Anna Borshchevskaya

Anna Borshchevskaya

Rusya'nın Ortadoğu'daki askeri rolü

Rusya'nın Ortadoğu'daki askeri rolü

Rusya, son dönemde Ortadoğu'daki askeri varlığını günden güne artırıyor. Özellikle 2015 yılının Eylül ayında Suriye'deki savaşa doğrudan müdahalesi, Rusya'nın bölgedeki rolünün daha fazla tartışılmasına sebep oldu.

Sovyetler Birliği döneminde Ortadoğu'da daha görünür bir rol oynayan, birliğin dağılmasından sonra ise rolü azalan 'süper güç', askeri varlığını bölgede yeniden etkin bir biçimde kullanıyor.

Ortadoğu araştırmacısı Anna Borshchevskaya, Rusya'nın Ortadoğu'daki rolünü Washington Institute için analiz etti. Analiz Mepa News okurları için tercüme edildi.

*

Rusya’nın 2015 yılının Eylül ayında Suriye’ye askeri olarak müdahale etmesi bölgedeki büyük resmi yeniden şekillendirdi. Moskova’nın yapabileceği güç gösterisi seçenekleri, doğu Akdeniz kıyılarında Suriye’deki uzun vadeli askeri üsler elde etmesiyle daha da arttı. Denklemin diğer tarafındaki ABD ise, bölgedeki rolünü yavaşça azaltarak Batı dünyasını, Ortadoğu’da tartışmalı bir yeni güçün beraberinde getireceği fiziksel ve psikolojik etkilerle baş başa bırakmaya başladı.

Suriye müdahalesi ilk 'keşif açılımı'

Suriye müdahalesi Moskova yönetiminin Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana eski Sovyetler Birliği sınırları dışında gerçekleştirdiği ilk keşif açılımı oldu. Müdahalenin orta ölçekli ancak odaklanmış ve uzun süreli bir kimliği var ve Rusya’nın sahip olduğu kaynaklar yetmeyecek olsa dahi, ülkenin hırs dolu niyetlerinin işaretlerini taşıyor.

Rusya’nın müdahalesi Batılı birçok analist tarafından sürprizle karşılandı. Bu analistlerden bir çoğu, tıpkı Sovyetler Birliği’nin 1980’lerde Afganistan’da çakılıp kaldığı gibi Rusya’nın da Suriye’de bataklığa saplanacağını düşündü.  Ancak Moskova yönetimi Suriye’de Afganistan’dakinden çok farklı bir görüntü sergiledi.

Başkan Vladimir Putin, Sovyetler birliğinin yıkılması sürecini dikkatli bir şekilde inceledi ve 2004 yılında dahi Afganistan’da öğrenilen dersleri aleni bir şekilde anlatmaya başlamıştı.

Moskova yönetimi Suriye’de Valery Gerasimov’un yakın zaman önce “sınırlı hareket” olarak tanımladığı bir strateji izledi. Rusya askeriyesi uzmanı Roger McDermott’a göre, Gerasimov yaptığı tanımlama ile “büyük ihtimalle” Rusya’nın gelecekte savunma hususlarında kullanacakları karar verme süreçlerinde Suriye’de elde ettiği tecrübenin kendilerine rehber olacağının bir sinyaliydi. Bir başka deyişle Suriye’de elde edilen tecrübe bu ülkedeki çıkarlardan daha önemliydi.

Rus ordusu, dünya üzerindeki diğer orduları inceleyerek kendisini geliştirmek için mesai harcadı. Rus analistler, Balkanlar ve Afganistan’da Batılı güçler tarafından icra edilen operasyonları ve özellikle de ABD tarafından Ortadoğu’da gerçekleştirilen Çöl Fırtınası ve Iraklı Özgürlük gibi operasyonları tüm hatlarıyla inceledi.

Rus ordusu, 2008’den bu yana işe yaradığı açık olan büyük çaplı reformlar yaptı. Duruma daha geniş bir açıdan bakıldığında ise, Rusya’nın bölgedeki askeri varlığı bir yandan Kremlin’in tarihi geleneği ile uyumluluk gösterirken diğer yandan da yeni ortaya çıkan gerçekliklere uyum sağlandığına işaret etmektedir. Jamestown Foundation isimli düşünce kuruluşunun başkanı Glen How ve onun yardımcı editörü Matthew Czekaj’ın da belirttiği gibi Putin, hem Sovyet liderler hem de Çarlık dönemi krallarının yaptığı gibi Rusya’yı “sınırlı savaş” doktrinine geri döndürüyor.

Moskova’nın hamlelerinin uzun süreli bazı sonuçları olacaktır. Kremlin, eğer zamanında harekete geçmese kaybedeceği bir fırsatı değerlendirip, çökmekte olan bir rejimi yeniden ayağa kaldırarak resmen parmağını Batı'nın gözüne soktu. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki varlığı ile hem kendi bekasını sağlama aldı hem de Batı'yı ve NATO’yu bu varlık üzerinden caydırma fırsatı elde etti.

Rusya’nın Ortadoğu’daki askeri rolü, ülkenin tüm dış politikası ve kendi içindeki gelişmelerden ayrı olamaz. Rus devletleri tarihin her döneminde askeri kapasiteyi her iki husus için de anahtar bir araç olarak görmüştür. Rus askeri uzmanı Alexander Golts bu konu hakkında şöyle der; “Rusya’da düzenli askerlerin 300 yıl önce kurulduğu andan itibaren, baştakiler halkı savaşlar için harcanacak bir kaynak olarak görmüştür. İdare usulü, ülkenin muhasara altındaki askeri bir kamp olduğu görüşü üzerine inşa edilmiştir.” Rusya, Vladimir Putin yönetimi altında işte bu düsturu her geçen gün daha fazla uygulamaya başlayarak, devletin daha militarize olmasını ve böylelikle halkın da militarize olmasını sağladı. Bu perspektif, Rusya’nın Ortadoğu’daki yeni varlığının çerçevesini oluşturmaktadır.

ABD'nin pozisyonu Rusya'dan daha güçlü

ABD’nin bölgedeki pozisyonu hala Rusya’nınkinden daha güçlü ancak Washington yönetimi niyetlerinin ne olduğunu sanki kendisi daha bilmiyormuş gibi bir izlenim bırakırken Moskova ise tam tersi şekilde ne istediğini çok iyi biliyor. Bu makale Rusya’nın Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da değişen ayak izinin bir incelemesidir.

Yazıda, Moskova’nın Suriye stratejisi ve taktikleri, Rus devletinin silahlı kuvvetlerde yaptığı reformlar ve Rus halkının devlet eliyle militarize edilmesi pencerelerinden incelenecektir. Çalışmada daha sonra bu strateji ve taktiklerin bölgenin geri kalanı için ne anlama geldiği ele alınıp, politika önerileri ile yazı sonlanacaktır.

Ortadoğu’da Sovyetlerin Askeri Ayak İzleri

Rus devlet adamları için siyaset tarih boyunca bir siyaset performansı olarak görülmüştür. Yani Ruslar yüzeyde görünenlerin, altta yatan gerçeklerden farklı olduğu düşüncesi ile hareket eder. Bu nedenle, bugünkü Kremlin yönetimi de, Batılıların “demokratikleştirme” dedikleri şeyin aslında rejim değişikliği anlamına geldiğini, böyle yapılmasının sebebinin ise rejim değişikliği teriminin “pat diye” söylenecek bir retorik olmaması diye düşünmektedir.

Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne karşı “yayılmayı engelleme” politikası yürütülmesi taraftarı olan Amerikalı diplomat George Kennan konu ile alakalı şunları söylemişti: “Rus milleti sahne yöneticileridir; belledikleri en derin ders ise, meseleler tanımlandıkları gibi değil, göründükleri gibidir düsturudur.”

Rus orduları, her daim devletin amaçlarına ulaşmak için kullandığı anahtar araçlardan birisi olmuştur. Çarlık Rusya’sının Ortadoğu’da uzun vadeli çıkarları olmuştur. Ardından gelen Sovyetler Birliği de kendi döneminde Amerika’nın karşısında duran kritik bir oyuncu olarak bölgede faaliyet göstermiştir. Soğuk Savaş’ın ilk krizlerinden bir tanesi 1946 yılında Stalin’in Kızıl Orduyu İran’dan tahliye etmeyi reddetmesi üzerine çıkmıştır. Bu misal, Kremlin’in Ortadoğu’daki geniş çaplı hırslarının kendisi için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. 80’li yıllarda bir uzman tarafından gözlemlendiği üzere, Körfez bölgesi “Sovyetler birliğinin en içteki güvenlik hatlarından birinin ( belki de en içtekinin ) içinde yer alır.”

Sovyet Donanması, 1964’te 5'inci Eskadra’yı (mini filo) kurarak Akdeniz’e yollamıştır. Bunu yaparken üç amaçları vardı; devlet gücünü (derzhavnost) teşhir eden bir sembolü bölgede tutmak, müttefikleri için diplomatik bir destek sunmak ve en önemlisi deniz üzerinde ileri bir karakol hattı bulundurmak.

