Amerika şiddet ihraç etmeyi bırakmadan ülke içindeki toplu katliamları çözmez
Soruşturma hala devam ettiği için 18 yaşındaki saldırganın Teksas’ın güneyindeki bir okula girerek 19 çocuğu ve 2 yetişkini öldürmesinin nedenini henüz bilmiyoruz.
Yetkililer saldırganın eşyalarını, elektronik aletlerini ve sosyal medya geçmişini iyice inceledikten sonra dahi belki de bu şahsı böylesi bir katliama neyin ittiğini tüm detaylarıyla öğrenemeyeceğiz. Tek bildiğimiz, salı günü yaşanan katliamın, 2012’deki Sandy Hook vakasının ardından Amerikan tarihindeki en kanlı ikinci saldırı olarak tarihe geçmiş olduğu gerçeğidir.
Kurşun geçirmez yeleği, bir tabancası ve AR-15 yarı otomatik tüfeği ile Texas’ın Uvalde bölgesindeki Robb Ortaokuluna tek başına giren saldırgan 21 kişiyi katletti. Failin bir şekilde eline geçirdiği askeri düzeydeki kurşunlar çocukların üstünde o kadar büyük yaralar oluşturmuş ki bazı cesetler tanınmaz hale gelmiş. Yetkililer bazı cesetlerin kimliklerinin belirlenebilmesi için ailelerden DNA örneği istemek zorunda kaldı.
Yaşanan bu son trajedinin benzeri bir sürü saldırı Amerikalı ailelerin gözünde hiç normalleşmedi. Haberleri izleyen her ebeveyn, birbiri ardına verilen yeni gelişmeleri çocuklarına biraz daha sıkı sarılarak takip etti.
Bu saldırıdan sadece on gün önce ise kendisini bir beyaz ırkçı (beyaz ırkın üstünlüğüne inanan) olarak tanımlayan şahıs New York, Buffalo’da bir markete girerek 10 siyahi Amerikalıyı öldürdü. Bu olayın ertesi günü ise, Kaliforniya'da Tayvan kökenli Amerikalıların kullandığı bir kiliseye giren saldırganın açtığı ateş neticesinde bir kişi ölürken çok sayıda kişi de yaralandı.
Geçtiğimiz ay 60 yaşlarındaki bir adam New York metrosunda etrafa rastgele ateş ederek 23 kişiyi yaraladı.
Amerikan halkı, çocuklarını her okula gönderdiklerinde veya beraberce yerel alışveriş merkezine, kiliseye veya sinagoga gittiklerinde hayatları ile oynadıklarının farkında ama bu değiştirecek bir şeyler yapamayacaklarını da içten içe biliyor.
Toplu protestolar
Amerika bunları daha önce de yaşadı.
Dört yıl önce Florida’daki zengin muhitlerden birinde bulunan Marjory Stoneman Douglas Lisesine giren silahlı saldırgan 17 öğrenciyi katletmişti.
Ülkede yaşanan son saldırılar genç Amerikalıları harekete geçirdi ve ülke çapında, silah kontrolü yasalarının değiştirilmesini talep etmek için gerçekleştirilen yüzlerce protesto gösterisine bir milyondan fazla insan katıldı. Bu halk hareketi bazı şirketler ile ünlülerden de destek gördü; Oprah Winfrey, George Clooney ve Steven Spielberg gibi birçok ünlü, gösteriler için yüz binlerce dolar bağış topladı ve olay aniden bir şirket karnavalına dönüştü.
Gerçekleştirilen protesto gösterileri ile alakalı New Yorker’da yer alan haberde şu ifadelere yer verildi: “'Canlarımız için Yürüyüş' (The March for Our Lives – MFOL) hareketi, şiddete karşı güncel duygular, iş dünyasının desteği ve sosyoekonomik ayrıcalıkların bazı seslerin diğerlerinden daha gür çıkmasını sağladığı gerçeğinin farkındalığının karışımı bir tavırla ifade edilen devasa bir itirazdı. Protestolara katılan öğrenci liderleri kendilerine bağışta bulunan ünlüler ve şirket sponsorlarına sosyal medyada teşekkür ederek memnuniyetlerini dile getirdi. Hatta bir grup Twitter’ın Washington ofislerinin önündeki küçük mavi kuş heykeli önünde poz vererek resim çektirdi.”
Bu insanların samimi iyi niyetlerini bir kenara koyarsak, protestoların ana akım Amerikan medyası tarafından yutulması, bu grubun mesajlarının açık bir şekilde ticarileştirilmesi girişimiydi. Buna ilaveten, bir hareketin meşruiyetini güce ve nüfuza yakınlığı üzerinden kazanması da gayet sembolikti.
MFOL hareketi, yarı otomatik silahların yasaklanması, evrensel sicil kontrolü ve gözetim uygulamalarının yürürlüğe alınması, silah satın alabilme yaşının 21’e yükseltilmesi, silah fuarlarının yasaklanması ve ikinci el satışların engellenmesi dahil birçok silah yasası başlığının değiştirilmesi çağrısında bulundu.
