Muhammed Enes Öztürk

Muhammed Enes Öztürk

Suriye Anayasası'na dair bir inceleme

Suriye Anayasası'na dair bir inceleme

Suriye'de geçtiğimiz yılın Aralık ayında gerçekleşen ve Beşar Esed rejiminin yıkıldığı devrimin ardından birçok diplomatik ve siyasi gelişme yaşandı. Tüm bunlara dair birçok şey yazıldı ve söylendi. Çeşitli eleştiriler ileri sürüldü ve savunmalar yapıldı.

Benim takip edebildiğim kadarıyla, Aralık ayındaki süreçten bu yana üzerinde gerçekçi değerlendirmeler yapılabilecek ilk "kısmen" kalıcı ve uzun vadeli gelişme ise dün gerçekleşti. Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, yine kendisi tarafından belirlenen bir anayasal komite tarafından kaleme alınan geçici "Anayasal Beyanname"yi kabul etti.

Şahsen bu anayasal metnin de zaman içerisinde, özellikle sahadaki pratik uygulamalar ekseninde gerek pratik gerekse teorik olarak çeşitli değişimlerden geçeceğini düşünüyorum. Bu sebeple anayasal bir metin hazırlanmasına da tamamen "kalıcı bir gelişme" denmesi zor. Metinde de bunun geçici bir süreç olduğu vurgulanıyor, bu sebeple ben de bu gelişmeye "kısmen kalıcı" bir gelişme gözüyle bakıyorum.

Bu girizgahın ardından, yayınlanan anayasal beyannameyi kısaca incelemek istiyorum.

Yayınlanan metin "Suriye Arap Cumhuriyeti Anayasal Beyannamesi" başlığını taşıyor ve toplamda 53 maddeden oluşuyor. Metin 5 bölüm olarak düzenlenmiş:

- Başlangıç

- Birinci Bölüm: Genel Hükümler

- İkinci Bölüm: Haklar ve Özgürlükler

- Üçüncü Bölüm: Geçiş Sürecinde Yönetişim Sistemi

- Dördüncü Bölüm: Son Hükümler

Genel olarak bakıldığı zaman metnin, geçiş süreci için hazırlanmış klasik ve özlü bir anayasal metin olduğu görülebiliyor. Metin genel anlamda Kıta Avrupası'ndaki diğer anayasal metinlerle benzer bir yaklaşımla hazırlanmış ki anayasa komitesinin de eğitim geçmişi daha çok bu yöndeydi. Yine bu doğrultudaki diğer anayasalar olan Arap ülkelerinin anayasalarıyla da paralellikler içeriyor. Metinde zaten "başta 1950 Anayasası olmak üzere önceki Suriye anayasalarının ruhundan ilham alındığı" vurgulanıyor. Ben de daha önce sosyal medyada bu konuda bir paylaşım yapmış, hazırlanacak metnin Mısır'da devrimin ardından 2012'de yürürlüğe giren anayasa ile benzerlikler içereceğini belirtmiştim.

Bu açıdan genel meselelere değinmeyi gerekli görmüyorum. Metnin bu gibi genel noktalarını ilgilenenlerin kendisinin incelemesi daha faydalı olacaktır. Ben bunun haricinde bu anayasayı farklı kılan bazı noktalara temas etmek istiyorum.

Ayırt edici özellikler

Metni okuduğumda dikkatimi çeken noktaları önem sırasına göre değil, yazılış sırasına göre madde madde ele almaya çalışacağım.

● "Suriye Arap Cumhuriyeti" ifadesi. İlk olarak eski rejimin devralınması sürecinde geçici olarak benimsenen bu devlet ismi anayasada da korunmuş. Baas'ın Arap dünyasında popüler olduğu eski dönemleri akla getiren bu ismin ilerleyen dönemlerde kalıcı anayasal bir metin ortaya çıktığında kaldırılabileceğini düşünüyorum.