Hem Çarlık hem de Sovyet dönemi strateji üreticileri doğu Akdeniz’in “güney cenahını” korumanın çok önemli olduğunu düşünmüştür zira özellikle Sovyetler için buranın güvende olması NATO operasyonlarına karşı koruma sağlanması anlamına geliyordu.

Sovyetler, savaş halindeki müttefiklerini desteklemek amacıyla birçok kez Ortadoğu dahil farklı bölgelerde sahaya sürmüştür. Özellikle Afganistan’ın işgali sonrasında, Batılı aktörleri en çok endişelendiren hususlardan bir tanesi Sovyet askerlerinin sahaya inme ihtimali oldu. O dönemlerde daha çok kara unsurlarına bel bağlamış olsalar dahi stratejik hava saldırıları Sovyet askeri operasyon tarzına adapte olmaya 20’li yılların başında başlamıştır. Soğuk Savaş sırasında Sovyetlerin bölge ile olan askeri ilişkileri silah ve enerji üzerine kuruluydu. Geniş geniş bir stratejik pencereden bakılacak olursa, Sovyetler Birliği, büyük kaynaklara sahip ve ideolojisini yayma niyeti olan bölgeye yakın ve agresif bir süper güçtü.

"KGB Batı karşıtı grupları finanse etti"

Terörist taktikler, Moskova’nın kullandığı metodlar içinde önemli bir yere sahipti. KGB düzenli olarak bölgedeki Batı karşıtı terörist grupları finanse etti, eğitti, ekipman sağladı ve danışmanlık yaptı. KGB’nin Birinci Şef Müdürlüğü biriminin başındaki Sovyet Generali Alexander Sakharovsky, o zaman Romanya’nın endüstriyel casusluk departmanının başındaki isim olan ve daha sonra Batıya iltica eden en yüksel rütbeli Sovyet istihbarat subayı olan General Ion Mihai Pacepa ile bir sohbetinde kendisini şöyle övmüştü: “uçak kaçırma benim şahsi icadımdır.” Daha sonra Çek Cumhuriyeti’nin ilk Başkanı olan Sovyet dönemi muhaliflerinden Vaclav Havel, 1990 yılında yaptığı bir açıklamada, komünist Çekoslovakya’nın Libya hükümetine bin ton Semtex verdiğini, Libya hükümetinin de bu patlayıcıları terörist gruplara dağıttığını ifşa etti.

Rusya’nın tarzı, yakın tarihte “melez savaş” teriminin popüler olmasını sağladı ancak Moskova yönetimlerinin savaş hali ve barış hali arasındaki farkı bulanık görme hususunda uzun bir tarihi bulunmaktadır. Sovyet askerleri birçok kez resmi savaş ilanı yapılmaksızın sıkıntılı bölgelere gizli bir biçimde intikal ettirilmiştir. Chatham House isimli düşünce kuruluşunda görevli Keir Giles’ın da yazdığı gibi, bu tür gizli müdahalelerin uzun tarihi göstermektedir ki “bugün hala faal olan özel kuvvetler birlikleri ve VDV birliklerinin ( Rus hava indirme askerleri ) bir numaralı kullanılma amacı bu gizli operasyonlardır.” Benzer anlayış nedeniyle, casusluk ve gizlilik Kremlin yetkililerinin ikinci doğası oldu. Moskova tüm geçmişi boyunca demokratik hükümetlerin kullanmaktan kaçındığı taktiklere başvurmaktan hiçbir zaman rahatsızlık duymadı. Bu tarz Kremlin’in Ortadoğu'da bugün sergilediği davranışlarda da görülmektedir.

90’lı Yıllar ve 2008’den Beri Devam Reformlar

90’lı yıllar Rus tarihi için birçok yönden kendine has bir zaman dilimiydi. Rusya, siyasi arenadan özellikle de Ortadoğu’dan bu dönemde geri çekildi. 5. Eskadra’nın 92’de görevine son verilmesinin ardından ülke Akdeniz’de büyük bir kozunu kaybetti. Ancak 1990-2000 arasında sadece çekilme olmadı. ABD Savunma İstihbarat Ajansı’na göre Moskova 90’lı yıllarda “hava savunma sistemleri araştırma ve geliştirme programlarını büyük ölçüde devam ettirdi.” Rus Savunma Bakanı Ravel Grachev’in 93’te “savaş her iki tarafın da ofansif hava operasyonları ile başlayacak” açıklaması Rusya’nın hava operasyonlarına odaklandığını ortaya koydu.

Sovyetlerin çöküşü ile Rus ordusuna kaos hakim oldu. Rus silahlı kuvvetleri 90’lardan 2000’lere kadar birçok hususta sorunlarla boğuştu. Yozlaşma çok yaygındı. Kötü eğitim, yetersiz subay sayısı, özellikle askerlere çok kötü maaşlar verilmesi ordunun genel moralinin düşük olmasına katkıda bulundu. Ordu mensupları arasında dedovshchina’nın (zorbalığa dayalı kabul testleri) uygulanması, yeni askerlerin aşağılanmasına, insan hakları ihlallerine ve hatta ölümlere yol açtı. Gerçekten de bu dönemde Rus anneler çocuklarının askere alınacağı düşüncesinden dahi çok korkardı. Bazı kesimler ordu içindeki sorunların sebebinin para eksikliği olduğunu söyleseler de “askeriyedeki kötü hal, ordu bütçesinin her yıl %20 arttırıldığı 2000’li yıllarda da devam etti.”

2008’in Ağustos ayında Moskova’nın Gürcistan’ı işgal etmesiyle bu sorunlar iyice gün yüzüne çıktı. 5 gün süren çatışmalar sonunda Ruslar galip gelse de, özellikle karşısındaki gücün kendisinden çok daha zayıf olması göz önüne alındığında, savaş sırasındaki utanç verici aksaklıklar zafere gölge düşürdü. 2017 yılında yayımlanan bir Savunma İstihbaratı Ajansı raporuna göre, çatışmalar esnasında Rus “hava ve topçu saldırıları hedeflerini vuramadı, bir komutan üstlerine ulaşabilmek için cep telefonu kullanmak zorunda kaldı ve birçok uçak Gürcü hava savunması tarafından vuruldu.” Rus askerler odaklanamadılar ve birçoğu sık sık içerek sarhoş oldu.

Ordunun bu performansı Moskova’yı 2020’de tamamlanmak üzere topyekün askeri reformlar yapmaya mecbur bıraktı. Rus medyası reformlar için “yeni stil” ifadesini kullansa da değişiklikler kozmetik olmaktan çok uzaktı. Roger McDermott’un 2009’un Ağustos ayında yazdığı üzere, “hali hazırda devam eden değişikliklerin ölçeği, Rus Silahlı Kuvvetleri tarihinde 2. Dünya Savaşı ve hatta belki de ondan da önce görülmemiş” düzeydeydi.

Şunu belirtmekte fayda var ki Moskova daha önce de askeri reformlar yapmak için girişimlerde bulundu. Golts’a göre, 91’den itibaren reformlar şu soruna takıldı: Kremlin durumun sürdürülebilir olmadığını görür, masaya çok sayıda ciddi reform taslakları konulur, bunlardan birisi seçilir ve diğer taslakları destekleyenler emekli edilirdi. Seçilen taslak istenilen sonuçları vermeyince süreç en baştan tekrar başlardı. Rusların uygulamaya aldığı son reform dalgası da aslında bu sürecin bir mamülüdür. Ancak bu sefer diğer girişimlerin aksine reformlar kısmen başarılı oldu.

Reform süreci ilk yıllarda kaotikti ve büyük kadro değişiklikleri nedeniyle Rus ordusu içinde kabul görmedi ancak daha sonra ise daha organize bir şekilde uygulanan reformlar ana akım olarak görülmeye başladı. Yeni asker alımlarında yaşanan yetersizlik ve Ekonomi Bakanlığının sürdürülemez olarak gördüğü aşırı harcamalar reformların önündeki engellerden bazılarıdır. Bu yüzden uzun yıllar önce başlatılan programın istenilen hedeflerin hepsine ulaşacağı hususu tam net değildir.

Ancak, yaşanan sorunlara rağmen reformların açık bir şekilde orduyu iyileştirdiği gözlemlenmektedir. Rusya’nın Kırım’ı ilhak ettiğini açıkladığı 2014 Mart’ında yayımlanan bir makalede Kir Giles, son reformların “Sovyet anlayışının sonunu getirdiğini, SSCB’den miras kalan ufak bir yönetici kadro ve kitlesel seferberlik anlayışlarının terkedildiğini” yazdı.

Reformların en önemlilerinden bir tanesi de saha komutanlarının esneklik ve insiyatif odaklı düşünme kabiliyetlerinin desteklenmesi oldu. Gerosimov, Rus ordusunun Suriye’deki tecrübesini referans göstererek bu hususlardaki gelişmelerin altını özellikle çizmektedir. Gerosimov’a göre, modern harp – Rusya ve güvenlik uzmanı “Dima” lakaplı Dmitry Adamsky’nin de söylediği gibi – “sürekli aldatmaca ve düşmana yanlış istihbarat beslemeyi gerekli kılar; düşman unsurlar karşınızda sürprize uğramalı, organize olamamalı ve yok edilmelidir; komutanlar yaratıcı, enerjik ve insiyatif almaya meyilli olmalıdır.”

