Rusya Afrika'ya geri döndü
Moskova’nın Afrika’ya tekrar ilgi duymaya başlamasını “geç olsun güç olmasın” deyimiyle özetleyebiliriz.
Moskova, Afrika’ya kesinlikle yabancı değil ancak Ruslar Afrika politikalarını 91’de Sovyetler Birliği’nin dağılması ile mecburiyetten bir süre askıya aldı. Rusya Federasyonu’na miras kalan Afrika’daki Sovyet varlığı kıtadaki batılı sömürgecilik düzenine ve “yasal ırkçılık uygulamalarına” karşı yürütülen mücadelenin ilk günlerine kadar geriye dayanır. Geçtiğimiz hafta Soçi’de gerçekleştirilen ve iki gün süren Rusya-Afrika Zirvesi’nin açılış konuşmasında Vladimir Putin de kıtanın Ruslarla eskilere dayanan bağlarını hatırlattı.
Rus Başkan ayrıca, TASS haber ajansına zirvenin başlamasından bir gün önce şunları söyledi: “Ülkemiz kıtanın özgürlüğüne kavuşmasında anahtar bir rol oynamıştır.”
Gerçekten de bakıldığında Sovyetler Birliği neredeyse tüm Afrika ülkelerine ya batılı emperyalistlerden bağımsızlık kazanma mücadelelerinde ya da yakın tarihte etkili olan “yasal ırkçılık” anlayışı ile hareket eden Güney Afrika’nın etkisini arttırma girişimlerine karşı yardım etmiş ve ilaveten kıtada birçok kalkınma projesinin hayata geçirilmesine de katkıda bulunmuştur.
Afrika’da Soğuk Savaş bağlamında yaşanan son büyük çaplı savaş olan ve Mozambik’in 75’te Portekiz’den bağımsızlığını alması ile sonuçlanan zorlu mücadelenin bir hatırası olarak, yeni kurulan Mozambik devletinin bayrağında bugün hala Rus Kalaşnikof tüfeğinin resmi vardır.
Putin ile Afrika Birliği dönem başkanlığını yürüten Sisi’nin birlikte ev sahipliği yaptığı Soçi Zirvesi, Rusların geç de olsa kıtaya artık geri döndüğünün bir ilanı niteliğindeydi. Hali hazırda Afrika’nın en büyük ticaret ortağı Çin’dir; Rusya’nın kıtadaki ticaretten elde ettiği kazanç 20 milyar dolar yani Çin’in kazancının sadece %10’u kadardır. Soçi Zirvesi’nin yapıldığı tarihten önce 30’un üzerinde Afrika ülkesinin Rusya ile geçmişte yaptığı birçok silah anlaşması bulunmaktaydı. Kıtada artan terörist tehditlerin daha da arttığı düşünülecek olursa bu sayının artması için ortada büyük bir potansiyel olduğu görülmektedir.
Moskova, Afrikalı müşterilerinin cezbetmek için ihraç ettiği silahları genelde ucuz satar ve karşılığında çoğu zaman siyasi bir çıkar gütmez. Batılı devletlerin Afrikalı devletlere yardım ve yatırım kapısı teknik olarak her daim açıktır ancak Batılılar bu tür anlaşmalar karşılığında mutlaka yönetimde daha fazla söz sahibi olmak isterler. Soçi Zirvesi’nin ana başlıklarından bir tanesi de işte bu bağımsızlık hususu oldu.
Afrika kıtasındaki 54 ülkenin tamamı Soçi’de temsil edilirken, 43 devlet başkanı toplantılara bizzat iştirak etti. Zirve kapsamında yapılan ekonomik forumda Moskova ülkelerin temsilcilerine nükleer güç, teknoloji ve savunma sistemleri tanıtıldı. Çoğu silah anlaşmaları olmak üzere toplamda 12 milyar dolar değerinde ticaret mutabakatı imzalandı.
Putin ile ikili bir görüşme gerçekleştiren Uganda Başkanı Yoweri Museveni, Moskova’nın silah satın alımı için tedarik ettiği kredilerin önemini vurguladı ve Uganda ordusuna Ruslar tarafından verilen kaliteli savunma ve güvenlik yardımları için müteşekkir olduğunu ifade etti.
Rusya, sembolik bir nezaket göstergesi olarak Tupolev Tu-160 stratejik bombardıman uçaklarından iki tanesini Güney Afrika'ya gönderdi; böylelikle son derece stratejik öneme sahip bu tür bir uçak tarihte ilk kez Afrika kıtasına iniş yapmış oldu.
Moskova’nın Afrikalı ortaklarına satmak istediği tek şey sadece silah değildir. Geçmişte kıtanın birçok noktasında inşa edilen büyük kalkınma projelerine destek verdiği dönemde elde edilen tecrübelerle birlikte Rusya pozisyonunu daha çok bir ticaret ortağı olacak şekilde ayarlamak istemektedir. 50’li yılların sonunda Mısır’da devasa Aswan Barajı’nın inşası için ABD’den mali yardım talep edilmiş ancak, Başkan Nasır’ın Filistin davasına verdiği destek sebep gösterilerek bu talep reddedilmişti.
