Timur kimdir?
Komutan ve hükümdar Timur.
25 Şâban 736’da (8 Nisan 1336), on iki hayvanlı Türk takvimine göre Sıçan yılında Keş (Şehrisebz) yakınlarındaki Hoca Ilgar köyünde doğdu. Babası yöredeki Barlas kabilesinin emîri Turagay, annesi Tekina Hatun’dur. Timur doğduğu sırada Çağatay Hanlığı çökmeye yüz tutmuştu ve hâkimiyet Cengiz Han soyundan gelen hanlardan çok kabile reislerinin elinde bulunuyordu.
Maveraünnehir
İlk defa 761 (1360) yılında adından söz edilen Timur, Çağataylar ve Moğollar arasındaki çatışmalara katıldı, sık sık saf değiştirdi. Yararı dokunacağını ümit ettiği kimselerle akrabalık bağları kurdu. Kendine müttefikler sağlamak suretiyle on yıllık mücadeleden sonra Mâverâünnehir’e hâkim olarak Semerkant’ta tahta oturdu (12 Ramazan 771/9 Nisan 1370). Kendisinin “Aksak” veya “Lenk” diye anılması da bu mücadele döneminde sağ kolu ve sağ bacağından yaralanmasından dolayıdır.
Timur hâkimiyeti ele geçirdiğinde İran parçalanmış haldeydi. Merkezi Herat olmak üzere Horasan’da Kertler, merkezi Sebzevâr (Beyhak) olmak üzere Horasan’ın batı taraflarında Serbedârîler, merkezi Cürcân olmak üzere Esterâbâd, Damgan ve Simnân yöresinde Toga Timurlular, merkezi Şîraz olmak üzere Fars ve Kirman taraflarında Muzafferîler, merkezi Bağdat olmak üzere Irâk-ı Arab, Irâk-ı Acem ve Azerbaycan bölgesinde Celâyirliler hüküm sürüyordu.
1370-1372’de Fergana vadisine sefer yapan ve nüfuzunu bu yönde yaymaya çalışan, 1373’te Hârizm’e karşı harekete geçen Timur, hemen ardından Horasan’ın içinde bulunduğu bölgenin şartları zaptı için uygun görerek oğlu Mîrân Şah’ı Horasan’a gönderdiği gibi kendisi de arkadan gidip Kertler, Toga Timurlular ve Serbedârîler’in varlığına son verdi. Horasan’a seferleri sırasında İran’ın vaziyetini daha yakından gören Timur 788’de (1386) buraya yürüdü.
“Üç yıllık sefer” diye anılan (1386-1388) bu harekât sırasında Mâzenderan, Luristan ve Gürcistan üzerinden Azerbaycan’a giderek Karabağ’a ulaştı. Onun Kuzey İran ve Azerbaycan’ı ele geçirmesi, vaktiyle Cuci ulusu ile İlhanlılar arasında olduğu gibi bölgede çatışmaların yeniden başlamasına yol açtı. Timur’un desteğiyle Altın Orda’da hâkimiyeti ele geçiren Toktamış Han ona karşı gelmeye başladı. Her ikisinin de zengin Azerbaycan’ı kendi istekleriyle terk etmeyeceği açıktı. Toktamış Han, Kahire’ye Memlük sultanına bir elçilik heyeti yollayıp Timur’un İran’da kuvvetlenmesi ihtimaline karşı onunla ittifak hazırlığına girişti.
1387 baharında Toktamış’ın askerlerinin Derbend’i geçerek Samur suyu kıyısına ulaşmaları karşısında Timur, oğlu Mîrân Şah’ı bölgeye gönderdiyse de taraflar arasında ciddi bir çarpışma olmadı ve Toktamış’ın askerleri geri çekildi. Azerbaycan’a sevk ettiği ordunun başarısızlığından sonra Toktamış Han, Timur’un yokluğundan yararlanıp doğuya doğru yöneldi. Timur bu sırada Güney İran’da Şîraz’ı kuşatmakla meşguldü; Toktamış, Siriderya kıyısındaki şehirleri ele geçirmeye kalkışınca Semerkant’a döndü.