Reformlar hala tamamlanmadı. Batı dünyasının Rus askeri-endüstriyel kompleksine karşı uyguladığı yaptırımlar da sürece acı çektirmektedir. Ancak Rus ordusu bugün 2008 ve 2014’te olduğundan çok reddedilemez bir şekilde daha iyi durumdadır. Yaptırımların öngörülmeyen bir yan etkisi de Rus askeri-endüstriyel kompleksinin ironik bir şekilde güçlenmesi oldu zira askeri ihaleler yaptırımlar nedeniyle özel Rus şirketlerine yaptırılmak zorunda kalındığı için ülkede ekonomik bir patlama yaşandı.

Selefi Sovyet Birliği gibi Rusya da şimdi hipersonik kabiliyetler hususunda önemli adımlar atmakta olup, füzelerin hız ve menzilini artıran bir aygıt olan “hiper-planör” üretmek için girişimlerde bulunmaktadır. Rus ordusu, Batı’yı geride bıraktığı tek alan olarak füze teknolojisini görmektedir. Rus basınında çıkan haberlerde Batının yaptırımlarının asıl amacının Moskova’nın füze geliştirme programlarını yavaşlatmak olduğu sık sık dile getirilir. Askeri uzman Michael Kofman’ın dile getirdiği üzere Ruslar, uzun menzilli caydırıcı sistemlere öncelik vermektedir. Ayrıca bu sistemler ile diğer sistemler birbirini destekleyecek şekilde entegre edilmektedir: karadan havaya atılan füzeler, gemisavar füzeler ve kara-saldırı füzeleri Rusya için hem taktiksel hem de stratejik bir avantaj sağlamaktadır. Taktiksel olarak, ABD’nin unsurlarını komuta ve kontrol etme kabiliyetleri sınırlandırılırken, stratejik olarak ise hareket özgürlüğü kısıtlandırılmaktadır.

Donanma hususunda konuşmak gerekirse, Moskova’nın büyük gemiler inşa etmek için yeterli endüstriyel üssü olmadığı için Rusların mavi su hırslarının öngörülür gelecekte gerçekleşmesi pek mümkün değildir. Ancak Rus donanması, deniz sınırlarının müdafaası için özel olarak tasarlanan yüzey unsurları ve özel fırkateynler üretmeye de devam etmektedir. Bunlar, büyük gemiler inşa etmekten daha kolay ve ucuzdur. Donanma ayrıca sahip olduğu küçük gemilerini Kalibr füzeleri ile modifiye etmeyi, yeni hizmete giren gemileri ve denizaltıları da kara-saldırı, gemisavar ve deniazltısavar füzeleri ile donattı. Bu küçük gemilerin büyük sayılarda sahaya sürülmesi halinde büyük gemiler kadar kolay bir şekilde hedef alınamadıkları ve yeteri miktarda ateş gücüne sahip olduğu için belirgin bir tehdit oluşturması anlamına gelir. Gerçekten de karaya yakın seyreden çok sayıda küçük gemiyi saf dışı bırakmak büyük gemileri saf dışı bırakmaktan daha zordur zira olası bir savaş anında kıyılara yakın bölgelerdeki sivil ticaret gemileri ile askeri olanlar karıştırılabilir. Rus donanmasının operasyonel anlayışı şimdilik aralarında doğu Akdeniz’in de bulunduğu kendisine yakın sınırdışı bölgelerin korunması merkezlidir.

Sonuç olarak, birçok kısıtlı imkana rağmen Rus ordusu bugün, Moskova’nın dış politika hedeflerine ulaşması ve bölgenin askeri oyun sahasının şeklini yeniden çizmesi için üstleneceği role, geçmiştekinden çok daha hazır bir vaziyettedir.

Suriye’deki Rus Stratejisi ve Harekat Dizaynı

Rusya, Suriye’ye girdiğinde ülkede birçok çıkarı vardı. Ancak bu müdahalenin temeldeki sebepleri her zamanki gibi girilen ülkenin iyiliği ile değil, Rusya’nın orada Batı’ya karşı neler kazanabileceği ve içerde Büyük Güç imajı sergileyerek Putin yönetiminin koltuğunda kalmaya devam etmesi ile alakalıydı. Kremlin açısından müdahalenin ana niyeti, ABD liderliğindeki küresel nizam içinde Washington’un pozisyonunu zayıflatmaktı.

Bir diğer neden ise, Moskova’nın, eski Sovyetler Birliği ülkelerindeki “renk devrimleri”, Arap Baharı, NATO’nun Libya harekatı ve Rusya’daki Putin karşıtı protestolar sonrasında ABD öncülüğünde bir rejim değişikliği hareketi olarak algıladığı durumun engellenmek istemesiydi. Suriye bu çıkar için çok uygun bir noktaydı zira, ülkedeki Rus varlığı hem Batının Karadeniz’deki etkisi azaltmaya hem de stratejik olarak hayati önem arzeden Akdeniz’de daha aktif olunmasını yarayabilirdi. Aynı gerekçeler Moskova’nın Ukrayna’daki operasyonları için de geçerliydi ve Kremlin operasyonlarla birlikte gelecekteki hamleleri için bir zıplama tahtası elde edeceğini düşündü.

Akdeniz’de sürekli bir Rus askeri varlığını muhafaza etmek Rusya’nın Batıyı caydırmak ve NATO’yu zayıflatmak için yaptığı planların en hayati bileşenlerinden birisidir. Kırım’ın önemi, Moskova yönetiminin Suriye için yaptığı planlar çerçevesinde her geçen gün artmaktadır zira Rusya Kırım ile Suriye limanları arasında araalarında enerji ve fosfatın da bulunduğu geniş çaplı bir ticaret ağı kurmanın peşindedir.

Askeri analist Lester Grau’ya göre, diğer ülkeler karar verme mekanizmaları için belirli modeller üretip, bu modelleri kullanıma sokmayı tercih ederken “operasyonel çevreyi algılama ve harekat icra etme hususlarında “bir kalıp hepsine uyar” anlayışına alerjiktir.” Grau bir makalesinde şu ifadeleri kullanır: “Gerasimov’un görüşüne göre, her savaş ayrı bir vaka olup, kendine has mantığın ve karakterin idrakini gerektirir.”

Bu görüşe paralel olarak Roger McDermott, Rus ordusunun ilk önce içerik üzerine çalışıp daha sonra belirlenen harekat tipi için bir model üretir. Bu yüzden de Moskova’nın hamlelerini izleyen Batılı analistler “melez savaş” terimini yanlış manada kullanmaktadır.

Moskova, Suriye’deki müdahalesinin hava operasyonlarının ağırlıklı olduğu, bu operasyonlara denizden donanma ile destek verildiği, kara unsurlarının ise en az düzeyde kullanıldığı bir türden harekat olmasını istedi. Sahadaki kara unsurlarının büyük çoğunluğu özel harekat kuvvetlerden oluşurken, bu askerler genellikle eğitim, danışmanlık, ortak güçlere yardım ve özel keşif görevlerinde kullanıldı. Askeri amaçlar, siyasi ve diplomatik hedefler ile paralel olarak seçildi. Moskova’nın stratejisi, İran’ave vekil kuvvetlerine sahadaki “ağır yükü taşıtıp” kan ve para yönünden kendi kayıplarını en düşük seviyede tutmak üzerine kuruldu.

Stratejinin bir özelliği de Batıya karşı kazanmak ve müttefiklerin Moskova’nın hedeflerini desteklemesinin sağlanması hususları oldu. Son olarak da, strateji, kaçınılmaz olarak hataların yaşanması durumlarında harekatın seyrinin kontrolünün daha kolay sağlanması için esnek ve değişebilecek faktörlere uyumlu bir tabiatta hazırlandı. Dima Adamsky, Rusya’nın müdahil olduğu son savaşlardaki öğretim sürecinin “hatalara karşı toleranslı davranılıp, esneklik ve dinamikliğin bir konsept olarak kabul edildiği” üzerine kurulduğunu söylemektedir.

Moskova’nın askeri harekatının amacı Beşar Esed’i koltuğunda tutmaktı. Siyasi hamleler bu amaç çerçevesinde ordunun hamleleri ile kol kola yol aldı. Harekat ile Esed karşıtı muhalefetin görece olarak az miktarda kaynak harcanarak kademe kademe yok edilmesi ve Batının “IŞİD ile Esed arasında” bir seçim yapmaya zorlanması hedeflendi. Moskova cebri taktikler kullanarak hem askeri hem de siyasi kozlar elde etti. Söz konusu taktikler arasında, belirli tehlikeli durumlar yaratarak ABD’yi ve müttefiklerini Rusya ile işbirliğine zorlama ve Batıyı test etmek için gerçekleştirilen bilgi operasyonları yer aldı.