Bu hareket 2021 yılında, aralarında devlet destekli polis şiddetine daha ciddi yer vermek de dahil olmak üzere politikasında bir dizi önemli değişikliğe giderek daha fazla insanın kendilerine katılmasını sağlamaya çalıştı.
Fakat, tıpkı Amerika’daki silah şiddeti ile alakalı tüm tartışmalarda olduğu gibi MFOL de ortadaki en büyük meseleyi yani ülkedeki silah endüstrisinin siyasi ekonomisini görmezden gelmektedir.
Akıl almaz ikiyüzlülük
Dünya üzerinde ABD hükümeti kadar silah satın alımı yapan başka bir ülke yoktur. Sadece geçtiğimiz yıl Amerika’nın GSMH’nın %3,5’i yani 801 milyar dolar silah için harcandı.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü (SIPRI) bünyesinde bir araştırmacı olarak görev yapan Alexandra Marksteiner bu konu hakkında şunları söyledi: “2012-2021 yılları arasındaki dönemde RnD (Araştırma-Geliştirme) için harcanan miktar ABD’nin yeni nesil teknolojilere odaklandığını göstermektedir. Hükümet yaptığı açıklamalarla birçok kez ülkenin stratejik rakipleri karşısında askeri alanda sahip olunan teknolojik avantajın asla kaybedilmemesi gerektiğini tekrar tekrar vurguladı.”
SIPRI yayımladığı birçok çalışma ile tekrar tekrar Washington’un dünyanın en fazla silah temin eden ve silah ihracatı yapan ülkesi olduğunu gözler önüne serdi. 2017-2021 arasında tüm dünyada teslim edilen silah sevkiyatlarının %39’undan ABD sorumluydu.
Bu oran Rusya’nın oranından üç kat, Çin’in oranından ise 10 kat daha büyük olup Amerikalıların sattığı silahlar, çoğu ya yozlaşmış ya da baskıcı rejimlere veya direkt savaş suçlularının eline geçmektedir.
Özetlersek, Amerikan silah yasalarında belirli değişiklikler yapılması için siyasiler üzerinde oluşan baskı ve halk öfkesi sürekli artarken diğer yandan da Amerikan askeri-endüstrisi kompleksi yurt dışında büyümeye devam etmektedir.
"ABD'nin şiddet ihracı kimsenin gündeminde değil"
Amerikan halkı, silah lobisi ile artık hesaplaşma vakti geldiğini düşünüyor fakat ABD’nin başka yerlere nasıl şiddet ihraç ettiği konusu kimsenin gündemine girmiyor. Bunun yerine tüm tartışma, silah lobisinin cebindeki dogmatik ve aşırı tutucu siyasi isimler üzerinden yürüyen bir platforma sıkıştırılıyor.
Okulların, kiliselerin, alışveriş merkezlerinin ve sıradan dükkanların hedef alındığı bu saldırıların silah karşıtlarını samimi bir şekilde Amerikan militarizmini sorgulamaya ikna edememesi açıkçası biraz şüpheli bir durumdur.
“Yanlışlıkla” sivilleri ve çocukları katleden, işkence kampları kuran ve “Amerikan çıkarlarını koruma” bahanesiyle hedef gözetmeksizin gizli SİHA saldırı programları yürüten askerlerini her canının istediği yere gönderen bir toplum olan Amerikan toplumu, kendilerine son derece dikkatli ve saygılı davranılmasını beklemektedir. Ordusu, 80 ayrı ülkedeki 750 askeri üs üzerinden diğer devletlerin iç işlerine karışan bu toplum utanmadan bir de silah kontrol yasaları talep etmektedir.
Bu ikiyüzlülük akıl almazdır.
Salgının çözümü
Amerika’da sadece 2022’nin ilk beş ayında 27 okul saldırısı dahil olmak üzere toplamda 200’ün üzerinde toplu katliam gerçekleştirildi. Bu absürt bir tablodur. Dünyanın başka hiçbir ülkesinde böyle bir rezalet yaşanmamaktadır.
Şiddetin coğrafi olarak yayılışı ve ritmi o kadar tahmin edilmesi imkansız ve garip bir şekilde gerçekleşti ki başta azınlıklar olmak üzere sıradan halk arasında yarın sevdiklerinin başına neler geleceğinden korkan aileler ortaya çıktı.
Okullar birer ölüm tuzağı haline geldi.
Ülkenin giderek kutuplaşması, salgın sonrası dönemde zuhur eden eşitsizlik, ruh sağlığı bozukluğu ve ırkçı komplo teorilerinin her gün biraz daha artması, bir silah elde etmenin son derece kolay olduğu Amerika’yı bir kat daha tehlikeli hale getirdi.
Bu salgının çözümü için sadece silah kontrolü yasalarını değiştirmek yeterli değildir. Önce bir vatan daha sonra da bir imparatorluk inşa etmek için şiddeti kurumsallaştıran Amerikan projesi ile de hesaplaşılması gerekmektedir.