Thomas Joscelyn

Thomas Joscelyn

Afganistan savaşı bitti, kaybettik

Afganistan savaşı bitti, kaybettik

Amerika Birleşik Devletleri, Afganistan’daki savaşı kaybetmiştir. Washington bu durumu itiraf etmek istemiyor olabilir, ordu da hala bir “beraberlik” durumunun söz konusu olduğunu iddia ediyor olabilir. Bütün bunlar sakın sizi yanıltmasın: 11 Eylül savaşı kaybedildi.

Taliban, Perşembe günü Afgan yetkililer ile ABD’nin Afganistan’daki en üst düzey komutanı olan General Austin S. Miller’ın bir araya geldiği toplantıya saldırı düzenledi. Toplantıya katılan Amerikalılar yaralanırken, General olaydan yara almadan kurtuldu. Aralarında ülkenin güneyindeki en önemli ABD müttefiklerinden birisi olan General Abdurrezzak'ın da bulunduğu en az üç Afgan yetkili öldürüldü. ABD ordusundan saldırı ile alakalı olarak yapılan ilk açıklama, Afganistan konusunda nasıl algı yönetimi yapıldığını gösteren çok güzel bir örnek oldu. Ordu sözcüsü Binbaşı Dave Butler, olayın sadece “Afganlar arasında yaşanan bir vaka" söyledi. Taliban’ın saldırıyı hemen üstlenmesi, çok önemli bir Taliban karşıtı komutanın öldürülmesi, Amerikalıların yaralanması ve bütün bunların ülkedeki savaşı yöneten ABD generalinin huzurunda yaşanmış olması düşünüldüğünde, ordu sözcüsünün açıkladığı gibi durumun olması açıkçası çok saçma.

ABD’nin son dönemde Afganistan’daki gelişmelere verdiği tepkiler, artık Taliban’ın mağlup edilmesinden vazgeçildiğini ve sadece ülkeden çıkmak için bir yol aramaya odaklanıldığı göstermekte. 

Mesele artık büyük ölçüde Amerika’nın diplomatlarının kucağına bırakıldı. ABD’nin kaybettiği belli olmadan ülkeden ayrılmasını sağlayacak bir anlaşma yapılması için bu diplomatlar uzun uzun çalışmak zorunda kalacaklar. Ancak, bu diplomatik kumarın kötü sonuçlara yol açabileceğine işaret eden birçok mesele var.

Bu ayın başında, Afganistan’daki barış görüşmelerinin liderliğini yapmak üzere ABD özel temsilcisi olarak göreve yeni başlayan Zalmay Halilzad ile Taliban temsilcileri Katar’ın Doha şehrinde bir araya geldi. Bu toplantıda savaşı kazanmak için eşit derecede çaba sarf eden iki taraf yoktu. Afganistan’ın yarısından fazlasını kontrolü altında tutan Taliban, ABD’nin artık ülkeden ayrılmak için her şeyi denemeye hazır olduğunun farkında ve savaşı kazanmaya çalışmıyor bile.

Trump, 2017’nin Ağustos ayında Afganistan’daki savaş stratejisini açıkladığında, ABD’nin yaklaşımının neye göre çizildiği belli olmayan zaman tablolarına değil, sahadaki şartlara göre şekillendirileceğinin altını çizmişti. Trump haklı bir şekilde, Obama’nın geri çekilme tarihi belli olan dönemlik asker artırımlarının bir hata olduğunu söylemişti. Taliban ve müttefikleri, Obama’nın gönderdiği takviye birliklerin gitmesi için, hiçbir şey yapmadan sadece 18 ay beklemeleri gerektiğini biliyordu. Teorik olarak, savaşın ilerleyişi üzerine kurulacak olan Trump’ın stratejisi, Obama’nınkine göre daha gerçekçiydi. Ancak sahadaki şartlar beklenildiği gibi iyileşmedi.

Trump, herkesten konu ile alakalı olarak sabır göstermelerini istedi ancak kimsede sabredecek güç yoktu. Başkan henüz geri çekilme ile alakalı bir plan ilan etmedi ancak bu durum yakında değişebilir. Üst düzey Amerikalı yetkililerden alınan bilgilere göre, Donald Trump önümüzdeki birkaç ay içinde Afganistan’daki operasyonların minimum seviye indirilmesi emri verebilir. Cıva gibi değişken başkan her an fikrini değiştirebilir ancak hükümet yetkilileri şimdiden süreleri sona ermiş gibi yoğun şekilde çalışmaya başladı.