Moskova’nın en büyük avantajı ise riske girme eşik değerinin Batıya nazaran çok daha yüksek olmasıydı. Rusya uzmanı Andewq Weiss bu konu hakkında şöyle söylemektedir: “Moskova’nın tehlike arzeden hamleleri koz olarak kullanmada gösterdiği “şevk” ABD’li komutanlar için sürekli devam eden baş ağrıları silsilesi meydana getirdi.” Rusya’nın öngörülemez ve tehlikeli olduğu algısı, Batı nezdinde Kremlin’in Suriye meselesi yüzünden topyekün bir savaş başlatabileceği korkusunu doğurdu. Batılı ülkeler bu olası savaştan kaçınmak için bazı meselelerde geri adım attı. Bazen algı, gerçeklerden çok daha önemlidir zira Rusya’nın Suriye için ABD ile direkt bir savaşa girmesi imkansıza yakındır.

Sahada bütün bunlar olurken, diplomatik sahnede de boş durmayan Rusya, 90’larda ve 2000’lerde Çeçenistan’da uyguladığı düşman unsurların marjinalleştirilmesi (radikal gibi gösterilmesi) taktiğine Suriye’de de başvurarak Esed’den ayrılmak isteyen muhalifleri radikaller olarak etiketledi. Esed’in gitmesini gerçekten isteyen muhaliflerle savaşırken, çatışmaların gidişatını sonunda karşı tarafın Esed’e razı olacağı yavaş bir süreç olarak yönetti. Çatışmasızlık bölgeleri, Rus ve rejim kuvvetlerinin düşmanlarını yenmeleri için kullandığı taktiksel bir uygulama idi. Söz konusu bölgelerdeki askeri hareketlilik, Moskova ve Esed rejiminin saldırıya hazır olduğu ana kadar en alt seviyede tutuldu. Aradan geçen zaman içinde, Esed rejimi ilk etapta belirlenen dört çatışmasızlık bölgesinin üç tanesini Rusların desteği ile ele geçirirken, dördüncüsü için de operasyonlar yapmaktadır.

Kara ve hava unsurları sahada olağan şekilde iş görürken Moskova’nın ürettiği alternatif diplomatik kanallar (Astana ve Soçi) üzerinden askeri operasyonların kesintiye uğramaması sağlanıldı. Astana ve Soçi görüşmelerinin amacı, ABD’yi uzlaşma sürecinin dışına itmek ve Suriyeli Esed karşıtı ve Amerikan yanlısı ılımlı muhalifleri uluslararası meşruiyet görüntüsü vermek için tasarlanmış ancak içinden pis kokular gelen bir şemsiye altında radikaller gibi göstermekti.

Hava Operasyonları ve Elektronik Harp

Moskova yönetiminin müdahale kapsamında Suriye’ye getirdiği teçhizat ve mühimmat, Esed olsun veya olmasın Rusların burada uzun dönem kalma niyetlerinin bir göstergesiydi. Rusya’nın Suriye’de askeri operasyonları devam ettirebilme yeteneği ABD’li devlet analistlerini hazırlıksız yakaladı. Askeri bir yetkili; “bize şaşırtan ise orada kalma kararlılıkları ve bölgede uzun dönemli bir varlık bulundurma istekleri oldu” diyerek bu şaşkınlığı teyit etti. Devlet analistleri en azından taktiksel seviyede, Moskova’nın S-400 karadan havaya füzelerini (SAM) Suriye sahasına getirip getiremeyeceği konusunda tereddüt etti ve yanlışa düştü.

Hava savunma sistemlerine ilaveten Rusya’nın taktik balistik ve seyir füzeleri ve ileri seviye gemi savar seyir füzeleri mevcuttur. Moskova yaptığı hamlelerle, bölgede hava-engelleme / erişime kapatma (A2AD) kapasitesini metodik bir şekilde hayata geçirme planları olduğunu gösterdi ve bu planları hayata geçirdi. S-400 sisteminin tüm parçaları bir haftadan az bir sürede Suriye’ye getirildi. Lojistik açıdan zor bir işin kısa sürede tamamlanması Rusya’nın bu alanda da belirli bir seviyede ehil olduğunu göstermektedir. İlaveten, envanterdeki uçak ve teçzihat sürekli rotasyona tabi tutuldu ve görev süreleri de kısa tutuldu.

Moskova, sahadaki gözlemlerin sonucunda elde edilen kanıyı saklamadı, açık bir şekilde Suriye’yi bir eğitim sahası olarak gördüğünü, ordu personelinin ve teçhizatın bu vesile ile imtihan edildiğini birçok defa dile getirdi. Moskova yönetimi Suriye’ye getirdiği hava savunma kabiliyetlerini, ABD’nin dikkatini çekmek ve kendine göre bazı çizgilerin ihlal edildiği durumlar Amerika’yı cezalandırmak için yaptığı birkaç hamle dışında tam kapasite kullanmadı.

Mesela, en güçlü radarlarını sürekli kapalı tutarak, Batılı uçakların ülkenin orta ve doğu kesiminde rahat hareket etmesine izin verdi. Bu örnek Rusya’nın, Batılı aktörlerin Suriye’deki hava harekatlarını hemen engellemek gibi bir niyetinin olmadığını, bu kabiliyetlerin uzun dönemli A2AD hedefleri için saklandığını ispatlamaktadır.

Rusya’nın Suriye’de kullanıma soktuğu hava savunma modeli, Sovyetler Birliği’nin tipik merkezi sistemine nazaran daha esnek olduğunu gösterdi. Geçen yıllar içinde, daha mobil sistemler geliştiren Moskova, bu sistemlerin asıl amaçları haricinde de görev yapabilme kabiliyetleri olduğunu da ispatladı.

Mesela, Moskova, Suriye sahasında küçük ölçekli hedef tayin radarlarını yüksek hareket kabiliyeti ekleyerek alışılmışın dışında bir amaçla kullandı. Hava-keşif verileri, sahadaki kara unsurlarının sağladığı bilgilerle birlikte analiz edilerek göreceli olarak daha iyi tahminler elde edildi. Sovyet modelinde, radarlar ve silahlar belirli bir noktada sabit tutulur ve ateş emrini verecek komutanlara akan bilgiler daha önce kurulmuş toprak altından geçen telefon hatlarından emir-komuta zinciri boyunca aktarılırdı.

Suriye’deki Rus ordusu, Moskova’nın askerleri çatışmalara gönderdikleri Gürcistan ve Ukrayna’daki ordunun sahip olduğu teçhizattan daha iyi iyilerine sahipti. Bazı aksaklıklar yaşanmasına rağmen Rus silahlı kuvvetler önceki bu iki savaşta başarılı olduğu için Suriye’ye gelirken moralleri yüksekti. Suriye’ye intikal eden askerler, Ukrayna ve Gürcistan’da savaşanların aksine seçkin birlikler olup, bu askerler kendilerine verilen göreve odaklı ve hazırdı.

Rusya’nın endüstriyel üssündeki zorluklar donanma nezdinde istenilen seviyeye ulaşılmasına engel olmaktadır. Moskova söz konusu bu zorlukların üstesinden, küçük boyutlu muharip araçlar üreterek en azından operasyonel seviyede geldi. Donanma, bu küçük boyutlu muharip gemileri gruplar halinde kullanıp, A2AD modeline entegre ederek, avantaj getirecek şekilde görev bölgelerinde tutmaktadır.

S-300 ve S-400 SAM’leri, gemisavar füzeleri ve kara-saldırı füzeleri ile beraber çok sayıda küçük ancak belirli kabiliyetleri olan çok sayıdaki donama gemisi birlikte kullanıldığı zaman, geniş A2AD bölgesi içinde Batılı donanmalar ve hava kuvvetlerine kafa tutabilecek seviyelere gelinebilir.

A2AD bileşenlerinden bir diğeri de elektronik harptir (EW). Rusya, geçmişten beri bu hususta her zaman ABD’den fazla yatırım yapmış ve bu kabiliyetlerini ilerletmiştir. EW konusuna ağırlık verilmesinin izleri ilk Çeçen Savaşına kadar gözlemlenebilir. Moskova yönetimi Suriye’de de EW teçhizatlarını, kara ve hava harekatlarını desteklemek amacıyla A2AD bünyesinde kullandı. EW programının ana amacı, kuvvetlerin korunması, ikincil amacı da bu programın gerçek savaş hali sırasında test edilmesi oldu. Roger McDermott şöyle söylemektedir: “EW sistemleri, kuvvetlerin korunması hususunda, SAA ile entegre şekilde çalıştırıldığında, savaş sırasında uçak zayiatını azaltmak ve karadaki küçük birliklere koruma sağlamak için büyük bir iş yüklenmiştir.

Suriye’deki EW aktivitelerinin bir kısmının, Rusya’nın EM (elektromagnetic) veri bankalarında kullanılmak üzere NATO uçaklarının hedef alınarak EM istihbaratı toplamak için kullanılmış olma olasılığı gayet yüksektir.” Rus EW teçhizatının sofistike olduğunu belirten uzmanların, bu teçhizatın ABD birliklerine ve teknolojisine yakın olmasının Rusya’ya kendi teknolojisini sınama, gözlemleme ve teknolojiye aşina olma fırsatı verdiğini ifade etmektedir.