● Madde 3'te yer alan "devletin tüm semavi dinlere saygı göstereceği" ibaresi. Anayasa genelinde herhangi bir mezhebe atıf yapılmıyor ve İslam'ın dışındaki tüm inançlar değil, özellikle "semavi dinler" öne çıkarılıyor. Bu ifadenin semavi dinlerin müntesipleri dışında kalan diğer mezhep-din grupları hakkında bir anlam ifade edip etmeyeceğini bekleyip görmek gerekiyor.

● Madde 7 ile dış ülkelerle gayri resmi bağlantıların yasaklanması. Bu özellikle çeşitli azınlık gruplarının dış bağlantıları göz önüne alındığında oldukça önemli. Suriye topraklarında azınlıklar üzerindeki dış etkiler oldukça eskiye, Osmanlı Devleti dönemine dayanıyor. Bu dönemlerde genel olarak Biladu'ş Şam'da İngiltere, Fransa ve Rusya gibi taraflar, başta Hıristiyanlar olmak üzere azınlık gruplarının hamisi olarak kendilerini öne çıkarmıştı. Bu durum bölgeyi dış güçlerin etkisine açık hale getirmişti. Bugün de aynı durum ABD, İsrail, İran, Rusya gibi dış tarafların özellikle azınlık gruplarıyla kurduğu temaslar üzerinden kendisini gösteriyor. Bu durumun önüne geçilebilmesi Suriye'de 2 asırdır süren bir problemi de ortadan kaldırabilir.

● Madde 10'da yer alan "Vatandaşlar ırk, din, cinsiyet veya soy ayrımı yapılmaksızın hak ve ödevler bakımından kanun önünde eşittir" ifadesi. İslam fıkhında devletin Müslüman ve gayrimüslim vatandaşları arasında hak ve ödevler açısından fark gözetildiği (cizye, zekat, askerlik vb. konular gibi) bilinen bir gerçek. Ancak ilgili maddenin "devlet her vatandaşına kim olursa olsun adaletle muamele edecektir" şeklinde anlaşılması da mümkün. Bu konuda nasıl bir yaklaşım sergileneceği daha ziyade devletin pratik tutumunda ve yapılacak diğer kanunlarda kendisini gösterecektir.

● Madde 12'de ve diğer maddelerde kendine yer bulan "insan hakları" kavramı. Batılı bir kavram olan ve içi genellikle Batılı-seküler hukuki zihniyet tarafından doldurulan "insan hakları" kavramı farklı yorumlara açık bir kavram. Batı'da bu kavramın içerisine dini inkar, cinsiyet tercihleri gibi diğer alt kavramlar sokulabiliyor. Suriye'de ise bu kavramın daha farklı bir yorumu temelinde bir kanunlaştırma yapılacağı görülebiliyor.

Yine aynı maddede, bu konuda taraf olunan uluslararası anlaşmaların anayasal nitelik taşıyacağından söz ediliyor. Taraf olunacak anlaşmalarda yer alan ve İslam fıkhıyla çelişki arz edebilecek seküler ilkelerin bu nitelikte kabul edilip edilmeyeceği bir tartışma konusu. Ancak şahsi kanaatime göre, oluşturulacak Anayasa Mahkemesi'nin yorumları bu konuda anayasal metinden daha belirleyici olacaktır. Anayasa Mahkemesi'nden ise seküler Batılı yorumların kabul edilmesine yönelik bir içtihat çıkacağını düşünmüyorum.

● Madde 14'te siyasi partilerin kurulması hakkı kayıt altına alınıyor. Suriye'nin bağımsızlığından bu yana düzgün bir çok partili sistemden söz etmek zor. Özellikle Baas rejimi döneminde bazı göstermelik siyasi partiler dışında herhangi bir siyasi hayat yoktu. Bu Suriye için yeni bir deneyim olacak. Bu konudaki ilkeleri düzenleyecek bir Siyasi Partiler Kanunu ilerleyen dönemde oluşturulacaktır. Partilerin kuruluş usulleri ve amaçları kayıt altına alınacaktır.

