kat olduğu görülmektedir. Rusya’daki boşanma oranı Ukrayna’daki ( ve Amerika’daki) boşanma oranından yaklaşık %33 daha fazladır. AIDS nedeniyle her yol on binlerce insanın öldüğü Rusya’da toplumdaki geniş ölçekli uyuşturucu madde kullanımı ve fuhuş, Putin’in oligarklarının ve bizatihi rejimin kendisinin bu “pazarlardan” gelir elde etmesi nedeniyle devlet tarafından resmen görmezden gelinmektedir. Son yirmi yılda başlarından geçenlere ve 90’lı yıllarda Rusya’ya kıyasla daha kötü bir sosyal travma dönemi atlatmasına rağmen Ukrayna’daki toplumsal güven seviyesi Rusya’dan yüksektir. Bu hususun ilginç bir şekilde dini bir boyutu da vardır zira yapılan araştırmalara göre “Ukrayna’da ikamet eden dindar şahıslar diğer insanlara daha fazla güvenmektedir.” Rusya’da, Ukrayna’ya kıyasla eşitsizlik daha yaygın iken hayır işlerinin hacmi daha düşüktür (İngiltere ve ABD’nin hayır işlerine harcadığı miktar Rusya’ya kıyasla çok ama çok fazladır.) Eldeki verilere göre ülkenin doğusunda 2014 yılında Rusya tarafından koskoca bir savaş başlatılmış olmasına rağmen Ukrayna’da Rusya’ya kıyasla daha az şiddet olayı yaşanmaktadır.
Şunu belirtmek isterim ki yazının sonuna yaklaşmamıza rağmen Rus yönetiminin gazetecileri ve muhalif isimleri suikast ile öldürme alışkanlığı, yabancı devletlerin topraklarında kitle imha silahları kullanması ve “haklı savaş” teorisinin jus ad bellum (savaş kuralları) başlığının en habis niyetlerle yorumlanmış versiyonuna göre dahi açık bir saldırı vakası olduğu aşikar olan ve yerinden sökebildiği en ufak şeyi dahi yağmalayan, sistematik tecavüzü bir savaş silahı olarak kullanan, savaş esirlerini hadım etme alçaklığını gösteren ve kasten sivilleri katleden bir ordu tarafından en şeytani usülde yürütülen Ukrayna’daki savaşın kendisinden henüz bahsetmedik bile – sizi bilmiyorum fakat bence bu saydıklarım “iptal kültürü (cancel culture)” ile pastacıların üstüne gitmekten veya rahibelerin doğum kontrol hapı dağıtmasını zorunlu kılmaktan çok daha kötü şeylerdir.
Kyle W. Orton'un şahsi substack adresinde yayınladığı bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.