İsrail hapishaneleri Guantanamo'ya benziyor
Mayıs ayında CNN'in muhbirlerin ifadelerine dayanarak hazırladığı şok edici bir rapor İsrail'in Necef çölündeki Sde Teiman askeri üssünü dünya gündemine taşıdı ve benim de on yıldan fazla bir süre tutuklu kaldığım Küba'nın Guantanamo Körfezi'ndeki kötü şöhretli ABD deniz üssüyle karşılaştırılmasına yol açtı.
Gazze savaşının başından bu yana gözaltı merkezi olarak kullanılan çöl kampında çalışan üç İsrailli CNN'e, tesiste Filistinli tutuklulara yönelik sistematik fiziksel ve psikolojik istismara tanık olduklarını söyledi.
Kendilerine herhangi bir suçlama yöneltilmeksizin ve yasal bir temsilcileri bulunmaksızın burada tutulan Filistinlilerin gözlerinin bağlandığını, stres pozisyonlarına zorlandıklarını, dövüldüklerini, hakarete uğradıklarını ve konuşmalarının uzun süre boyunca engellendiğini söylediler. İhbarcıların iddiasına göre Sde Teiman'daki mahkumların sürekli kelepçelenmekten kaynaklanan yaralanmalar nedeniyle rutin olarak uzuvları kesiliyordu.
CNN ayrıca tesisten iki fotoğraf yayınladı. Fotoğraflarda gri eşofmanlı adamlar, dikenli tellerle çevrili ve projektörlerle aydınlatılmış bir açık alanda gözleri bağlı bir şekilde otururken görülüyordu.
Diğer yayın organlarından gelen bağımsız haberlerin yanı sıra serbest bırakılan Filistinli mahkumların tanıklıklarıyla da desteklenen bu haber yüreğimi burktu. Beni hemen Şubat 2002'de Guantanamo'ya ilk kez gözlerim bağlı ve prangalı olarak gönderildiğim o karanlık güne götürdü. 14 yıldan fazla bir süreyi ne zaman serbest bırakılacağımı ya da bırakılıp bırakılmayacağımı, hatta neden tutulduğumu bilmeden keyfi bir şekilde hapiste geçirecektim.
Guantanamo'da bir mahkum olarak yaşadığım deneyim, CNN raporunda İsrailli ihbarcıların anlattıklarına gerçekten de çok benziyordu. Sürekli bir belirsizlik ve korku duygusuyla tanımlanan bir deneyimdi bu.
Tıpkı Sde Taiman'da olduğu gibi Guantanamo'da da psikolojik taciz yaygındı. Rutin olarak tecrit edildik, aşırı sıcaklara maruz bırakıldık ve fiziksel tacizle tehdit edildik. Zorla çıplaklık yoluyla aşağılama ve cinsel saldırılar da yaygındı. Parlak ışıklara ve yüksek seslere uzun süre maruz bırakılarak veya saatlerce tamamen karanlıkta tek başına oturmaya zorlanarak duyusal aşırı yüklenme ve yoksunluk, gerçeklik duygumuzu daha da parçaladı.
Guantanamo ve Sde Teiman arasındaki benzerlikler mahkumlara yapılan muameleyle de sınırlı değil. Her iki tesis de benzer argümanlar ve anlatılar kullanarak varlıklarını meşrulaştırıyor ve aşırılıklarına yasal kılıf sağlıyor.
ABD hükümeti Guantanamo tesisini 11 Eylül saldırılarından sonra, bu saldırılarda parmağı olduğundan şüphelenilen kişileri ya da diğer "terör bağlantılı" isimleri, uluslararası insancıl hukuk ve savaş esirlerine kötü muameleyi yasaklayan diğer anlaşmalar tarafından kısıtlanmadan alıkoymak ve sorgulamak için kurdu. ABD hükümeti Guantanamo Körfezi'ndeki tüm mahkumları "yasa dışı düşman savaşçılar" olarak sınıflandırarak, bizleri suçlama olmaksızın, sınırlı yasal temsil ile ve uluslararası hukuku açıkça ihlal ederek yıllarca tutmasına olanak sağladı. ABD, 11 Eylül'den sonraki yıllarda sayısız masum Müslüman adamı ve erkek çocuğu bu şekilde "kaybetti". Ben Guantanamo'ya gönderilen 779 adamdan ve çocuktan biriydim. Ancak binlerce kişinin daha dünyanın dört bir yanındaki benzer kara bölgelerde ve askeri gözaltı merkezlerinde hapsedildiğine ve sonunda kaybolduğuna inanılıyor.
İsrail, tehdit olarak algıladığı Filistinlileri keyfi olarak hapsetmeyi uzun yıllardır benzer ulusal güvenlik gerekçeleriyle meşrulaştırıyor. İsrail'de tutuklu bulunan pek çok Filistinli "idari gözaltı" olarak bilinen yarı-yargısal bir süreç kapsamında tutuklandı. Bu süreç kapsamında Filistinliler başlangıçta altı aylığına hapse atılıyor, ancak daha sonra tutukluluk süreleri herhangi bir suçlama veya yargılama olmaksızın süresiz olarak tekrar tekrar uzatılabiliyor.