● Üçüncü Bölüm'de devletin kuvvetler ayrılığı esasına dayalı bir teşkilatlanma usulü izleyeceği vurgulanıyor. Bunun öncesinde Suriye'de tek bir erk vardı, o da Esed diktasıydı. Bu sebeple Suriye'de kuvvetler ayrılığının sağlanması için öncelikle kuvvetlerin ortaya çıkarılması gerekiyor. Yürütme erki halihazırda Devlet Başkanı Şara ile oluşmuş durumda. Bu sebeple yasama için bir meclisin ve güçlü bir yargı teşkilatının kurulması gerekecek. Bunlar arasındaki işleyiş ve uyum Suriye'nin ilerleyen yılları için belirleyici olacaktır.

● Madde 24-30 arasında yasama yetkisini kullanacak olan meclisten bahsediliyor. Bu meclisin üçte biri doğrudan Devlet Başkanı tarafından atanacak. Üçte ikisini ise, yine Devlet Başkanı'nın belirlediği bir komite tarafından oluşturulan seçim organları belirleyecek. Halk Meclisi üyelerinin dini aidiyetlerine dair bir madde bulunmuyor, bunların büyük kısmı muhtemelen Müslümanlardan, az bir bölümü ise azınlık gruplarından oluşacak.

● Madde 31-42 arasında yürütme yetkisini kullanacak olan Devlet Başkanı'ndan ve bakanlardan bahsediliyor. Metnin başında, Madde 3'te Devlet Başkanı'nın Müslüman olma şartı getiriliyor. Bakanlar açısından ise bir dini aidiyet şartı aranmıyor.

Bunun yanı sıra metinde, ilerleyen süreçte yasama seçimlerinin yapılacağından bahsedilse de Devlet Başkanı'nın nasıl seçileceği ve buna dair seçim yapılıp yapılmayacağı açık bir şekilde belirtilmemiş. Seçimlere ilişkin ayrıntılar yüksek ihtimalle ilerleyen dönemde çıkarılacak kanunlarla şekillenecektir.

● Madde 43-47 arasında yargı yetkisini kullanacak olan bağımsız mahkemelerden bahsediliyor. Buna dair ayrıntılar metinde incelenebilir.

● Madde 48 ve Madde 49, kanaatime göre Madde 7 ile birlike anayasanın en önemli maddeleri arasında. Bu maddelerde kayıt altına alınan hükümler, devrik Esed rejiminin tamamen tasfiyesini öngören ve geri gelmesini imkansızlaştıran hükümler. Bu maddelerde Esed rejimi mahkemelerinin halkı baskı altına almak için verdiği kararlar geri dönük olarak kaldırılıyor. Esed rejimi döneminde işlenen suçların yargılanmasının ve tazminata hükmedilmesinin önü açılıyor. Esed rejimi unsurlarınca işlenen suçların soruşturulması için, bu suçlar "kanunların geriye yürümezliği ilkesi"nden muaf tutuluyor. Esed rejimini ve sembollerini yüceltmek, rejimin işlediği suçları inkar etmek, övmek, haklı göstermek veya küçümsemek suç haline getiriliyor.

Bu önemli maddeleri açtıktan sonra, anayasa ve İslam tartışmasına dair birkaç kısa not aktarıp yazıyı tamamlamak istiyorum.

"İslami Anayasa" tartışması

Takip edenler hatırlayacaktır. Kısa bir süre önce "Anayasa meselesi ve İslam" başlıklı bir videoda bu konuya dair görüşlerimi özetlemiştim. Anayasa yazımının öneminden ve bunun anayasal nitelikteki İslami yaklaşımların kodifiye edilerek yapılabileceğinden bahsetmiştim. Bilindiği üzere İslam fıkhında devlet yönetimi, kanun yapımı, istişare, yargılama, reayanın hak ve sorumlulukları, yöneticinin hak ve sorumlulukları gibi anayasal nitelikle unsurlar sıkça yer alıyor. Bunların sistemli bir yaklaşımla kodifiye edilebileceğinden söz etmeye çalışmıştım.

Suriye konusundaki tüm tartışmalardan bağımsız olarak, yayınlanan metni bu açıdan da değerlendirmek istiyorum.

