BAE'li emniyet müdürünün Interpol'ün başına geçmesi felaket olur
Hakkındaki ciddi insan hakları ihlalleri suçlamalarına rağmen, gelen haberler Nasır Ahmed el Reisi'nin ajansın en tepesi için adı geçenler arasında en önde olduğunu gösteriyor
Interpol’ün isminin insana güven veren bir havası vardır. Agatha Christie’nin kitabındaki dedektif karakteri Hercule Poirot, kovaladığı kötü adamların izini sürüp hepimizi güvende tutabilmek için Interpol’deki arkadaşlarına danışır. Ünlü çocuk kitaplarının kahramanı Biggles da uluslararası suçluları yakalamak için Interpol’ün ona verdiği tehlikeli görevleri yerine getirirdi.
Ancak Interpol bugünlerde kötü adamları kovalamak bir kenara, onlara yardım ve yataklık etmektedir. Kurumun son başkanı Jackie Selebi, mahkeme tarafından 2010 yılında bir uyuşturucu kaçakçısından birden fazla kez rüşvet aldığı gerekçesiyle cezaya çarptırıldı.
Yine kurumun eski başkanlarından Meng Hongwei, 2018 yılının Eylül ayında arkasında iz bırakmadan bir anda kaybolmuş bir süre sonra vatandaşı olduğu Çin’de ortaya çıkmış ve burada çıkarıldığı mahkeme tarafından rüşvet kabul ettiği gerekçesiyle 13 yıl hapisle cezalandırılmıştı. Uzmanlar, Hongwei’ye yöneltilen suçlamaların siyasi amaçlı olabileceğini ifade etmektedir.
Muhaliflerin hedef alınması
Ancak, Interpol’ün kirli çamaşırlarının belki de en endişe verici olanı, kurumun kanallarının dünya üzerindeki en zalim rejimlere içerideki muhaliflerini hedef alırken yardım etmekten son derece memnun olduğuna dair kanıtlardır. Bu çoğunlukla kırmızı bülten sistemi ile yapılmaktadır. Üye devletler bu sistem ile yurtdışına kaçan suçluların görüldüğü yerde tutuklanmasını talep edebilmektedir.
Kırmızı bülten sisteminin amacı dışında kullanıldığına dair birçok dehşet verici örnek mevcuttur. Geçtiğimiz yıl ben Middle East Eye için, Sisi’nin askeri darbesinden sonra Mısır’dan kaçan ve haklarında kırmızı bülten çıkartılan üç eski Mısır muhalefeti mensubunun korkunç hikayesini yazmıştım.
Bahreynli futbolcu Hakim el Araibi, Avustralya tarafından kendisine göçmen statüsü verilmesine rağmen, hakkında kırımızı bülten çıkarıldığı için Tayland’da iken tutuklandı. Ünlü Uygur aktivist Dolkun İsa, Çin’in kendisi hakkında çıkardığı kanunsuz kırmızı bülteni 2018’de kaldırtmayı başarabildi.
Bir diğer görevi kötüye kullanma örneği de şahsen arkadaşım olan, Islam Channel isimli televizyon kanalının CEO’su Muhammed Ali Harras’ın vakasında yaşandı. Kendisi şu anda Londra’da iş adamlığı yapmakta olan Muhammed yıllar boyunca Tunus’taki zalim Bin Ali yönetimine muhalefet ettiği için Interpol üyesi Tunus hakkında kırmızı bülten çıkartarak onu “silah ve patlayıcı kullanma ve terörizm” suçlamaları ile taciz etti.
Ne hikmettir ki, Ben Ali rejiminin çöküşünden üç ay sonra bu suçlamalar Interpol tarafından geri çekildi ki bu durum kurumun hukukun gereğinin yerine getirilmesi için değil siyasi bir muhalifi taciz etmek için kullanıldığını göstermektedir.
İşkence yönetmek
O yüzden, Tümgeneral Nasır Ahmed el Reisi isimli BAE’li emniyet müdürünün İnterpol’ün başına geçmek için aday olacağına dair çıkan haberler dolayısıyla belki de endişelenmeliyiz. Karar, aralık ayında BAE’de gerçekleştirilecek olan İnterpol genel kurulunda açıklanması beklenirken, şu anda kurumun idari komisyonunun bir üyesi olan Reisi’nin diğer adaylardan önde olduğuna dair haberler gelmektedir.
İnterpol’ün 194 üyesi vardır. Kurumun liderlik pozisyonu için BAE’li bir adaydan daha kötü aday çıkarabilecek bazı ülkeler sayabilirim ama bunların sayısı gerçekten çok azdır.