Başkanın davranışları da bu bakış açısını güçlendirmektedir. Donald Trump, geçtiğimiz yıl “kazanmaya” kararlı olduğunu açıklamasına rağmen, ABD ordusunun başı olarak Afganistan’ı henüz ziyaret etmedi. AP’nin 16 Ekim tarihli bir röportajında Başkana neden komutanı olduğu cephedeki askerleri ziyaret etmekten çekindiği soruldu. Trump soruya şöyle cevap verdi: “Onu bir ara yapacağım ancak çok da önem arz ettiğini düşünmüyorum. Ülkemizde olanlar bütün vaktimi alıyor. Tarihimizin en büyük ekonomisine sahibiz.” Bu noktada, konuyu değiştirdikten bir sonra Trump, daha önce hiçkimsenin “kendisi kadar askeriyeye iyi gelmediğini” sözlerine ekledi. Ancak şu nokta hala ortada durmakta. Trump, Afganistan’daki savaştan kopuktur.

Gerçekten de dikkat ettiyseniz, Trump bugünlerde savaş ile alakalı olarak neredeyse hiç konuşmamakta. Amerikan halkına neden devletin savaşlarını kazanması gerektiğini anlatan büyük konuşmalar, basın konferansları veya makaleler yok. Aslında, Amerika’nın askeri liderleri bunun tam tersini tartışmakta.

Trump’ın başkan seçilmesinden sonra Afganistan’daki savaşı yönetmesi için görevlendirdiği ilk isim olan General John W. Nicholson Jr. Eylül ayında yaptığı veda konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştı: “Afganistan’daki bu savaşın sonra ermesinin vakti gelmiştir.” Ancak herkesin bildiği üzere, savaşlar 'sona ermez', ya kazanılır ya da kaybedilir. Ve Taliban kesinlikle kaybetmedi. Hatta birçok açıdan, 2001 öncesinde olduğundan çok daha güçlü bir hale geldi. Amerika’nın savaşı bitti diyip “sona erdirebileceğine” inanmak, 2011’de Irak’taki savaşı “sorumluluklar nezdinde sona erdirdiğini” iddia eden Barack Obama’nın meseleye olan yaklaşımı ile aynıdır. Tabi ki, Obama’nın iddia ettiği gibi bir durum ortada yok. Amerika’nın çekilmesinin ardından meydana gelen güç boşluğu ve Suriye’deki iç savaş, cihat yanlılarının bir halifelik ilan etmesine yol açtı.

Trump hükümeti, Afganistan’da kendileri için görece daha mutlu bir son olduğuna inanmak istiyor. Dışişleri ve Savunma Bakanlıkları, Taliban ile “siyasi anlaşma” imzalanmasının gerekli olduğu görüşünde ama bu gerçekçi değil. Halilzad’ın bölgedeki çabalarının önüne taş koyabilecek şu üç noktaya bakalım.

1- Taliban, Afganistan İslam Emirliği’ni yeninden tesis etmek istemektedir. Taliban, bu ay başında Doha’daki görüşmelere iştirak ettiklerini teyit ederken, “Afganistan İslam Emirliği’ne” bağlı “siyasi ofis” temsilcilerinin toplantıda hazır olduğu şeklinde bir ifade kullandı. İlk bakışta bunda ne var diyebilirsiniz ancak aslında bu surata atılmış bir tokattır.

Trump yönetimi gibi, Obama yönetimi de Taliban ile masaya oturmaktan başka çaresi olmadığını bildiği için, örgütün 2013 yılında Doha’da bir ofis açmasına, bazı şartlar altında müsaade etmişti. Bu şartlardan bir tanesi de, Doha ofisinin kendisini “Afganistan İslam Emirliği’nin” bir kolu olarak tanımlamamasıydı. Bu isim, Taliban’ın Afganistan’ı 2001 yılına kadar idare ettiği totaliter rejimin ismiydi. Taliban’ın emirliğinde, Batı ile müttefik seçilmiş bir hükümet söz konusu olamaz. Obama hükümeti, Afgan hükümetine, Taliban’ın kendisine Afganistan İslam Emirliği diye hitap etmeyeceğinin garantisini vermişti. Ama bizimle konuşmaya başlar başlamaz yaptıkları ilk şey bu oldu. Taliban, Doha’daki ofisin açılışı için yapılan tören sırasında üzerinde Afganistan İslam Emirliği yazan bir sancak açarak, hem ABD’yi hem de Afgan hükümetini küçük düşürmüştü.