Şahsi kanaatim, İslam'ın anayasal nitelikteki hükümleri bakımından mevcut anayasanın oldukça zayıf olduğu yönünde. Elbette bu bir geçiş dönemi anayasası ve bu anayasa hazırlanırken de şahsi olarak böyle bir beklentim bulunmuyordu. İlerleyen dönemde bu konuda, ilgili düzenlemelerin yapılacağını ve bu yönden daha güçlü bir anayasanın ortaya çıkacağını temenni ediyorum. Bununla birlikte, ortaya çıkan metne bu açıdan yerinde eleştiriler yöneltmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu tarz yapıcı eleştiriler yoluyla hem bizlerin zihninde bu konunun daha iyi bir yer etmesi hem de oluşturulacak kalıcı metnin daha sağlam olması mümkün olabilir.

Anayasa metninde İslam'a dair vurgunun Madde 3'te yapıldığı görülüyor. Madde şu şekilde:

"Devlet Başkanı'nın dini İslam'dır ve İslam hukuku yasamanın temel kaynağıdır."

Madde 3 haricinde bu konuda metinde herhangi bir ifade yer almıyor.

Devlet Başkanı'nın dininin İslam olması şartı aranması mühim bir unsur. Yine yapılacak yasaların temel referansının İslam olması da önemli bir gelişme. Bu ifade ilerleyen süreçte yasama, yürütme veya yargı konusunda yapılacak herhangi bir düzenlemeye İslam fıkhı temelinde itirazda bulunulabilmesini sağlayacak. Konuyla ilgili olanlar Mısır'da Ömer Abdurrahman'ın da yargılandığı bir davada bu temel maddenin nasıl tartışıldığını hatırlayacaktır. Mahkeme bu davada Ömer Abdurrahman'ın savunması sonrasında verdiği kararda şu ifadeleri kullanmıştı:

"Mısır Anayasası'nın ikinci maddesi açıkça belirtir ki, İslam devletin resmi dini, Arapça resmi dili ve İslam şeriatının özü de yargının temel özünü oluşturmaktadır. Ancak mahkeme bir Müslüman alim olan Ömer Abdurrahman'ın 3 Eylül 1983 miladi tarihinde mahkemeye verdiği ifade ile anayasadaki kuralların kendisini refere ettiği İslam şeriatı ile uyuşmadığına ikna olmuştur."

Bu madde oldukça geniş ve kapsayıcı bir madde ve bu açıdan teorik bir öneme sahip.

Bunun yanı sıra, anayasa metninde "Devletin dini İslam'dır" veya benzeri bir şekilde güçlü bir madde de yer almıyor. Benzer bir örnek verilecek olursa, 1950 yılındaki Suriye Anayasası'nın başlangıç kısmında şu ifadeler yer alıyor:

"Halkın çoğunluğu İslam dinine inanmaktadır ve devlet İslam'a ve onun yüce ideallerine bağlılığını ilan eder."

Yine vurgulamak gerekiyor ki yasamanın kaynağının İslam olduğu hususu, Mısır da dahil olmak üzere birçok Arap ülkesinin anayasasında yer alıyor. Ancak bu anayasal ilkeye riayet edilmediği açık. Suriye konusunda, bu ilkenin hayata geçirilmesi kurulacak devlet kurumları, hükümetin yaklaşımı, Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere yargı teşkilatının yapılanması ise alakalı. Yani kısacası İslam hukukunun tatbiki açısından bu madde teorik açıdan önem arz etse de pratik açıdan durum devlet politikalarına bağlı.

"İslami" denebilecek bir anayasanın ise daha farklı bir içeriğe sahip olması, dahası daha farklı bir hukuki zihniyeti temel alması gerekiyor. Dünyaya ve dahi İslam ülkelerine egemen olan Avrupa merkezli hukuk sistemlerinde anayasa hukuku konusunda İslam fıkhına benzer bir yaklaşıma rastlamak söz konusu değil. İslam hukukundaki anayasal ilkeler adil yönetişim, temel haklar, devletin şekli gibi konuları içeriyor elbette. Ancak bunun yanı sıra İslam'ın ülkeye tatbiki, dış ülkelerle ilişkilerin temeli, emirlik ve şura gibi farklı konuları da ihtiva ediyor ki mevcut metinde böyle bir yaklaşıma rastlanmıyor.

İlerleyen süreçte ortaya konacak kalıcı çalışmalarda bu tarz yaklaşımlara yer verilip verilmeyeceğini zaman gösterecek.

Hukuki açıdan konuşacak olursak metin, geçiş sürecinin ihtiyaçlarına hitap edecek şekilde temel ve kritik konuları içerecek biçimde derlenmiş ve iyi hazırlanmış. Bu metin yüksek ihtimalle uzun bir süre temel kaynak olacak ve belirli düzenlemelerden geçecektir. Suriye'nin gidişatında ise daha büyük etkinin doğrudan Devlet Başkanlığı makamı tarafından yapılacak düzenlemelerden ve alınacak tavırdan doğacağını hatırlatmak gerekir.


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 5234 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
5 Yorum
  • Sadık / 16 Mart 2025 09:36

    Allah'ım özlediğimiz yönetimi nasip etsin

    Yanıtla (0) (0)
  • Ayhan Akın / 15 Mart 2025 08:17

    Bir arap olarak ARAP DEVLETİ ibaresi Kurani değil.Türkmen Kürt vb diğer halklarda DEVLETİ ÖZÜMSEMEME durumunu ortaya çıkaran ADALETSİZ bir kavram.

    YASAMA MECLİSİ olsun diğer meclisler olsun, belli bir oranda veya bir komite tarafından seçilecek kişiler açık bir HALK İRADESİ ihlalidir. Tüm meclislerdeki temsilciler özgür bir seçim sonucunda belirlenmeli.

    Kurana aykırı düzenlemelerin olmadığı
    mutlak adalet eşitlik özgürlüğe uygun bir hukuk sisteminin olduğu bir devlette DEVLET BAŞKANININ müslüman olma şartı olmaz. Bu durum kurandaki EMANETİ EHLİNE VERME ilkesi ile çelişmektedir.

    Yanıtla (0) (5)
  • Birisi / 15 Mart 2025 00:12

    Daha iyisini göreceğimiz zaman olur inşallah.

    Yanıtla (3) (0)
  • Fatih / 14 Mart 2025 16:07

    Teorik çerçeve ülkenin etnik yapısıyla, kırılgan hususiyeyleriyle gayet uyumlu hazırlanmış. Kesin ve kat’i hükümlerle örülüp sonrasında uygulanamaz hale gelen tıkanık bir metin değil. Hukukun kaynağı olarak ve tüm kanun ve hükümlerin esas aalınacağı referansın İslami ilke ve esaslar olarak baştan bağlanması zaten ayrıntılara dair gidişatı haber veriyor. Yazarın da dediği gibi, anayasa islamidir, şer’idir dendiği halde uygulayıcıların ciddiye almayıp keyfi davrandığı çok örnek var. Neticede her şey uygulayıcıların ihlasına, dava şuuruna bakıyor. Allah güzel bir örneklik nasip etsin.

    Yanıtla (4) (0)
  • Malum / 14 Mart 2025 13:43

    Kusura bakmayın ama yazının yarısı bu madde böyle ama hükümetin uygulamasına göre şöyle de olabilir şeklinde. Zamanla uygulamayla mı göreceğiz? Şeriat ne zaman böyle bir şey oldu? Daha ilk günden bu adamlar hakim oldukları yerde "güçlerinin yettiği kadarıyla" kötülükleri yasaklamaya ve iyilikleri emretmeye başladılar mı başlamadılar mı? İşte bu sorunun cevabı zaten olmuş ve olacağı ortaya koyuyor. Çok karmaşık bir durum yok. Kimse Müslümanların aklıyla alay edip de kelimeler üzerinden bizi fitnelere sokmasın.

    Yanıtla (1) (4)
Muhammed Enes Öztürk Arşivi