Bağdat ve Irak
793 (1391) yılı başında buradan hareketle Otrar, Yesi, Karaçuk, Sayram üzerinden bozkırı aştı ve Receb 793’te (Haziran 1391) Kundurca (Kunduzca) mevkiinde Toktamış Han’ı yenilgiye uğrattı. Ardından daha önce boyun eğdiği halde yeniden muhalefete kalkışan İran’daki bazı yerli hükümdarlara karşı yürüdü ve 1392 yılı Haziran ayında “beş yıllık sefer” denilen (1392-1396) sefere çıktı. Ceyhun’u geçerek Mâzenderan ve Luristan yoluyla Şîraz’a varıp Muzafferîler hânedanına son verdi (795/1393); böylece Bağdat kapılarına dayandı.
Bu sırada Anadolu’da ve Suriye kesiminde Memlükler dışında kendisine ciddi rakip olabilecek bir güç yoktu. Osmanlılar Anadolu’da henüz tam anlamıyla hâkim durumda değildi. Sivas-Kayseri bölgesinde Kadı Burhâneddin, Osmanlılar’la savaş halini sürdüren Karamanoğulları, Doğu Anadolu’da Erzincan Emirliği ve Karakoyunlular, Maraş dolaylarında Dulkadıroğulları ve kuruluş aşamasındaki Akkoyunlular bulunuyordu. Hâkimiyetleri Malatya’ya kadar uzanan Memlükler, Anadolu’daki siyasî gelişmelerde söz sahibi durumundaydı, fakat iç mücadeleler bu devleti de yıpratmıştı.
1393 yılı Ağustos ayında Timur’un Bağdat’a inmesi karşısında Osmanlı, Memlük, Altın Orda ve Kadı Burhâneddin devletlerinde bazı tedbirler alınırken Anadolu beyliklerinde sevinç havası esmeye başlamıştı. Bağdat’ı ele geçirdikten sonra (20 Şevval 795/29 Ağustos 1393) kuzeye doğru hareket ederek Tikrît’e ulaşan Timur Erzincan emîri, Karamanoğlu, Dulkadıroğlu, Karakoyunlu ve Akkoyunlu beyleriyle Kadı Burhâneddin’e haber gönderip itaat etmelerini istedi, Memlük sultanına da bir elçilik heyeti yolladı. Ancak gelecek cevapları beklemeden kuzeye yöneldi; Musul, Mardin ve Diyarbekir’i aldı, Van gölü kuzeyindeki Aladağ’a ulaştı. Bu sırada Memlükler’e gönderdiği elçilerin öldürüldüğü haberini alınca Suriye’ye yürüme kararı aldı. Bu durumda tehlikeyi hisseden Kadı Burhâneddin ona karşı cephe kurmaya çalıştı. Yıldırım Bayezid, Memlük Sultanı Berkuk, Altın Orda Hanı Toktamış ve Kadı Burhâneddin arasında bir ittifak kuruldu. Timur bu ittifakı parçalamak amacıyla Sivas’a doğru ilerledi ve Erzurum’a ulaştı, ancak Toktamış’ın hareketini duyunca onun üzerine yürüdü. Timur’un amacı kuzeyde Toktamış ile güneyde Memlük Sultanlığı arasındaki bağı kesmekti. Zira 1394 ve 1395 yıllarında Toktamış Han bütün gayretini Berkuk ile sağlam münasebetler kurmaya sarfetmiş, Timur’un kendileri için aynı derecede tehlikeli olduğunu belirterek yardım istemişti.
Timur önce Gürcistan’da fetihlerde bulundu. 1394 yılı güzünde Kuzey Azerbaycan’da Şeki’de iken Altın Orda kuvvetlerinin Derbend’i geçip Şirvan yöresini yağmaladığı haberini aldı. Bunun üzerine Toktamış Han’a karşı yürüdü. 23 Cemâziyelâhir 797’de (15 Nisan 1395) Terek ırmağı kıyısında yapılan savaşı kazandıysa da Toktamış’ı ele geçiremedi. Toktamış’ın kuvvet toplayarak yeniden mücadeleye girişmesinden çekindiği için Özü (Dinyeper) ırmağı taraflarına gidip Toktamış’la iş birliği yapmış olan bazı kabileleri cezalandırdı; onları Balkanlar’a doğru sürdü ve kuzeye Ten (Don) ırmağına yöneldi. Moskova yakınlarına ulaşarak etrafı yağmaladı ve dönüş yolunda zengin şehirler olan Azak, Hacıtarhan (Astarhan-Ejderhan) ve Berke Sarayı’nı yağmalayıp yaktı. Berke Sarayı’nda yapılan kazılarda bu yangının izlerine rastlanmıştır. Timur’un amacı bu seferle Altın Orda’ya kesin bir darbe indirmekti. Böylece Altın Orda Hanlığı’nı parçaladı. Ayrıca bu sefer Orta Asya, Güneydoğu Avrupa, Baltık ülkeleri ve Rusya bakımından önemli sonuçlar doğurdu; Ruslar’ın güçlenmesinin önü açılmış oldu.
Timur 1396 yılı güzünde Derbend, Azerbaycan ve İran üzerinden Semerkant’a döndü. Başşehrini dünyanın en büyük şehri haline getirme düşüncesiyle fethedilen ülkelerden getirdiği mimar ve ustalara Semerkant’ın imarını emretti. Beş yıllık seferden sonra Hoten ve Çin taraflarına yönelme düşüncesiyle torunu Muhammed Sultan’ı hazırlık yapması için doğuya gönderdi. Ancak fikrini değiştirerek Hindistan’a gitmeye karar verdi. Bunun sebebi tam bilinmemekle beraber ileride yapmayı tasarladığı seferlerine maddî kaynak sağlama amacı taşıdığı söylenebilir. Nihayet “kâfirler ve putperestlerle cihat” adı altında Receb 800’de (Mart-Nisan 1398) Semerkant’tan hareket etti. O sırada Pencap ve Sind bölgeleri, merkezi Delhi olmak üzere Tuğluk Hükümdarı II. Mahmud Nâsırüddin Han’ın hâkimiyetindeydi. Timur yolu üstündeki Hindular’a ağır kayıplar verdirdi; ardından Delhi yakınında Tuğluk hükümdarı ile karşılaştı ve onu yenilgiye uğrattı, Delhi’de büyük bir yağma ve katliamda bulundu. Bol ganimet ve fillerle 29 Nisan 1399’da Semerkant’a döndü.
Osmanlı ile savaş
Timur’un Anadolu’dan çekilip Toktamış Han’ı yendikten sonra Hindistan’a yönelmesi kendisine karşı oluşturulan dörtlü ittifakın çözülmesine yol açtı. Timur, Toktamış’ı ikinci defa mağlûp ettiği sırada Şirvan’da iken Yıldırım Bayezid’e bir mektup göndererek Berkuk ile Kadı Burhâneddin’e haddini bildireceğini yazmış, zımnen ona ittifaktan ayrılmasını ihtar etmişti. Fakat ittifak üyeleri arasındaki bağlar gevşeyince müttefikler, Timur’u Anadolu ve Suriye üzerine yürümeye teşvik eden veya onunla iş birliği yapanlarla mücadeleye girdiler. Bu arada Karakoyunlular ve Celâyirliler de eski yurtlarını elde etmek için Timurlular’la mücadeleye başlamışlardı. Kadı Burhâneddin’in 1398 yazında Timur’a taraftar olan Akkoyunlu Beyi Karayülük Osman Bey tarafından öldürülmesi bölgede sağlanan iş birliğinin sonunu getirdi. Yıldırım Bayezid’in Anadolu’da Karamanoğulları’na karşı giriştiği mücadele neticesinde Konya, Lârende ve Aksaray gibi şehirleri ele geçirmesi, Kadı Burhâneddin’in öldürülmesiyle önce Amasya’yı, ardından Sivas’ı kendi topraklarına katması, 1399’da Memlük sultanının vefatı üzerine Fırat bölgesine inerek Malatya, Darende ve Divriği’yi işgal etmesi söz konusu ittifakın tam anlamıyla çökmesi demekti. Timur bu durumdan faydalanacaktı.
Timur, 8 Muharrem 802 (10 Eylül 1399) tarihinde “yedi yıllık sefer” diye adlandırılan (1399-1404) batıya doğru son seferine çıktı. 1399-1400 yılı kışını Karabağ’da geçirdikten sonra Bingöl’e ulaştı. Anadolu ve Suriye’yi istilâ etmek için siyasi ortam çok uygundu.
Timur ile Yıldırım Bayezid arasında gidip gelen elçiler herhangi bir anlaşma zemini oluşturamadı. Yıldırım Bayezid’in Timur’un müttefiki Mutahharten’in merkezi Erzincan’a yürümesi Timur’a Anadolu üzerine tasarladığı seferi için meşrû bir sebep hazırladı. Fakat Timur, emanla teslim olduğu halde bütün halkını kılıçtan geçirdiği Sivas’ı zaptettikten sonra önce güneye Memlükler’e yöneldi. Suriye’de Halep, Hama, Humus ve Dımaşk gibi şehirleri aldı.