Bu gelişmenin ardından Sovyetler Birliği hemen devreye girerek Nasır’a sadece %2 faiz ile 1 milyar dolarlık bir kredi vermiş ve kısa süre içinde barajın inşasına başlanılmıştı. İsrail işgali altındaki topraklarını özgürleştirmek için 1973’te savaşa giren Kahire yönetimi bu savaş sırasında çoğu Sovyet menşeili olan silahları kullanmıştı. Sovyetler, Mısır’a bugünkü füze savar demir kubbe sistemi olarak nitelendirilebilecek karadan havaya füzeatarlar sattı.
Sovyetler Birliği aynı zamanda bağımsızlıklarını yeni kazanan Afrika devletlerine eğitim hususunda da yardım etti.
Moskova’da bulunan ünlü “Dostluk Üniversitesi” sadece üçüncü dünya ülkelerinden gelen öğrencilere hizmet vermesi için kuruldu. Bu okulun ismi daha sonra Kongo’nun bağımsızlık mücadelesinin önemli şahsiyetlerinden Patrice Lumumba’nın (1925-1961) şerefine Lumumba Üniversitesi olarak değiştirildi. Bu üniversitede yüzlerce Afrikalı mühendis, doktor, siyasi lider ve öğretmen olarak mezun olan öğrenci ücretsiz olarak eğitim gördü.
Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve birliğe bağlı eski ülkelerde patlak veren anarşi nedeniyle Rusların Afrika’ya duyduğu ilgi söndü. Yine de bakıldığında, Rusya, bölgedeki tarihi bağlantılarının temelini oluşturduğu varlığının ateşini tekrar yakmak ve etkisini arttırmak için önemli adımlar atarken Amerika ise Donald Trump’ın “Önce Amerika” politikası nedeniyle kıtada alan kaybetmeye devam etmektedir.
İlaveten, Trump’ın yaptığı bir konuşma esnasında kendi göçmen politikalarını savunurken Afrikalı ülkeleri hedef alan son derece aşağılayıcı ifadeler sarf etmesi birçok Afrikalı lideri sinirlendirdi. Bu ifadeler nedeniyle Afrika Birliği üyesi 12 devlet ortak bir diplomatik protesto mesajı yayınlamıştı.
Washington son dönemde Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da (ODKA) alan kaybetti, kıtanın genelinde ise yapıcı bir tavır göstermedi. Bu esnada Moskova ise ileri atılıp bir yandan ODKA bölgelerinde elde ettiği kazanımları sağlamlaştırmak için adımlar atarken diğer yandan da kıtanın geneline yayılmış tarihi bağlarını yeniden canlandırmaya başladı.
Geçtiğimiz Mart ayında beş ayrı Afrika ülkesine ziyaretler gerçekleştiren Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov bu ülkelere mali yardım yapılacağının ve eski bağların güçlendirileceğinin sözünü verdi.
Lavrov ziyaretleri sırasında ayrıca batılı devletlerin Afrika kıtasının sorunlarına yönelik kendi ürettikleri çözümleri zorla uygulamak için çabaladığının da altını çizdi.
Bu bağlamda akıllara ilk gelen vaka Libya’da devam eden savaştır zira hem ABD hem de Avrupalı devletler Libyalılara kendi iradelerini dayatmak için uzun süredir bu ülkede çatışmaların devam etmesine izin vermektedir.
Lavrov, Rusya’nın “Afrikalıları ellerini taşın altına koyarken” ve batılı müdahalesi olmadan kendi meselelerinin üzerine kendileri giderken görmek istediğini ifade etti. BMGK’nın daimi üyelerinden birisi olarak veto hakkı bulunan Rusya, bugün hala 2011’de NATO’nun Libya’da gerçekleştirdiği askeri müdahalenin ülkenin harap olmasına yol açtığını savunmaktadır. Putin de konuşmalarında birçok defa batı dünyasını Libyalı lider Muammer Kaddafi’yi 2011’in Ekim ayında katletmekle suçladı.
Gelinen noktada Rusya’nın Afrika’daki yeni atılımının en büyük rakibi Çin’dir. Pekin merkezli komünist rejim son otuz yıldır devamlı olarak Afrikalı ülkelerle olan ikili ilişkilerini güçlendirip genişletirken aynı zamanda kıtanın dört bir yanında doğrudan yatırım projelerini de hayata geçirdi.
Çin’in dış politikada benimsediği usül üzere yurtdışına gönderilen yardım ve yatırımların karşılığında neredeyse hiç siyasi kazanımlar talep edilmemesi sayesinde Çinliler bugün Afrika’daki en büyük yatırımcı koltuğunda oturmakta ve düzinelerce Afrikalı devletle yaptığı ticaretten senede 200 milyar dolar kazanmaktadır.
Şimdi de Rusya, bu Çin modelini taklit etmeye çalışmaktadır. Moskova’nın Afrika sahasında Çinlilerin elde ettiği nüfuza ulaşmaları artık sadece bir an meselesidir. Rusya, Afrika’daki uzun tarihinin de yardımıyla burada kesinlikle başarılı olma yolunda ilerlemektedir. Rus-Afrika zirvesinin bundan böyle her üç senede bir yapılması kararlaştırıldı. Bütün bu gelişmeler neticesinde cin artık lambadan çıkmıştır. Bu cini geri sokmak ise Rusya Afrika’daki bağlarını geliştirmek istediği sürece çok zor bir iş olacaktır.
Middle East Monitor için Dr Mustafa Fetouri tarafından kaleme alınan bu makale Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir