Muhammed Enes Öztürk

Muhammed Enes Öztürk

İsrail'e karşı açılan soykırım davasından bir sonuç çıkar mı?

İsrail'e karşı açılan soykırım davasından bir sonuç çıkar mı?

Bildiğiniz üzere Güney Afrika, 2023 yılı sonunda Uluslararası Adalet Divanı'nda İsrail aleyhinde bir dava açtı.

Güney Afrika'nın yaptığı başvuruda İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki saldırıları "Filistinli ulusal, ırksal ve etnik grubun önemli bir bölümünün yok edilmesini amaçladığı için soykırım niteliğinde" olarak nitelendirildi.

Başvuruda, "Söz konusu eylemler Gazze'deki Filistinlileri öldürmeyi, onlara ciddi bedensel ve zihinsel zarar vermeyi ve fiziksel yıkımlarına yol açacak şekilde hesaplanmış yaşam koşullarını dayatmayı içermektedir" denildi.

Dava temelini 1948 tarihli Soykırım Sözleşmesi'nden alıyor. Davacı Güney Afrika gibi davalı İsrail de bu sözleşmenin tarafı ve sözleşmeye uymamaktan doğan durumlardan sorumlular. Soykırım Sözleşmesi, imzacı tarafları sadece soykırım yapmamaya sevk etmekle kalmıyor. Aynı zamanda soykırımı önleme ve cezalandırma yükümlülüğü altına da sokuyor. Güney Afrika da İsrail de Adalet Divanı'nın yargı yetkisini tanıyor.

Her iki tarafın da yukarıda belirtilen Soykırım Sözleşmesi'ne taraf olması ve Adalet Divanı'nın yetkisini tanıması ışığında, yargılama sürecinde usule ilişkin ciddi bir problem çıkmayacağını söylemek mümkün.

Davanın ilk duruşmaları 11 ve 12 Ocak tarihlerinde yapılacak. Duruşmaların ardından bazı ön tedbirlerin açıklanabileceği konuşuluyor. Davanın ne zaman sonuçlanacağı ise belirsiz. Adalet Divanı'nda halen görülmekte olan davalar arasında 2017 yılında açılan bir dava dahi mevcut. Daha önce Filistin konusunda açılan bir davada Adalet Divanı yaklaşık 7 ay içerisinde karar vermişti.

Adalet Divanı'nın verdiği kararlar kesin hüküm niteliğinde ve temyizi mümkün değil. Ancak mahkemenin kararının uygulanmaması halinde herhangi bir yaptırım söz konusu olmuyor. Zira mevcut uluslararası hukuk daha ziyade "ahde vefa" ilkesini temel alıyor. Yani örneğin 1948 Soykırım Sözleşmesi'nin taraflarından, "iyi niyetle" bu sözleşmenin şartlarına uymaları bekleniyor. Soykırım gibi ağır bir suçu işleyen bir devletin "iyi niyetine" güvenmek zorunda olmak ise uluslararası hukukun nasıl bir ikilem üzerine inşa edilmiş olduğunu gösterir nitelikte. Kısacası İsrail, taraf olduğu sözleşmelerden doğan yükümlülükleri doğrultusunda Adalet Divanı'nın verdiği kararı "iyi niyetle" icra etmezse herhangi bir problemle karşılaşmayacak. 100 günde yaklaşık 30 bin insan öldüren bir devletin ne kadar "iyi niyete" sahip olduğunu tartışmaya gerek olduğunu düşünmüyorum.

Dava ne getirecek?

Sözü fazla uzatmadan, soykırım davasının ne sonuç getireceğine geçelim.

Birleşmiş Milletler'in en büyük yargı kurumu olan Adalet Divanı, devletler arasındaki anlaşmazlıklara ilişkin yargılama yapmasıyla biliniyor. Esasen İkinci Dünya Savaşı öncesinde kurulmuş olsa da Adalet Divanı mevcut yapısını 1945 yılında, yani savaş sonrasında aldı.

Özetle Adalet Divanı da tıpkı Birleşmiş Milletler gibi, İkinci Dünya Savaşı'nın galipleri tarafından şekillendirilen mevcut dünya sisteminin bir parçası.

Mevzubahis dünya sisteminin olmazsa olmaz bir diğer parçası daha var ki onun adı da İsrail.