7 Ekim'den bu yana, tıpkı ABD'nin 11 Eylül sonrasında yaptığı gibi, İsrail de Filistinlileri yasal inceleme ve savunma yapma şansı olmaksızın süresiz olarak gözaltına almak için "Yasa Dışı Savaşçılar Yasası"na dayanıyor. Bu yasa İsrail'in Sde Teiman gibi tesislerde tutuklama emri olmaksızın kişileri 45 güne kadar gözaltında tutmasına izin veriyor. Bu süre, tutuklular herhangi bir hukuki süreç olmaksızın İsrail'in resmi cezaevi sistemine nakledildikleri için genellikle süresiz olarak uzuyor.
Guantanamo Körfezi ile Sde Teiman arasındaki bir başka benzerlik de şeffaflığın olmaması. Guantanamo'da ABD ordusu, ulusal güvenlik kaygıları kisvesi altında katı kısıtlamalar ve sansür uygulayarak gazetecilerin kamplara erişim girişimlerini sürekli olarak ve bir ölçüde başarılı bir şekilde engelledi. Bu şeffaflık eksikliği son yıllarda daha da arttı, gazeteciler Guantanamo'daki yaşamın gerçeklerine ışık tutma çabalarında daha da büyük engellerle karşılaştı. İsrail de medyayı ve bağımsız hukukçuları cezaevlerinden ve Sde Teiman gibi askeri gözaltı tesislerinden uzak tutmak için çok çalışıyor. Gazze'deki Filistinli mahkumların durumu, ancak orada yaşanan ihlalleri ifşa etme görevini üstlenen İsrailli muhbirlerin cesareti sayesinde dünya çapında dikkat çekmeyi başardı.
İsrail, CNN'in çarpıcı raporunun yayınlanmasının ardından Sde Teiman'ı kapatma sözü verdi. İsrail Yüksek Mahkemesi de 23 Mayıs'ta çeşitli İsrailli insan hakları örgütleri tarafından sunulan bir dilekçeye cevaben burada tutulan mahkumların durumuyla ilgili yanıtlar istedi. Dilekçe, insanlık dışı koşullar ve hem İsrail hem de uluslararası hukuku ihlal eden ağır kötü muamele nedeniyle tesisin kapatılması çağrısında bulunuyordu.
Bunlar umut verici gelişmeler olmakla birlikte, Sde Teiman'daki mahkumların ve uygulamaların daha gizli başka bir tesise nakledilmemesini sağlamak için daha fazla kapsam ve gerçek hesap verebilirlik talep etme konusunda tetikte kalmalıyız. Ne de olsa Guantanamo Körfezi'ndeki suiistimaller ve hukuka aykırılıklar son yirmi yılda defalarca ifşa edildi, ancak Küba'daki kötü şöhretli tesis hala faaliyette ve orada uluslararası hukuku çiğnediği için kimse hesap vermedi.
Guantanamo ve Sde Teiman arasındaki paralelliklerden bahsetmemin nedeni, gizlilik, yasa dışılık ve insanlık dışı zulümle dolu gözaltı uygulamalarının yol açtığı acıların evrensel niteliğine dikkat çekmek.
İsrail ordusu tarafından Sde Teiman'da hapsedilen Filistinli erkeklerde kendimi ve ABD tarafından Guantanamo'da hapsedilen diğer yüzlerce erkek ve çocuğu gördüm. Çektiğimiz çileler birbirine çok benziyor, çünkü hem İsrail hem de ABD uluslararası hukukun sınırları dışında hareket edebileceklerine ve "ulusal güvenlik" adına tehdit olarak algıladıkları insanlara istedikleri her şeyi yapabileceklerine inanıyorlar.
Guantanamo'daki ihlallerin aynısının Sde Teiman'da da tekrarlanmış olması, hesap verebilirlik ve reforma duyulan acil ihtiyacın altını çiziyor. Uluslararası toplumun, ister Necef Çölü'ndeki bir askeri kampta ister Karayip adasındaki bir ABD Deniz Üssü'nde işlensin, gözaltı tesislerindeki insan hakları ihlallerini kabul etmesi ve ele alması hayati önem taşımaktadır.
Bağımsız soruşturmalar yürütülmeli ve faillerden hesap sorulmalı. Bu tür ihlallerin gelecekte tekrarlanmasını önleyecek politikalar uygulanmalı. Eğer harekete geçmez ve İsrail gözaltı merkezlerinde insan hakları hukukunun bariz bir şekilde ihlal edilmesi karşısında hesap sorulmasını sağlamazsak, yakın bir zamanda dünyanın başka bir köşesindeki insanlık dışı bir esir kampına ilişkin yürek parçalayıcı başka bir raporla yüz yüze geleceğiz.
Al Jazeera'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.