Ruslar, bu yaklaşımın bir parçası olarak, düşmandan daha çok bilgiye vakıf olma ve düşmanın bilgi alanını kullanması engel olma hususlarıın önemini vurgulamaya devam etmektedir. Suriye’deki ABD askerlerinin Rusya’nın karıştırıcı sinyal (jammer) saldırılarına karşı kendilerini savunduklarına dair raporların sayısı artış gösterdi. Bu tür saldırılar, bizatihi normal askeri saldırılardan daha az ciddiye alınamaz zira elektronik sinyal karıştırıcılar, sahada etkin nefsi müdafaa yapılmasını tamamen engeller.

Rusya’nın günümüzdeki askeri doktrini, hava savunma stratejisinin altını özellikle çizer. Moskova’ya göre, hava savunması sağlam olan bir ülke, olası bir savaş halinde, ilk saatlerde büyük çaplı hava harekatları ile, bir kara parçasına girip işgal etmeden stratejik hedeflere ulaşılabilir, görüşündedir. Rusya’nın şu anki uzun dönemli tedarik hedefleri de, stratejik hava operasyonları ve alan, hava sahası savunma ve hassas-güdümlü mühimmat hususlarına odaklanıldığını göstermektedir.

Suriye, sahası Rusya’nın, eski Sovyetler Birliği nüfuz alanında olup Rusya Federasyonu dışında olan bir noktaya hızlı bir şekilde intikal ettiği yalnızca ilk örnektir. Moskova’nın Suriye’ye getirdiği teçhizat, en gelişmiş ABD uçaklarını caydırmak üzere üretilmiş ekipmanlardı. Moskova, kısa dönem amacı olan Esed’i koltukta tutma hususu ile uzun dönem amacı olan A2AD platformu kullanarak Batıyı doğu Akdeniz ve Ortadoğu'da geri çekilmeye zorlama hususu arasında iyi bir denge tutturmuşa benzemektedir. ABD’nin hali kazırdaki durum için yapabileceği birşey yoktur ve ülke bu durumu kabullenmek zorundadır.

Suriye’deki Başarılar

Moskova, Suriye’de hem diplomatik hem de siyasi birçok başarı elde etti. Akeri açıdan ise, (Esed’i koltuğunda tutmak) çok anahtar bir amacına ulaştı. Bu yüzden, Rusya’nın yakın gelecekte Suriye’den çıkmasını beklemek pek mantıklı değildir. Uçakların yüksek sorti icra oranları ve düşük, ağır bakım-onarım süreçleri için Rusya’ya geri gönderilme oranları göstermektedir ki Rus Hava Kuvvetleri, Suriye’de icra ettiği hava harekatlarında (keşif ve saldırı) başarılı olmuştur.

Rus pilotları, Suriyeli pilotların kendilerine güvenmediği gece uçuşu hususunda da etkiliydi. Rusya, 2016 Kasım ve 2017 Ocak ayları arasında ülkenin tek uçak gemisi Amiral Kuznetsov’u Akdeniz’e getirip, bazı zorluklarla karşılaşmasına rağmen faal görevlerde kullanabildiğini ispat etti. Bazıları bu uçak gemisini haklı olarak eleştirse ve hatta durumuna gülse dahi, Kuznetsov, sadece bölgede bulunarak dahi ABD’nin ortada bıraktığı güç boşluğunu doldurdu. Eski bir gemi olmasına rağmen Kuznetsov, ilk defa bir savaş hali sırasında kullanılmış oldu. Ancak geminin görev süresi kısa sürdü. Rusya gemiden kalkış sırasında iki uçağını kaybettikten sonra, Kuznetsov’un hava kanadını Hımeymim’e oradan da eve gönderirken, geminin kendisi de Rusya’ya doğru hareket etti. Kuznetsov’un artık hurdaya çıkarılması ve Rusya’nın yeni bir uçak gemisi inşa edecek yeterli endüstriyel kapasitesinin bulunmaması önemli ancak daha önce de bahsettiğimiz üzere Rus Donanması şu anda küçük boyutlu gemiler üretmeye odaklanmış durumdadır. Rusya’nın elindeki tek uçak gemisini de kaybetmesinin getireceği zararın boyutunu zaman gösterecektir.

İlaveten, uzun yıllardır kara orduları ile ünlü olan Rusya’nın donanma ihtiyaçları ABD’den farklıdır. Gemilerin küçük veya büyük boyutlu olması beraberinde belirli avantajlar ve dezavantajlar getirir. Daha önce dikkat çekildiği üzere, karaya yakın çok sayıdaki gemiyi saf dışı bırakmak birkaç büyük gemiyi vurmaktan daha zordur. Asıl dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki, Rusya, gücünü göstermesi ve nüfuzunu ortaya koyması gereken bir zamanda, elindeki tüm imkanları kullanıp bunu yapmayı başardı ve yapmaya da devam edecektir.

Moskova, orta ve batı Suriye’deki hava sahasının artık tek hakimidir. Ayrıca, Şam yönetimi ile yapmış olduğu 49 yıllık askeri anlaşma gereği Moskova uzun zamandır hayalini kurduğu NATO’nın güney cephesini tehdit etme hususunu Akdeniz’deki varlığı ile hayata geçirdi. Moskova’nın A2AD stratejisinin ana amacı NATO unsurlarını caydırmaktır. Rusya, Tartus’taki deniz tesislerini genişletme çalışmaları başlatarak burayı tam teşekküllü bir askeri üsse çevirmeye başlamasının yanı sıra, Hımeymim’deki askeri üssü de hava operasyonlarını destekleyecek şekilde modifiye etti. Tartus’un hemen yanında bulunan Hımeymim, Moskova’nın Suriye’deki A2AD operasyonunun ana bileşenlerinden birisidir.

Bu iki noktanın dışında, Moskova, Suriye’nin çeşitli yerlerine de askeri üsler kurdu. Humus’taki, El-Şayrat hava üssü, 2015 yılından beri sürekli olarak genişletildi ve bu süre içinde kullanılmaya devam edildi. Tadmur’daki Tiyas hava üssünün, Moskova’nın orta Suriye’deki hava operasyonlarında Hımeymim’e destek vermesi için bölgedeki ana karargah olarak kullanılmaya başlanacağı söylenmektedir. Ancak, bu çalışmanın hazırlandığı günlerde Rusya’nın bu üste hava operasyonları namına yoğun bir varlığı yoktur. Moskova’nın kara unsurlarını sürekli olarak tutabileceği kalıcı bir üssü olmadığı için Rus kuvvetleri sürekli rotasyon halinde tutulmaktadır.

Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ta, İran’ın yukarda sayılan bölgelerdeki operasyonlarının Rusya’nın operasyonları ile çakışmasıdır. Mesela, İran’ın Tadmur’daki üssü ve El-Şayrat’ta ve diğer bölgelerde inşasına başladığı diğer üsleri buna birer örnektir. Bu ilave operasyonlar, Rusya’nın ülkedeki askeri harekatlarının önemli bir parçasıdır.

Kısıtlamalar

Savunma İstihbarat Ajansı raporlarına göre, “Rusya, dünya üzerindeki en iyi modern askeri sistemler arasında kabul edilen bütünleşik hava savunma sistemlerini (IADS) kullanmaktadır.” Ancak, Rusya, Suriye’ye bu askeri kapasitesinin tümünü getiremedi. Sadece, S-400’lerin kabilliyetlerini en üst düzeye çıkarmak amacıyla birkaç hava keşif ve çatışma-yönetim sistemi Suriye’ye nakledildi.

Bir IADS’ı ölümcül kılan en önemli husus, hava keşif ve çatışma-yönetim sistemleridir. Yani, radar sistemlerinin havadaki hedefleri nasıl takip ettiği ve elde ettiği istihbaratı S-400 bataryalarına nasıl gönderdiği çok kritik konulardır. Hava keşif operasyonları, karmaşık ve adım adım ilerleyen süreçler olup, analistler bu süreçlere “IADS ölüm zinciri” adını verir. Hava keşif operasyonları genelde şu adımları izler: işaretler ve uyarı, tespit, tanımlama, takip görevi, angajman ve değerlendirme.

Ölüm zinciri olasılığa dayalı bir merhaledir. Yani, herhangi bir adımda zaafiyet olması IADS’ın hedefini başarılı bir şekilde öldürme şansını düşürür. Moskova’nın Suriye’ye naklettiği hava keşif radarları düşük kaliteli olduğu için bölgede kullandığı sistemin tespit ve tanımlama adımları tam kapasitede çalışmamakta ve dolayısıyla da sistemin başarılı atış yapma olasılığı da düşmektedir.

Rusya elinde bulunan büyük, nakli ve çalışır halde tutulması zahmet isteyen hava keşif radarlarını getirmediği için, hava keşif işaretleri için Suriyelilerin kullandığı eski ve dengesiz sistemleri kullanmak zorunda kaldı. İlaveten, S-400, Suriye’nin arazi yapısı nedeniyle gereken her noktada kullanılamaz. Hmeymim’in doğusu ve Lazkiye tarafındaki dağlar, Hmeymim’deki Rus radarlarının ülkenin doğusunda operasyonlar yürüten ABD öncülüğündeki koalisyonu izlemesini ve dolayısıyla da o taraftaki olası hedeflere işaret koymasını engellemektedir.