Güney Afrika'nın açtığı soykırım davasının ne sonuç getireceğine dair bir tahminde bulunmak için Adalet Divanı'nda İsrail aleyhinde açılan bir diğer davayı örnek alabiliriz. Bu da 2003 yılındaki "İşgal Altındaki Filistin Topraklarında (Ülkesinde) Duvar İnşasının Hukuki Sonuçları" başlıklı danışma görüşüydü. Adalet Divanı tarafından verilen hukuki görüş, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 10 Aralık 2003 tarihli talebi üzerine verildi.

15 hakimin 14'ünün onayıyla verilen 9 Temmuz 2004 tarihli Adalet Divanı kararında, İsrail'in Filistin'de inşa ettiği ayrım duvarının uluslararası hukuku ihlal ettiği ve yıkılması gerektiği belirtildi.

Aradan geçen 20 senede ise ayrım duvarı daha da geliştirildi. İşgal altındaki topraklar daha da bölündü. Bu topraklara daha da fazla Yahudi yerleşimi inşa edildi.

Bu karar elbette "danışma" niteliğinde ve "bağlayıcı olmayan" bir karardı. Güney Afrika'nın açtığı son davada alınan karar ise "bağlayıcı" nitelikte olacak. Fakat bağlayıcı olsa da olmasa da Adalet Divanı'nın kararlarının uygulanmamasının bir yaptırımla sonuçlanmayışı, her iki durumun da aynı kapıya çıkmasına yol açıyor.

Yani Adalet Divanı İsrail aleyhinde bir karar verdiği için ABD, İngiltere, Avrupa, küresel sermaye ve küresel silah sanayii İsrail'e olan desteğinden vazgeçmeyecek. Vazgeçmeleri için herhangi bir baskı yahut yaptırım da ortaya çıkmayacak. Uluslararası mahkemelerin verdiği birçok karar gibi bu da hukuk araştırmalarında yerini alacak, hepsi bu.

Kısacası, davadan muhtemelen hukuki bir sonuç çıkacak ve bu yüksek olasılıkla İsrail aleyhinde olacak. Ancak çıkan hukuki sonuç hiçbir reel anlam ifade etmeyecek. İsrail işgaline ve Gazze'deki insanları öldürmeye devam edecek.

Böylesi kararların emsal teşkil edeceği ve İsrail'in itibarına zarar vereceği söylemlerine gelince... Şimdiye kadar verilen yargı kararlarının İsrail'i işgal ettiği bir karış topraktan dahi çıkarmadığı gerçeği oldukça açık. Ayrıca 1948 yılında Filistinlilere yönelik bir soykırım ve tehcirle kurulan İsrail gibi bir devletin "itibar" gibi bir derdi olduğunu düşünmenin de saflık olacağı inancını taşıyorum.

Uluslararası hukuk, küresel sisteme egemen olan devletler tarafından, ezilen milletleri sistem içinde tutmak ve vicdanları tatmin etmek için kullanılan bir aparata dönüşmüş durumda. Hal böyleyken, soykırımla karşı karşıya olan başta Müslümanlar olmak üzere diğer dünya milletlerini koruyabilecek şey uluslararası hukuk değil, güçtür.

Bu yazıyı, kısa bir süre önce benzer bir konuda kaleme aldığım bir diğer yazıdaki ifadelerle bitirmek istiyorum:

"Uluslararası hukuk, esasında, özü ve mantığı itibarıyla oldukça anlaşılabilir ve makul bir hukuk alanı. Farklı ulusların birbirleriyle yahut topluca ahitleşmeleri, ahitlerine sadık kalmaları, inanç sistemleri farklı olsa da belirli esaslar üzerinde uzlaşarak insani bir tavır göstermeleri, bunu kayıt altına alarak bir hukuk alanı haline getirmeleri anlaşılabilir bir yaklaşım.

Fakat uygulanabilirlik sorunu, ayrıca sömürüyü adet edinen ve sahip oldukları gücü istismar vasıtası haline getiren küresel güçlerin varlığı, bu pembe tabloyu karanlık bir kabusa dönüştürüyor.

Sanırım takriben bir aydır Filistin'de yaşananlar karşısında İsrail'in hiçbir uluslararası hukuk kuralını ihlal etmemiş sayılması ve hiçbir yaptırıma maruz kalmaması, yukarıda söylediklerimin özeti niteliğinde olacaktır.

Bu sebeple böyle bir durumda 'uluslararası hukuka' atıf yapmak ve ondan medet ummak, pratikte olduğu kadar teoride de pek bir anlam ifade etmiyor."


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 2400 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Muhammed Enes Öztürk Arşivi