Bu sırada Yıldırım Bayezid’e gönderdiği tehdit mektubunda kendi başarılarını sayıp döktü ve onun kendisine itaat etmesini istedi. Buna karşılık Bayezid de kendi soyunu ve zaferlerini sayarak savaş için hazır olduğunu bildirdi. Timur bu cevaba karşı aralarında dostluk sağlanması gerektiğini, bu dostluğun kâfirlere karşı İslâm’ın gücünü arttıracağını yazdı; Bayezid’in oğullarından birini rehin olarak göndermesini ve kendisinin yolladığı hil‘ati giymesini istedi. Bu açıkça Bayezid’in kendisine tâbi olmayı kabul etmesi anlamına geliyordu. Bu arada ordusunu takviye eden Timur, geride kalan son önemli rakibi Bayezid ile savaşa karar verdiğinden ona kabul edilemeyecek tekliflerde bulunmayı sürdürdü. Önceki talepleri yanında Anadolu beylerinden alınan yerleri eski sahiplerine geri vermesini, Kara Yûsuf’un kendisine teslim edilmesini istedi. Bayezid bütün teklifleri reddetti. Timur böylece Bayezid’i suçlayıp savaşın sorumluluğunu ona yükleme siyaseti izliyordu.
7 Şevval 804’te (10 Mayıs 1402) hareket eden Timur Kemah, Sivas, Kayseri, Kırşehir üzerinden gelip Ankara’yı kuşattı. Bu sırada Yıldırım Bayezid de Ankara’ya yaklaşmış bulunuyordu. Savaşın cereyan ettiği saha doğuda Çubuk çayı vadisi, batıda Kuşçudağı, Miredağı, Ova çayı, Kışlacık deresi; kuzeyde Cankurtaran; güneyde Karacaviran, Kuşçudağı arasında kalmaktaydı.
Asıl vuruşma, Çubuk çayından itibaren batıya doğru yaklaşık 6 km. kadar uzanan Kızılcaköy deresinde cereyan etti. Tarafların kuvvetleri hakkında değişik rakamlar verilmektedir. Osmanlı ordusunun 70.000 kişi, Timur ordusunun ise bundan daha fazla olduğu bildirilmekteyse de Timur’un ordusunun daha kalabalık oluşu dışında bu rakamlar güvenilir değildir. Savaşın günü için 27 Zilhicce 804 (28 Temmuz 1402) Cuma genelde kabul görmüştür.
Timur, Ankara Savaşı’nda Osmanlı ordusunu mağlûp etti. Yeni ele geçirilmiş Anadolu beyliklerinin askerleri Timur’un yanındaki beylerinin tarafına geçmişti. Bozgundan dolayı herkes bir an önce kendi yurtlarına dönmeye bakıyordu. Devlet ileri gelenlerinden her biri bir şehzadeyi yanına alarak kaçmış ve yalnız kalan Bayezid esir düşmüştü. Bu durum Osmanlı Devleti’nde büyük bir krize yol açacak ve fetret devri başlayacaktı.
Timur, savaşın ardından başta Bursa olmak üzere Anadolu’nun çeşitli yerlerine asker sevk etti; kendisi Kütahya, Denizli, Aydın, Ayasuluk, Tire yoluyla İzmir’e gitti. XIV. yüzyılın ortalarından beri Türklerin elinden çıkmış bulunan İzmir’i ve etrafındaki bazı kaleleri aldı, şehri Aydınoğulları’na bıraktı.
Buradan Rumeli’ye geçmek niyetinde olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Bizans İmparatoru Manuel Palaiologos’tan Rumeli’ye geçiş için gemi hazırlamasını istemişti. Manuel, Timur’un İstanbul üzerine yürüyeceği ihtimalini düşünerek elçi ve armağanlar gönderip bağlılığını bildirmişti. Fakat Timur bundan vazgeçti, İzmir’den tekrar doğuya döndü. Denizli’den Akşehir’e doğru yöneldiği sırada Yıldırım Bayezid’in Akşehir’de öldüğü haberini aldı (Mart 1403). Bir yıl kadar Anadolu’da kalıp Anadolu beyliklerini canlandıran Timur, Ankara Savaşı sırasında kendi saflarına geçen Orta Anadolu’daki Kara Tatarlar’ın büyük bir kısmını göçürerek Muharrem 807’de (Temmuz 1404) Semerkant’a döndü ve bu seferindeki zaferlerini kutlamak için toylar, ziyafetler düzenledi.