Moskova’nın bazı büyük çaplı radarlarını Suriye’ye getirdiğini gösteren raporlar mevcuttur. Ancak, 96L6 gibi bu radarların asıl kullanım amacı hedef belirlemedir. Bu radarlar belirli bir seviyede hava keşif operasyonlarında kullanılabilir ama sahip olduğu sınırlı menzilleri ve diğer silah sistemleri ile bütünleşik çalışmaya elverişli olmadıkları için bütün Suriye hava sahasını izlemek için kullanılamaz.

ABD’li pilotların görev raporlarına göre, Rus uçaklarında ileri teknoloji radarlar olmasına rağmen Rus pilotların havadaki ani durum değişiklerine geç cevap vermesi nedeniyle birçok defa havada çarpışmanın eşiğine gelindi. Ayrıca Rus hava harekatları hala merkezi olarak kontrol edilir ve rotalar bu merkez tarafından belirlenir. ABD nezdinde ise bu durum geçerli değildir. Amerikalı bir havacılık uzmanının da dediği gibi: “milletlerin havada savaşma tarzları kültürlerinin bir yansımasıdır.” Rus ordusu, Sovyet modelini arkasında bırakmasına rağmen bazen hala tepeden aşağıya kontrol anlayışını devam ettirmektedir.

Yazıda bahsedilen kısıtlamaların hiçbirisi, Moskova’nın Suriye’de ABD ve ortaklarını caydırmaya veya en azından bunu kısmen başarmaya yetecek kadar gücü olduğu gerçeğini değiştirmez. Moskova’nın Suriye’deki en büyük avantajı Batı dünyasının bu ülkede olduğundan fazlası kadar müdahale etmek gibi bir niyetinin olmamasıydı. Putin bu durumdan hem sonuna kadar faydalandı hem de Batının ilerde fikrini değiştirmesinin önüne geçecek önlemler aldı.

Suriye’nin Ötesinde

Rusya’nın büyük ölçekli müdahalesi, Suriye’nin sınırları dışında da bazı şeylerin değişebileceğini göstermektedir.

Bölgede Neler Değişebilir?

Daha önce de bahsedildiği üzere, Rus ordusunun Suriye’deki varlığı, sadece bu ülke içindeki çıkarlara hizmet etmekten çok fazla olasılığı beraberinde getirdi. Mesela, Rusya doğu Akdeniz kıyıları boyunca kendi kontrol edeceği liman bağlantılarını hayata geçirmeye, siyasi, diplomatik, askeri, ekonomik ve kültürel etkisini, ABD’yi bölgeden uzaklaştırarak arttırmaya başladı.

Suriye’deki A2AD operasyonu 100% kapasite ile çalışmıyor olmasına rağmen Moskova’ya bazı avantajlar getirdi. Bu operasyon, tüm bölgede büyük bir güç gösterisi olmasının yanı sıra gelecekteki operasyonlar için bir sıçrama tahtası görevi de üstlenebilir. Moskova şu anda, ABD koalisyonu, İsrail ve tüm bölge ülkeleri hakkında daha iyi istihbarat toplama olanağına sahip ve bunu sonuna kadar da kullanıyor. A2AD’nin varlığı, Rusya’nın imajını güçlendirip Büyük Güç olarak görülmesini, arabulucu olarak her masaya oturabileceğini ve NATO’yu caydırabileceğini göstermektedir.

Rusya bir yandan Mısır ile olan askeri ilişkilerini genişletip, Libya ve Hürmüz Boğazı’ndaki varlığı arttırırken bir yandan da Türkiye’ye S-400 satışını nihayete erdirmek için çalışmaktadır. Bölgedeki Rus askeri teçhizatının ve sistemlerinin (SU-35 ve S-400) daha sık görülmeye başlaması halinde Moskova’nın nüfuzu artacağı için bölgedeki meseleler üzerinde dolaylı yoldan daha fazla söz sahibi olması gündeme gelecektir. Sattığı silah sistemlerinin kontrolünü elinde tutması Kremlin’in bölgedeki kozunu güçlendirecektir.

Rusya’nın Suriye hava sahasının önemli bir bölümünü kontrol etmesi, ABD’nin manevra kabiliyetini ve İsrail’in hareket özgürlüğünü kısıtlamaktadır. Esed rejiminin kazara bir Rus uçağını düşürmesinin ardından Moskova, Esed’i değil İsrail’i suçlamış ve olayın ardından İsrail, Suriye’de düzenlediği hava harekatlarına bir süre ara vermek zorunda kalmıştı. İsrail daha sonra bu operasyonlarına tekrar başladı ancak, daha dikkatli davranmak, operasyonları kısa tutmak ve Moskova’nın iznine bel bağlamak zorunda kaldı.

Bu izin meselesi durumun belki de önemli yanıdır. Rusya’nın İran ve İran’ın bölgedeki vekilleri ile ortak olduğu göz önüne alındığında, Rusya’nın bölgedeki İran varlığına önemli derecede zarar verecek bir operasyona müsaade etmesi söz konusu değildir. İran ve İran’ın vekil kuvvetlerinin, İsrail tarafından hedef alınmamak için Rus üniformaları ile dolaştığı, Hizbullah’ın Rus bayraklı araçlarla hareket ettiği raporları ile Rusya’nın İsrail sınırından sadece 85 km. uzaklıktaki İran varlığını engellememesi, Rusya’nın İran’ın elini güçlendirdiğinin göstergesidir.

Rus Ordusu ve Silah Satışları Hususlarında Neler Olabilir?

Moskova’nın müdahale ettiği tüm çatışma bölgelerinde geçmişten beridir yaptığı gibi sivilleri umursamaması, Suriye’deki savaş ve kontrgerilla yaklaşımında tekrar tekerrür etti. Geniş açıdan bakıldığında Moskova’nın teknik kabiliyetleri artmasına rağmen, hedef belirleme hususundaki yaklaşımı savaş kuralları ve demokratik toplumların değerlerine aykırı olmaya devam etmektedir. Mesela, ABD, askeri harekete onay vermeden önce hedeflenen kişinin bir düşman unsuru olduğuna dair açık delil talep eder. Kremlin ise bunun tam aksine, önündeki kişiyi önce suçlu varsaydığı için Esed’e muhalif olan bütün insanlar Rusya’nın gözünde gerilla savaşçısıdır. Rusya ve Esed rejiminin kasti şekilde sivilleri hedef alması ve bölgeye giden insani yardımları engellemesi, savaş hukukuna ve Cenevre Konferansı kurallarına aykırıdır.

ABD’nin, Cenevre'deki Uluslararası Suriye Destek Grubu bünyesindeki ABD temsilci heyetine siyasi danışman olarak gönderdiği eski ABD Savunma Bakanlığı görevlisi Robert Hamilton’un bizzat aktardığı şu anı meseleyi aydınlatıcı özelliktedir. Hamilton, danışmanlık görevi yaptığı dönemde, 2016 yılının Temmuz ayında Moskova’nın Suriye’deki operasyonlarında kritik rol oynayan yüksek rütbeli bir Rus subayı ile tanıştı. Rus binbaşı, Suriye’de hastanelerin savaşçıları tedavi ettiği şüphesiyle düzenli olarak bombalandığını inkar etmediği gibi bunu savundu. Bu örnek Rus ordusu nezdinde yaralı düşman savaşçıların, uluslararası savaş hukukuna aykırı olmasına rağmen meşru birer hedef olduğunu göstermektedir.

BMJ Global Health’de yeni yayımlanan bir araştırmaya göre, Esed rejimi ve Rusya, ambulansları kasti olarak hedef alarak “sağlığı silahlaştırdı.”Bu taktikler, Moskova’nın Esed’i koltuğunda tutmak için kullandığı, populasyonu terörize etmek ve moralini düşürmek üzerine kurulu stratejisinin önemli bir bileşeniydi. Moskova’nın kullandığı taktikler, savaş ve kontrgerilla hususlarına yaklaşımların Batı’da ve Rusya’da birbirinden çok farklı olduğunu göstermektedir.

Son yıllarda Rus medyasında Suriye ile ilgili haberler neredeyse hiç görülmemeye başladı. Ancak Putin, yaptığı konuşmalarda her zaman Suriye’nin ordunun sınanması, eğitilmesi ve askeri teçhizatların geliştirilmesi noktasında Rusya’nın çok işine yaradığını tekrar ve tekrar söyledi.

Moskova’nın envanterindeki eski mühimmatları elde çıkarmak, silahlarını test etmek ve gövde gösterisi yapmak için Suriye’de keyfi saldırılar yaptığı herkes tarafından bilinmektedir. Fazla dile getirilmeyen bir konu ise, Moskova’nın silah sistemlerinin savaş ortamında kendilerini kanıtlamasıdır. Mesela, Rus Su-35’leri ABD’nin kullandığı uçaklarla benzer seviyede performans gösterdi. Suriye ayrıca, Rus subayların terfi almak ve saha tecrübesi kazanmak için kullanılırken, böylelikle Moskova’nın nihai amacı olan bölgedeki ana silah satıcısı olma arzusuna bir adım daha yaklaşıldı.