Aradan beş yıl geçmesine rağmen, Taliban hem dışarıda hem de içeride kendisine hala Afganistan İslam Emirliği demekte. Sadece bu nokta dahi, ABD ile masaya oturulması sürecini başlamadan bitirmeye yeterli. Washington, Taliban’ın, şu anki Afgan hükümeti ile bir anlaşma yapmasını istemekte. Ancak Taliban savaşın başından beri ABD ile ittifak eden Afgan hükümetlerinin meşru olmadığını savundu. Taliban’a göre, sadece İslami bir sistem olması halinde devletler ve yönetimler meşru sayılırlar. Taliban, yıllardır ülkenin dört bir yanındaki meselelerle ilgilenmeleri için bakanlık yapıları oluşturdu. Taliban lideri Heybetullah Ahundzade, Ağustos ayındaki toplantıda, emrindekilere yakın gelecekte daha fazla toprak fethedeceklerini ve bunun için şimdiden yönetimsel manada hazırlıklar yapmalarını söyledi. Taliban ayrıca, Afganistan’da yapılan seçimleri tanımadığını, ve seçimleri sekteye uğratmanın “dini bir vecibe” olduğunu ilan etti.

Bu açıdan bakıldığında, Taliban’ın, Afgan hükümeti ile anlaşıp, siyasi sürece katılım sağlayacağı fikri havada kalmakta. Bunun yerine Taliban, Afganistan İslam Emirliği olarak bir kez daha tüm Afganistan’ı kontrol etmek için hazır olduğunu herkese göstermekte. Uzun vadede Taliban belki geçici bir ayrılma anlaşmasına yanaşabilir ancak böyle olsa dahi kimse bunun kalıcı olacağına inanmamalı.

2-Pakistan, Taliban’ın üst düzey liderlerini korumaya devam etmekte. Trump yönetimi, Pakistan’a yapılan askeri yardımları durdurmak dahil birçok şekilde uzun soluklu bu müttefiğinin ikili oynamaya son vermesi için çözüm aradı. Pakistan ordusu ve istihbaratı yıllardır Hakkani Ağı mensupları dahil, Taliban’ın üst düzey yöneticilerini koruyor. El Kaide ile yakın ilişkileri olan Hakkaniler, zaman içinde Taliban yönetiminde daha fazla söz sahibi oldu. Taliban’ın şu anki iki numarası, örgütün askeri operasyonlarını yöneten Siraceddin Hakkani’dir.

Eylül ayında yayınlanan raporların da teyit ettiği üzere, Trump hükümetinin "bağrına taş basarak" gösterdiği tutum Pakistan’ın davranışlarını değiştirmesine yetmedi. Sonuç olarak, birçok Taliban lideri, sınır ötesinden birliklerini komuta etmeye devam etmekte. Bu liderler herhangi bir tehdit altında olmadıkları gibi emrindeki askerlere silah bırakmalarını söylemeleri için de bir sebepleri yok. Bu durum, Taliban’ın şu anki statükoyu değiştirecek türde kendisine zarar verecek bir anlaşma yapmayacağına işaret etmekte. Ayrıca, Pakistan’ın 90’lı yıllarda Taliban’a Afganistan’ı kontrol altına alırken ettiği yardımları da unutmamalıyız. 20 sene sonra, Pakistanlılar o gün yaptıklarını tekrar edebilirler.

3- Taliban hala El Kaide’den feragat etmedi. ABD, ilk başlarda resmi olarak Taliban yönetiminden El Kaide’yi dışlamasını talep etmişti. Devlet Bakanı Hillary Clinton, görüşmeleri tıkadığı gerekçesiyle bu talebi geri çekmişti. Taliban’ın kendisini El Kaide’den soyutlamak için 17 yılı oldu ama bunu yapmayı reddettiler. El Kaide lideri Eymen ez Zevahiri, hala Taliban emiri Heybetullah Ahundzade’ye biatlı. Zevahiri’ye bağlı birlikler, Taliban sancağı altında, Afganistan İslam Emirliği'ni yeninden diriltmek için savaşmakta. Eğer başarılı olurlarsa, dünyadaki bütün El Kaide mensuplarının kendilerine olan güvenleri artacak. Taliban bu mesele ile alakalı olarak bir açıklama yapsa dahi, şeytan detaylarda gizlenmeye devam edecek. Taliban, umut vaat eden ancak içi boş bir dil kullanarak, meseleden rahatça sıyırılabilir. Taliban’ın şu anda El Kaide’den vazgeçeceğini düşünmek için herhangi bir sebep yok.

Amerika Birleşik Devletleri artık Taliban’ı mağlup etmeye çalışmıyor. Bunun yerine, kendisinden önceki Obama yönetiminin yaptığı gibi Trump hükümeti de ülkeden çıkmak için bir yol arıyor. Taliban bunu biliyor ve Amerika’nın çekilmesi sürecinin şartlarını dikte etmekten ziyadesiyle memnun. Tekrar edelim, Amerika’nın ülkeden çekilmesi süreci artık net bir biçimde masada. Herkes gibi cihat yanlıları da savaşların ya kaybedilen ya da kazanılan şeyler olduğunu, ve zaferin kendilerine yakın olduğunu biliyor.

Tercüme: Mepa News

Makalede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 15650 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Thomas Joscelyn Arşivi