Artık sıra Çin’e gelmişti. Timur’u Çin üzerine bir sefere iten sebepler tam olarak belli değildir. Kendisi bunu "müşriklere ağır bir darbe indirmek" maksadıyla açıklamıştı. 23 Cemâziyelevvel 807’de (27 Kasım 1404) Semerkant’tan ayrılarak Siriderya ırmağını buzların üstünden geçip Otrar’a vardı, fakat burada hastalanarak 17 Şâban 807’de (18 Şubat 1405) öldü ve Semerkant’taki türbesine defnedildi. Geriye iki oğlu Mîrân Şah ile Şâhruh kalmış olmakla birlikte kendisi torunu Pîr Muhammed’i veliaht tayin etmiş, fakat buna rağmen kimse onun hükümdarlığını tanımamıştı. Delhi’den Moskova’ya, Çin’den İzmir’e kadar uzanan seferleri ve fetihlerine rağmen ölümünde vârislerine bıraktığı ülke o kadar geniş değildi. Ölümü oğulları ve torunları arasında şiddetli taht mücadelelerine yol açmış, sonunda küçük oğlu Şâhruh hâkimiyeti ele geçirmiştir.
Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi
BİBLİYOGRAFYA
Nizâmeddîn-i Şâmî, Ẓafernâme (nşr. F. Tauer), Prague 1937, I; a.e. (trc. Necati Lugal), Ankara 1949; Tâcü’s-Selmânî, Tarihnâme (trc. İsmail Aka), Ankara 1988, tür.yer.; R. G. de Clavijo, Embassy to Tamerlane: 1403-1406 (trc. G. le Strange), London 1928, tür.yer.; Hâfız-ı Ebrû, Zübdetü’t-tevârîh (nşr. Seyyid Kemâl Hâc Seyyid Cevâdî), Tahran 1372 hş., I-II, tür.yer.; İbn Arabşah, ʿAcâʾibü’l-maḳdûr, Kahire 1285; Şerefeddin, Ẓafernâme (Abbâsî); Abdürrezzâk es-Semerkandî, Matlaʿ-ı Saʿdeyn (nşr. Muhammed Şefî‘), Lahor 1946-49, I-II, tür.yer.; Gıyâseddin Ali Yezdî, Saʿâdetnâme yâ Rûznâme-i Ġazavât-ı Hindustân (nşr. Îrec Efşâr), Tahran 1379 hş., tür.yer.; M. M. Alexandrescu-Dersca, La campagne de Timur en Anatolie, Bucharest 1942; W. J. Fischel, Ibn Khaldûn and Tamerlane, California 1952; Muînüddîn-i Netanzî, Münteḫabü’t-tevârîḫ (nşr. J. Aubin), Tahran 1336 hş., tür.yer.; H. Horst, Timur und Hoga Ali, Wiesbaden 1958; Abdülhüseyin Nevâî, Esnâd ve Mükâtebât-ı Târîḫî-yi Îrân ez Timûr tâ Şâh İsmâʿîl, Tahran 1341 hş., tür.yer.; K.-P. Matschke, Die Schlacht bei Ankara und das Schicksal von Byzanz, Weimar 1981; H. R. Roemer, “Tîmûr in Iran”, CHIr., VI, 42-97; a.mlf., Persien auf dem Weg in die Neuzeit: Iranische Geschichte von 1350-1750, Beirut 1989; a.mlf., “Timurlular”, İA, XII/1, s. 346-370; B. F. Manz, The Rise and Rule of Tamerlane, Cambridge 1989; a.mlf., Timurlenk: Türk Moğol Kültür Harmanında Bir İmparator (trc. Zuhal Bilgin), İstanbul 2006; a.mlf., Power, Politics and Religion in Timurid Iran, Cambridge 2007; a.mlf., “Temür and the Problem of a Conqueror’s Legacy”, JRAS, VIII/1 (1998), s. 21-41; a.mlf., “Timur ve Hakimiyetin Sembolü” (trc. Musa Şamil Yüksel), TİD, XV (2000), s. 257-272; a.mlf., “Tamerlane’s Career and its Uses”, Journal of World History, XIII/1, Honolulu 2002, s. 1-25; a.mlf., “Tīmūr Lang”, EI2 (İng.), X, 510-513; J. E. Woods, The Timurid Dynasty, Bloomington 1990; a.mlf., “Timur’s Geneaology”, Intellectual Studies on Islam: Essays Written in Honor of Martin B. Dickson (ed. M. M. Mazzaoui-V. B. Moreen), Salt Lake City 1990, s. 85-126; a.mlf., “The Rise of the Tīmūrid Historiography”, JNES, XLVI/2 (1987), s. 81-108; İsmail Aka, Timur ve Devleti, Ankara 1991; a.mlf., Timurlular, Ankara 1995; a.mlf., Makaleler (haz. E. Semih Yalçın-Şarika Gedikli), Ankara 2005, I, 9-12; a.mlf., Timurlular Devleti Tarihi, Ankara 2010; a.mlf., “Timur’un Ankara Savaşı (1402) Fetihnâmesi”, TTK Belgeler, XI/15 (1986), s. 1-22; a.mlf., “Timur Sâdece Bir Asker mi İdi?”, TTK Belleten, LXIV/240 (2001), s. 453-466; a.mlf., “Timur, Din ve Ulemâ”, TTK Bildiriler, XIV (2005), I, 107-111; T. Nagel, Timur der Eroberer und die islamische Welt des späten Mittelalters, München 1993; Jean-Paul Roux, Timur (trc. Ali Rıza Yalt), İstanbul 1994; Feridun Emecen, “İlk Osmanlı Kroniklerinde Timur İmajı”, Prof. Dr. İsmail Aka Armağanı, İzmir 1999, s. 27-36; İsenbike Togan, “Türklerde Devlet Oluşum Modelleri: Osmanlılarda ve Timurlularda”, a.e., s. 71-84; Halil Çetin, Timur’un Anadolu Seferi ve Ankara Savaşı (doktora tezi, 2005), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; J. Marozzi, Timurlenk: İslâm’ın Kılıcı, Cihan Fatihi (trc. Hülya Kocaoluk), İstanbul 2006; M. E. Subtelny, Timurids in Transition, Leiden-Boston 2007; Osman F. Sertkaya, “Timur Bek’in Toktamış Han’a 1391’de Yapmış Olduğu Seferin Arap ve Uygur Harfli Kitabeleri (Karsakpay Yazıtı)”, Ölümünün 600. Yılında Emir Timur ve Mirası Uluslararası Sempozyumu, Bildiriler (ed. Abdulvahap Kara-Ömer İşbilir), İstanbul 2007, s. 31-40; Claudio Rubini, “Samarkand. The City of the Timurid Power”, a.e., s. 331-344; Mehmet Tezcan, “Timur Devrinde Din-Devlet İlişkileri ve Timur’un Din Adamlarına Bakışı”, a.e., s. 419-450; Musa Şamil Yüksel, “Timur, Tarih ve İbn Haldûn”, a.e., s. 89-106; a.mlf., Timurlularda Din-Devlet İlişkisi, Ankara 2009; a.mlf., “Arap Kaynaklarında Timur”, Bilig: Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, sy. 31, Ankara 2004, s. 85-126; a.mlf., “Dönemin Arap Kaynaklarına Göre ‘Ankara Savaşı’”, TİD, XXV/1 (2010), s. 351-369; M. Fuad Köprülü, “Yıldırım Bâyezid’in Esareti ve İntiharı Hakkında”, TTK Belleten, I/2 (1937), s. 591-603; a.mlf., “Yıldırım Bâyezid’in İntiharı Meselesi”, a.e., VII/27 (1943), s. 591-599; Zeki Velidi Togan, “Timurs Osteuropapolitik”, ZDMG, LXXVIII (1958), s. 279-298; a.mlf., “Emir Timur’un Soyuna Dair Bir Araştırma” (trc. İsmail Aka), TD, sy. 26 (1972), s. 75-84; A. A. Semenov, “Gûr-i Emir Türbesindeki Timur’un ve Ahfadının Mezar Kitabeleri” (trc. Abdülkadir İnan), TTK Belleten, XXIV/93 (1960), s. 139-163; Yaşar Yücel, “Timur Tarihi Hakkında Araştırmalar”, a.e., XL/158 (1976), s. 249-285; XLII/166 (1978), s. 239-299; Ashirbek Muminov-Bakhtiyar Babadzhanov, “Amîr Temur and Sayyid Baraka”, CAJ, XLV/1 (2001), s. 28-62; Mustafa Daş, “Bizans Kaynaklarında Timur İmajı”, TİD, XX/2 (2005), s. 43-58; Mustafa Kafalı, “Timur”, İA, XII/1, s. 336-346; Halil İnalcık, “Bayezid I”, DİA, V, 231-234.