Suriye’de görev yapmak Rus ordusu içinde bir prestij kaynağıdır. Suriye’de görev yapmak Ukrayna’da bulunmaktan daha iyi bir seçenek zira Suriye’de subaylar daha hızlı terfi ettiriliyor. Ayrıca yaralanma veya öldürülme riski de Ukrayna’ya göre daha düşük. Bir başka etken de, Rusya’nın Suriye’deki varlığını Ukrayna’daki gibi saklı tutmaya çalışmamasıdır.

Rus ordusu, Suriye’deki üslerde çevrim süresi kısa rotasyonlarla birçok subayını eğiterek tecrübeli bir astsubay kadrosu kurmaya başladı. Açık kaynaklardan alınan bilgilere göre, Moskova’nın Suriye’de her daim hazır tuttuğu asker sayısı 4.000-6.000 civarında iken, Kremlin tarafından açıklanan sayılara göre ülkede görev yapıp tekrar Rusya’ya dönen askerlerin sayısı 63.000 oldu. Rus komutan Alexander Zhuravlyov’un açıklamalarına göre, Rus ordusu Suriye’de elde ettiği tecrübeleri, “çıkarma sonrası sınırlı hedef odaklı saldırılar, ateş ve keşif kuralları, vb. gibi birçok konuda yaptıkları tatbikatlarda kullandı.”

PMC Modeli

Wagner Group gibi özel paralı asker şirketlerinin (PMC) Suriye’de aktif şekilde kullanılması, Rusya’nın gelecekte bölgede ne gibi hamleler yapabileceği hususunda bazı soru işaretleri oluşturdu. Rusya, PMC’leri ilk kez Ukrayna’da sahaya sürmüştü ancak Suriye bu şirketlerin Ortadoğu ve Afrika’ya açılması için adeta bir zıplama tahtası oldu zira Rus şirketlerin şu anda Libya, Sudan ve Orta Afrika Cumhuriyeti sınırları içinde operasyonlar gerçekleştirdikleri pek de gizli bir bilgi değildir. Paralı askerlerin ordular tarafından kullanılması gayet olağan bir durumdur. Ancak Rusya için çalışan bu şahıslar, Batının standart paralı asker tanımına uymamaktadır.

Rus PMC’ler hakkında kimsenin elinde geniş malumat bulunmamaktadır. Bu şirketlerin kullanılmasının en ana sebeplerinden bir tanesi “tutarlı inkar” meselesidir. Bu, Putin’in bilgi operasyonları üzerinden kafa karışıklığı yaratma strateji ile de uyumludur. PMC kullanımı, Rus askeri reformlarının vurguladığı yaratıcı ve adaptasyona açık düşünce stilinin bir örneğidir. Özellikle Rusya’nın konvansiyonel silahlar noktasında ABD’den zayıf olduğu düşünüldüğünde bu meselenin önemi daha da artmaktadır. Ancak, Rusya uzmanı Kimberly Marten’in de yazdığı gibi, “tutarlı inkar” kesinlikle hikayenin tamamı değildir. PMC kullanımının bir diğer amacı da Putin’in yakın çevresindeki insalarla alakalıdır. Paralı asker şirketleri Rus hukukuna göre yasal değildir.

Martin’e göre, bu şirketlerin yasal olmamasının tutarlı inkarlık noktasında bir avantaj sağlayıp sağlamadığı belli olmamakla beraber bu durumun Putin’in bazı kesimleri hizada tutmasına yardım ettiği çok açıktır zira Putin istediği an yasal suçlamaları denklemin içine sokacak güce sahiptir. İlaveten, PMC’ler kişisel husumetlerde ve karşı tarafa mesaj göndermekte çok yararlı araçlardır. Bu yaklaşım ayrıca Wagner Group’un rekabet ettiği şirketlerin geri adım atmasını da sağlamaktadır. Bu durum, Batılı devletlerdekinin tam aksine, Rusya’nın dış hamlelerinin iç faktörlerden etkilendiğinin altını çizmektedir.

PMC’lerin kendilerini gayet faydalı bir araç olarak ispatlamaları, Kremlin’in bu şirketleri Afrika ve Ortadoğu’da bir ulusal güvenlik unsuru olarak daha yaygın şekilde kullanmasının önünü açmıştır. Şirketler sahalarda daha fazla rol aldıkça, haklarında daha fazla malumat ve Kremlin ile ne tür bağları olduğu da ortaya çıkacaktır.

Denizlerde Yayılma

Putin, yüzyıllardır Rusya’yı bir deniz gücü yapmak için mücadele eden Kremlin liderlerinin sadece son temsilcisidir. Rusya’nın Suriye’de ve Kırım’daki pozisyonu bu amaç doğrultusundadır. Rusya’nın deniz ve donanma doktrinleri, Rus donanma kabiliyetlerinin “bölgesel” olmayı aşıp, küresel mavi sulara yetecek seviyeye getirilmesini öğütler.

Rusya’nın bu noktadaki hayallerinin gerçeğe dönüşmesi en iyi ihtimalle yıllar uzaklıktadır, ancak yine de gözden kaçırılmaması gerekir. Moskova, sıfırdan üs kurmanın getireceği külfetten kurtulmak ve küçük gemilerini rahatça kullanabileceği bir ortam oluşturmak adına, Ortadoğu’da Suriye’nin dışında başka liman erişim noktalarına nüfuz etmenin planlarını yapmaktadır.

Rus ordusunun, tarihten bu yana en sorunlu ve yozlaşmış kanadı her zaman gemi inşası olmuştur. Yaptırımlar, hali hazırdaki sorunlarla beraber durumu Rusya için daha kötü hale getirmektedir. Büyük çaplı gemi üretmeye de satın almaya da ekonomik olarak güç yetiremeyen Rusya, küçük çaplı gemilerin inşası süreçlerinde dahi sorunlar yaşamaktadır. Bunların en büyük sebebi, SSCB’nin dağılması ve Rusya’ya uygulanan yaptırımlardır zira Ukrayna ve Almanya’dan türbin motorları ithal edilememektedir.

Rus Donanması yine de 2008’den bu yana bazı iyileştirmeleri hayata geçirdi ve Moskova artık doğu Akdeniz’de kalıcı varlık gösterebilecek seviyeye geldi. Geçtiğimiz yakın tarih boyunca Rus yetkililer, Rus Donanması hakkında konuşurken, nükleer olmayan caydırıcılık hususu üzerine gittikçe artan bir önem verdi. Bünyesinde hala birçok sorun barındırmasına rağmen Rus Donanması, ülkenin saldırgan dış politikasını desteklemeye yetecek kadar iyi donanıma sahip ve iyi konuşlandırılmış bir vaziyettedir.

Pratik açıdan bakıldığında, Rusya’nın aksine, ABD Suriye ve Irak’a uzak olmasının yanı sıra Türkiye’deki uçak sayısı da azdır. Herhangi bir şekilde ABD’in doğu Akdeniz’deki askeri kabiliyetlerinin zarar görmesi veya Moskova’nın ABD’nin geleneksel müttefikleri dahil bölgedeki aktörler ile müşterek arama-tarama uçuşları icra etmeye başlaması halinde ABD’nin bölgedeki varlığı için bel bağladığı müttefikleri ile çalışması güçleşecektir. Bu durumların herhangi birinin gerçek olması, iki güç arasında çatışma olasılığını arttıracağı gibi, Moskova’nın hassas gizli bilgilere erişmesi için yeni fırsatlar da yaratacaktır. Tabi ki bu Washington’un söz konusu sorunlara çözüm bulamayacağı anlamına gelmemektedir. Ancak yine de, bazı sorunlar çıkması halinde bu sorunların çözülmesi için geçmiştekinden daha fazla çaba göstermek gerecektir.

Moskova’nın attığı adımlar, NATO’yu kendisi için bir tehdit olarak algılamaya devam ettiğini ve Batıyı caydırma arzusunun güçlü olduğunu göstermektedir. Rusya’nın bu niyetleri, Ortadoğu’daki hamlelerine şekil vermeye devam etmektedir. Rusya bu doğrultuda, Batı dünyasının Akdeniz’e olan erişimini kısıtlamak, Karadeniz ve Hazar Denizi’nde de bu amaca yardımcı olacak adımlar atmak için çalışmaktadır.

Sonuçlar ve Politika Önerileri

Rusya, hem içerde hem de dışarda askeri gücünü arttırmak istemektedir. Geçen yıllar içinde, hükümet ve özellikle de Savunma Bakanlığı, sadece Rus askeri kabiliyetlerini geliştirmeye değil aynı zamanda toplumu ve özellikle de gençleri askerleştirmeye odaklandı. Bugün Rus Ordusu ülke içinde çok sevilmektedir. Yapılan anketler, ülkenin Putin’den sonra en popüler isminin Savunma Bakanı Sergei Shoigu olduğunu göstermektedir. Bu durum, Rusya’nın Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki hamleleri ile yakından ilişkilidir zira dahili meşruiyet kazanmak için Rusya’nın geleneksel “kuşatma altındaki bir kale” olduğu söylemlerinden faydalanan Rusya’nın genel dış politikasının rotasını bu durum tayin etmektedir.