BAE’nin geçmişi kırmızı bülten uygulamasını kötüye kullanma vakaları ile doludur. Sistemin, BAE bankalarına borcu olan şahısların yakalanması için amacı dışında birçok kez kullanıldığı bilinmektedir. BAE’li insanlarla iş yapan yabancılar, hiç beklemedikleri anda iş anlaşmazlıkları ve hatta bazen karşılıksız çek ve kredi kartı borcu gibi ufak suçlamalar nedeniyle kırmızı bültenle arandıklarını öğrendiler.
Telegraph’ın haberine göre, Reisi, “iki İngiliz vatandaşına işkence edilirken süreci bizzat yönetmek” ile suçlanmaktadır.
Bıçaklama, adam dövme
Durham Üniversitesi’nde lisansüstü eğitimi gören Matthew Hedges, 2018 yılının mayıs ayında ajanlık şüphesi ile tutuklanmasının ardından BAE tarafından aylarca tek kişilik hücrede tutulmuştu. Hedges, kurtulmasının ardından yaptığı açıklamada, psikolojik olarak işkenceye maruz kaldığını ve bu süreç sonunda baş gösteren panik ataklarla baş edebilmek için bir avuç ilaç kullanmak zorunda olduğunu anlattı.
Hedges, Telegraph’a verdiği röportajda, yürüttüğü BEA İçişleri Bakanlığı genel müfettişliği görevi hasebiyle ülkedeki güvenlik güçlerinin idaresini elinde bulunduran Reisi’nin kendisine yapılan “işkence ve tutuklanmasının asıl sorumlusu” olduğunu söyledi.
Ali Ahmed isimli şahıs ise, bir futbol maçı sırasında Katar forması giydiği için hapse atıldı. Ali içerde kaldığı süre içinde bıçaklandığını, dövüldüğünü, kendisine günlerce su ve yiyecek verilmediğini ve uykudan mahrum bırakıldığını anlatıyor.
Ahmed, Telegraph’da yayınlanan röportajında şu ifadeleri kullandı; “İnterpol seviyesindeki uluslararası bir polis kurumuna, nihai olarak bana işkence edilmesinden sorumlu birisini başkan seçmemeleri için çağrıda bulunduğuma inanamıyorum.” Reisi, Telegraph’ın konu ile alakalı olarak sorduğu soruları yanıtsız bıraktı.
Çarşamba günü İnterpol ile iletişime geçerek, hali hazırda yürürlükte olan kırmızı bülten vakalarının birçoğunun işlenmiş bir suç değil de siyasi meseleler yüzünden devam ettiğini açıkça söyledim. Kurumun sözcülerinden bir tanesi söylediklerime aşağıdaki açıklama ile cevap verdi.
“Kırmızı bültenler, her yıl çok sayıda kaçak ve teröristin yakalanmasını sağlayan son derece değerli ve kendine has bir araçtır. Dolayısıyla, bu sistemin bütünlüğünün muhafaza edilmesi hem INTERPOL hem de üye ülkeler açısından fevkalade öneme sahip bir husustur.”
“Kuruma gelen her kırmızı bülten talebi, ilgili birim tarafından incelenmektedir. Bu inceleme sırasında gelen talebin, kurumun siyasi, askeri, dini veya ırka dayalı nedenlerden ötürü herhangi bir müdahale veya faaliyette bulunmasını yasaklayan 3. Madde (Article 3) ile uyumlu olup olmadığı da kontrol edilmektedir.”
Telaşa mahal
Üzücü olan gerçek ise, İnterpol’ün geçmişte hiçbir zaman insanlar nezdindeki imajının gösterdiği gibi herkesin sevdiği bir kurum olamadığıdır. Kurum, 30’lu yılların sonundan 1945’e kadar Adolf Hitler’in kontrolüne geçmiş ve savaşın bitmesinin üstünden geçen onlarca yıl boyunca, “siyasi” suç işlemedikleri gerekçesiyle savaş suçlusu Nazilerin yakalanmasına yardım etmeyi reddetmiştir.
Interpol dünyaya, Agatha Christie’nin Hercule Poirot’unun çalışmaktan memnun olacağı bir organizasyon olduğuna dair güçlü bir mesaj vermesi gerekmektedir. Mösyö Poirot, eğer Reisi’nin kurumun başına geçeceği haberlerini duysaydı her şaşkınlığa uğradığında ve telaşa kapıldığında yaptığı gibi bıyıklarını burkardı. Biz de tıpkı onun gibi telaş etmeliyiz.