ABD ve genel olarak Batı dünyası, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da Rusya’dan hala çok ama çok güçlüdür. Ancak, Batılı politika üretici kesimler, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu, Çin ve Rusya ile devam Büyük Güç mücadelesine odaklanılmasını engelleyen birer teferruat olarak görmektedir. Batı dünyası ayrıca, Rusya’ya karşı yaptırımların ötesinde açık bir strateji oluşturmuş değildir. Kaynaklar tabi ki önemlidir ancak, açık niyet ve hırs da bir o kadar önemlidir. ABD’nin bölgedeki geleneksel müttefikleri, ülkenin politikalarındaki belirsizlikler nedeniyle bölge güvenliğinin en büyük garantörü olarak ABD’yi tercih etmelerine rağmen her geçen gün Rusya’ya daha fazla yaklaşmaktadır.

Rusya, elindeki kısıtlı kaynaklara rağmen çok bariz gelişim gösterdi. Rusya’nın içerde gerçekleştirdiği iyileştirmeler ve dış politikası, Batı dünyasının önümüzdeki yıllarda Putin Rusya’sının saldırgan bir tavır takınacağından artık emin olması gerektiğine işaret etmektedir. Stratejik açıdan, Ortadoğu ve Kuzey Afrika, Moskova’nın eline bırakılamayacak kadar önemli bölgelerdir. Batı dünyası bu bölgeleri elinde tutmak için yeterli kaynağa sahiptir ancak aynı durum irade ve azim için söylenemez.

ABD’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki pozisyonunu güçlendirmesi adına atması gereken adımlar ve bizim önerilerimiz şunlardır:

Bölge için mücadele et;

Ortada bir güç boşluğu bırakmanın ve belirsiz niyetlerin beraberinde ne gibi bedeller getirdiği son dönemdeki Rusya vakası ile sabittir. Moskova’nın Suriye’deki askeri rolünün büyümesinin tek nedeni ABD’nin hamle yapmakta gösterdiği zaafiyettir. Algılar hayati derecede önem taşır.

Washington’un sürekli olarak bölgeden çekileceğine dair sinyaller göndermesi, ABD’nin Rusya’ya göre bölgede çok daha güçlü olduğu gerçeğini günden güne zayıflatmaktadır. ABD bu tutumdan vazgeçip, müttefikleri ile güvenlik ve diplomatik alanlarında işbirliğini arttırarak bölgede kalmaya devam etmekte kararlı olduğunu ve karşısına çıkan rakiplerle kavgaya hazır olduğunu açık bir şekilde ortaya koymalıdır.

Haddinden fazla korku gösterme ve hareket özgürlüğünü tesis et;

Moskova’nın hamleleri, ABD ile olası bir çatışma riskine girmeye hazır olduğunu göstermektedir. Ancak, Suriye sahasında, ABD ordusunun Rus PMC iler karşı karşıya geldiği durumlarda Rusların Amerikalılara nazaran daha riskli davrandığı görülse dahi, Moskova’nın direkt askeri angajman aramak gibi bir niyeti olmadığı bellidir. Kremlin yönetimi, arkasında güç olan kırmızı çizgilerin ne demek olduğunu ve daha önemlisi bu gücün kullanılmasının getireceği tehditleri çok iyi bilmektedir. Ancak yine de, pervasız ve öngörülemez şekilde davranabileceği izlenimi yaratarak, ABD’nin “kendi kendini caydırmasını” hedeflemektedir.

Bu nedenle, Washington bir yandan tedbiri elden bırakmayarak daha sert bir duruş sergilerken, her olayın Rusya ile askeri bir çatışmaya yol açacağını varsaymamalıdır. Birleşik Devletler, örnek olarak, ABD Donanmasına doğu Akdeniz ve Ortadoğu’daki belirli limanları ziyaret ettirerek denizlerde seyir özgürlüğünü ve havada operasyon yapma özgürlüğünü sonuna kadar göstermelidir.

ABD ordusu, bölgedeki müttefikleri ile yapmakta olduğu tatbikatlara devam etmelidir. Doğu Akdeniz’e yakın olan Süveyş Kanalı’nın sadece İsrail’in değil, Ürdün ve Suudi Arabistan’ın güvenliği için de hayati öneme sahip olduğu, ilaveten Bahreyn’de konuşlu 5. Filo’nun kullanacağı en hızlı güzergah olduğu asla unutulmamalıdır.

Geçmişte öğrenilen, rekabetin altın kurallarını hatırlayın;

Soğuk Savaş’ın, 70’li yıllarda devam ettiği dönemde ABD, Sovyetlerin doktrini ile taktikleri, teknikleri ve prosedürleri (TTP) hakkında çok önemli bilgiler elde etti. Bu bilgilerden öğrenilen dersler ABD’nin “savaş usulünü” belirleyen fikirlere dönüştü. Hava-kara savaşı, keşif-anti keşif uçuşlar ve harbin operasyonel seviyesi gibi hususlar bu fikirler üzerinden tanımlandı. Bu bağlamdan bakıldığında, 73’teki Yom Kippur Savaşı, ABD’ye daha rekabetçi olmayı öğrenmeye zorladı.

O günlerde, Sovyetler Birliği hem gemisavar avantajına sahipti hem de sayıca üstündü. İlaveten, Sovyet Donanması’nın 5. Görev Gücü, tüm Akdeniz sathında ABD Donanması’ndan taktik olarak daha avantajlıydı. ABD Donanması yenilgiyi peşinen kabul etmeyerek, uzun mesafeden savunma avantajı sağlayacak ve güç gösterisi olarak kullanılabilecek sistemler geliştirdi.

Bu sistemlerden bazıları şunlardı; Harpoon gemisavar füze sistemi, Ticonderoga sınıfı güdümlü füze kruvazörü, F-14 Tomcat, Pheonix havadan havaya füze takımı, kara saldırı ve gemisavar Tomahawk füzeleri. 80’li yılların ortalarına gelindiğinde Washington statükoyu tersine çevirerek Sovyetler Birliği’nden üstün hale geldi. Bu dersten bugün tekrar faydalanılması gerekmektedir.

Belirli bir derecede riski kabul edip, gerekli olduğunda Akdeniz dahil heryerde Rusya’nın karşısına çık;

Eğer bir rekabet içindeyseniz, belli bir avantaj elde etmek için risk almak zorundasınız demektir. Risk azaltılabilir ve iyi idare edilebilir ancak asla tamamıyla ortadan kaldırılamaz. Rusya’nın ilerleme kaydettiği noktalarda bazen tek sebep ABD’nin risk konusunda aşırı dikkatli davranması oldu. Mesela, Washington’un Esed rejimine saldırmasının önüne geçmek isteyen Rusya, 2018’in Ağustos ve Eylül aylarında doğu Akdeniz’deki donanma varlığını arttırıp, bir dizi tatbikat düzenledi.

O günlerde Kutup Çemberinde “Trident Juncture” tatbikatı kapsamında bölgede dinamik güç bulundurulması eğitimlerine odaklandıkları için ABD Donanması ve NATO bu güç gösterine cevap vermekte zaafiyet gösterdi. Gelecekte bir daha böyle bir olay yaşanması halinde Washington yönetimi vereceği tepkiyi hesaplarken, Rusya’nın güç avantajını kullanmasına izin verilmesi halinde bunun müttefiklere ve rakiplere ( Çin dahil) göndereceği mesajı da dikkate alıp, risk yönetimini ona göre yapmalıdır.

Rusya’nın doğu Akdeniz’deki donanma varlığı örnek olarak, Karadeniz’dekinden çok daha zayıf olduğu için bu bölgedeye odaklanılması daha mantıklıdır zira Karadeniz’e gemi götürmek ve bu gemileri orada tutmak daha zor olacaktır.

Bilgi ve siber hususları ihmal etmeyin;

ABD, Soğuk Savaş yıllarında karşı propagandanın ne kadar önemli olduğunu tecrübe etti. Günümüz Batılı analistleri Rusya’nın propaganda çabalarının farkında ancak bu tehlikeye karşı hala planlı ve düzenli bir şekilde karşı koyabilecek bir program üretemedikleri için savunma yapmak zorundadırlar.

Her şeyden önce, Rusya’ya karşı açık bir strateji belirle;

ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi, dünyadaki ABD etkisinin en büyük rakibinin Rusya olduğunu isim vermeden belirtmektedir. Ancak ABD hala stratejisini ve Kremlin’in hamlelerine karşı koyarken nasıl bir vizyon takip edileceğini net bir şekilde ortaya koymamıştır. Geniş kapsamlı bir plan yerine yaptırımlara olması gerekenden fazla bel bağlanıp, Moskova’nın hamle yapması beklenerek daha sonra tepki verilmektedir.  

ABD, Rusya’ya karşı açık bir stratejik vizyon belirleyerek, tasarrufundaki ulusal gücün tüm bileşenlerini bu vizyonu destekleyecek şekilde harekete geçirmelidir.

uygulamabanner.jpg

Bu yazı toplam 46135 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
Anna Borshchevskaya Arşivi